iltasyazilim
FD Üye
Son bir iki asırdan beri devam ede gelen terslikler yüzünden, milletin mecalsiz bakışlarında hayret dolu bir sabır, dehşetle tüllenen bir şefkat, endişe tüten bir temkin, dudaklarında dua ve yüreğinde heyecan eksik olmadı ve mevcut şartlar itibarıyla da eksik olacağa benzemiyor O, şu anda da en amansız hafakanların pençesinde köpürüp dururken, kendi kendine: Oturup ölümümü mü beklesem, kalkıp bir çare mi arasam, Hakk'a yönelip yakarışa mı geçsem, yoksa teselli buudlu şu mevcut çarelerle yoluma devam mı etsem?diye mırıldanıyor ve mânâlımânâsız insiyakların gelgitleri arasında çalkalanıp duruyor Onun bu çaresizlik ve inkisarına karşılık; günübirlikçiler, gününü gün etme sevdasında; yığınlar, olabildiğince sorumsuz, sorumsuz oldukları kadar da insan ve imkân israfı içinde; din ve millet düşmanlarında her müspet hamleyi baltalama gayreti; her zaman aldanabilen kitlelerde ise, bir orada, bir burada yüzüpgezmeler işte insanımızın yakın geçmişi itibarıyla mâkûs kaderi!
Bu karanlık dönemde mantık, bütün gücüyle bir aldatma ve demagoji vasıtası; bilim, dediğim dediksaplantılarıyla tezyîfkâr bir müstebid; kuvvet, her şeyi hâkimiyeti altına alma ve her şeye hükmetme azgınlığı içinde ve bütün bunlara mukabil halkın vicdanı ise, akla hayale gelmedik baskılar altında inim inimdi Bu dönemde, din hissi, birilerince, başı sıkışan kimselerin kullanabileceği büyülü bir kredi kartı kabul ediliyor; buna karşılık hakikî dindarlık ise, dünyada yeri olmayan bir muamma gibi gösterilmek isteniyordu Daha garibi de, bütün bunlar, çağdaşlık hezeyanları içinde ve millete, millî değerlere rağmen yapılıyordu
Doğrusu, çeşit çeşit yokluklar kıskacında ve gerçek insan nedretiyle kıvrandığımız bu karanlık dönem, gelecekte hep tedâî ettirdiği ürpertilerle hatırlanacak ve tarihimizin kara günleri olarak anılacaktır olması gerekli olan şeylere hasret içinde, olmaması lâzım gelen çarpık düşünce, çarpık anlayış ve çarpık davranışların ağında inleyip durduğumuz tarihin bu kapkara günleri Biz, yakın geçmişimiz itibarıyla ve şimdilerde, olmaması icap eden hemen her şeyi, hem de kerhen ve yutkuna yutkuna yaşadık Ama acaba, yıllar ve yıllar boyu hayallerimizde yaşatıp durduğumuz o olması lâzım gelen şey ne idi?
Her şeyden evvel o, upuzun bir geçmişin değerlerle dopdolu katmanlarında birike birike, sıkışa sıkışa dünyalar kıymetine ulaşmış çok önemli bir hazinenin hazinedarlığı şuuru; bugünü dünle, yarını da bugünle iç içe mütalâa edebilecek, mütalâa edip değerlendirecek terkip kabiliyeti; geleceği mâzinin o muhteşem kanaviçesi üzerine sanatkârâne işleyecek zevk ve düşünce enginliği; sonra da bu şuur, bu kabiliyet, bu derinliği eksiksiz temsil edebilecek kalb ve kafa izacına muvaffak olmuş ruh nesilleriydi Tavırlarında bir zamanlar dünyayı idare etmiş olmanın vakar ve ciddiyeti; üsluplarında şanlı geçmişimizin derinlik ve ledünniyeti bulunan ve varlığı didik didik edip değerlendirmede, değerlendirip sağlam bir ukbâ muvâzenesi kurmada ilklerin maharetini ortaya koyan ruh nesilleriydi dünyanın yanında ukbâya, fiziğin yanında metafiziğe açık anlayışlarıyla, içinde bulunduğumuz zamanı tarihe bağlayacak ve fâni ömürlerimizi ebediyetle irtibatlandıracak olan bu kudsîler sayesinde, alâkadar olduğumuz bütün dünyevî kıymetler birer mânevî kıymete, bütün maddî güzellikler ve görkemler de birer uhrevî derinlik ve ihtişama ulaşacaktır
Mevcudiyetleri bizim için ilâhî bir lütûf ve Cennet ehlinin de muhâvere mevzuu bu olgun ruhların konuşmaları hep ilim ve hikmet, sükûtları müsamaha ve ibret, düşünceleri gönül kapılarını açan sırlı birer anahtar, davranışları da tül tül Kur'ân televvünlüdür Çizgi çizgi çehrelerindeki mânâlarla her zaman kendilerini saydırmasını bilen, herkese bir şeyler anlatan, anlatıp semtlerine uğrayanları büyüleyen öyle engin gönüllerdir ki, olabildiğince dünyaya açık olmanın yanında herkesten ziyade Allah'a yakın ve olabildiğine hür iradeli, hür düşünceli olmanın yanında fevkalâde temkinli, itinalı ve dikkatlidirler Topyekün varlığı bir meşher gibi temâşâ ede ede, bir kitap gibi yorumlaya yorumlaya ona o kadar âşinâ olmuşlardır ki, kâinatın sahife ve satırları arasında, evlerinin sofa, salon, koridor ve odalarında dolaşıyor gibi rahat hareket eder ve uğradıkları her menzilde ayrı bir vâridâta erer, ayrı bir doygunluğa ulaşırlar
Ayrıca onlar, ruhî saygı ve terbiyeleri açısından o kadar derin ve engin; insanî değerlere karşı o kadar hürmetkâr ve ince; iyiliğin iyilik, kötülüğün de kötülük getireceğine o kadar inançlıdırlar ki, uğradıkları her yerde Cennet yamaçlarının sıcaklığı hissedilir ve kurbet esintileri duyulur Semtlerine uğrayanlar huzur bulur, onlarla oturup kalkanlar insan olmanın gayesini idrak eder Onlar, gençliklerinin enerji dolu demlerinde, olgunluklarının temkinli anlarında ve yaşlılıklarının bilgi ve tecrübe ile köpüren günlerinde hep çizgilerini korur ve aynı yörüngede yürürler Çok zekisi ve o kadar akıllı olmayanı; her zaman dosdoğru kalabileni ve ara sıra inhiraf edeni; meşru haklarından yararlanmak isteyeni, maddîmânevî füyûzât hislerinden fedakârlıkta bulunanı; şahsî hayatı itibarıyla bir ölçüde mutlu yaşayanı, biraz derbederi; en büyük zorlukları rahatlıkla aşabilecek iradelisi, mâruz kaldığı bir kısım hâdiseler karşısında sarsılanı; Allah'a intisabı sayesinde kâinata meydan okuyanı, yer yer korku ve paniğe kapılanı; inzivâya çekilip ömrünü hülya yamaçlarında geçiren hayalperesti, halk içinde Hak'la beraber olup muhtaç sinelere ebediyet düşüncesi üfleyeniyle hemen hepsi, huyunun, tabiatının, mizaç ve meşrebinin açık olduğu ölçüde iyilik soluklar ve iyilik düşüncesiyle oturur kalkarlar Kimi uslu uslu ve biraz da nazlı; kimi atılgan, müteşebbis ve canlı; kimi dalgaları dinmiş denizler gibi durgun, fakat mehîb; kimi gelgitleri bitmeyen bir derya gibi her zaman gürül gürül; ama hepsi de ta ruhlarının derinliklerinden kopup gelen ışıklarla pırıl pırıl ve ruhanîlerle atbaşı bu yiğitler, yakın çevreleri, topyekün milletleri ve bütün insanlık için yaşıyor olmanın sancısıyla kıvrım kıvrım ve senelerden beri hep yollardadırlar Köyleri, şehirleri, bölgeleri, hatta meşrepleri, mizaçları ayrı ayrı olsa da, imanları, hizmetleri, ülkeleri ve ülküleriyle kenetlenmiş gibi bir görünüm sergiler ve sürekli aynı şeyleri soluklar, aynı ideali paylaşırlar
Her gün yüzlerce badire ile karşı karşıyadırlar; ama gönüllere rikkat verecek bir incelikle hep başkalarını düşünür ve başkaları için yaşarlar; hem de kendilerini ve yakınlarını düşünmeyecek kadar bir diğergamlık ruhuyla Ağlamaları çok, gülmeleri az, tebessümleri de mânâlıdır Varlığın perde arkasından sızıp gelen sırlara, dört bir yandan gönüllerini saran ilhamlara, ilhamlarını sinelerine boşaltabilecekleri âşinâ muhatapların bulunmasına, hizmetlerinin ümitle tüllenen âkıbetine, Allah'ın hoşnutluğuna ermiş olma bahtiyarlığına ve böyle bir hüsnüzan kuşağında öleceklerine ve O'na mülâkî olacaklarına tebessüm ederler
Hemen herkesi kendi derinlikleriyle saran duyguları o kadar mûnis, meleklerin nezâhetini hatırlatan onların hayatları öylesine temiz, sevgiyle atan onların sineleri o denli hassas, seslerisolukları öyle inandırıcı ve bu saadet hissini onlara duyuran Yüce Yaratıcı onlara o kadar yakındır ki, huzurla tüten bu yakınlığın onların gönüllerinde hâsıl ettiği itmi'nan sayesinde hep güzel görür, güzel düşünürve Firdevslerde yaşıyormuşçasına hayatlarından lezzet alırlar
Onların iklimine daha ilk adımımızı attığımızda göklerin bilmem hangi devresinden, arzın hangi döneminden, insanlık tarihinin hangi bölümünden pırıl pırıl bir zaman dilimi gelir bütün ufkumuzu kaplar ve biz onun, o da bizim olur Öyle ki, kulaklarımızda bütün bir geçmişin uğultularını duyar, hayallerimizde topyekün beşer tarihinin tüllendiğini hisseder ve sinelerimizin heyecanla attığına şahit oluruz
Evet, onların o zaman üstü ikliminde âdeta, yitirdiğimiz her şey dönüp geriye gelir kaybettiğimiz bütün değerler ve ihmal ettiğimiz tarihî dinamikler derlenirtoparlanır, yeniden bizim olur Dünyaya açıldığımız ilk nazlı günler, çiçekler gibi hülyalarımızda bir kere daha tomurcuklaşır paramparça olmuş şeref, haysiyet ve onurumuz, tıpkı kırılmış bir kristalin mini mini parçalarının bir büyü ile bir araya gelip eski halini alması gibi yeniden birleşir, bütünleşir ve tekrar eski güzelliğine ulaşır Hülyalarımızı besleyen bu duygu ve bu düşünceler, bizi her zaman, içinde bulunduğumuz anın dar kalıplarından kurtararak daha ferahfezâ iklimlerde dolaştırır; dolaştırır ve ruhun hayat seviyesinde sihirli bir âlemin erişilmez zirvelerine ulaştırır Zaten hepimiz, biraz da ümit ve rüyaların çocukları değil miyiz!
*Bu yazı, Sızıntı dergisinin Mayıs 1994 tarihli 184 sayısından alınmıştır
Bu karanlık dönemde mantık, bütün gücüyle bir aldatma ve demagoji vasıtası; bilim, dediğim dediksaplantılarıyla tezyîfkâr bir müstebid; kuvvet, her şeyi hâkimiyeti altına alma ve her şeye hükmetme azgınlığı içinde ve bütün bunlara mukabil halkın vicdanı ise, akla hayale gelmedik baskılar altında inim inimdi Bu dönemde, din hissi, birilerince, başı sıkışan kimselerin kullanabileceği büyülü bir kredi kartı kabul ediliyor; buna karşılık hakikî dindarlık ise, dünyada yeri olmayan bir muamma gibi gösterilmek isteniyordu Daha garibi de, bütün bunlar, çağdaşlık hezeyanları içinde ve millete, millî değerlere rağmen yapılıyordu
Doğrusu, çeşit çeşit yokluklar kıskacında ve gerçek insan nedretiyle kıvrandığımız bu karanlık dönem, gelecekte hep tedâî ettirdiği ürpertilerle hatırlanacak ve tarihimizin kara günleri olarak anılacaktır olması gerekli olan şeylere hasret içinde, olmaması lâzım gelen çarpık düşünce, çarpık anlayış ve çarpık davranışların ağında inleyip durduğumuz tarihin bu kapkara günleri Biz, yakın geçmişimiz itibarıyla ve şimdilerde, olmaması icap eden hemen her şeyi, hem de kerhen ve yutkuna yutkuna yaşadık Ama acaba, yıllar ve yıllar boyu hayallerimizde yaşatıp durduğumuz o olması lâzım gelen şey ne idi?
Her şeyden evvel o, upuzun bir geçmişin değerlerle dopdolu katmanlarında birike birike, sıkışa sıkışa dünyalar kıymetine ulaşmış çok önemli bir hazinenin hazinedarlığı şuuru; bugünü dünle, yarını da bugünle iç içe mütalâa edebilecek, mütalâa edip değerlendirecek terkip kabiliyeti; geleceği mâzinin o muhteşem kanaviçesi üzerine sanatkârâne işleyecek zevk ve düşünce enginliği; sonra da bu şuur, bu kabiliyet, bu derinliği eksiksiz temsil edebilecek kalb ve kafa izacına muvaffak olmuş ruh nesilleriydi Tavırlarında bir zamanlar dünyayı idare etmiş olmanın vakar ve ciddiyeti; üsluplarında şanlı geçmişimizin derinlik ve ledünniyeti bulunan ve varlığı didik didik edip değerlendirmede, değerlendirip sağlam bir ukbâ muvâzenesi kurmada ilklerin maharetini ortaya koyan ruh nesilleriydi dünyanın yanında ukbâya, fiziğin yanında metafiziğe açık anlayışlarıyla, içinde bulunduğumuz zamanı tarihe bağlayacak ve fâni ömürlerimizi ebediyetle irtibatlandıracak olan bu kudsîler sayesinde, alâkadar olduğumuz bütün dünyevî kıymetler birer mânevî kıymete, bütün maddî güzellikler ve görkemler de birer uhrevî derinlik ve ihtişama ulaşacaktır
Mevcudiyetleri bizim için ilâhî bir lütûf ve Cennet ehlinin de muhâvere mevzuu bu olgun ruhların konuşmaları hep ilim ve hikmet, sükûtları müsamaha ve ibret, düşünceleri gönül kapılarını açan sırlı birer anahtar, davranışları da tül tül Kur'ân televvünlüdür Çizgi çizgi çehrelerindeki mânâlarla her zaman kendilerini saydırmasını bilen, herkese bir şeyler anlatan, anlatıp semtlerine uğrayanları büyüleyen öyle engin gönüllerdir ki, olabildiğince dünyaya açık olmanın yanında herkesten ziyade Allah'a yakın ve olabildiğine hür iradeli, hür düşünceli olmanın yanında fevkalâde temkinli, itinalı ve dikkatlidirler Topyekün varlığı bir meşher gibi temâşâ ede ede, bir kitap gibi yorumlaya yorumlaya ona o kadar âşinâ olmuşlardır ki, kâinatın sahife ve satırları arasında, evlerinin sofa, salon, koridor ve odalarında dolaşıyor gibi rahat hareket eder ve uğradıkları her menzilde ayrı bir vâridâta erer, ayrı bir doygunluğa ulaşırlar
Ayrıca onlar, ruhî saygı ve terbiyeleri açısından o kadar derin ve engin; insanî değerlere karşı o kadar hürmetkâr ve ince; iyiliğin iyilik, kötülüğün de kötülük getireceğine o kadar inançlıdırlar ki, uğradıkları her yerde Cennet yamaçlarının sıcaklığı hissedilir ve kurbet esintileri duyulur Semtlerine uğrayanlar huzur bulur, onlarla oturup kalkanlar insan olmanın gayesini idrak eder Onlar, gençliklerinin enerji dolu demlerinde, olgunluklarının temkinli anlarında ve yaşlılıklarının bilgi ve tecrübe ile köpüren günlerinde hep çizgilerini korur ve aynı yörüngede yürürler Çok zekisi ve o kadar akıllı olmayanı; her zaman dosdoğru kalabileni ve ara sıra inhiraf edeni; meşru haklarından yararlanmak isteyeni, maddîmânevî füyûzât hislerinden fedakârlıkta bulunanı; şahsî hayatı itibarıyla bir ölçüde mutlu yaşayanı, biraz derbederi; en büyük zorlukları rahatlıkla aşabilecek iradelisi, mâruz kaldığı bir kısım hâdiseler karşısında sarsılanı; Allah'a intisabı sayesinde kâinata meydan okuyanı, yer yer korku ve paniğe kapılanı; inzivâya çekilip ömrünü hülya yamaçlarında geçiren hayalperesti, halk içinde Hak'la beraber olup muhtaç sinelere ebediyet düşüncesi üfleyeniyle hemen hepsi, huyunun, tabiatının, mizaç ve meşrebinin açık olduğu ölçüde iyilik soluklar ve iyilik düşüncesiyle oturur kalkarlar Kimi uslu uslu ve biraz da nazlı; kimi atılgan, müteşebbis ve canlı; kimi dalgaları dinmiş denizler gibi durgun, fakat mehîb; kimi gelgitleri bitmeyen bir derya gibi her zaman gürül gürül; ama hepsi de ta ruhlarının derinliklerinden kopup gelen ışıklarla pırıl pırıl ve ruhanîlerle atbaşı bu yiğitler, yakın çevreleri, topyekün milletleri ve bütün insanlık için yaşıyor olmanın sancısıyla kıvrım kıvrım ve senelerden beri hep yollardadırlar Köyleri, şehirleri, bölgeleri, hatta meşrepleri, mizaçları ayrı ayrı olsa da, imanları, hizmetleri, ülkeleri ve ülküleriyle kenetlenmiş gibi bir görünüm sergiler ve sürekli aynı şeyleri soluklar, aynı ideali paylaşırlar
Her gün yüzlerce badire ile karşı karşıyadırlar; ama gönüllere rikkat verecek bir incelikle hep başkalarını düşünür ve başkaları için yaşarlar; hem de kendilerini ve yakınlarını düşünmeyecek kadar bir diğergamlık ruhuyla Ağlamaları çok, gülmeleri az, tebessümleri de mânâlıdır Varlığın perde arkasından sızıp gelen sırlara, dört bir yandan gönüllerini saran ilhamlara, ilhamlarını sinelerine boşaltabilecekleri âşinâ muhatapların bulunmasına, hizmetlerinin ümitle tüllenen âkıbetine, Allah'ın hoşnutluğuna ermiş olma bahtiyarlığına ve böyle bir hüsnüzan kuşağında öleceklerine ve O'na mülâkî olacaklarına tebessüm ederler
Hemen herkesi kendi derinlikleriyle saran duyguları o kadar mûnis, meleklerin nezâhetini hatırlatan onların hayatları öylesine temiz, sevgiyle atan onların sineleri o denli hassas, seslerisolukları öyle inandırıcı ve bu saadet hissini onlara duyuran Yüce Yaratıcı onlara o kadar yakındır ki, huzurla tüten bu yakınlığın onların gönüllerinde hâsıl ettiği itmi'nan sayesinde hep güzel görür, güzel düşünürve Firdevslerde yaşıyormuşçasına hayatlarından lezzet alırlar
Onların iklimine daha ilk adımımızı attığımızda göklerin bilmem hangi devresinden, arzın hangi döneminden, insanlık tarihinin hangi bölümünden pırıl pırıl bir zaman dilimi gelir bütün ufkumuzu kaplar ve biz onun, o da bizim olur Öyle ki, kulaklarımızda bütün bir geçmişin uğultularını duyar, hayallerimizde topyekün beşer tarihinin tüllendiğini hisseder ve sinelerimizin heyecanla attığına şahit oluruz
Evet, onların o zaman üstü ikliminde âdeta, yitirdiğimiz her şey dönüp geriye gelir kaybettiğimiz bütün değerler ve ihmal ettiğimiz tarihî dinamikler derlenirtoparlanır, yeniden bizim olur Dünyaya açıldığımız ilk nazlı günler, çiçekler gibi hülyalarımızda bir kere daha tomurcuklaşır paramparça olmuş şeref, haysiyet ve onurumuz, tıpkı kırılmış bir kristalin mini mini parçalarının bir büyü ile bir araya gelip eski halini alması gibi yeniden birleşir, bütünleşir ve tekrar eski güzelliğine ulaşır Hülyalarımızı besleyen bu duygu ve bu düşünceler, bizi her zaman, içinde bulunduğumuz anın dar kalıplarından kurtararak daha ferahfezâ iklimlerde dolaştırır; dolaştırır ve ruhun hayat seviyesinde sihirli bir âlemin erişilmez zirvelerine ulaştırır Zaten hepimiz, biraz da ümit ve rüyaların çocukları değil miyiz!
*Bu yazı, Sızıntı dergisinin Mayıs 1994 tarihli 184 sayısından alınmıştır