Unlu Şairlerin Olum Şiirleri
unlulerin olum şiirleri
şairlerden olum şiirleri
Olumun sırrı
Olumun sırrını sordum bir gence
Guldu de bu ani suale once
Olum dedi, olum bir hictir bence
Gencliğimi yalnız aşk ile ordum
Rast geldim ak saclı bir ihtiyara
Lanetler ederdi bir eski yare
Sorunca olumu dedi bir care
Cunku ruya gibi bir hayat surdum
Bu sırrı sormağa karar verdim ben
Hayatı hicranla dolu oluden
Baktı boş gozlerle ayet okurken
Dedi ben hayatı olumde gordum
Nazım Hikmet
BEN SENDEN ONCE OLMEK İSTERİM
Ben
senden once olmek isterim
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın ustune korsun
icinde bir kavanozun
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki icinde beni gorebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun:
vazgectim toprak olmaktan,
vazgectim cicek olmaktan
senin yanında kalabilmek icin
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin
Sonra, sen de olunce
kavanozuma gelirsin
Ve orda beraber yaşarız
kulumun icinde kulun,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız coplukte bile zerrelerimiz
yan yana duşecek
Toprağa beraber dalacağız
Ve bir gun yabani bir cicek
bu toprak parcasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki cicek acacak:
biri sen
biri de ben
Ben
daha olumu duşunmuyorum
Ben daha bir cocuk doğuracağım
Hayat taşıyor icimden
Kaynıyor kanım
Yaşayacağım, ama cok, pek cok,
ama sen de beraber
Ama olum de korkutmuyor beni
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini
Ben olunceye kadar da
bu duzelir herhalde
Hapisten cıkmak ihtimalin var mı bu gunlerde?
İcimden bir şey:
belki diyor
18 ŞUBAT 1945
PİRAYE NAZIM HİKMET
Olum ve Oğlum
Ne yaman ciğkofteymiş ki bu olum
Şalgam suları iniyor şakaklarımdan
ben hala susuyorum
Gozlerimle taşlarcasına bir kor kuyuyu
Nerde kaldı bire saka kuşu
Su gibi bildiğin o su kasidesi?
Ve dudaklarımı sevsinler
bir barut bulutuyla sanki
ortadan bicilmiş bir guneş
Aynı cığlığı mı ezberleyecek dersin
akşamcılar akşama tovbe edinceye dek
Duzayaktı Attar A'met Efendiden Kartal Baba Tekkesine
Bu seferki yolum ise
ardımdan gelen kolun
olusıra yuruyen
kilden, kirloz bir bayrak
epiy de yokuş ustelik
ve giderayak
Sırtına vurmuş yada
buruşuk bir şipka biberini
Meyvahoşa koşturuyor
mork cizmeleriyle bir kırkayak
Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden
yeşil karga tulumbalarını yangına
Yandım diye boğurmuşum
Boğrum yiyince boğrumden
o ciğkofteyi
YANDIM
Oylebi kuşaktık ki biz oğlum
yine de sen oluyorsun
boynuna sarılınca ben
Ve o domuz var ya İncildeki
cumle gunahı yuklenip
ucuruma atlayan domuz
Biz oyle bilem olamıyoruz
Meşksiz aşklarla senlerin
başına tacettiğimiz
o guzelim elmayı
Utanmadan o ulusal
akbabamıza sunuyoruz
kellerinizle birlikte
Bu gidişle korkarım
bi tek ses kalacak bizden
tıkırtısı farenin
Kendi tahta kuyruğunu kemiren
Cama vurulmuş guneş kırıldı
Nar daneleri dokuldu suya
Yandım diye boğuruyorum
Ama bu kırkayak oynunda
Oyle yakın ki olumle oğlum
Uyak oluvermişler adeta
Ben ne demeye hala
Sozumona bir inci gibi
Acının yanardağ bardağında
Kendi kendime eriyim?
Oysa bu dunya denen ağacın
Turkiye denen catağında
Oyle bir oğul var ki oğul
Olume değil, olume
Yaşanmaya bi olum bal
Cama vurulmuş guneş kırıldı
Nar daneleri dokuldu suya
Gayrı adam oldu diye babam
Oğlum beni sevse ya
CAN YUCEL
Baharla Olum Konuşmaları Can YUCEL
I
Memelerim koparıyor
Yuzyıl suren bir yalnızlık
dile gelmişcesine
Nasıl nasıl bir sevinc yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi
Nakkaş Tepe de ancak
bezmimize boyle gelmiştir
Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle
Yerbilimsel bir hapisten sonra
II
İcimdeki karanlığı patlatacağım
Zifiri bir Su akacak
kamışımdan toprağa
Bir kedi yavrulayacak
kopek dişli bir kedi
Ve boğurtlenler kopurecek ağzından
Yedikce
kendi
kendini
mayhoş
Ya da Posta Nazırı dedemden kalma
Mors’un en morundan bir karga
Konacak karşıki direğin doruğuna
Duşmanlarım oyle doldurmuşlar ki onu
Ne kadar taşlasan boş
oynamıyor yerinden
Ben kargadan korkmam ama
bunun gozleri baykuş
Ve tuyleri gungormedik deniz dipleri kadar ıslak
can dundar
Olunun Odası
Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde cıplak bir gomlek; korkusundan dirilmiş
Sutbeyaz duvarlarda civilerin golgesi
Artık ne bir cıtırtı ne de bir ayak sesi…
Yatıyor yatağında dimdik, upuzun, olu;
Ustu, boynuna kadar bir carşafla ortulu
Bezin ustunde ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi
Son nefesle goğsu boş, eli uzanmış yana;
Gozleri renkli bir cam; mıhlı ahşap tavana
Sarkık dudaklarının ucunda bir cizgi var;
Kucuk bir cizgi, kucuk, titreyen bir an kadar
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş cırpınamadan
Bu benim kendi olum, bu benim kendi olum;
Bana geldiği zaman, boyle gelecek olum
Necip Fazıl Kısakurek
unlulerin olum şiirleri
şairlerden olum şiirleri
Olumun sırrı
Olumun sırrını sordum bir gence
Guldu de bu ani suale once
Olum dedi, olum bir hictir bence
Gencliğimi yalnız aşk ile ordum
Rast geldim ak saclı bir ihtiyara
Lanetler ederdi bir eski yare
Sorunca olumu dedi bir care
Cunku ruya gibi bir hayat surdum
Bu sırrı sormağa karar verdim ben
Hayatı hicranla dolu oluden
Baktı boş gozlerle ayet okurken
Dedi ben hayatı olumde gordum
Nazım Hikmet
BEN SENDEN ONCE OLMEK İSTERİM
Ben
senden once olmek isterim
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın ustune korsun
icinde bir kavanozun
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki icinde beni gorebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun:
vazgectim toprak olmaktan,
vazgectim cicek olmaktan
senin yanında kalabilmek icin
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin
Sonra, sen de olunce
kavanozuma gelirsin
Ve orda beraber yaşarız
kulumun icinde kulun,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız coplukte bile zerrelerimiz
yan yana duşecek
Toprağa beraber dalacağız
Ve bir gun yabani bir cicek
bu toprak parcasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki cicek acacak:
biri sen
biri de ben
Ben
daha olumu duşunmuyorum
Ben daha bir cocuk doğuracağım
Hayat taşıyor icimden
Kaynıyor kanım
Yaşayacağım, ama cok, pek cok,
ama sen de beraber
Ama olum de korkutmuyor beni
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini
Ben olunceye kadar da
bu duzelir herhalde
Hapisten cıkmak ihtimalin var mı bu gunlerde?
İcimden bir şey:
belki diyor
18 ŞUBAT 1945
PİRAYE NAZIM HİKMET
Olum ve Oğlum
Ne yaman ciğkofteymiş ki bu olum
Şalgam suları iniyor şakaklarımdan
ben hala susuyorum
Gozlerimle taşlarcasına bir kor kuyuyu
Nerde kaldı bire saka kuşu
Su gibi bildiğin o su kasidesi?
Ve dudaklarımı sevsinler
bir barut bulutuyla sanki
ortadan bicilmiş bir guneş
Aynı cığlığı mı ezberleyecek dersin
akşamcılar akşama tovbe edinceye dek
Duzayaktı Attar A'met Efendiden Kartal Baba Tekkesine
Bu seferki yolum ise
ardımdan gelen kolun
olusıra yuruyen
kilden, kirloz bir bayrak
epiy de yokuş ustelik
ve giderayak
Sırtına vurmuş yada
buruşuk bir şipka biberini
Meyvahoşa koşturuyor
mork cizmeleriyle bir kırkayak
Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden
yeşil karga tulumbalarını yangına
Yandım diye boğurmuşum
Boğrum yiyince boğrumden
o ciğkofteyi
YANDIM
Oylebi kuşaktık ki biz oğlum
yine de sen oluyorsun
boynuna sarılınca ben
Ve o domuz var ya İncildeki
cumle gunahı yuklenip
ucuruma atlayan domuz
Biz oyle bilem olamıyoruz
Meşksiz aşklarla senlerin
başına tacettiğimiz
o guzelim elmayı
Utanmadan o ulusal
akbabamıza sunuyoruz
kellerinizle birlikte
Bu gidişle korkarım
bi tek ses kalacak bizden
tıkırtısı farenin
Kendi tahta kuyruğunu kemiren
Cama vurulmuş guneş kırıldı
Nar daneleri dokuldu suya
Yandım diye boğuruyorum
Ama bu kırkayak oynunda
Oyle yakın ki olumle oğlum
Uyak oluvermişler adeta
Ben ne demeye hala
Sozumona bir inci gibi
Acının yanardağ bardağında
Kendi kendime eriyim?
Oysa bu dunya denen ağacın
Turkiye denen catağında
Oyle bir oğul var ki oğul
Olume değil, olume
Yaşanmaya bi olum bal
Cama vurulmuş guneş kırıldı
Nar daneleri dokuldu suya
Gayrı adam oldu diye babam
Oğlum beni sevse ya
CAN YUCEL
Baharla Olum Konuşmaları Can YUCEL
I
Memelerim koparıyor
Yuzyıl suren bir yalnızlık
dile gelmişcesine
Nasıl nasıl bir sevinc yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi
Nakkaş Tepe de ancak
bezmimize boyle gelmiştir
Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle
Yerbilimsel bir hapisten sonra
II
İcimdeki karanlığı patlatacağım
Zifiri bir Su akacak
kamışımdan toprağa
Bir kedi yavrulayacak
kopek dişli bir kedi
Ve boğurtlenler kopurecek ağzından
Yedikce
kendi
kendini
mayhoş
Ya da Posta Nazırı dedemden kalma
Mors’un en morundan bir karga
Konacak karşıki direğin doruğuna
Duşmanlarım oyle doldurmuşlar ki onu
Ne kadar taşlasan boş
oynamıyor yerinden
Ben kargadan korkmam ama
bunun gozleri baykuş
Ve tuyleri gungormedik deniz dipleri kadar ıslak
can dundar
Olunun Odası
Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde cıplak bir gomlek; korkusundan dirilmiş
Sutbeyaz duvarlarda civilerin golgesi
Artık ne bir cıtırtı ne de bir ayak sesi…
Yatıyor yatağında dimdik, upuzun, olu;
Ustu, boynuna kadar bir carşafla ortulu
Bezin ustunde ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi
Son nefesle goğsu boş, eli uzanmış yana;
Gozleri renkli bir cam; mıhlı ahşap tavana
Sarkık dudaklarının ucunda bir cizgi var;
Kucuk bir cizgi, kucuk, titreyen bir an kadar
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş cırpınamadan
Bu benim kendi olum, bu benim kendi olum;
Bana geldiği zaman, boyle gelecek olum
Necip Fazıl Kısakurek