iltasyazilim
FD Üye
Nefs; içimizdeki bütün kötü isteklerdir, süflî arzulara duyulan meyildir İnsanı Allah’tan uzaklaştıran bütün şeytânî hisler, nefsten ibârettir Dünya, yaratıldığı günden beri kulların kulluk değerinin tespit edildiği bir imtihan dershânesidir Bu sebeple insanoğlu hem kötülüklerle donatılmıştır hem de iyiliklerle… Yine bu sebepledir ki nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye, yâni tasavvufî eğitim şarttır
NEFS OLMASAYDI NE OLURDU?
Nefs olmasaydı insan rütbesinde değil, melek olurduk Oysa kâmil bir insanın rütbe ve değeri, meleklerden üstündür Öyle ki Allah, insanı yarattığında bütün melekleri toplamış ve insana secde etmelerini emretmiştir Kıskançlık ve kibir göstererek bu emri yerine getirmeyen şeytanı da huzurundan kovmuştur Böyle yüce bir makâmın, yani insanlık şerefinin elbette ki büyük bir bedeli olmalıdır Nitekim insanoğlu, işte bu bedeli ödemek ve özündeki bu cevheri parıldatmak için bu dünyaya gönderilmiştir Tabiî kimi gayret içinde oluyor, kimi de olmuyor İşte bunun en güzel şekilde tespiti için Cenâbı Hak bu dünyayı bir imtihan âlemi yapmıştır Buyurmuştur ki: «O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır…» (elMülk, 2)
Nasıl ki altınla uğraşan erbap kimsenin mahâreti, yığın yığın onca topraktan bir gram altın üretmekte ise insanın mahâret ve değeri de nefsin çamurlarını takvâ ateşiyle temizleye temizleye gönlü pırıl pırıl hâle getirebilmesindedir Bir başka ifâdeyle, hiçbir şey yapmadan varlıklar değerli olmaz Bal yapmasaydı, arılara kim değer verirdi? İnsan da kulluk yolunda binbir imtihandan başarılı bir şekilde geçmeli ve Hakk’a aşk ile ibâdet hâlinde olmalı ki, bir değer ifâde etsin
NEFSİ TEMİZLEMENİN YOLU NEDİR?
Nitekim insana, Cenâbı Hak müsbet ve menfîolumlu ve olumsuz, iyi ve kötü, yaklaştırıcı ve uzaklaştırıcı birçok özellikleri bunun için vermiştir Ve buyurmuştur ki:
«Nefsini (fücurdankötü olan ve Allah’tan uzaklaştıran her şeyden) tezkiye edentemizleyen mutlaka kurtuluşa erer»
Nefisler ancak fücûrun zıddı olan takvâ ve ihlâs ile temizlenir Takvâ, her şeyden önce nefsânî arzuları köreltmektir Fıtrattaki Allâh’ın vermiş olduğu istîdat ve güzellikleri inkişâf ettirip Allâh’a güzel bir kul olabilmektir Yâni takvâ, Kur’ân ve Sünnet’i hayatın her safhasına aksettirmek ve böylece Cenâbı Hak’la huzur bulabilmektir…
İnsan düşünmeli: Varlık nedir? Sahibi kimdir? Ben kimim? Bu âlemde vazifem nedir? Niçin hayattayız, ölüm niye var?
Bu gibi esaslı sorulara tatminkâr cevaplar aramak, tabiî bir ihtiyaçtır İslâm dîni, bu mühim soruların cevabını vermiş; Peygamber Efendimiz’in 23 senelik peygamberlik hayatı bu cevapların net ve muhteşem bir örneği olmuştur
Peygamber Efendimiz, her meçhûlü aydınlatan ilâhî bir nur ve sonsuz saâdete nâil eyleyen bir hidâyet rehberi olmuştur
CEHENNEMDEN KURTULMAK İÇİN NE YAPMALI?
Kur’ân, birtakım yasaklar bildirir Bu yasaklara aldırmayanlar cennete giremezler Çünkü günah kirleriyle perişan olmuşlardır Dolayısıyla ölmeden evvel temizlenmek îcâb eder Diğer taraftan her günah, rûha saçılan bir zehir gibidir Ancak güzel ameller, cehennemden kurtulmaya vesîledir
Maddî ve nefsânî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır; yemek, içmek ve korunma ihtiyacımız gibi… Bu hususta onlardan farkımız pek azdır Bizi hayvanlardan ayıran, bizi insanlığımız ve vicdânımızla baş başa bırakan asıl nîmetler, rûhânî nîmetlerdir Bize bu rûhânî nîmetleri idrâk ettirecek olan da, ancak dînin sesidir
İnsan, bu dünyaya geldiğinde âdeta boş bir kaset gibidir Üzerine ne doldurursa ona göre bir hayat sürer Kıyâmet günü «İkra’ Kitâbeke: Kitâbını oku!» emriyle o kaset önüne açılacak ve insana hayat senaryosu seyrettirilecek! Bu itibarla dünya ve ahret saâdetini kazanma gayreti içinde olan her insan, gönlünü Kur’ân’ın feyz ve rûhâniyeti ile doldurmaya mecburdur Çünkü gönül, Kur’ân ile yoğrulduğu nisbette «ahseni takvîm»e, yani en güzel yaratılış sırrına nâil olur Kur’ân’ın sonsuz hikmetlerinden, ancak canlı bir Kur’ân olarak yaşarsa nasip almaya başlar
İnsan, bu sâyede fıtratındaki menfîlikleri köreltir Rabbinin lutfettiği meziyetleri inkişâf ettirerek fazîletler ve güzellikler menbaı hâline gelir
KALBİN TEDAVİSİ
Ancak unutmamalı ki insan kelimesi, ünsiyet ve nisyan kelimeleriyle alâkalıdır Bir kalp, hayır veya şer, ne ile ünsiyet ederse, onun istikâmetine girer Bunun için, ömrümüz boyunca kalbimizi bilhassa nisyandan, yani Allâh’ı ve kendimizi unutmaktan korumamız zarûrîdir Zîra nisyan; nefse mağlûbiyettir, kulun kulluğunu unutmasıdır
Cenâbı Hak buyurur:
«(Rasûlüm!) Nefsânî arzularını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Ona Sen mi vekil olacaksın?» (elFurkan, 43)
Kalpteki menfî hasletler, insanın Kur’ân ile doğru buluşmasına mânî olur Hattâ Kur’ân’ın rahmeti, şifâsı ve hidâyeti ile buluşamayanlar tam aksine murdarlığa dûçâr olurlar
İnsanın bu menfî hâle düşmesine sebep, ten esareti altında yaşamasıdır Çünkü insan, bedeni itibâriyle türâbîdir, yani topraktan gelmiştir ve toprak terkibinden çıkanlarla gıdalanır Böyle olunca gaflete dûçâr oldukça nefsâniyete temâyül eder Nihayet rûhun bedeni terk etmesiyle de toprağa döner
Ancak insan, rûhu itibariyle de Allâh’a mensuptur Dolayısıyla kulluğunu unutan, yani nisyana düşen her kalbin tedâvîsi, rûhun mensûb olduğu Rabbini çokça zikretmektir Cenâbı Hak âyeti kerîmede şöyle îkaz buyurur:
«Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın Onlar yoldan çıkan kimselerdir» (elHaşr, 19)
Bu ilâhî îkazın ehemmiyetini çok iyi idrak etmemiz lâzımdır Çünkü bir insanda nefsânî arzular gâlip gelince, kul Allah’tan uzaklaşmakta, rûhânî duygular gâlip gelince de Allâh’a yaklaşmaktadır Bu itibarla Cenâbı Hakk’ın bütün nîmetleri, iki ağızlı bir bıçak gibidir Allâh’ı unutup da ilâhî ikramları nefsinde zehre dönüştürenleri perîşan eder Ancak Cenâbı Hakk’ı dâimâ şükürle yâd edip de ilâhî lutufları gönlünde şifa ve berekete dönüştürenleri iki cihan saâdetine nâil eder Dolayısıyla bu âlemde bize emanet ne varsa hiçbirini nefsimize mâl etmemeli ve hepsini sadece birer vasıta ve imtihan olarak görmeliyiz
BU CİHAN NİÇİN YARATILMIŞTIR?
Âyeti kerîmede buyrulur:
«Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz» (etTekâsür, 8)
Şu bir gerçektir ki bu fânî dünya, ebedî âleme giden yolda sadece bir istasyondur İstasyonda uyumak da perişanlık ve pişmanlıktır
Er ya da geç, ama birgün mutlaka ölüm kapısından geçerek ebediyet yolcusu olacağımız için, mezar ötesi âleme dâir hazırlıkta bulunmak, her akıl, iz’an ve vicdan sahibi için mecbûrî bir ihtiyaçtır
Cihan, Allâh’a kulluk için yaratılmış, ince hakikatler ve lezzetlerle doldurulmuş bir ibâdethâne; bir vicdan ve irfan mektebidir
Balıklar deniz vasatında hayat bulur Karadakiler de atmosfer vasatında yaşar İnsan rûhu ise, Kur’ân vasatında saâdete kavuşur Bunun için lâzım olan en mühim malzeme de muhabbettir Hakîkî muhabbetin kaynağı, Allah Teâlâ ve Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem’dir Bu kaynağa kavuşabilmek, katlanılan güçlükler, gösterilen samîmî gayretler ve yapılan fedâkârlıklar nisbetindedir
Allah’tan geldik, O’na döndürüleceğiz Asıl felâket, dünyada O’ndan uzak kalmaktır Çünkü bu uzaklık, insanı ebedî mahrûmiyete dûçâr eder Asıl saâdet de dünyada iken O’na yakınlıktır Çünkü bu yakınlık, ebedî yakınlığa mazhar eder
KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011
NEFS OLMASAYDI NE OLURDU?
Nefs olmasaydı insan rütbesinde değil, melek olurduk Oysa kâmil bir insanın rütbe ve değeri, meleklerden üstündür Öyle ki Allah, insanı yarattığında bütün melekleri toplamış ve insana secde etmelerini emretmiştir Kıskançlık ve kibir göstererek bu emri yerine getirmeyen şeytanı da huzurundan kovmuştur Böyle yüce bir makâmın, yani insanlık şerefinin elbette ki büyük bir bedeli olmalıdır Nitekim insanoğlu, işte bu bedeli ödemek ve özündeki bu cevheri parıldatmak için bu dünyaya gönderilmiştir Tabiî kimi gayret içinde oluyor, kimi de olmuyor İşte bunun en güzel şekilde tespiti için Cenâbı Hak bu dünyayı bir imtihan âlemi yapmıştır Buyurmuştur ki: «O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır…» (elMülk, 2)
Nasıl ki altınla uğraşan erbap kimsenin mahâreti, yığın yığın onca topraktan bir gram altın üretmekte ise insanın mahâret ve değeri de nefsin çamurlarını takvâ ateşiyle temizleye temizleye gönlü pırıl pırıl hâle getirebilmesindedir Bir başka ifâdeyle, hiçbir şey yapmadan varlıklar değerli olmaz Bal yapmasaydı, arılara kim değer verirdi? İnsan da kulluk yolunda binbir imtihandan başarılı bir şekilde geçmeli ve Hakk’a aşk ile ibâdet hâlinde olmalı ki, bir değer ifâde etsin
NEFSİ TEMİZLEMENİN YOLU NEDİR?
Nitekim insana, Cenâbı Hak müsbet ve menfîolumlu ve olumsuz, iyi ve kötü, yaklaştırıcı ve uzaklaştırıcı birçok özellikleri bunun için vermiştir Ve buyurmuştur ki:
«Nefsini (fücurdankötü olan ve Allah’tan uzaklaştıran her şeyden) tezkiye edentemizleyen mutlaka kurtuluşa erer»
Nefisler ancak fücûrun zıddı olan takvâ ve ihlâs ile temizlenir Takvâ, her şeyden önce nefsânî arzuları köreltmektir Fıtrattaki Allâh’ın vermiş olduğu istîdat ve güzellikleri inkişâf ettirip Allâh’a güzel bir kul olabilmektir Yâni takvâ, Kur’ân ve Sünnet’i hayatın her safhasına aksettirmek ve böylece Cenâbı Hak’la huzur bulabilmektir…
İnsan düşünmeli: Varlık nedir? Sahibi kimdir? Ben kimim? Bu âlemde vazifem nedir? Niçin hayattayız, ölüm niye var?
Bu gibi esaslı sorulara tatminkâr cevaplar aramak, tabiî bir ihtiyaçtır İslâm dîni, bu mühim soruların cevabını vermiş; Peygamber Efendimiz’in 23 senelik peygamberlik hayatı bu cevapların net ve muhteşem bir örneği olmuştur
Peygamber Efendimiz, her meçhûlü aydınlatan ilâhî bir nur ve sonsuz saâdete nâil eyleyen bir hidâyet rehberi olmuştur
CEHENNEMDEN KURTULMAK İÇİN NE YAPMALI?
Kur’ân, birtakım yasaklar bildirir Bu yasaklara aldırmayanlar cennete giremezler Çünkü günah kirleriyle perişan olmuşlardır Dolayısıyla ölmeden evvel temizlenmek îcâb eder Diğer taraftan her günah, rûha saçılan bir zehir gibidir Ancak güzel ameller, cehennemden kurtulmaya vesîledir
Maddî ve nefsânî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır; yemek, içmek ve korunma ihtiyacımız gibi… Bu hususta onlardan farkımız pek azdır Bizi hayvanlardan ayıran, bizi insanlığımız ve vicdânımızla baş başa bırakan asıl nîmetler, rûhânî nîmetlerdir Bize bu rûhânî nîmetleri idrâk ettirecek olan da, ancak dînin sesidir
İnsan, bu dünyaya geldiğinde âdeta boş bir kaset gibidir Üzerine ne doldurursa ona göre bir hayat sürer Kıyâmet günü «İkra’ Kitâbeke: Kitâbını oku!» emriyle o kaset önüne açılacak ve insana hayat senaryosu seyrettirilecek! Bu itibarla dünya ve ahret saâdetini kazanma gayreti içinde olan her insan, gönlünü Kur’ân’ın feyz ve rûhâniyeti ile doldurmaya mecburdur Çünkü gönül, Kur’ân ile yoğrulduğu nisbette «ahseni takvîm»e, yani en güzel yaratılış sırrına nâil olur Kur’ân’ın sonsuz hikmetlerinden, ancak canlı bir Kur’ân olarak yaşarsa nasip almaya başlar
İnsan, bu sâyede fıtratındaki menfîlikleri köreltir Rabbinin lutfettiği meziyetleri inkişâf ettirerek fazîletler ve güzellikler menbaı hâline gelir
KALBİN TEDAVİSİ
Ancak unutmamalı ki insan kelimesi, ünsiyet ve nisyan kelimeleriyle alâkalıdır Bir kalp, hayır veya şer, ne ile ünsiyet ederse, onun istikâmetine girer Bunun için, ömrümüz boyunca kalbimizi bilhassa nisyandan, yani Allâh’ı ve kendimizi unutmaktan korumamız zarûrîdir Zîra nisyan; nefse mağlûbiyettir, kulun kulluğunu unutmasıdır
Cenâbı Hak buyurur:
«(Rasûlüm!) Nefsânî arzularını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Ona Sen mi vekil olacaksın?» (elFurkan, 43)
Kalpteki menfî hasletler, insanın Kur’ân ile doğru buluşmasına mânî olur Hattâ Kur’ân’ın rahmeti, şifâsı ve hidâyeti ile buluşamayanlar tam aksine murdarlığa dûçâr olurlar
İnsanın bu menfî hâle düşmesine sebep, ten esareti altında yaşamasıdır Çünkü insan, bedeni itibâriyle türâbîdir, yani topraktan gelmiştir ve toprak terkibinden çıkanlarla gıdalanır Böyle olunca gaflete dûçâr oldukça nefsâniyete temâyül eder Nihayet rûhun bedeni terk etmesiyle de toprağa döner
Ancak insan, rûhu itibariyle de Allâh’a mensuptur Dolayısıyla kulluğunu unutan, yani nisyana düşen her kalbin tedâvîsi, rûhun mensûb olduğu Rabbini çokça zikretmektir Cenâbı Hak âyeti kerîmede şöyle îkaz buyurur:
«Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın Onlar yoldan çıkan kimselerdir» (elHaşr, 19)
Bu ilâhî îkazın ehemmiyetini çok iyi idrak etmemiz lâzımdır Çünkü bir insanda nefsânî arzular gâlip gelince, kul Allah’tan uzaklaşmakta, rûhânî duygular gâlip gelince de Allâh’a yaklaşmaktadır Bu itibarla Cenâbı Hakk’ın bütün nîmetleri, iki ağızlı bir bıçak gibidir Allâh’ı unutup da ilâhî ikramları nefsinde zehre dönüştürenleri perîşan eder Ancak Cenâbı Hakk’ı dâimâ şükürle yâd edip de ilâhî lutufları gönlünde şifa ve berekete dönüştürenleri iki cihan saâdetine nâil eder Dolayısıyla bu âlemde bize emanet ne varsa hiçbirini nefsimize mâl etmemeli ve hepsini sadece birer vasıta ve imtihan olarak görmeliyiz
BU CİHAN NİÇİN YARATILMIŞTIR?
Âyeti kerîmede buyrulur:
«Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz» (etTekâsür, 8)
Şu bir gerçektir ki bu fânî dünya, ebedî âleme giden yolda sadece bir istasyondur İstasyonda uyumak da perişanlık ve pişmanlıktır
Er ya da geç, ama birgün mutlaka ölüm kapısından geçerek ebediyet yolcusu olacağımız için, mezar ötesi âleme dâir hazırlıkta bulunmak, her akıl, iz’an ve vicdan sahibi için mecbûrî bir ihtiyaçtır
Cihan, Allâh’a kulluk için yaratılmış, ince hakikatler ve lezzetlerle doldurulmuş bir ibâdethâne; bir vicdan ve irfan mektebidir
Balıklar deniz vasatında hayat bulur Karadakiler de atmosfer vasatında yaşar İnsan rûhu ise, Kur’ân vasatında saâdete kavuşur Bunun için lâzım olan en mühim malzeme de muhabbettir Hakîkî muhabbetin kaynağı, Allah Teâlâ ve Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem’dir Bu kaynağa kavuşabilmek, katlanılan güçlükler, gösterilen samîmî gayretler ve yapılan fedâkârlıklar nisbetindedir
Allah’tan geldik, O’na döndürüleceğiz Asıl felâket, dünyada O’ndan uzak kalmaktır Çünkü bu uzaklık, insanı ebedî mahrûmiyete dûçâr eder Asıl saâdet de dünyada iken O’na yakınlıktır Çünkü bu yakınlık, ebedî yakınlığa mazhar eder
KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011