Çocuklarda en önemli şeylerden biridir merak... İçine doğdukları dünyaya dair her şey
onlarda bir ilgi uyandırır. Bulundukları bu yer ile ilgili pek çok sorular sorarlar, sınırlarını,
kendilerini, diğerlerini keşfetmek isterler. Anne-baba çoğu kez çocuğunun merakını gidermek
için bitmek bilmeyen sorulara sabırla yanıtlar verir. Ancak konu cinsellik olduğunda çoğu
ebeveynin geri adım attığı, kaçamak yanıtlara başvurdukları, yanlış/eksik bilgilendirme
yaptıkları görülmektedir. Oysa ki, insan gelişiminin doğal ve kaçınılmaz bir parçası olan
cinsellik göz ardı edilip, öğretilmesi ileriki zamanlara bırakılacak ya da üstün körü cevaplarla
geçiştirilecek bir konu değildir.
Erken çocuklukta çocuğun yaşına ve gelişimine uygun bir cinsel eğitimin verilmesinin
pek çok yararı vardır. Bunlardan belki de en önemlisi, çocuğun hem kendi hem de karşı cinsin
bedenine saygı duymayı öğrenmesi ve bu sayede yetişkinlik hayatında sağlıklı ilişkiler
kurabilmesidir. Cinsel eğitimi aşama aşama ve yaşına uygun olarak alan çocuk/kişi, sonraki
yaşamında karşı cinsle kurduğu ilişkilerde dengeli olur.(Tuzcuoğlu, Tuzcuoğlu, 2004) Çocuk
kendi bedenini öğrenerek, ona karşı sorumluluklarını bilecek ve bilgisi ölçüsünde kendine
olan güveni de artacaktır. Ayrıca çocuğun anne-babasından uygun ve doğru bir cinsel eğitim
alması, kontrol edilmesi gittikçe zorlaşmakta olan teknolojik aletler aracılığı ile ya da
çevreden duyacağı cinsellikle ilgili yanlış bilgileri içselleştirmesi önünde koruyucu olacaktır.
Ayrıca mahrem bölgelerin gizliliği ve özel olduğu ile ilgili çocuğa bilgi verilmesi, cinsel
istismara karşı koruyucu önlemlerin başında gelmektedir.
Anne babanın cinsellik ile ilgili çocuğa yansıttığı tutum, çocuğun bu açıdan kafasının
karıştığı durumlarda onlara başvurup başvurmayacağını belirler. Eğer anne-baba cinsellik
konusunda katı bir tutum içinde ise ya da üstün körü bir cevap veriyor ise; çocuk bu konuya
dair merak ettiklerini farklı bir yolla öğrenmeye çalışacak ve belki de bu yol onun gelişimi
açısından sağlıksız olacaktır. Bu nedenle ebeveynler cinselliğe dair konularda çocuklarına
demokratik bir tarzda yaklaşmalı, çocuğun yaşına uygun nitelikte cevaplar ile onlara yol
gösterici olmaktan kaçınmamalıdır.
Çocuklarda cinsellikle ilgili sorular genellikle 3 yaş civarında, cinsiyetlere dair
farklılıklar hakkında başlamaktadır. Çocuklar, kız ile erkekler arasındaki anatomik
farklılıkları ayırt ettiği noktada soru sormaya başlarlar. Bu sorular karşısında çocuğu
ayıplamak, "yaşın küçük büyüyünce öğrenirsin" şeklinde cevaplamak, susturmaya çalışmak
yanlış ebeveyn tutumlarıdır. Bunun yerine, çocuğun yaşına uygun şekilde cevaplarla, çocuğun
merakını gidermek, hem çocuğun ebeveyni ile olan iletişimini güçlendirecek hem de daha
farklı ve yanlış yollar ile bu merakını gidermesinin önüne geçilmiş olacaktır.
Çocuğa cinselliğe dair yanlış, gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek doğru bir
davranış değildir. Örneğin çocukların nereden geldiği sorusuna "leyleklerin getirdiği",
"klinikten alındığı" gibi cevaplar verilmemelidir. Böyle bir durumda küçük çocuk her
kızdığında kardeşinin alındığı yere bırakılmasını isteyebilir, aynı zamanda anne babayı her
kızdırdığında alındığı yere bırakılacağından korku duyabilir.(Yılmaz, 2009, ed. Deniz)
Çocukların nereden geldiği sorusunu soran bir çocuğa "Anne karnında özel ve güvenli bir
bebek yuvası vardır, orada yaşar ve büyürler. Zamanı gelince de annenin içinden çıkarlar."
şeklinde bir yanıt verilebilir.
Anne-babalar, çocuğunun sorularının cinsel ilişki ile ilgili olabileceğinden endişe
duyarlar. Ancak okul öncesi dönemde çocuklar, buna dair sorular sormaktan uzaktır. Onlar
daha çok bebeklerin nereden geldiğini, genital organların neden kız ve erkeklerde farklı
olduğunu, bebeğin anne karnına nasıl girdiğini ve çıktığını merak eder ve öğrenmek isterler.
Bunlar oldukça normal sorular olup, yanıtlamaktan kaçınılmaması gerekir.
Anne babaların bir başka çekincesi bu tarz sorulara yanıt verilmesi durumunda
çocuğun merakının daha da kamçılanacağı ve bunları uygulamak isteyebileceğidir. Ancak asıl
çocuğun merakının sorularına yanıt bulamadığı durumlarda daha çok kamçılanacağı ve yanıt
alamadığı soruları davranışlarla dışa vurabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Örneğin bu
konularla ilgili bilgilendirilmemiş bir erkek çocuğu evlerine misafirliğe gelen bir kız
çocuğunun eteğini kaldırıp bakmaya çalışabilir, kafasındaki soruya bu şekilde yanıt bulmaya
çalışabilir. Bu noktada uygun tepki şu şekilde olabilir: Ebeveyn, “Kız çocukların neden
senden değişik olduklarını merak ediyorsun. Sorsan ben sana anlatırdım” dedikten sonra
açıklamasını yapar, sonra da kesin bir dille herkesin bedeninin kendine özel olduğunu anlatır.
Başka soruları olursa sorarak da öğrenebileceğini söyler. Merakı giderilen ve gereksiz yere
suçlanmayan çocuk da sonraki sorularını ana babasına yöneltmekten çekinmez.(Yörükoğlu,
1984)
Çocuk hazır olmadığı bir soruyu sormaz. Sorduğu sorular tek tek ve aralıklı bir
şekildedir. (Bulut, 1998) Ebeveyn nasıl yanıtlaması gerektiğini bilmediği bir soruya hemen
yanıt vermek zorunda değildir. "Bunu bende tam olarak bilmiyorum ama senin için araştırıp
öğrenirim." şeklinde bir yanıt, çocuğun yönelttiği sorulara değer verildiğini hissetmesini
sağlayarak güven duygusu pekiştirmesine, sorularını anne/babasına sormaktan
çekinmemesine, sorduğu soruyu ebeveyninden öğrenene kadar sabretmesine yarar sağlar.
Ancak ebeveyn verdiği sözü unutmamalı ve en yakın zamanda çocuğun sorusunu
yanıtlamalıdır.
Ebeveynlerin vereceği yanıtlar ayrıntıya girmeden, çocuğun gereksindiği bilgiyi
kapsayacak şekilde olmalıdır. Örneğin neden bir penise sahip olmadığını soran bir kız
çocuğuna "Kızlar ve erkekler ayrı yaratılmışlardır. Kızların vajinası ve erkeklerin penisi
vardır." şeklinde bir yanıt yeterli olacaktır.
Ebeveynlerin endişe ettiği bir diğer konu ise çocukta mastürbasyondur. Bu korkulacak
bir durum değildir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, çocuğun mastürbasyon yaptığı
yere ve sıklığına dikkat edilmesidir. Çocuk çok çeşitli nedenlerden dolayı bu eylemi yapabilir.
Bu eylem daha çok çocuğun kendini keşfetmek istemesi, merak etmesi, duygusal açıdan zevk
almaya çalışması gibi amaçlara hizmet etmektedir. Araştırmalara göre dokunsal ve duygusal
açıdan ihmal edilen çocuklar arasında daha yaygın olarak görülmektedir. Bu davranış
karşısında azarlama, ceza verme, ayıplama gibi tutumlar pedagojik açıdan son derece
yanlıştır. Bu tutumlar çocuğun suçluluk duymasına neden olarak ruhsallığında çatışma
yaratacaktır. Çocuğun mastürbasyon yapması durumunda, anne babanın farklı bir etkinlikle
çocuğun dikkatini dağıtarak başka yöne çekmesi uygundur. Bu şekilde çocuğun davranışının
bir müddet sonra sönmesi beklenir. Ancak eğer bu davranış sıklıkla devam ediyor ve aleni
yerlerde yapılıyorsa anne babanın tutumlarının değişimi, çocuğun ruhsallığında onu rahatsız
eden şeyin ne olduğunun keşfedilmeye çalışılması(anne-baba boşanması, kardeş kıskançlığı,
uzun sürelerle yalnız bırakılma, vs..)ve buna dair çözümlerin üretilmesi gerekebilir.
Gerektiğinde bir uzmandan destek alınmasından çekinilmemelidir.
Psk. Selen MORAY