Ölü bir insanı hayata geri döndürmek, sonsuz yaşamın sırlarını bulmak… Bu kalıplar hepimiz için bir bilim kurgu filminden öteye gidemiyor ne yazık ki. Bu tarz şeyleri sadece filmlerde, dizilerde, kitaplarda ya da efsanelerde görebiliyoruz ancak bilim insanları, böyle bir şeyi mümkün kılabilmek adına çok uzun zamandır araştırma yapıyor.
Şimdilik sadece bir hayal olarak görünen, gerçek olduğunda dünyanın sonunu getirme potansiyeline sahip ölü bir insanı hayata döndürmek için bilim insanlarının bugüne kadar yaptığı çalışmalar, bilim kurgu filmlerinin adım adım da olsa gerçek olabileceğini gösteriyor.
İnsanların ölüyü diriltme çabaları, 1800’lü yıllarda başladı
1800’lü yıllarda fizikçi Giovanni Aldini, ölü insan ve hayvan cesetlerine elektroşok vererek hayata döndürme çabalarıyla ünlenmişti. Ceset parçalarını birleştirdikten sonra vücutlarına bir pil bağlayan Aldini, bu çabalarını bir gösteriye dönüştürmüştü ve onlarca insan, acaba Aldini bu sefer ölüleri hayata geri döndürebilecek mi sorusuna yanıt bulmak adına bu gösterilere katılmaya başladı.
Aldini hiçbir zaman başarılı olamadı elbette. Hatta bu çabaları, dönemin kafa yapısına son derece aykırı olduğu için insanlar, Aldini’de tanrı kompleksi olduğuna inanmaya ve daha fazla deney yapmasına engel olmaya başladı.
Zombi hayvanlar gerçek oluyor
Reanimasyon alanındaki en ünlü isimlerden biri, 1930’lu yıllarda çalışmalarıyla ün salmış Amerikalı biyolog Robert E. Cornish’ti. Hayvan cesetlerine antikoagülan ve steroid karışımı bir kimyasal enjekte eden Cornish, bir keresinde iki ölü köpeği ileri geri hareket ettirerek kan dolaşımı elde etmeyi başarmıştı. Cornish, bu başarısında sonra artık insan cesetleri üzerinde de deney yapmaya hazır olduğunu açıklamıştı.
Cornish’in bu çalışması için ilk aday, Kaliforniya’da bir idam mahkumu olan Thomas McMonigle’dı. McMonigle, idam edildikten sonra vücudunu Cornish’in deneyleri için bağışlayabileceğini belirtmişti. Ancak Kaliforniya Eyaleti, idam mahkumunun bu isteğini reddederek, Cornish’in araştırmalarının önüne engel koymuş oldu.
Bizi biz yapan sadece vücudumuz mu?
Aynaya baktığımız zaman çoğu kişi aynı şeyleri görür. Gözler, eller, yürümemizi sağlayan ayaklar, düşüncelerimizi dile getirmemize yarayan bir çift dudak. Halbuki aynada gördüğümüzden çok daha fazlasıyız. Ne yapıp ne yapmayacağımıza karar verebildiğimiz, iyi ve kötü arasındaki farkı anlayabildiğimiz bir bilincimiz var.
Farkındaysanız bilim kurgu filmlerinde ölen insanlar hayata çoğunlukla bir zombi olarak geri dönüyor. Bir zamanlar sizin bizim gibi yaşayan insanlar, ölüp hayata geri döndükten sonra bilinçsiz bir şekilde, sadece insanlardan beslenmeye odaklı bir yaratık haline geliyorlar.
Bu ölüm-zombi olayını en açık şekilde ortaya çıkaran bir araştırma, Yale Üniversitesi’nde görevli bilim insanları tarafından yapıldı.
“Ölüm nihai bir son mu?” sorusuna cevap arayan bilim insanları, 4 saat önce mezbahada kesilmiş bir domuzun beynini laboratuvar ortamında makinelere bağlayarak beyin hücrelerini geri döndürmeye çalıştı.
Yapay besinleri beynin ağlarına iletebilmek adına BrainEx adlı bir sistem geliştiren araştırmacılar, uzun uğraşlar sonucunda beyin hücrelerinden sinyal almayı başarabildi. Ancak bu sinyaller, beynin yaşayan bir beyin olduğunu göstermekten çok uzaktaydı. Araştırmanın baş yazarlarından Zvonimir Vrselja, yayınlanan makalede elde edilen sinyallerin beynin yaşadığını değil, sadece hücresel olarak yeniden aktif olabildiğini gösterdiğini vurguladı.
Yani ölü domuzun beyninden alınan sinyaller, yaşayan bir domuzun aksine herhangi bir şey hissedemez ve düşünemez haldeydi. Domuzu dış görünüşünden ziyade domuz yapan bilinci, sinyal alınmasına rağmen orada değildi.
Vrselja, bu çalışmanın ölü bir canlıyı geri hayata döndürme yolunda bir ışık tutmasından ziyade, daha çok beyin ölümünün aşamalarını anlamak için işine yaradıklarını belirtiyor.
Ölüm saati belirlendikten sonra hayata geri dönen insanlar: Lazarus fenomeni
Lazarus sendromu, son derece nadir bir durum olarak görülmekle birlikte öldüğü kabul edilen bir insanın hayata geri dönmesi olarak nitelendiriliyor. Aslında bu fenomen, sadece beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda görülüyor.
Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof.Dr. Hamid Hancı, Lazarus fenomenini şu sözlerle açıklıyor; "Lazarus belirtisi, klinikte beyin ölümü tanısı alan hastalarda yani ölmüş kişilerde, vücudun değişik yerlerine dokunulduğu zaman ölünün refleks olarak hareket edip, kollarını çekmesi ve hatta oturmak istercesine istemsiz bir hareket yapması şeklinde karşımıza çıkan bilinen bir klinik durumdur. Lazarus fenomeni hastanın dirilmesi değildir. Lazarus fenomeni beyin ölümü tanısı konan hastalarda nadir olarak görülen omurilikten kaynaklanan bir reflekstir. İlk karşılaşan ve hiç duymamış kişilerde korkuya neden olur. Ancak sadece bir spinal/omurilik reflekstir ve ölüm tanısını değiştirmez. Bu tablo beyin ölümü tanı ekibinin tecrübesiz olanları/klinik çalışanları tarafından ölümün reddine neden olabilir.”
Görüldüğü üzere öldü kabul edilen bir hastanın Lazarus belirtisi göstermesi, ölüm gerçeğini değiştirmiyor. Hasta bu belirtileri gösterdikten kısa bir süre sonra ex durumuna geri dönüyor. Ancak 2007 yılında İngiliz bilim insanları tarafından yürütülen bir araştırma, Lazarus belirtisi gösteren hastalardan %35’inin hayatlarına sağlıklı bir şekilde devam ettiğini ortaya koyuyor.
Bioquark, yaklaşık 5 yıldır bu konu üzerinde çalışıyor
ABD merkezli bir şirket olan Bioquark, Reanima Project adı altında beyin ölümü gerçekleşmiş insanlar üzerinde kök hücrelere yönelik bir tedavi yöntemine başladı. Yaklaşık 5 yıl önce başlayan bu çalışmanın amacı, beyin ölümü gerçekleştiği için ölü olarak kabul edilen hastaları hayata geri getirebilmek.
Şirketin çalışmaları hakkında pek güncel haberler yok, ancak geçtiğimiz yıllarda şirketin bu çalışması "etik dışı" olarak nitelendirildiği için Bioquark, bu çalışmaları daha gizli bir şekilde yürütme kararı almış olabilir. Bioquark'ın Reanima Project'i hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Ölü bir insanı diriltebilirsek, dünyada neler olur?
Aslında bu sorunun cevabını bugüne kadar onlarca bilim kurgu filminden almış bulunmaktayız. Artan nüfus popülasyonu, milyarlarca insana yetmeyen besin kaynakları, kıtlık derken insanoğlu Dünya’da daha fazla barınamayacak hale gelecek.
Her ne kadar acımasız olsa da bunun sonucunda ya başka gezegenlerde yaşam aranacak ki bilim insanlarının en büyük uğraşlarından birisi şu anda bu. Eğer başka bir gezegende yaşam bulamazsak, belki de toplu katliamlara şahit olacağız.
Sonuç olarak bir ölüyü diriltmek belki bizim, hatta torunlarımızın bile şahit olamayacağı bir yenilik olabilir. Bilim insanları, şu anda imkansız gibi görünen bu fenomene alternatif olarak insan yaşamını uzatmanın yollarını arıyor. Ancak yöntem her ne olursa olsun, dünya popülasyonunun gittikçe artması, insanlığı karamsar bir sona doğru sürükleyebilir.
Kaynak 1, Kaynak 2, Kaynak 3, Kaynak 4, Kaynak 5