iltasyazilim
FD Üye
Ne yazık fakat günümüzde VEFATolayı gerçeğine uygun bir biçimde bilinmemekte, başlıca VEFAT'ün bir sonolduğu zannedilmektedir!
Ancak, ÖLÜM, bir sonolmayıp; madde âlemden, maddeötesi âleme geçişten başka bir şey değildir! Yani bir dönüşümdür!
İnsan, VEFAT denen olayla, madde bedeni terkederek, RUHdenilen halogramik dalgayapılı bedeniyle ya mezarda, ya da mezar dışında yaşamına devam eder!
Yani ÖLÜM, Madde bedenle yaşamın sona erip, RUH bedenle devam etmesidir
İslâm Dininin esaslarını bildiren KUR'ANI KERİM, ölüm olayına şöyle açıklama getirir:
Her NEFS ölümü TADACAKTIR!
ÖLÜM denen durum, biyolojik madde bedenin terkedilerek, RUH bedenle dalga alem yaşamına geçilmesidir
Beynin durmasıyla birlikte, vücuda yayılan bioelektrik enerji kesildiği için; cisim, ruhu kendisine tabi tutan elektromağnetizmasını yitirir ve bu nedenle, RUH, bedende egemen yaşam biçimine geçer İşte bu durum VEFAT kelimesiyle anlatılır
Hayat baştan başa kişinin beyninden geçen bütün faâliyetler, ses ve görüntü dalgalarıyla yüklenmiş televizyon dalgaları gibi, RUH'a, yani halogramik dalga bedene yüklenmiş olduğu için, kendisinde hiç bir değişim hissetmeden, ruh boyutunda yaşama geçiliverir Ve kişi, RUH olarak, aynen bedende olduğu gibi yaşamına devam eder!
Ama bir farkla O bedende, bütünüyle canlı ve şuurlu olmasına karşın, madde bedenini kullanamaz! Sanki nebati hayata girmiş, canlı, şuurlu bir kişi gibi!
Dışında olup biten herşeyi görür, duyar, algılar fakat kendisinden dışarıdakilere hiç bir mesaj ulaştıramaz!
Nitekim büyük İslâm Âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâmeisimli eserinde, Hazreti Muhammedin ağzından ölüm olayını şöyle nakleder:
Meyyit (ölümü tadmış birey), bedenini kimin yıkadığını, kimin kefenlediğini, namazını kimlerin kıldığını, arkasından kimlerin geldiğini, lahde kimlerin indirdiğini ve kimlerin tavsiye verdiğini bilir
* * *
Meyyitin yanına haykırıp, saçınızı başınızı yolmayın, ona eziyet edersinizuyarısı da, yine meyyitin sizi görüp hâlinizden üzüntü duymasından ileri gelir
Ölüm denen madde bedeni kullanamama hâlini tadmış kişinin mezarda ruh olarakdiri, aklı şuuru uygun ve dışardan gelen hitapları algılar bir halde olduğunu bize en iyi sezgi ettirecek olan BUHARİ isimli hadis kitabında mevcut olan şu hadisi Rasûlullaha uyarı edelim:
Talha radıyALLAHu anh şöyle anlatmıştır:
Bedir savaşı günü Nebi (salla'llâhu aleyhi ve sellem) Kureyş eşrâfından 24 kişinin cesedlerinin biraraya kaldırılmasını emretti de bunlar Bedr kuyularından pis bir kuyuya atıldılar Bu suretle kirli kuyu yeni pislikleri toplamış oldu
Rasûlullah düşman bir kavme galip gelince onun açık sahasında üç gün konaklamak âdeti idi
Bedr savaşının üçüncü günü olunca da Rasûlullah devesinin getirilmesini emretti Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı
Daha Sonra Rasûlullah yürüdü Ashab da peşinden yürüdüler
bu vesileyle birbirlerine, herhalde Rasûlullah bir hâcet için gidiyor, diye konuştular
Nihayet, Rasûlullah Efendimiz maktûllerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve onlara kendi ve babalarının adlarıyla seslendi:
Ya filân ibni filân, Ya Ebâ Cehil İbni Hişam, Ya Utbe İbni Rebîâ Siz ALLAH'a ve Rasûlüne inanıp itaat etseydiniz acilen sevinir miydiniz? Ey maktûller! Biz, Rabb'imizin vaad etmiş olduğu zaferi sahiden bulduk Siz de rabbinizin vaad ettiği zaferi gerçek üzere buldunuz mu?
Bu hitap üzere Ömer ra sordu:
Ya Rasûlullah Hayatı olmayan cesedlere ne diye konuşursun?
Rasûlullah aleyhisselâm şöyle cevab verdi:
Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ama, söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitmezsiniz!
Görüldüğü gibi, Buharî'de nakledilen bu olayda, Hz Rasulullah aleyhisselâm büyük bir yanlış anlamayı tashih etmekte
Halk, mezara ölmüş olarak konur ve sonradan da onlar kıyâmette dirilirlerşeklindeki hayali inanışı, bundan daha iyi düzeltecek bir hadis olamaz
Irk, aynen şu andaki dek aklı şuuru uygun olarak mezarlara konurlar ve dışarıdan kendilerine yapılan hitapları dışardaymışçasına rahatça işitirler
Üçüncü halife Osman bin Affan ra bir mezar başında durduğu vakit, sakalını ıslatıncaya kadar ağlardı Bu sebeple kendisine;
Sen cenneti ve cehennemi anıyorsun, ağlamıyorsun da; bundan, yani kâbir korkusundan nedeniyle ağlıyorsun, denildi
Osman cevab verdi:
Resûlullah'dan duydum fakat:
Belirli mezar, âhıret konaklarının ilkidir! Eğer birey ondan kurtulursa, ondan sonrakilerden de basit kurtulur Belki birey ondan kurtulamazsa, ondan sonrakiler ondan şiddetli olur!
Sonradan Osman ra şöyle devam etti: Resûlullah şöyle buyurdu:
Mezar değin KORKUNÇ hiç bir fecî görüntü görmedim!!
İslâmın en önde gelen şehîdlerinden olup, Hz Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) tarafından cesedi toprağa verilen Sa'd bin Muâz'ın kabri başında ise Peygamberimiz şöyle buyuruyordu:
Şu seçkin kul oysa, arş O'nun için titremiş, gök kapıları açılmış ve binlerce melek yeryüzüne inmiştir O bile mezarında öylesine sıkıldı ki, az kaldı kemikleri çatırdıyacaktı!! Eğer kâbir azabından ve vefat sonrası sıkıntılarından kurtuluş olsaydı, bu önce Sa'de nasib olurdu! O, ulaştığı mertebe itibariyle bu sıkıntılardan hemencecik çıkartıldı; tümü o kadar!
Şimdi düşünelim Birey, mezârda diriyani şuuru yerindeolarak mevcut olmasa, böyle bir azab laf konusu olur mu hiç?
Soruluyor Hz Peygamber'e
Ya Rasûlullah, müminlerin hangisi daha akıllı, şuurludur?
Ölümle başına geleceği en çok hatırlayan ve ölümötesi hayatı için en güzel şekilde hazırlananı İşte onlar en zeki şuurlu olandır
Gene bir diğer ifadesinde şöyle buyuruyor:
En şuurlu, ileri görüşlü insan odur oysa, nefsini ilâhî hükümlere tâbi kılar ölümden sonradan yararını göreceği fiîlleri yapar Aciz de nefsinin arzularına tâbi olur, sonra da bir şeyler umar, ALLAH'dan!
Gene Rasulullah'ın ashabından ibni Mes'ud, kâbirde görülen azab hakkında:
Mutlaka günahkâr olanlar, kâbirlerinde azab olunurlar Hatta hayvanlar onların seslerini işitir dediğini Resûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem)'den işittim
Ebu Said el Hudrî anlatıyor: Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) buyurdu:
İnkârcıya mezarında kendisini kıyamet gününe değin sokup ısıran 99 ejderha musallat edilir Eğer bunlardan bir tanesine yeryüzüne üflemiş olsa, hiç bir yeşil ot yeşermez!
İbni Ömer radıyALLAHu anh anlatıyor Rasûlullah buyurdu:
Sizden birisi ölünce, cennetlik olsun, cehennemlik olsun akşam sabah kendisine makamı gösterilir Burası yerindir Kıyâmetteki ba'sıne değin buradasın
Burada dahası şu hususa dikkat çekelim Amentü'de okunan şu cümleye bir bakın
Vel ba'sü ba'del M E V T
Uyarı ediniz!
Vel ba'sü ba'del KIYÂMETdenmiyor!
Yani, bâ'skelimesiyle anlatılan durum, KIYAMET'ten sonraki değil, ÖLÜMÜ TATTIKTAN sonrakidir!
Dünyada, bildiğimiz madde bedenle ve bu arada bu madde beynin ürettiği ruh bedenle yaşarız
Nitekim büyük İslam Âlimi ve mutasavvıfı İMAM GAZALİ, Esmâ'ül hüsna şerhiisimli eserinde El BÂİSismini açıklarken bakın ne diyor:
İnsanlardan birçokları bu hususta yanlış vehimlere kapılırlar Bunu da farklı alanlara yönlendirilmiş şekillerde izaha çalışırlar, derler fakat; ölüm yokluktur, baas yok olduktan sonradan her tarafta dirilmektir, tıpkı birinci dirilme ve animasyon gibi
bir kere onların ölümün sefalet olduğunu zan etmeleri yanlıştır! İkinci diriltmenin de birinci gibi olduğunu sanmaları dahi yanlıştır
Ölümün sefalet olduğunu düşünmek bâtıldır! Çünkü, kabir, ya alev çukurlarından bir çukurdur, ya da cennet bahçelerinden bir bahçe
İşin içyüzüne vâkıf olan Erbabı Basiret, insan varlığının ebediyet için insanlar olduğunu bilir ve anlar ona yokluk arız olmaz
Evet, bazen cesedle ilgisi kesilir de kendisi hakkında öldü derler Bazen cesede iade edilir de hakkında diriltildi derler
Dirilmenin ilk oluşum gibi ikinci bir yaratılış olduğunu sananlar da bu zanlarında yanılmışlardır! Çünki yaşama döndürmek ilk canlandırılışlarına uymayan yepyeni bir yaratma fiilinden ibarettir
Gerçekten insanoğlunun bir çok dirilmesi vardır; onun dirilmesi iki defadan ibaret değildir
* * *
Ölümü tadınca, Madde ceset çözülür; ve RUH bedenle ba's olmuş olarak kâbirde kıyâmete değin yaşamımız devam eder
Sonra Kıyâmetdenen, dünyanın Güneş ısısında bozunumu devresinde, bugünkü karakteristiği istikâmetinde her tarafta bâ's olur!
Ve nihayet, son defa bu bedenler de gittiği ortama göre bitmiş bir bâ's ile oluşurlar
Kâbirde, şu andaki mevcut aklımızla, sezgi değerleme mekanizmamızla mı olacağız?
Bu konuda Abdullah bin Ömer anlatıyor
Hz Ömer münkir ve Nekir adlı iki meleğin kâbirde gelip sual sorması hususunu Hz Peygamber ile konuşurken sordu:
(Kabirde) aklımız başımızda olacak mı Ya Rasûlullah?
Evet! Tıpkı bugünkü gibi!
Evet, ölümü tatmış, aklı şuuru yerinde, fakat bedeni başvuru formu dışı kalmış diri birey mezara konulunca ne olur
Bunu da Enes Radıyu anh'ın ağzından dinliyelim:
Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
Kul kabre konulduğunda, kabirden uzaklaşanların but seslerini işitir Onlar uzaklaşırken iki melek gelir ve onu oturtup şöyle sorarlar:
Muhammed denen adam hakkında ne dersin?
Eğer mü'minse
Şehadet ederim Muhammed ALLAH'ın kulu ve resûlüdür Bunun üzerine
Şu cehennemdeki yerine bak! ALLAH onu cennettekine tebdil etti
O, bundan böyle ayrıca cehennemdeki yerini, hem de cennette gideceği yeri görür
İnkârcı ya da gösterişte müslüman ise şöyle der:
Bu konuda muhakkak bir düşüncem yok İnsanların konuştuklarından başka!
Ve ona şöyle denilir:
Onu tanıyamadın ve bilemedin!
Sonra ona pek bir tokmakla vurulur ama, feryadını ahali ve cinler dışındaki her şey işitir!
Nihayet şu hadîs ile konuya son verelim
Ölümü tadmış birey, yakınlarının ağlaması sebebiyle azab görür
Bu konuda daha böylece çok Rasûlullah uyarısı vardır, ilgili hadis kitaplarında okunabilir
Sonuç şudur fakat:
KIŞI ÖLMEZ, VEFATÜ TADAR! Yaşam boyutunu değiştirir!
Ölümü tadına bakmak, denilen durum, kişinin madde bedenin kumandasını yitirip, ruhadı verilen halogramik dalga bedenle yaşamına kaldığı yerden devam etmesidir
Bu hâl dolayısıyla, kabre konan her kişinin şuûru uygun aklı başındadır!
Kıyâmete dek da şuurlu olarak yaşamına devam eder
Kıyâmette de o günün şartlarına kadar, yeni bedene kavuşur
* * *
ÖLÜM tadıldıktan daha sonra neler olup bitiyor?
Şimdi de özetle bunu anlatalım
VEFAT tadıldıgı anda kişi bir vakit çevresindeki dünyayı algılamaya devam eder Çevresinde olup bitenleri, yapılan konuşmaları, endişe ve feryatları aynen biyoloji ile ilgili bedenle yaşıyormuşçasına algılar
Bu devrede az daha bitkisel hayattaki bir insan gibidir Dıştan bütün olup bitenleri algılıyor, ama dışarıda hiç bir mesaj veremiyor
İşte bu anda sıra cenazenin yıkanmasına gelir
Cenaze neden yıkanıyor?
Cenazenin yıkanmasının bilebildigimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücre canlılığı devamlı biyolojik bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel destek almasıdır Bu Nedenle kişi, kısa bir süre daha ceset yoluyla yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa sürdürebilecektir
ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan itibaren başlayıp, mahşere kadar devam edecek olan yaşam boyutuna KISTAK alemi denilir
Ölümle başlayan yaşam üçe ayrılır;
A KÂBİR yaşamı
B KÂBİR âlemi yaşamı
C BERZAH âlemi yaşamı
* * *
A KÂBİR yaşamı Bu devre kişinin ölümü tadıp, ruh yani halogramik dalga bedenle bâ's olmasından sonra başlayıp, kabir içinde maddeyi algılar biçimde yaşamı devam ettikçe sürer
Gerek kabire konmadan ve gerekse kabre konduktan sonra çevresinde olup biten herşeyi bu süre içinde algılamaya devam eder
Bu hâlin misâli şu dünya yaşamımızdaki demin uyumadan evvel yataktaki hâlimize benzer
Yatağa yatan kişi nasıl az önce uyanıktır ve çevresinde olup bitenleri farketmektedir; yatağın sert ya da yumuşaklığını hissetmektedir; işte aynı şekilde mezara konan birey de birincil aşamada çevresinde ve mezar icinde olup biten her şeyi seyretmektedir
Yatağa girmiş uyumaya hazırlanan kişi nasıl benzeri uyur vaziyette ayrıca haricen olup bitenleri farkeder hem de rüya tarzında şeyleri görmeye başlarsa, kabirdeki kişi de benzer şekilde ayrıca madde mezarın dışınde ve içinde olanları algılamaktadır; ayrıca de ağır ağır KENDİ KABIR ALEMİNE girmeye hazırlanmaktadır
İşte bu süreç içinde, İslâm Dininde bahsedilen iki sorgu meleği kazanç ve RABBIN KİM, NEBİN KİM, KİTABIN NE diye sorarlar
DIKKAT!
KÂBİRDE katiyen, kişiye, sen hangi mezheptensin veya hangi tarikattansın diye sorulmaz! Burada, katiyen, kişinin mezheb veya tarikat imamından sözedilmez!
BUNLARIN kabirde SORULACAĞINDAN SÖZEDENLER, DİNİ BİLMEYENLERDİR! Ne KUR'ÂN'da ne de PEYGAMBERİMİZİN açıklamalarında, mezheb veya tarikatın ne, diye sual SORULACAĞINA DAİR hüküm vardır!
MEZHEB ve TARİKATLAR HzMuhammed aleyhisselamın berzaha intikâlinden daha sonra oluşturulmuş kurumlardır; ama, kistak âleminde bunların yeri yoktur!
Evet, bu sorgulamanın ertesinde kişi ya KÂBİR ÂLEMİNE intikal eder, veya BERZAH ÂLEMİNE
KABIR ALEMİile KISTAK ALEMİarasındaki ayrım nedir?
B KABIR Alemi yaşamıBu âlem, tıpkı rüya âlemine aynı; ne var ki, kişi rüya gördüğünün farkında olan değildir ve yaşamını aynen dünyada yaşıyormuşçasına değerlendirir
Nasıl dünya yaşamını reel yaşammış gibi algılarsa kişi dünyada yaşarken; aynı şekilde, kendi mezar alemine geçen kişi de o boyutu reel hayat gibi hisseder Bu ya mezar cennetidenilen şekilde son derece rahat ve müsamaha verici rüyalar biçiminde devam eder; ya da kabir cehennemidenilen biçimde kabus tarzında son derece korkunç, ızdırap verici görüntüler içinde sürer
Bu devre kıyâmete kadar bu nedenle devam eder
Bu, kabir içindeki kişinin, kabir âleminin yaşantısıdır
Kişinin kabri ya cennet bahçelerinden bir bahçe, veya cehennem çukurlarından bir çukurdurhadisi şerifiyle Peygamberimiz bu duruma işareteder
aynı zamanda diğer taraftanBERZAH âlemi yaşamıvardır
C BERZAH âlemi yaşamı, FİYSEBİLİLLAHALLAH yolunda ŞEHİD olmuş kimseler ile,ölmeden ölmüşdiye tanımlama edilen evliyaullah ve nebilerin, kabir âlemi kısıtlamalarından kurtulmuş olarak, RUH BEDENLERİYLEserbest dolaşım şeklinde süren yaşam şeklidir
BERZAH YAŞAMINDA
ŞEHİDLER, EVLİYAULLAH ve NEBİLER Berzah alemi içinde serbestçe gezerler dolaşırlar ve mertebelerine tarafından de birbirleriyle iletişim kurarlar
Keza, kistak âlemi içinde dahi bir hiyerarşi vardır; ve bu hiyerarşi içinde oradakilerin idaresi sözkonusudur
İNSAN ve SIRLARIisimli kitabımızın RİCALİ GAYBGAYB ERLERİbahsinde bu konuda geniş bilgi vardır
KISTAK alemindeki velilerden dünyada iken FETİHsahibi olmuş olanlar, dünyadakilerle iletişim kurabilirler Buna rağmen, dünyada BULUŞsahibi olmuş ama FETİHelde edememiş evliyaullah ise, o alemdeki bütün serbestilerine rağmen, dünyadakiler ile direkt irtibat kuramazlar
FETİHve BULUŞkonularında daha geniş bilgiyi DUA ve ZİKİRisimli kitabımızda yazdık Özlem edenler oradan daha geniş bilgiyi elde edebilirler
Birey, ÖLÜMÜ TATTIKTAN sonra ya kendi mezar aleminde ya da mertebesine kadar kistak aleminde yaşamına devam eder
İşte, herkesi, böyle bir yaşam bekliyor!
Dileyen, bu konuyu, ilgili yerlerden araştırarak söylediklerimizin doğruluğunu teyid edebilir *
Ancak, ÖLÜM, bir sonolmayıp; madde âlemden, maddeötesi âleme geçişten başka bir şey değildir! Yani bir dönüşümdür!
İnsan, VEFAT denen olayla, madde bedeni terkederek, RUHdenilen halogramik dalgayapılı bedeniyle ya mezarda, ya da mezar dışında yaşamına devam eder!
Yani ÖLÜM, Madde bedenle yaşamın sona erip, RUH bedenle devam etmesidir
İslâm Dininin esaslarını bildiren KUR'ANI KERİM, ölüm olayına şöyle açıklama getirir:
Her NEFS ölümü TADACAKTIR!
ÖLÜM denen durum, biyolojik madde bedenin terkedilerek, RUH bedenle dalga alem yaşamına geçilmesidir
Beynin durmasıyla birlikte, vücuda yayılan bioelektrik enerji kesildiği için; cisim, ruhu kendisine tabi tutan elektromağnetizmasını yitirir ve bu nedenle, RUH, bedende egemen yaşam biçimine geçer İşte bu durum VEFAT kelimesiyle anlatılır
Hayat baştan başa kişinin beyninden geçen bütün faâliyetler, ses ve görüntü dalgalarıyla yüklenmiş televizyon dalgaları gibi, RUH'a, yani halogramik dalga bedene yüklenmiş olduğu için, kendisinde hiç bir değişim hissetmeden, ruh boyutunda yaşama geçiliverir Ve kişi, RUH olarak, aynen bedende olduğu gibi yaşamına devam eder!
Ama bir farkla O bedende, bütünüyle canlı ve şuurlu olmasına karşın, madde bedenini kullanamaz! Sanki nebati hayata girmiş, canlı, şuurlu bir kişi gibi!
Dışında olup biten herşeyi görür, duyar, algılar fakat kendisinden dışarıdakilere hiç bir mesaj ulaştıramaz!
Nitekim büyük İslâm Âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâmeisimli eserinde, Hazreti Muhammedin ağzından ölüm olayını şöyle nakleder:
Meyyit (ölümü tadmış birey), bedenini kimin yıkadığını, kimin kefenlediğini, namazını kimlerin kıldığını, arkasından kimlerin geldiğini, lahde kimlerin indirdiğini ve kimlerin tavsiye verdiğini bilir
* * *
Meyyitin yanına haykırıp, saçınızı başınızı yolmayın, ona eziyet edersinizuyarısı da, yine meyyitin sizi görüp hâlinizden üzüntü duymasından ileri gelir
Ölüm denen madde bedeni kullanamama hâlini tadmış kişinin mezarda ruh olarakdiri, aklı şuuru uygun ve dışardan gelen hitapları algılar bir halde olduğunu bize en iyi sezgi ettirecek olan BUHARİ isimli hadis kitabında mevcut olan şu hadisi Rasûlullaha uyarı edelim:
Talha radıyALLAHu anh şöyle anlatmıştır:
Bedir savaşı günü Nebi (salla'llâhu aleyhi ve sellem) Kureyş eşrâfından 24 kişinin cesedlerinin biraraya kaldırılmasını emretti de bunlar Bedr kuyularından pis bir kuyuya atıldılar Bu suretle kirli kuyu yeni pislikleri toplamış oldu
Rasûlullah düşman bir kavme galip gelince onun açık sahasında üç gün konaklamak âdeti idi
Bedr savaşının üçüncü günü olunca da Rasûlullah devesinin getirilmesini emretti Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı
Daha Sonra Rasûlullah yürüdü Ashab da peşinden yürüdüler
bu vesileyle birbirlerine, herhalde Rasûlullah bir hâcet için gidiyor, diye konuştular
Nihayet, Rasûlullah Efendimiz maktûllerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve onlara kendi ve babalarının adlarıyla seslendi:
Ya filân ibni filân, Ya Ebâ Cehil İbni Hişam, Ya Utbe İbni Rebîâ Siz ALLAH'a ve Rasûlüne inanıp itaat etseydiniz acilen sevinir miydiniz? Ey maktûller! Biz, Rabb'imizin vaad etmiş olduğu zaferi sahiden bulduk Siz de rabbinizin vaad ettiği zaferi gerçek üzere buldunuz mu?
Bu hitap üzere Ömer ra sordu:
Ya Rasûlullah Hayatı olmayan cesedlere ne diye konuşursun?
Rasûlullah aleyhisselâm şöyle cevab verdi:
Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ama, söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitmezsiniz!
Görüldüğü gibi, Buharî'de nakledilen bu olayda, Hz Rasulullah aleyhisselâm büyük bir yanlış anlamayı tashih etmekte
Halk, mezara ölmüş olarak konur ve sonradan da onlar kıyâmette dirilirlerşeklindeki hayali inanışı, bundan daha iyi düzeltecek bir hadis olamaz
Irk, aynen şu andaki dek aklı şuuru uygun olarak mezarlara konurlar ve dışarıdan kendilerine yapılan hitapları dışardaymışçasına rahatça işitirler
Üçüncü halife Osman bin Affan ra bir mezar başında durduğu vakit, sakalını ıslatıncaya kadar ağlardı Bu sebeple kendisine;
Sen cenneti ve cehennemi anıyorsun, ağlamıyorsun da; bundan, yani kâbir korkusundan nedeniyle ağlıyorsun, denildi
Osman cevab verdi:
Resûlullah'dan duydum fakat:
Belirli mezar, âhıret konaklarının ilkidir! Eğer birey ondan kurtulursa, ondan sonrakilerden de basit kurtulur Belki birey ondan kurtulamazsa, ondan sonrakiler ondan şiddetli olur!
Sonradan Osman ra şöyle devam etti: Resûlullah şöyle buyurdu:
Mezar değin KORKUNÇ hiç bir fecî görüntü görmedim!!
İslâmın en önde gelen şehîdlerinden olup, Hz Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) tarafından cesedi toprağa verilen Sa'd bin Muâz'ın kabri başında ise Peygamberimiz şöyle buyuruyordu:
Şu seçkin kul oysa, arş O'nun için titremiş, gök kapıları açılmış ve binlerce melek yeryüzüne inmiştir O bile mezarında öylesine sıkıldı ki, az kaldı kemikleri çatırdıyacaktı!! Eğer kâbir azabından ve vefat sonrası sıkıntılarından kurtuluş olsaydı, bu önce Sa'de nasib olurdu! O, ulaştığı mertebe itibariyle bu sıkıntılardan hemencecik çıkartıldı; tümü o kadar!
Şimdi düşünelim Birey, mezârda diriyani şuuru yerindeolarak mevcut olmasa, böyle bir azab laf konusu olur mu hiç?
Soruluyor Hz Peygamber'e
Ya Rasûlullah, müminlerin hangisi daha akıllı, şuurludur?
Ölümle başına geleceği en çok hatırlayan ve ölümötesi hayatı için en güzel şekilde hazırlananı İşte onlar en zeki şuurlu olandır
Gene bir diğer ifadesinde şöyle buyuruyor:
En şuurlu, ileri görüşlü insan odur oysa, nefsini ilâhî hükümlere tâbi kılar ölümden sonradan yararını göreceği fiîlleri yapar Aciz de nefsinin arzularına tâbi olur, sonra da bir şeyler umar, ALLAH'dan!
Gene Rasulullah'ın ashabından ibni Mes'ud, kâbirde görülen azab hakkında:
Mutlaka günahkâr olanlar, kâbirlerinde azab olunurlar Hatta hayvanlar onların seslerini işitir dediğini Resûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem)'den işittim
Ebu Said el Hudrî anlatıyor: Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) buyurdu:
İnkârcıya mezarında kendisini kıyamet gününe değin sokup ısıran 99 ejderha musallat edilir Eğer bunlardan bir tanesine yeryüzüne üflemiş olsa, hiç bir yeşil ot yeşermez!
İbni Ömer radıyALLAHu anh anlatıyor Rasûlullah buyurdu:
Sizden birisi ölünce, cennetlik olsun, cehennemlik olsun akşam sabah kendisine makamı gösterilir Burası yerindir Kıyâmetteki ba'sıne değin buradasın
Burada dahası şu hususa dikkat çekelim Amentü'de okunan şu cümleye bir bakın
Vel ba'sü ba'del M E V T
Uyarı ediniz!
Vel ba'sü ba'del KIYÂMETdenmiyor!
Yani, bâ'skelimesiyle anlatılan durum, KIYAMET'ten sonraki değil, ÖLÜMÜ TATTIKTAN sonrakidir!
Dünyada, bildiğimiz madde bedenle ve bu arada bu madde beynin ürettiği ruh bedenle yaşarız
Nitekim büyük İslam Âlimi ve mutasavvıfı İMAM GAZALİ, Esmâ'ül hüsna şerhiisimli eserinde El BÂİSismini açıklarken bakın ne diyor:
İnsanlardan birçokları bu hususta yanlış vehimlere kapılırlar Bunu da farklı alanlara yönlendirilmiş şekillerde izaha çalışırlar, derler fakat; ölüm yokluktur, baas yok olduktan sonradan her tarafta dirilmektir, tıpkı birinci dirilme ve animasyon gibi
bir kere onların ölümün sefalet olduğunu zan etmeleri yanlıştır! İkinci diriltmenin de birinci gibi olduğunu sanmaları dahi yanlıştır
Ölümün sefalet olduğunu düşünmek bâtıldır! Çünkü, kabir, ya alev çukurlarından bir çukurdur, ya da cennet bahçelerinden bir bahçe
İşin içyüzüne vâkıf olan Erbabı Basiret, insan varlığının ebediyet için insanlar olduğunu bilir ve anlar ona yokluk arız olmaz
Evet, bazen cesedle ilgisi kesilir de kendisi hakkında öldü derler Bazen cesede iade edilir de hakkında diriltildi derler
Dirilmenin ilk oluşum gibi ikinci bir yaratılış olduğunu sananlar da bu zanlarında yanılmışlardır! Çünki yaşama döndürmek ilk canlandırılışlarına uymayan yepyeni bir yaratma fiilinden ibarettir
Gerçekten insanoğlunun bir çok dirilmesi vardır; onun dirilmesi iki defadan ibaret değildir
* * *
Ölümü tadınca, Madde ceset çözülür; ve RUH bedenle ba's olmuş olarak kâbirde kıyâmete değin yaşamımız devam eder
Sonra Kıyâmetdenen, dünyanın Güneş ısısında bozunumu devresinde, bugünkü karakteristiği istikâmetinde her tarafta bâ's olur!
Ve nihayet, son defa bu bedenler de gittiği ortama göre bitmiş bir bâ's ile oluşurlar
Kâbirde, şu andaki mevcut aklımızla, sezgi değerleme mekanizmamızla mı olacağız?
Bu konuda Abdullah bin Ömer anlatıyor
Hz Ömer münkir ve Nekir adlı iki meleğin kâbirde gelip sual sorması hususunu Hz Peygamber ile konuşurken sordu:
(Kabirde) aklımız başımızda olacak mı Ya Rasûlullah?
Evet! Tıpkı bugünkü gibi!
Evet, ölümü tatmış, aklı şuuru yerinde, fakat bedeni başvuru formu dışı kalmış diri birey mezara konulunca ne olur
Bunu da Enes Radıyu anh'ın ağzından dinliyelim:
Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
Kul kabre konulduğunda, kabirden uzaklaşanların but seslerini işitir Onlar uzaklaşırken iki melek gelir ve onu oturtup şöyle sorarlar:
Muhammed denen adam hakkında ne dersin?
Eğer mü'minse
Şehadet ederim Muhammed ALLAH'ın kulu ve resûlüdür Bunun üzerine
Şu cehennemdeki yerine bak! ALLAH onu cennettekine tebdil etti
O, bundan böyle ayrıca cehennemdeki yerini, hem de cennette gideceği yeri görür
İnkârcı ya da gösterişte müslüman ise şöyle der:
Bu konuda muhakkak bir düşüncem yok İnsanların konuştuklarından başka!
Ve ona şöyle denilir:
Onu tanıyamadın ve bilemedin!
Sonra ona pek bir tokmakla vurulur ama, feryadını ahali ve cinler dışındaki her şey işitir!
Nihayet şu hadîs ile konuya son verelim
Ölümü tadmış birey, yakınlarının ağlaması sebebiyle azab görür
Bu konuda daha böylece çok Rasûlullah uyarısı vardır, ilgili hadis kitaplarında okunabilir
Sonuç şudur fakat:
KIŞI ÖLMEZ, VEFATÜ TADAR! Yaşam boyutunu değiştirir!
Ölümü tadına bakmak, denilen durum, kişinin madde bedenin kumandasını yitirip, ruhadı verilen halogramik dalga bedenle yaşamına kaldığı yerden devam etmesidir
Bu hâl dolayısıyla, kabre konan her kişinin şuûru uygun aklı başındadır!
Kıyâmete dek da şuurlu olarak yaşamına devam eder
Kıyâmette de o günün şartlarına kadar, yeni bedene kavuşur
* * *
ÖLÜM tadıldıktan daha sonra neler olup bitiyor?
Şimdi de özetle bunu anlatalım
VEFAT tadıldıgı anda kişi bir vakit çevresindeki dünyayı algılamaya devam eder Çevresinde olup bitenleri, yapılan konuşmaları, endişe ve feryatları aynen biyoloji ile ilgili bedenle yaşıyormuşçasına algılar
Bu devrede az daha bitkisel hayattaki bir insan gibidir Dıştan bütün olup bitenleri algılıyor, ama dışarıda hiç bir mesaj veremiyor
İşte bu anda sıra cenazenin yıkanmasına gelir
Cenaze neden yıkanıyor?
Cenazenin yıkanmasının bilebildigimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücre canlılığı devamlı biyolojik bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel destek almasıdır Bu Nedenle kişi, kısa bir süre daha ceset yoluyla yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa sürdürebilecektir
ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan itibaren başlayıp, mahşere kadar devam edecek olan yaşam boyutuna KISTAK alemi denilir
Ölümle başlayan yaşam üçe ayrılır;
A KÂBİR yaşamı
B KÂBİR âlemi yaşamı
C BERZAH âlemi yaşamı
* * *
A KÂBİR yaşamı Bu devre kişinin ölümü tadıp, ruh yani halogramik dalga bedenle bâ's olmasından sonra başlayıp, kabir içinde maddeyi algılar biçimde yaşamı devam ettikçe sürer
Gerek kabire konmadan ve gerekse kabre konduktan sonra çevresinde olup biten herşeyi bu süre içinde algılamaya devam eder
Bu hâlin misâli şu dünya yaşamımızdaki demin uyumadan evvel yataktaki hâlimize benzer
Yatağa yatan kişi nasıl az önce uyanıktır ve çevresinde olup bitenleri farketmektedir; yatağın sert ya da yumuşaklığını hissetmektedir; işte aynı şekilde mezara konan birey de birincil aşamada çevresinde ve mezar icinde olup biten her şeyi seyretmektedir
Yatağa girmiş uyumaya hazırlanan kişi nasıl benzeri uyur vaziyette ayrıca haricen olup bitenleri farkeder hem de rüya tarzında şeyleri görmeye başlarsa, kabirdeki kişi de benzer şekilde ayrıca madde mezarın dışınde ve içinde olanları algılamaktadır; ayrıca de ağır ağır KENDİ KABIR ALEMİNE girmeye hazırlanmaktadır
İşte bu süreç içinde, İslâm Dininde bahsedilen iki sorgu meleği kazanç ve RABBIN KİM, NEBİN KİM, KİTABIN NE diye sorarlar
DIKKAT!
KÂBİRDE katiyen, kişiye, sen hangi mezheptensin veya hangi tarikattansın diye sorulmaz! Burada, katiyen, kişinin mezheb veya tarikat imamından sözedilmez!
BUNLARIN kabirde SORULACAĞINDAN SÖZEDENLER, DİNİ BİLMEYENLERDİR! Ne KUR'ÂN'da ne de PEYGAMBERİMİZİN açıklamalarında, mezheb veya tarikatın ne, diye sual SORULACAĞINA DAİR hüküm vardır!
MEZHEB ve TARİKATLAR HzMuhammed aleyhisselamın berzaha intikâlinden daha sonra oluşturulmuş kurumlardır; ama, kistak âleminde bunların yeri yoktur!
Evet, bu sorgulamanın ertesinde kişi ya KÂBİR ÂLEMİNE intikal eder, veya BERZAH ÂLEMİNE
KABIR ALEMİile KISTAK ALEMİarasındaki ayrım nedir?
B KABIR Alemi yaşamıBu âlem, tıpkı rüya âlemine aynı; ne var ki, kişi rüya gördüğünün farkında olan değildir ve yaşamını aynen dünyada yaşıyormuşçasına değerlendirir
Nasıl dünya yaşamını reel yaşammış gibi algılarsa kişi dünyada yaşarken; aynı şekilde, kendi mezar alemine geçen kişi de o boyutu reel hayat gibi hisseder Bu ya mezar cennetidenilen şekilde son derece rahat ve müsamaha verici rüyalar biçiminde devam eder; ya da kabir cehennemidenilen biçimde kabus tarzında son derece korkunç, ızdırap verici görüntüler içinde sürer
Bu devre kıyâmete kadar bu nedenle devam eder
Bu, kabir içindeki kişinin, kabir âleminin yaşantısıdır
Kişinin kabri ya cennet bahçelerinden bir bahçe, veya cehennem çukurlarından bir çukurdurhadisi şerifiyle Peygamberimiz bu duruma işareteder
aynı zamanda diğer taraftanBERZAH âlemi yaşamıvardır
C BERZAH âlemi yaşamı, FİYSEBİLİLLAHALLAH yolunda ŞEHİD olmuş kimseler ile,ölmeden ölmüşdiye tanımlama edilen evliyaullah ve nebilerin, kabir âlemi kısıtlamalarından kurtulmuş olarak, RUH BEDENLERİYLEserbest dolaşım şeklinde süren yaşam şeklidir
BERZAH YAŞAMINDA
ŞEHİDLER, EVLİYAULLAH ve NEBİLER Berzah alemi içinde serbestçe gezerler dolaşırlar ve mertebelerine tarafından de birbirleriyle iletişim kurarlar
Keza, kistak âlemi içinde dahi bir hiyerarşi vardır; ve bu hiyerarşi içinde oradakilerin idaresi sözkonusudur
İNSAN ve SIRLARIisimli kitabımızın RİCALİ GAYBGAYB ERLERİbahsinde bu konuda geniş bilgi vardır
KISTAK alemindeki velilerden dünyada iken FETİHsahibi olmuş olanlar, dünyadakilerle iletişim kurabilirler Buna rağmen, dünyada BULUŞsahibi olmuş ama FETİHelde edememiş evliyaullah ise, o alemdeki bütün serbestilerine rağmen, dünyadakiler ile direkt irtibat kuramazlar
FETİHve BULUŞkonularında daha geniş bilgiyi DUA ve ZİKİRisimli kitabımızda yazdık Özlem edenler oradan daha geniş bilgiyi elde edebilirler
Birey, ÖLÜMÜ TATTIKTAN sonra ya kendi mezar aleminde ya da mertebesine kadar kistak aleminde yaşamına devam eder
İşte, herkesi, böyle bir yaşam bekliyor!
Dileyen, bu konuyu, ilgili yerlerden araştırarak söylediklerimizin doğruluğunu teyid edebilir *