iltasyazilim
FD Üye
Bize Rububiyet sıfatıyla tecelli eden Allah Teâlâ'ya sonsuz hamd ve senâlar ederiz
Mahlukundan seçip gönderdiği Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e, âline, ashabına ve ardınca gidenlere sonsuz rahmetler dileriz Hepsini hayrla yad ederiz Onlara selâm olsun
Allah Teâlâ mahlukunu yaratırken, içlerinden insana ruh, akıl fikir ve idraki bağışlamıştır Bu sayede onlar da üstün şerefe ulaşmışlardır
Her mahlukunu Sünnetullah diye adlandırılan zarûrî ve tabiî kanuna tâbi' tuttuğu halde, insan ve cinleri iradesine sahib, şuuruna mâlik olarak ikinci bir kanuna da tâbi' tutmuştur Ve binaenaleyh bu imtihan diyarına göndermiştir
Hak ve bâtıl yolunu insan ve cinlere göstermek için zaman zaman peygamberleri de göndermiştir En son, en ekmel, en üstün,en seçkin Hazreti Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem'i hükmü ebedî kalacak bir kanun yani şeriatle göndermiştir O da önceki nebî ve rasuller gibi Rab Teâlâ'nın buyruklarını bildirmiştir Emrleri yerine getirenlerin cennete, inkar edenlerin cehenneme gideceklerini haber vermiştir
İnsan, iman şartıyla İlâhî yasaklardan sakınıp emrleri yerine getirirse, şübhesiz diğer cinslerden ayrılıp yükselir Yükseldikçe şeref kazanır; Rabb'inin rızasına mazhar olur; ebed'i hayatta saadet zaferine ulaşır İşte onun kazanç ve ulaşmasına olgunluk deriz
Allah Teâlâ kudretini izhar ve sıfatlarını icra etmek hikmetine mebn'i kainatı yartmıştır Hepsini belli bir ölçüde, tek bir kanuna tâbi' tutmuştur Zerreden kürreye kadar hepsi,aynı kanunla devam eder Ancak bu iki kanunla birlikte şeriat denilir, Sünnetullah denilir Demek bir umum mahluka, birde ins ve cinlere has olmak üzere iki kanun vardır:
a Allah Teâlâ'nın bütün mahluku ona tâbi' tuttuğu şeriattir Buna sünnetullah denilir Zerreden kürreye kadar her mahluk ister istemez bu kanuna boyun eğer
İmandan mahrum ehli ilim buna tabiî kanun ismini verir Ne fayda ki bunlar, kervan gibi âlemi görür, lâkin bunca âlemin yürütücüsünü görmez İşte onun bu görgüsüzlüğüne küfür, kendilerinede kafir denilir
bİrâdî şeriat yani kanundur Bu sadece mükellef olan insan ve cinler hakkındadır Binaenaleyh her ne hikmete mebnî ise, insan ve cinler her iki kanuna da tâbi' tutulmuştur
Mesela akciğer, kalb ve iç cihazlar, tabiî ve zarûrî kanuna tâbi'dirler Bundan böyle nefs, nefes alıp vermekle rızkını alır Allah Teâlâ bunları rızka, rızkı da bunlara iletir Bu iletmekle birlikte rızklarını onlara aldırır Ruhlular ile nebat arasında, istekli olsun olmasın, zâhirî sûrette muayyen bir alış veriş yani muamele devam eder
Bir de beden ve ruhun beraberliğini temin etmek ve berhayat olmak için bir kanun yaratmıştır Bu kanunla ruhlulara rızkı yaratmıştır; rızka koşmayı emretmiştir Tabiî ki bu rızk maddî veya manevi olabilir Çünkü insan bir cihetle maddî, bir cihetle manevidir Her iki rızkı almak ve hemcisleriyle alış veriş etmek için, insan ve cinler kendi iradeleriyle yani istekli olarak bunu tatbik ve icra eder Bu kanunu dahi görene Mü'min, görgüsüne iman denilir
İşte birinci kanunu yratıp yürüten ve ikinci kanunu da tyin eden, insanlara istekleriyle icrasını emreden Allah Teâlâ'dır
Ve her iki kanunu Allah'tan olduğuna inanıp gören kimseMü'mindir İkincisini hak gördüğü halde icra etmeyen günâhkardır İşte olgunluk,günahtan sakınmaktır
Olgunluk, iki kanunun da Allah'tan olduğuna inanmak ve ikinciyi de tatbik etmektir
Bu noktadan hareketle bir insan Rabb'inin her iki kanuna gönül verip, buyruklarınada teslim olur, gönül isteğiyle buyruklarını bilfiil zamanında yaparsa, kendisi âbid, yaptığı işi ibadettir Buyruklarını terk etmeye fısk, işleyene fâsık; yasaklarını hemen bırakmaya itaat yani boyun eğmek, işlemesine isyan yani baş kaldırmak, işleyene âsi denilir Bunları gizli de inkar, açıkta ispat etmeğe nifak; fâiline münafık denilir
Rabb'ine ibadet ve itaate inandığı halde emrini terk edene günahkâr denilir Yani günahkâr, ya asi ya fâsıktır Doğrusu günahın manası; Rabb'ininemrini kırmak, yasağına baş kaldırmaktır Bundan pişmanlık tevbedir Binaenaleyh âmirinin emrini terk etmeyen ve yasaklarına karşı başkaldırmayana velî yani evliya denilir; en olgun demektir Günah işleyip sonra pişman olan yani tevbekâr sadece olgundur
Şu halde olgunluk, âmirinin emrini kırmamaktan ibarettir Allah'tan daha üstün bir âmir yoktur Olmadığından, emirlerini kabul ederek yerine getiren, yasaklarından da sakınan, takvâ sahibidir; Türkçesi olgun Elbette bu olgunluğun alametleri vardır; kuru dava olmaz Alâmeti, âmirine karşı Rabb'inin emrinin, yasağına karşı Rabb'inin yasağının icrasını tercih etmektir Havâriciler, bu tercihi imanın kemal şartından saydılar
Her Mü'min, imanın icabı olarak nefsinden, anasından, babasından ve âmirinden daha fazla Rabb'inin emr ve yasaklarını tercih etmek mecburiyetindedir
Artık olgunluğu nisbetinde Mü'min, Rabb'inin rızasını kazanır ve ona göre mükafatlanır
KAYNAK: DİLARA YAYINLARI İSMAİL ÇETİN kuddisesırruh
Mahlukundan seçip gönderdiği Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e, âline, ashabına ve ardınca gidenlere sonsuz rahmetler dileriz Hepsini hayrla yad ederiz Onlara selâm olsun
Allah Teâlâ mahlukunu yaratırken, içlerinden insana ruh, akıl fikir ve idraki bağışlamıştır Bu sayede onlar da üstün şerefe ulaşmışlardır
Her mahlukunu Sünnetullah diye adlandırılan zarûrî ve tabiî kanuna tâbi' tuttuğu halde, insan ve cinleri iradesine sahib, şuuruna mâlik olarak ikinci bir kanuna da tâbi' tutmuştur Ve binaenaleyh bu imtihan diyarına göndermiştir
Hak ve bâtıl yolunu insan ve cinlere göstermek için zaman zaman peygamberleri de göndermiştir En son, en ekmel, en üstün,en seçkin Hazreti Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem'i hükmü ebedî kalacak bir kanun yani şeriatle göndermiştir O da önceki nebî ve rasuller gibi Rab Teâlâ'nın buyruklarını bildirmiştir Emrleri yerine getirenlerin cennete, inkar edenlerin cehenneme gideceklerini haber vermiştir
İnsan, iman şartıyla İlâhî yasaklardan sakınıp emrleri yerine getirirse, şübhesiz diğer cinslerden ayrılıp yükselir Yükseldikçe şeref kazanır; Rabb'inin rızasına mazhar olur; ebed'i hayatta saadet zaferine ulaşır İşte onun kazanç ve ulaşmasına olgunluk deriz
Allah Teâlâ kudretini izhar ve sıfatlarını icra etmek hikmetine mebn'i kainatı yartmıştır Hepsini belli bir ölçüde, tek bir kanuna tâbi' tutmuştur Zerreden kürreye kadar hepsi,aynı kanunla devam eder Ancak bu iki kanunla birlikte şeriat denilir, Sünnetullah denilir Demek bir umum mahluka, birde ins ve cinlere has olmak üzere iki kanun vardır:
a Allah Teâlâ'nın bütün mahluku ona tâbi' tuttuğu şeriattir Buna sünnetullah denilir Zerreden kürreye kadar her mahluk ister istemez bu kanuna boyun eğer
İmandan mahrum ehli ilim buna tabiî kanun ismini verir Ne fayda ki bunlar, kervan gibi âlemi görür, lâkin bunca âlemin yürütücüsünü görmez İşte onun bu görgüsüzlüğüne küfür, kendilerinede kafir denilir
bİrâdî şeriat yani kanundur Bu sadece mükellef olan insan ve cinler hakkındadır Binaenaleyh her ne hikmete mebnî ise, insan ve cinler her iki kanuna da tâbi' tutulmuştur
Mesela akciğer, kalb ve iç cihazlar, tabiî ve zarûrî kanuna tâbi'dirler Bundan böyle nefs, nefes alıp vermekle rızkını alır Allah Teâlâ bunları rızka, rızkı da bunlara iletir Bu iletmekle birlikte rızklarını onlara aldırır Ruhlular ile nebat arasında, istekli olsun olmasın, zâhirî sûrette muayyen bir alış veriş yani muamele devam eder
Bir de beden ve ruhun beraberliğini temin etmek ve berhayat olmak için bir kanun yaratmıştır Bu kanunla ruhlulara rızkı yaratmıştır; rızka koşmayı emretmiştir Tabiî ki bu rızk maddî veya manevi olabilir Çünkü insan bir cihetle maddî, bir cihetle manevidir Her iki rızkı almak ve hemcisleriyle alış veriş etmek için, insan ve cinler kendi iradeleriyle yani istekli olarak bunu tatbik ve icra eder Bu kanunu dahi görene Mü'min, görgüsüne iman denilir
İşte birinci kanunu yratıp yürüten ve ikinci kanunu da tyin eden, insanlara istekleriyle icrasını emreden Allah Teâlâ'dır
Ve her iki kanunu Allah'tan olduğuna inanıp gören kimseMü'mindir İkincisini hak gördüğü halde icra etmeyen günâhkardır İşte olgunluk,günahtan sakınmaktır
Olgunluk, iki kanunun da Allah'tan olduğuna inanmak ve ikinciyi de tatbik etmektir
Bu noktadan hareketle bir insan Rabb'inin her iki kanuna gönül verip, buyruklarınada teslim olur, gönül isteğiyle buyruklarını bilfiil zamanında yaparsa, kendisi âbid, yaptığı işi ibadettir Buyruklarını terk etmeye fısk, işleyene fâsık; yasaklarını hemen bırakmaya itaat yani boyun eğmek, işlemesine isyan yani baş kaldırmak, işleyene âsi denilir Bunları gizli de inkar, açıkta ispat etmeğe nifak; fâiline münafık denilir
Rabb'ine ibadet ve itaate inandığı halde emrini terk edene günahkâr denilir Yani günahkâr, ya asi ya fâsıktır Doğrusu günahın manası; Rabb'ininemrini kırmak, yasağına baş kaldırmaktır Bundan pişmanlık tevbedir Binaenaleyh âmirinin emrini terk etmeyen ve yasaklarına karşı başkaldırmayana velî yani evliya denilir; en olgun demektir Günah işleyip sonra pişman olan yani tevbekâr sadece olgundur
Şu halde olgunluk, âmirinin emrini kırmamaktan ibarettir Allah'tan daha üstün bir âmir yoktur Olmadığından, emirlerini kabul ederek yerine getiren, yasaklarından da sakınan, takvâ sahibidir; Türkçesi olgun Elbette bu olgunluğun alametleri vardır; kuru dava olmaz Alâmeti, âmirine karşı Rabb'inin emrinin, yasağına karşı Rabb'inin yasağının icrasını tercih etmektir Havâriciler, bu tercihi imanın kemal şartından saydılar
Her Mü'min, imanın icabı olarak nefsinden, anasından, babasından ve âmirinden daha fazla Rabb'inin emr ve yasaklarını tercih etmek mecburiyetindedir
Artık olgunluğu nisbetinde Mü'min, Rabb'inin rızasını kazanır ve ona göre mükafatlanır
KAYNAK: DİLARA YAYINLARI İSMAİL ÇETİN kuddisesırruh