Düşünce ve davranışlarımızın çevremiz tarafından onaylanması hepimiz için önemlidir. Fakat öncelikle kendimizin bu düşünce ve davranışımızı onaylıyor olmamız daha fazla önem arz etmektedir. Onaylamadığımız halde sadece çevremizdeki insanların onayı için birtakım düşüncelere inanıyor ya da davranışları gösteriyorsak işte o zaman bizim için tehlike çanları çalıyor demektir.
Psikolog İlkten Çetin meslek hayatına atıldıktan sonraki yaklaşık 20 yılını benimle çalışarak geçirmiş ve bu süreçte giderek kendisini hem mesleki hem sosyal ama hepsinden önemlisi bir insan olarak geliştirmeye gayret etmiş değerli bir psikologtur. İlgi ve beceri alanları geniş bir yelpazeyi kapsamakla birlikte özellikle cinsel tedaviler, depresyon ve kaygı bozuklukları alanlarına yoğunlaşmıştır. Ona yönelttiğim danışanlardan her zaman memnuniyet bildiren geri bildirimler almışımdır. Uzun yıllardan sonra artık benden bağımsız çalışma ihtiyacı duymuş ve kendi yerinde terapi uygulamalarına başla.
Toplum içinde yaşayan bireyler olarak diğerlerinin fikirleri bizler için önemlidir. Gerçekleştirdiğimiz eylemlerin etrafımızdaki diğer insanlar tarafından da onaylanmasını isteriz. Bunun örneklerini çoğu insandan günlük yaşamda gözlemleriz. Konuşma tarzımızın, giydiğimiz kıyafetlerin, hayat görüşlerimizin,yaptığımız işin, arkadaşlarımızın, kısacası hayattaki duruşumuzun ve verdiğimiz kararların başkaları tarafından da kabul edilmesini bekleriz. Bu beklentiler kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bazı bireyler için bu çok az bir öneme sahipken ya da bir takım konular için sınırlandırılmışken bazı bireyler için bu hayatlarının çoğu alanında geçerlidir ve oldukça önemlidir. Bu isteğin aşırılığı seçimlerimiz ve kendilik değerimiz üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir ve bir takım psikolojik rahatsızlıklara da yol açabilmektedir. Bu iki yaklaşım arasındaki sınır çok önemlidir. Birinde diğerlerinin fikirleri dikkate alınsa da kendi kişiliği ve yeterliliği üzerindeki inançlar olumsuz etkilenmemektedir. Fakat diğerinde birey en ufak bir eleştiri aldığında veya beğenilmediğini hissettiğinde büyük çöküşler yaşayıp, mutsuzluk yaşayabilir ve kendi benliği yara alabilir.
Onay bağımlısı olan bireyler sıklıkla hayatlarının çoğu alanında çok iyi olmak için gereğinden fazla çalışırlar. Ne yapacakları konusunda diğer bireylerin kendilerine izin vermelerini beklerler. Değerli olma ihtiyaçları başkalarına bağlıdır. Bunların sonucunda problem çözme becerileri gelişmemiştir. Bir fikir uyuşmazlığı söz konusu olduğunda tartışmada bulunmaktan kaçınırlar. Etrafındaki diğer kişileri dikkatlice izleyip, onların ne isteyebileceklerini tahmin edip buna göre davranırlar. Kendi düşünce ve duygularını başkalarına açmada sorun yaşarlar. Pek çok alanda başkalarının da sorumluluklarını alırlar ve böylece daha çok sevilebileceklerini düşünürler. Kendine güvenleri yoktur. Başkalarını kırmamak için bir takım gerçekleri görmezden gelebilirler. Reddedilmekten, görmezden gelinmekten onaylanmaktan o kadar korkarlar ki kendi isteklerini, ihtiyaçlarını ve haklarını ifade etmezler.
Onay bağımlılığının kaynağında erken gelişim dönemlerinde birey için önemli diğer insanların yaklaşımları büyük rol oynamaktadır. Örneğin eleştirel bir anne babaya sahip olan bir çocuk yanlış bir davranışta bulunmasa bile huzursuz olabilir, onay alana kadar rahatlayamayabilir. Özellikle de bu eleştiriler davranıştan çok “kötüsün, yaramazsın ya da beceriksizin.” gibi kişiliğe yönelikse daha derin yaralar açmaktadır. Bunlar bireyde kör noktalar olarak ve zaman içerisinde yaşadıkları diğer deneyimlerle beslenerek sabit kalabilir. Benzer şekilde küçük yaşlarda pozitif geri bildirimlerin olmaması, reddedilme ve görmezden gelinme yaşantıları, bir takım olumlu davranışlar için olumlu pekiştireçlerin kullanılmaması onaylanma bağımlılığına yatkınlaştıran etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Onaylanma bağımlılığının üstesinden gelebilmek için bir takım yollar izlenebilir.
Onay bağımlılığının birey için yararları ve zararlarının ne olduğunu belirlemek bu davranış tarzının üstesinden gelmek için atılacak ilk adımdır. Bu bağımlılığın avantaj ve dezavantajlarını listelemelidir böylece değişim için motivasyon da sağlanmış olunur.
Bu bağımlılığı tetikleyen düşünceler ve altta yatan varsayımlar belirlenip tekrar yazılabilir. Örneğin kişi “ Evet, onaylanmamak rahatsız edici olabilir ama bu benim değersiz biri olduğumu göstermez “ şeklinde bir varsayım belirleyebilir.
Onaylanmama korkusuyla yaşamanın hangi nedenlerle gereksiz olduğuna ilişkin bir yazı yazılabilir. Bu yazı kişi için gerçekten ikna edici fikirleri içermelidir. Buna birey gerçekten inanmalı ve gün geçtikçe fikirlerine yenisini ekleyebilmelidir. Daha sonra her sabah birey bunları okuyabilir.
Onaylanmama ile ilgili bir korku yaşadığında birey buna eşlik eden düşüncelerini saptayıp, bunları not edebilir ve daha sonra bu düşünceleri destekleyen ve desteklemeyen kanıtları araştırabilir. Örneğin bireyin aklından X kişisi benim bu davranışımdan hoşlanmayacak, Benimle arkadaş kalmak istemeyecek, pek çok birey de bu şekilde düşünecek, yalnız kalıcam, kimse arkadaşım olmak istemez gibi düşünceler geçebilir. Ve bu düşünceler için kanıtlar bulunabilir. Fakat bunların yazılı bir şekilde kaydedilmesi önemlidir.
Onaylanma bağımlılığı ile ilgili olan ve hep aynı tarzda gösterilen davranışlardan farklı olarak davranma öğrenilebilir. Bir takım atılganlık becerileri burada işe yarayabilmektedir. Onaylanmama korkuları hissedilemeye başladığında kişi doğrudan bunu karşısındaki kişiye sorabilir. Çoğunlukla karşıdaki kişilerin görüşlerinin reddetme içermediği gerçeği test edilebilir.
Eğer birey en kötü sonuç olarak gördüğü reddedilme deneyimlese bile bununla nasıl baş edeceği konusunda çalışabilir. Örneğin reddedilmeyi kendi hatası olarak görmekten çok reddedilmenin karşıdaki kişi ile ilgili olup olmadığını araştırabilir.