Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Ne İdİk,ne olduk.....osmanli tarİhİnden

Ne İdİk,ne olduk.....osmanli tarİhİnden

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik Kimsenin namusuna tabi bakmazdık Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik
Dürüsttük: Çok Eskiden, Londra Ticaret Odası'nın en görünür uygun şu mealde bir nasihat levhası asılıydı: Türklerle alışveriş et, yanılmazsın
İtibarlıydık: Çok Eskiden, Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşdeğer çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu
Temizdik: Yere bile tükürmezdik Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: Türkler hiçbir vakit yere tükürmezler Tekrar Tekrar yutkunurlar Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür
Çevreciydik: Verimsiz günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların dermansızlık atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık Bunlara öyle fazla örnek var fakat, saymakla bitmez
Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç defa Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir
Uygar idik: İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor: Gerek İstanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren güvenlik ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde kanıt etmektedir ancak, Türkler çok uygar insanlardır
Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor: Adaletsizlik, murabahacılık aşırı kâr koyma, tefecilik, inhisarcılık tekelcilik ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler aralarında meçhuldür Pek bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok kez Türklerin doğruluklarına hayran kalır
Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr Brayer, 1830'ların İstanbul'unu getiriyor önümüze: Evlerin kapısının az çok kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene en fazla beşaltı hırsızlık vakası görülür
Ubicini, Dr Brayer'i şöyle doğruluyor: Bu koskocaman payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı kolay bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez
Naziktik: Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, tekrar 1880'lerin bizini anlatıyor bize: İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en kibar ve en nazik insanlarıdır Sokakta ağız dalaşı enderdir Kahkaha sesi, nadirattan işitilir o kadar müsamahakârdırlar ancak; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın fazla fazlasını görürsünüz
Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle: Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı tüm cihana örnek olabilecek vaziyettedir
Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu
Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:
Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları zeka kucaklamıştır Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin oysa o ev bir Türk evidir(Küçük Asya, c 9)
Hayırseverdik: Comte de Marsigli'yi her tarafta dinleyelim: Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan atardamar üzerine inmiş köylülerin, yolculara, ücretsiz ayran dağıttıklarına şahit oldum
Benzer müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir Şöyle diyor: Ama şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne hareketlerinde birazcık fazla ileri gitmektedirler İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler
Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor: Türk şefkati, hayvanlara bile şamildirdedikten daha sonra şu örneği zikrediyor: Hayvanları doyurmak için vakıflar ve ücretli adamları vardır Bu adamlar, cadde başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile karşılaşmak mümkündür
Kaçıklığın kaynağını da veriyor adam: Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar Bunu yapan bir Türk'e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: 'Allah'ın rızasını tahsile kazanmaya yarar'

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize fazla pahalıya patladı

İşte sorulmaya değerinde ve cevaplanması elzem olan soru: Bizde, o vakit var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz?*
 
858,505Konular
982,823Mesajlar
33,076Kullanıcılar
CvvhvvSon üye
Üst Alt