Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Omuzlarda Bİr Tabut

Omuzlarda Bİr Tabut

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
OMUZLARDA BİR TABUT


Yürüyorum Meydan kalabalık Su gibi insan kaynıyor burada Simitçiler, işportacılar, boyacılar, otobüs çığırtkanları kendilerine has melodileriyle sesleniyorlar yanlarından geçenlere İnsan sesleri araba homurtuları ile birleşerek yarı mekanik bir uğultu halinde kulakları yalayıp geçiyor İhtar edası taşıyan klakson sesleri, pes bir müziğin notalarını andırmakta
Deniz, kükreyen dalgalarını kıyıya savuruyor Helezoni bir titreşimle kıyıya hücum eden sular, beton duvara çarparak havaya fışkırıyor; sonra vurulmuş bir kuştan kopan tüyler gibi uçuşarak tekrar yere seriliyor
Eminönü’nden Üsküdar kıyılarına kadar uzanan sular, Boğaz köprüsünün az ilerisinde virajı dönerek görünmez oluyor Gemiler, yeme üşüşen kuşlar gibi Kabataş kıyılarını dolduran balıkçı tekneleri göze çarpıyor Sandallar, sisli havada denizi istila etmiş timsahları andırıyorlar Ve, hafif bir ürperti
Nereye gittiklerini bilmediğim insanlar arkasından sürükleniyorum Ayaklarım istedikleri yöne çekiyorlar


beniNereye? Niçin? Neden?
Biraz ötede birer kalem zariflik ve inceliği ile gökyüzüne doğru uzanan minarelerin hoparlörlerinden hoş bir sadâ yükseliyor Çağrı sesi Namaza ve kurtuluşa çağrı sesi Ezan sesi yükseliyor minarelerden Bununla birlikte insan seli ikiye bölündü Nereye gitmeliyim? Kurtuluşa çağıran bu yapıya doğru mu gitsem, yoksa Galata köprüsünden Karaköy’e doğru akın eden kalabalığa mı karışsam? Kararsız mıyım diyorsunuz? Belki! Evet ama, bu vakitte gidilecek bir yer olmalı Herkesin gideceği mutlak bir yeri vardır Zorla da götürülemezler ya
Gönlüm, herkesin kurtuluşa çağrılan yere gitmesini arzuluyor Son yolculuğa çıkmadan o durağı görmeli sanırım
Bir tabut geçiyor cenaze arabasında Arkasında sakalsız, bıyıksız insanlar var Bronz yüzlü, birbirlerine benziyorlar hepisi de Birilerini son yolculuğa uğurluyorlar belli Nereye gidiyor? Kim bu tabutun içindeki adam? Minarelere doğru koşanlardan mı, yoksa Karaköy sokaklarında kaybolanlardan biri mi? Bilmem diyorum gayri ihtiyarî olarak Fakat şimdi nereye gittiğini biliyorum Meçhule gidiyor Dönüşü olmayan bir yere
Çiçekler de ne oluyor diyorum içimden Anladım! Boynuzlarını örtecekler ölünün Toprağın örtemediği boynuzları çiçekler kapatırmış
Hey! Siz Size diyorum Siz karanfiller, laleler, papatyalar Ne zamandan beri boynuz kapatma görevini yüklendiniz diye soruyorum alaylı bir şekilde? Ne o? Öyle mahcup mahcup bakmayın yüzüme! Neyse, neyse Sözlerimi ger aldım Hem sizi zorla koparıp buraya getirdiler Bunda sizin hiçbir suçunuz yok demeyi de ihmal etmiyorum
Çiçeklerle hasbihalden sonra taş basamakları birer ikişer çıkıyorum Deniz, arabalar ve diğerleri ayaklarımın altında kalıyorlar Galata köprüsünü acele ile geçen insan seli Karaköy sokaklarında kayboluyor Çiçeklerle donatılmış cenaze arabası da köprünün ucunda karanlığa gömülüveriyor
Asırlara şahitlik etmiş kapıdan içeri giriyorum Serin bir hava yalıyor yüzümü Ağustos sıcağı ve mekanik uğultu taş duvarların arkasına saklanıyor Ütopik düşünceler zihin perdemin altında eriyip yokoluyor Ne denizin sessiz ağıdını dışa vuran uğultusu, ne araba homurtuları, ne de meçhule gidenin peşinden koşuşan bronz yüzlü insanlar var burada Bütün sahte ilahları ters yüz etmiş ve Allah ile aradaki bütün perde ve engelleri kaldırmış olan mü’minler arasındayım Bütün sıkıntıların yok olduğu ve dertlerin şifa bulduğu yerdeyim
Neden sonra koyduğum yerden ayakkabılarımı alarak çıkıyorum sıkıntılarla girdiğim kapıdan Kuşlar uçuşuyorlar Onlara dokunmadığımı görünce gelip yanı başıma konuyor ve etrafımda dönüp duruyorlar Cami’nin meydanında kuşlar için yem satan kadın ve çocuklar var Kimi âmâ Altlarında küçücük sandalyeleri Önlerinde buğday dolu çanakların bulunduğu eski birer masa var Dört yaşlarında bir kız çocuğu küçücük elleri ile kuşlara yem atıyor Ve gözlerinde tatlı bir sevinç
En üst basamağa oturuyorum Taş merenin en son basamağına Meydana, sonra denize doğru kayıyor gözlerim Esrarengiz bir perdeyi aralamak ister gibiyim Boğazdan esen rüzgar saçlarımı dalgalandırıyor Üşümeye başlıyorum bu sıcak havada
Arabalar duruyor Beyaz şapkalı adamlar köprüyü boşaltıyorlar Sessizlikten ürperiyorum Karaköy’e gidenlerden hâlâ haber yok Köprü boş bir şerit gibi uzanıyor iki kara parçası arasında Camiden çıkanlar Karaköy’e doğru çeviriyorlar yüzlerini Sessizliği bozan tek şey güvercinlerin kanat çırpışları Onlarda bile tedirginlik işaretleri var kendilerini rahat hissetmiyorlar Oraya buraya uçuşup duruyorlar
Uykudan uyanıyor gibi gözlerimi oğuşturuyorum Bu kez omuzlarda gözüküyor çelenkli tabut Arkasında birbirlerinin kopyası insanlar Etrafı saran toy bulutu Çelenkler çoğalıyor Herkesin eline birer çelenk tutuşturuyorlar Nereye gittilerdi bunlar, nereden geliyorlar? Günah çıkarıcıları mı var şu Karaköy’de? Anladım! Yaşadığı yerleri bir kez daha göstermek için oraya götürdüler onu Tabutu getirenlerin arasında kadınlar da var Renkli bir ordu
Tabutun kapağı aralanıyor Beyazlara bürünmüş biri başını dışarı doğru çıkarıyor Camiye doğru yürüyenlere; “Beni nereye götürüyorsunuz diye bağırıyor Bir an ölü olduğunu hatırlıyor ve susuyor Belki de benden başkası onun dilinden anlamıyor Koca bir ömür boyu yanından bile geçmediği yere görürülmesini kabullenemiyor olmalı Fakat elinden birşey gelmiyor
Kalabalık caminin önünde Tabut omuzlardan indiriliyor Gelenler birbirleriyle şakalaşarak konuşuyor, kahkahalarla gülüyorlar Bir kadın cırlak sesi ile kahkaha atarak yanındaki beyi kucaklıyor Ağlayan bir kadın gözüküyor az ileride Yaşı seksenin üzerinde Giyimi öteki kadınlara benzemiyor Elleri ve yüzünden başka her yerini elbisesinin içine saklamış Bu nine ölünün yakını, belki de annesi olmalı
Kuşlar çoktan uçup gittiler Davetsiz misafirlerden rahatsız olmuşlardı Camiden çıkanlar saf tutuyorlar Ben hâlâ yerimde oturuyorum Yanımdan ağır adımlarla beyaz sarıklı beyazlara bürünmüş biri geçiyor Tabutun önünde durup safların hazırlanmasını bekliyor Tabut ile gelenler birer put kadar sessiz ve hareketsizler Saf tutmuyorlar Beyaz feslerini iç ceplerinden çıkarıp başlarını örtmüyorlar Kim bunlar? Niye öyle duruyorlar? Neden camiden gibi cenaze namazı kılmıyorlar
Kahkaha ile gülmek geliyor içimden, yahut bağırmak Kulakları patlatırcasına Taşları, demirleri eritircesine Ses duvarını yırtarcasına haykırmak istiyorum
İsrafil’in sûra üfürmesini bekliyorum
Saf tutanların gözleri ense kökümde geziyor Onlarla beraber olmadığım için bana kızıyorlar Hiç oralı olmuyorum Niçin onlarlar beraber olacakmışım? Mecbur muyum namazı kılmaya? Bronz yüzlü adamları çağırsınlar Hem cenaze onların değil mi? Çelenk demetlerine kayıyor gözlerim Beyazlı adam, bana bakıp, gözlerimin süzdüğü yöne çeviriyor başını Yüzü buruşuyor Buğday tenli yüzünün yarısını kaplayan ve yüze tartlı bir eda veren siyah sakalının kılları sertleşiyor İleri doğru uzanıyorlar Hedefe çevrilen namlu gibiler
Yüzlerce yıl öncesine doğru yol alıyorum Süleymaniye’den Eminönü meydanına beyaz elbiseli insan seli akıyor Ressamların çizmekte aciz kaldığı bir tablo oluşuyor Viyana’ya gidecek ordunun neferleri olduğunu öğreniyorum neden sonra Sırtlarında kefenlikleri, başlarında fesleri Sakalın arkasına gizlemişler yanaklarını
Aralarına karışıyorum, nereye gittiklerini sormadan Biliyorum! Sormaya lüzum yok Kimse ilgilenmiyor benimle Bambaşka bir yaratık görmüş gibi bakıyorlar yüzüme Onlardan değilim galiba
Yolculuğumda geriye dönüş başlıyor Yorgun düşmüşüm Vurulmuşum Arkamdan vurmuşlar beni Sırtımdan Ense köküme yakın bir yerden Viyanalar, Kırımlar, Afrika çölleri geride kalıyor Viyana’ya gidenleri hesaba çekiyor bronz yüzlü adamlar Beyaz kefenlikleri yırtıyor, sarıkları alıyor görünmeyen eller Başlar sarıklarla yere düşüyor, beyazlar kırmızıya boyanıyor Bronz yüzlüler, yerde yatan cesetlerden bile korkuyorlar Kafalar tozların arasında bir şeyler mırıldanıyorlar Hiç kimse anlamıyor ne dediklerini Duyduklarım ürpertiyor beni Dudaklarım korkudan çatlak çatlak oluyor Şehadetlerin arşa yükseldiğini görüyorum
Elimi yüzüme götürüyorum Bedenimi iliklerime kadar bir sızı kaplıyor Beyazlı yine yüzüme bakarak mırıldanıyor: “Yüzündeki yaraları ne çabuk unuttun? Onlar kopan tüylerin yerinde birer nişan Ekilmiş kezzapdan arta kalan işaretler demek istiyor sanırım “Ne mutlu sana! diyor Gülümsüyor “Sen beraberinde işaret, şahid götüreceksin diyor “Öyle mi? diyorum “Öyle ya! Öyle diyor Yine gülümsüyor, sevgi dolu gözlerini üzerimde gezdirerek Çiçek demetlerine bakarak dudak büküyor Ne demek istediğini anlıyorum Konuşmak, ona içimi dökmek istiyorum Kim bu ölü? Ya bu adamlar? Çiçeklerin burada ne işi var? Her şeyi sormak istiyorum Ben, sağ mı, yoksa ölü müyüm demek istiyorum? Soramıyorum Dudaklarım aralanmıyor Kendimde konuşma cesaretini bulamıyorum Sorular içimde gömülü kalıyor Ta derinlerde
Yaraların sızlaması öldürücü bir buuta ulaşıyor Dişlerimi sıkıyor, bağırmaya gayret ediyorum Yapamıyorum Bir “ah kelimesi fırlıyor dudaklarımın arasından Bağırdım işte Bağırdım Kimse birşey anlamıyor Hiçbir şey Bronz yüzlüler, ötekiler, berikiler hiçbir şey anlamıyorlar Beyazlı adam bana sert sert bakıyor Kaşlarını çatıp: “Sabırsızlanma! Sonunu bekle! Zamanı gelince her şeyi haykır! diyor Suçlu bir çocuğun bakışı ile yere dikiyorum gözlerimi
“Er kişi niyetine sözü kulaklarımda uğulduyor Bu ölü erkekmiş diyorum içimden Beyazlı adam ellerini kulaklarına kaldırıyor Sonra “Allahu Ekber diyor Camiden çıkanlar da onu takip ediyorlar Tabutu getirenler put gibi duruyorlar Saf tutup, cenazelerinin namazını kılmıyorlar Ellerini açıp Fatiha okumuyorlar Bunlar hangi dünyanın yaratıkları acaba?
Sağa, sola selam veriliyor Beyazlı üç kez: “bu mevtayı nasıl bilirsiniz? diye soruyor Namazı kılanlar hep bir ağızdan koro halinde, “iyi biliriz diyorlar Kendimi tutamıyor ve bir kahkaha atıyorum Neden Karaköy cemaatına sormuyorsun imam efendi diyorum? Herkes hınç dolu gözlerle bana bakıyor Dua yapılıyor Dua bittikten sonra saflar çözülüyor Beyaz feslerini özenle ceplerine yerleştirerek kalabalığa karışıyor namaz kılanlar
Donmuş iskeletler hareketleniyor Tabut bronz yüzlüler tarafından cenaze arabasına yerleştiriliyor Kalabalık geldiği yöne doğru ilerliyor Gürültüleri, araba homurtularına karışıyor Toz bulutu kaplıyor meydanı Solgun çiçekler tozların arasında kaybolurken, göç eden kuşlar tekrar meydana doluşuyor Güneş bulutların arasında kaybolmamak için çırpınıyor
Ayağa kalkıyorum Uyuşmuş sağ ayağımın üzerine seke seke yürüyerek kalabalığa karışıyorum
 

Similar threads

??????? ?????? ??????????? ????? ????? ???????? ??? ???????????? ??????????? ????? ????????? ???? ?????????? ??????????? ??????? ?????? ??? ?????? ????? ???????? ?????????? ????????????? ????? ??? ?????? ?????? ??????? ??? ?????? ???????????? Ve kâle lehüm nebiyyühüm inne âyete mülkihi ey...
Cevaplar
0
Görüntüleme
76
Kraliçe'nin tabutu, hayatını kaybettiği Balmore'dan Londra'ya getirildikten sonra, cenaze merasimi öncesinde dört gün boyunca Parlamento binasındaki Westminster Hall'da tutulacak. Törenin detayları Tabut, 4 gün boyunca nöbet tutan askerler eşliğinde tutulacağı Westminster Hall'a Buckingham...
Cevaplar
0
Görüntüleme
56
BBC İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, İskoçya'daki Balmoral Kalesi'nde hayatını kaybetti. Önümüzdeki günlerde yapılacak merasimlerle ilgili bilinenleri derledik. KRALİÇE'NİN TABUTU Kraliçe'nin tabutu Londra'ya getirildikten sonra, cenaze merasimi öncesinde dört gün boyunca Parlamento...
Cevaplar
0
Görüntüleme
51
Alemlerin Rabbi olan Allah Bir peygamber gönderecekse eğer, Yıldızlarla duyurulur bu haber Üç yıldız, kainatı bu haberle müjdeler Şimdi son kez doğacak yıldızlar Müjde üstüne müjde Nur üstüne nur gibi, Şimdi son kez müjdeleyecek O son aziz Peygamberi Elli iki gün var Hanei Saadet'te...
Cevaplar
0
Görüntüleme
98
sultan 2 Abdülhamid'in ölümü ve cenazesi Sultan II Abdülhamid Han ’ın ölüm hastalığı 5 Şubat 1918 Salı günü soğuk algınlığı ile başlamış ve üç gün sonra şiddetli bir mide ağrısıyla nefes darlığı baş göstermiştir Sultan II Abdülhamid Han ’ın ölüm hastalığı 5 Şubat 1918 Salı günü soğuk...
Cevaplar
0
Görüntüleme
89
858,496Konular
981,705Mesajlar
29,777Kullanıcılar
veybekSon üye
Üst Alt