iltasyazilim
FD Üye
Ney, sazlıkta biten alelade bir kamış değildir Ney âşığın elinde ateştir, gönüldür Allah sırrıdır
Derler ki Peygamber Davut, bir gün bir sazlıktan geçiyormuş Bu sırada hafif bir rüzgâr esmeye başlamış Kamışlar başlamış ötmeye Ama ne ötüş! Hazreti Davud olduğu yerde çivilenmiş kalmış Bu ses, ne ilâhî ses, ne içten terennüm Bir tanesini koparmış, dudaklarına götürmüş, başlamış üflemeye Bundan sonra Allah'a olan âşk ve muhabbetini bu kamışla dile getirmiş Bu kamış O'nun elinde kamış olmaktan çıkar, âşk haline gelirmiş Davud'un ilâhîleri ve pek meşhur davudî sesi, terennümleriyle yanık nefesi ve sesiyle, feryad eden bir âşk misali ney ile ilgili olsa gerek
Yine söylenir ki Hazredi Muhammed (SAV) Allah sırrını yalnız can yoldaşı Hz Ali'ye söylemiş, kimseye ifşa etmemesini sıkı sıkıya tenbih etmişlerdi Hz Ali, bu ilâhî sırrı, bir süre içinde gizlemiş, fakat sırrın ateşine, ağırlığına dayanamamış, yüreği parça parça olmuş, çöllere düşmüştü Bir gün, perişan sahrada dolaşırken, kör bir kuyuya rastlamış içini yakan, kavuran ilâhî sırrı bu kuyuya boşaltmış, ferahlamıştı Kısa bir süre sonra, kuyudan, âbı hayat gibi sular taşmış, vâha haline gelmiş, ağaçlar, kamışlar bitmişti Ney bu sazlıkta biten bir kamıştı Erbabının elinde bu kamış dile geliyor, ilâhi sırları ifşa ediyordu İşte birçokların meyhane sazı haline getirdiği ney böyle ilâhi bir sırrın davetçisi olarak tanınıyordu
Alevden nefesi ile hıçkıran, yanık ve perişan ney İlâhî bir selsebil aşkla dolu gönül Mevlâna'nın, Benim sırrım, feryadımdan uzak değil; fakat gözde, kulakta o nur yok Ten candan, can da tenden gizli değil Lâkin canı görmek için izin yokdiye dile getirdiği âşk sembolü Ney için Mevlâna der ki:
Gizli sırlarını söylemede cihanın O yanık ney, o yanık ney, yanık ney, Ney nedir? O busesi güzel cananın, Öptüğü şey, öptüğü şey, öptüğü şey
İşte rebab ve neyin sesi, âşk evinin temel harcıydı Bu seslerden nasibini alan âşık, vecde gelir, semâa girerdi Gezegenler ve yıldızların, güneşin çevresindeki dönüşleri gibi, ilâhî sevgilinin manevî çevresinde döne döne
Mevlâna, Semâ, ilâhî vuslata erişmek içindirder Bu vuslat yolunun zevkini alan âşık, zaman ve mekân kayıtlarından kurtulur Mesnevi'de, zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu, keyfiyet kalmaz Keyfiyetsiz Allah'a mahrem olursun(c: 3, b 2775) denir Bu anda Demirle mıknatıs neyse âşıkla maşuk da odurMesnevi, (c: 3 b 3152) Mevlâna'mızın Semâ ederken, ne neyden haberimiz olur, ne teftenbuyurdukları gibi âşığın cezbe hali, onu, o anda dünya kayıtlarından sıyırır Bu hal bir süre devam eder Sonra, yavaş yavaş sükûna varır Allah'ın mutlak cemaline ve celâline hamdeder: Artık öyle bir makama ulaşmıştır ki, orada ne zikir,ne zikreden, ne de zikredilen vardır Bunun için Mevlâna, Semâ, aşıkların gıdasıdır Çünkü onda canana vuslatın hayali vardırdemektir Tebrizli Şems Hak'kı isteyen ve ona âşık olanlar, semâ ettikleri zaman, aşkları ve manevî halleri çoğalırdiyerek, Mevlâna'yı daima semâ etmeğe teşvik etmiştir
Marifet sahibi insanı temsil eden Ney'i dinle,
ayrılık şikayetlerinin heyacanını iç
Dinle nasıl derin ayrılık ve hasret nağmeleri söylemekte,
Neyistan'dan ayrıldığı günden beri feryad etmekte
Onu dinleyen her kulak ve yürek sahibi
bu feryadın kendi iç aleminden geldiğini anlar
Unuttuğu hakiki yuvasına olan hasretini,
yüreğinin en ince noktasında hisseder
Neyin içi boşalmasa o ilahi nağmeler
onda nasıl vücud bulur?
Kamil insanında gönlünden dünyevi olan boşalır ,
ve onda ilahi tecelliler vücud bulur
Ney'in yedi deliği gibi
insanında yedi manevi deliği vardır
Bu yedi delik kapandığı vakit, zaman durmuş,
Ney kamışlıktan koparılmadığı günlere
Ve insan , başlangıçtan ötesine,
karşıtlıkların olmadığı bir dünyaya,
iyi ve kötünün ötesine dönmüştür
Atılan hiçbir adımın boşa gitmeyeceği bu yolda
Attığı her adımın heyecanını yüreğinde taşıyan
Belki sana kaynak gösteren mütevazi bir yoldaş
Ve belki de suya duyduğun zamansız bir özlem
Amaç sana Ney’in inceliklerini
öğretmek değil yanlış anlama!
Ben ancak kapıyı gösterebilirim sana
Anahtar sende gizli ?
Dinle ve hatırla
İyi yolculuklar
alıntıdır
Derler ki Peygamber Davut, bir gün bir sazlıktan geçiyormuş Bu sırada hafif bir rüzgâr esmeye başlamış Kamışlar başlamış ötmeye Ama ne ötüş! Hazreti Davud olduğu yerde çivilenmiş kalmış Bu ses, ne ilâhî ses, ne içten terennüm Bir tanesini koparmış, dudaklarına götürmüş, başlamış üflemeye Bundan sonra Allah'a olan âşk ve muhabbetini bu kamışla dile getirmiş Bu kamış O'nun elinde kamış olmaktan çıkar, âşk haline gelirmiş Davud'un ilâhîleri ve pek meşhur davudî sesi, terennümleriyle yanık nefesi ve sesiyle, feryad eden bir âşk misali ney ile ilgili olsa gerek
Yine söylenir ki Hazredi Muhammed (SAV) Allah sırrını yalnız can yoldaşı Hz Ali'ye söylemiş, kimseye ifşa etmemesini sıkı sıkıya tenbih etmişlerdi Hz Ali, bu ilâhî sırrı, bir süre içinde gizlemiş, fakat sırrın ateşine, ağırlığına dayanamamış, yüreği parça parça olmuş, çöllere düşmüştü Bir gün, perişan sahrada dolaşırken, kör bir kuyuya rastlamış içini yakan, kavuran ilâhî sırrı bu kuyuya boşaltmış, ferahlamıştı Kısa bir süre sonra, kuyudan, âbı hayat gibi sular taşmış, vâha haline gelmiş, ağaçlar, kamışlar bitmişti Ney bu sazlıkta biten bir kamıştı Erbabının elinde bu kamış dile geliyor, ilâhi sırları ifşa ediyordu İşte birçokların meyhane sazı haline getirdiği ney böyle ilâhi bir sırrın davetçisi olarak tanınıyordu
Alevden nefesi ile hıçkıran, yanık ve perişan ney İlâhî bir selsebil aşkla dolu gönül Mevlâna'nın, Benim sırrım, feryadımdan uzak değil; fakat gözde, kulakta o nur yok Ten candan, can da tenden gizli değil Lâkin canı görmek için izin yokdiye dile getirdiği âşk sembolü Ney için Mevlâna der ki:
Gizli sırlarını söylemede cihanın O yanık ney, o yanık ney, yanık ney, Ney nedir? O busesi güzel cananın, Öptüğü şey, öptüğü şey, öptüğü şey
İşte rebab ve neyin sesi, âşk evinin temel harcıydı Bu seslerden nasibini alan âşık, vecde gelir, semâa girerdi Gezegenler ve yıldızların, güneşin çevresindeki dönüşleri gibi, ilâhî sevgilinin manevî çevresinde döne döne
Mevlâna, Semâ, ilâhî vuslata erişmek içindirder Bu vuslat yolunun zevkini alan âşık, zaman ve mekân kayıtlarından kurtulur Mesnevi'de, zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu, keyfiyet kalmaz Keyfiyetsiz Allah'a mahrem olursun(c: 3, b 2775) denir Bu anda Demirle mıknatıs neyse âşıkla maşuk da odurMesnevi, (c: 3 b 3152) Mevlâna'mızın Semâ ederken, ne neyden haberimiz olur, ne teftenbuyurdukları gibi âşığın cezbe hali, onu, o anda dünya kayıtlarından sıyırır Bu hal bir süre devam eder Sonra, yavaş yavaş sükûna varır Allah'ın mutlak cemaline ve celâline hamdeder: Artık öyle bir makama ulaşmıştır ki, orada ne zikir,ne zikreden, ne de zikredilen vardır Bunun için Mevlâna, Semâ, aşıkların gıdasıdır Çünkü onda canana vuslatın hayali vardırdemektir Tebrizli Şems Hak'kı isteyen ve ona âşık olanlar, semâ ettikleri zaman, aşkları ve manevî halleri çoğalırdiyerek, Mevlâna'yı daima semâ etmeğe teşvik etmiştir
Marifet sahibi insanı temsil eden Ney'i dinle,
ayrılık şikayetlerinin heyacanını iç
Dinle nasıl derin ayrılık ve hasret nağmeleri söylemekte,
Neyistan'dan ayrıldığı günden beri feryad etmekte
Onu dinleyen her kulak ve yürek sahibi
bu feryadın kendi iç aleminden geldiğini anlar
Unuttuğu hakiki yuvasına olan hasretini,
yüreğinin en ince noktasında hisseder
Neyin içi boşalmasa o ilahi nağmeler
onda nasıl vücud bulur?
Kamil insanında gönlünden dünyevi olan boşalır ,
ve onda ilahi tecelliler vücud bulur
Ney'in yedi deliği gibi
insanında yedi manevi deliği vardır
Bu yedi delik kapandığı vakit, zaman durmuş,
Ney kamışlıktan koparılmadığı günlere
Ve insan , başlangıçtan ötesine,
karşıtlıkların olmadığı bir dünyaya,
iyi ve kötünün ötesine dönmüştür
Atılan hiçbir adımın boşa gitmeyeceği bu yolda
Attığı her adımın heyecanını yüreğinde taşıyan
Belki sana kaynak gösteren mütevazi bir yoldaş
Ve belki de suya duyduğun zamansız bir özlem
Amaç sana Ney’in inceliklerini
öğretmek değil yanlış anlama!
Ben ancak kapıyı gösterebilirim sana
Anahtar sende gizli ?
Dinle ve hatırla
İyi yolculuklar
alıntıdır