iltasyazilim
FD Üye
Günümüz insanına İslam’ı anlatmak isteyen bir kişinin sahip olması gereken en önemli özellik
Böyle bir insanın, öncelikle, İslam’ı bütünüyle yaşaması, her işine, her davranışına ve her haline özenilen örnek bir şahsiyet olması gerektir Bu örnek insanın sahip olması gereken sıfatlardan bizce en önemlisi şefkattir Biz, dünyaya geldiğinde, ‘ümmetî ümmetî’diyen bir peygamberin (asm) ümmetiyiz ‘annem’ demeden önce ‘ümmetim’ diyen; evlâtlarım, torunlarım demeden ‘ümmetim’ diyen bir peygamberin (asm) ümmeti
Bu ‘ümmetî’ feryadında, en büyük pay, âhir zaman olan bu dehşetli asra düşse gerek Bir baba, bütün evlâtlarını sever ama, onlar içerisinde hasta olanı, ölümle pençeleşeni daha çok yâd eder Kalbi onun için daha fazla çarpar İşte bu ‘ümmetî’ feryadından, asrımıza düşen büyük payı çok iyi değerlendirmeye mecburuz Nasıl mı? Onun (asm) ümmetinden olan kimselerin işlediği bunca günah ve isyanların ıstırabını kalbimizde duyarak
İsyanla küfrü birbirine karıştırmamak gerek İsyan ve günah kelimeleri, müminler için kullanılır Kâfirin isyanından değil, küfründen, şirkinden söz edilir Zaten, imanı dışarıda bırakan küfür karanlığı, her türlü koyu rengi örter; göze göstermez
Madem ki günah ve isyan, Müslüman için söz konusu… Öyle ise, bunları işleyen kimse peygamberimize (asm) ümmet olma özelliğini kaybetmiyor demektir Bu özellik ancak inkârla gider
Bu noktada şöyle düşünmemiz gerekmiyor mu? Peygamberimiz (asm) bugün hayatta olsaydı bu âsi ümmetine nasıl muamele ederdi? Onları huzurundan mı kovardı, yoksa tedavilerine mi bakardı? Onları ret mi ederdi, yoksa kendilerine nasihatte mi bulunurdu? Bunun şuurunda olmak her Müslüman’a bilhassa İslâm’a hizmeti dâvâ edinen kimselere vacip…
Tebliğin iki kolu olan ‘tebşir’ ve ‘tenzir’; yâni ’saadetle müjdeleme’ ve ‘azapla korkutma’ birlikte çalışmalı, beraber iş görmeli, ama, bir ölçü dairesinde Her ikisinde de ölçüsüzlük kalbi yaralar Fazla korkutmak ümitsizliği, fazla ümitlendirmek ise tembelliği ve günahı netice verir
Halbuki asrın insanına yardımcı olmak isteyen adam devrin her türlü yanlış telâkkilerinden, tahribatından azade olmalıdır Bataklıktan çıkmalıdır ki, başkasına el atabilsin Bu iş çamurun içinde olmaz…Bu iş, belki ilimsiz olabilir; bilmediğimizi öğrenir, muhatabımıza naklederiz Yahut onu bir bilenin yanına götürürüz Ama bu iş, şefkatsiz asla olmaz
Acımayan imdada koşamaz… Şefkatsiz, gayretsiz olur Merhametsiz, himmetsiz olur Muhatabımızı bir anne şefkatiyle bağrımıza basmadıkça onu emziremeyiz Ama onu öldürmeyi çok uzak mesafeden de yapabiliriz
Böyle bir insanın, öncelikle, İslam’ı bütünüyle yaşaması, her işine, her davranışına ve her haline özenilen örnek bir şahsiyet olması gerektir Bu örnek insanın sahip olması gereken sıfatlardan bizce en önemlisi şefkattir Biz, dünyaya geldiğinde, ‘ümmetî ümmetî’diyen bir peygamberin (asm) ümmetiyiz ‘annem’ demeden önce ‘ümmetim’ diyen; evlâtlarım, torunlarım demeden ‘ümmetim’ diyen bir peygamberin (asm) ümmeti
Bu ‘ümmetî’ feryadında, en büyük pay, âhir zaman olan bu dehşetli asra düşse gerek Bir baba, bütün evlâtlarını sever ama, onlar içerisinde hasta olanı, ölümle pençeleşeni daha çok yâd eder Kalbi onun için daha fazla çarpar İşte bu ‘ümmetî’ feryadından, asrımıza düşen büyük payı çok iyi değerlendirmeye mecburuz Nasıl mı? Onun (asm) ümmetinden olan kimselerin işlediği bunca günah ve isyanların ıstırabını kalbimizde duyarak
İsyanla küfrü birbirine karıştırmamak gerek İsyan ve günah kelimeleri, müminler için kullanılır Kâfirin isyanından değil, küfründen, şirkinden söz edilir Zaten, imanı dışarıda bırakan küfür karanlığı, her türlü koyu rengi örter; göze göstermez
Madem ki günah ve isyan, Müslüman için söz konusu… Öyle ise, bunları işleyen kimse peygamberimize (asm) ümmet olma özelliğini kaybetmiyor demektir Bu özellik ancak inkârla gider
Bu noktada şöyle düşünmemiz gerekmiyor mu? Peygamberimiz (asm) bugün hayatta olsaydı bu âsi ümmetine nasıl muamele ederdi? Onları huzurundan mı kovardı, yoksa tedavilerine mi bakardı? Onları ret mi ederdi, yoksa kendilerine nasihatte mi bulunurdu? Bunun şuurunda olmak her Müslüman’a bilhassa İslâm’a hizmeti dâvâ edinen kimselere vacip…
Tebliğin iki kolu olan ‘tebşir’ ve ‘tenzir’; yâni ’saadetle müjdeleme’ ve ‘azapla korkutma’ birlikte çalışmalı, beraber iş görmeli, ama, bir ölçü dairesinde Her ikisinde de ölçüsüzlük kalbi yaralar Fazla korkutmak ümitsizliği, fazla ümitlendirmek ise tembelliği ve günahı netice verir
Halbuki asrın insanına yardımcı olmak isteyen adam devrin her türlü yanlış telâkkilerinden, tahribatından azade olmalıdır Bataklıktan çıkmalıdır ki, başkasına el atabilsin Bu iş çamurun içinde olmaz…Bu iş, belki ilimsiz olabilir; bilmediğimizi öğrenir, muhatabımıza naklederiz Yahut onu bir bilenin yanına götürürüz Ama bu iş, şefkatsiz asla olmaz
Acımayan imdada koşamaz… Şefkatsiz, gayretsiz olur Merhametsiz, himmetsiz olur Muhatabımızı bir anne şefkatiyle bağrımıza basmadıkça onu emziremeyiz Ama onu öldürmeyi çok uzak mesafeden de yapabiliriz