Öfke duygusunu hissetmeden önce çoğu zaman başka bir duygu daha hissederiz. Ama çoğunlukla hissettiğimiz bu duyguyu fark edemeyiz. Yani öfke, ikincil bir duygu olarak yaşanır. Öfke, buzdağının görünen kısmını oluşturur. Buzdağının altında ise, görünmeyen, fark edilemeyen birincil duygular söz konusudur.
Öfke başkaları tarafından görülebilen bir duygu iken, buzdağının altında yer alan diğer duygular ifade edilme olanağı bulamadığı için fark edilmezler.
Buzdağının altında fark edilmeyen bu duygular neler olabilir?
Belirsizlik, çaresizlik, yalnızlık, utanmak, kayıp yaşamak, korkmak, üzülmek, kırılmak, aşağılanmak, reddedilmek, engellenmek, hayal kırıklığına uğramak, güven bunalımı yaşamak ve acı çekmek gibi kişiye rahatsızlık veren duygular buzdağının altında yer alabilecek duygulardan bazılarıdır.
Thomas Gordon bu durumu şu şekilde açıklar; “üzüntü, kırgınlık, hayal kırıklığı, endişe, kaygı, korku gibi acı veren zor duygular kelimelere dökülemeyince, açıklanamayınca ve yaşanamayınca donar, katılaşır ve bir buzdağına dönüşür. Buzdağının görünen yüzü kızgınlıktır, öfkedir; ancak buzdağının sular altında kalan bölümünde ise gerçekte yaşanmakta olan başka duygular yer almaktadır.”
Peki! Öfke duygusu kolayca yansıtılabilen bir duygu iken, buzdağının altında yer alan diğer duygular neden öfke gibi kolay ifade edilemez?
Bu durumun en önemli nedeni şudur; öfkeye başvurarak yaşadığımız diğer duyguları gizlemiş ve rahatsızlık veren diğer duyguları yaşamaktan kaçınmış oluruz. Rahatsızlık veren duygulardan kaçınma eğilimi insanın doğasında var olan bir durumdur. Bu nedenle rahatsızlık veren ana duyguları yaşamaktan kaçınarak öfkeyi yaşamayı tercih ediyoruz. Ayrıca rahatsızlık veren bir duyguyu hissetmek, kişinin kendisini savunmasız, çaresiz olarak algılamasına ve kontrolünü kaybedeceği endişesine de yol açan bir durumdur. Bu yüzden bu duyguları yaşamak yerine, öfke duygusunu hassasiyet karşısında bir kontrol ve güç duygusu oluşturmanın bir aracı olarak görüyoruz.
Öfke duygusunu kontrol etmeye çalışmak, sorunun çözümü adına tek başına yeterli değildir. Çünkü buzdağının altındaki duyguların neler olduğu anlaşılmadan, sorunun kökenine inilmeden yapılacak bir müdahale sınırlı ve sığ olacaktır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklanabilir. Bir kişinin ateşinin yükselmesi bir hastalık değil, hastalığa ait belirtidir. Ateş gözle görülen bir belirtidir ve bu belirti, gözle görülmeyen bir enfeksiyon veya virüsün varlığının göstergesidir. Sadece ateşi düşürmek, hastalığı tedavi etmek adına yeterli değildir. Bu nedenle doktorlar, yüksek ateşe neden olan sorunu bulmaya ve tedavi etmeye çalışırlar. Ateşi düşürmek, belirtinin azalmasına yönelik bir müdahaledir ama tedavi değildir.
Yukarıdaki örnekteki gibi öfke duygusu da yükselen ateş gibi bir belirtidir. Sorunun kaynağı değildir. Bu nedenle sadece öfke duygusuna yönelik bir müdahale yeterli olmayacaktır. Öfke duygusuna yol açan diğer duyguların neler olduğunun anlaşılması çok önemlidir. Öfke hissetmeden önce hangi duygunun hissedildiğini anlamak biraz çaba gerektirir. Genellikle öfkeye yol açan neden; çözülmemiş acılar veya korkulardır. Öfkenin altında yer alan ana duygular ve bu duygulara yol açan düşünceler irdelenmeden sorunun tamamen çözülmesi mümkün değildir.
Özetlemek gerekirse; öfke, başka duyguların bastırılmasının ve ifade edilmemesinin bedeli olarak karşımıza çıkan bir duygudur. Yani ifade edilmeyen, bastırılan, kaçınılan diğer duyguların faturası olarak yaşanan bir duygudur. Bu bedeli ödemek yerine rahatsızlık veren duyguların neler olduğunu anlamaya ve bu duyguları ifade etmeye çalışmak daha sağlıklı bir tutum olacaktır. Kişi, tek başına bunu yapmakta zorlandığında bu konuda terapi desteği almak sorunun çözümü adına önemlidir. Çünkü terapi; kişinin öfke duygusunu yaşamasına yol açan ana duyguların ve düşüncelerin neler olduğunun ortaya çıkmasına, kişinin rahatsızlık veren durumlarla başa çıkmasına, bu duyguları yapıcı ve olumlu yollarla yönetmesine yardımcı olacak araçları fark etmesini sağlar ve sorunun çözümünü kolaylaştırır.