Onemli Şairlerimiz
Onemli Şairlerimiz Ve Şiirler
Abdal
Yurur asfalt ovalarda abdal
Vitrinlerin duşen kepenklerinde
Hep huzun ceşmeleri: lambalar
Yuzer gibi once bir tulum yavaşca
Yanaşır kıyımıza eski diclelerden
Ve fırlar ilk bedevi, dalar cadırımıza
Nerde bu leyla, aslı nerde?
Cıkartmalar, yağma ve leyla!
Vurur ferhat dağlarında abdal
Bir fener olacak ilerde bir yerde
Sığ sularda donen yorgun gemiler
Yangın ve tutun icinde arar da
Gormez gecer sonmuş eski feneri
Bir ses cınlar karanlıkta: Kayalar!
Ateşin daha yeni bulunduğu cağlarda
Yine boyle yanardı lambalar,
Sonra asfalt ovalarda
Akan seller ve abdal
Behcet Necatigil
Acı
katlanır ustune yalnızlık
denizlerin biricik cocuğumun
huzun sahibi
olumun asit serpintisiyle
saclarında cırılcıplak acı
ıpıslak hissedilen
butun yorgunluğuna rağmen
ılık melodiler sıkışır gozlerine
yine sabah
Kaan İnce
Bu Toprakta
Asırların izi gizli
Bu toprakta, bu toprakta
Erenlerin ozu gizli
Bu toprakta, bu toprakta
Sevdanın yanık turkusu
Kinin nefretin oykusu
Yunus'un gonul koprusu
Bu toprakta, bu toprakta
Bu toprağa ana denir
Yureklerde filizlenir
Taşlar bile feyizlenir
Bu toprakta, bu toprakta
Abdullah Işılak
24 Aralık
Kahır yuklu bulutları postalıyorum guneye doğru
Boşaltın tum istasyonlarını Adana'nın
Dost bulutlar gozlerim gibi
Ağlayacak
Saatler beş gecmiş olacak yirmibiri
Takvimler 24 Aralık'ı takmış goğsune
Ben bakarken eski resimlere
Salim beni duşunecek!
Suleyman ikinci kurşunu sıkacak kadere
Dur! Diyemeyeceğim
Postal kokusunda, barut kokusunda
Askerce efkarlı bir ruzgar esecek
Cengiz, o plakta gecmiş kendinden
Sağında Habip solu bomboş
Dudaklarında hep o acı şarkı titrek titrek
Gitti Gelmeyecek
Bitmeyen geceler Ağbaş'ın zarlarında
Sigara dumanlarında kederler
Dur ulan Sarraf!
Memleket nere? Berlin nere? Bir de Antep!
Ana avrat dumduz gidecek
İkinci bir şarkıyı dinleyeceğim bir sarhoş gecede
Başım omuzlarında Yasin'in
Ergun'um bu kadeh de senin şerefine
Ağlama, değmez hayatYılmaz'ım
Hasret ha bitti ha bitecek
Bir bir dolacak gozlerime gecmiş seneler
Aklımdan Zeki'ler, Saim'ler, Emin'ler gececek
Binlerce anılar kacıracaklar o gun beni
Gelmek isteyeceğim, gelemeyeceğim
Durup bakacağım goklere anam goklere
Bir Of ulan of!yukselecek!
Ahmet Selcuk ilkan
Anne
Bırak kalsın masada ekmek
testide su
Ayna puslu, pencere camı kirli
Bırak kalsın sacların dağınık,
gozlerin uykulu
Saksıdaki cicek susuz, kedi
yalını bekler bir koşede
Bırak kalsın meyve ağacta,
kırlangıc havada
Dama duşen ince bir yaz yağmuru
Yoruldun artık, butun gun
didinip durdun
Toprak bile, gok bile, deniz bile
bir yerde yorulur
Bırak kalsın supurge duvarda,
sabun kovada
Anne, gel yanıma otur
Ahmet Erhan
Duracaksın
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
ofke,
kızıl bir kuheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağac gibi ustune yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gumuş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yuz yıl onceden haberler taşıyan
alaycı kargaların sesini
dinleyeceksin,
ciceklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın
Olum seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
duşuneceksin
Acıyı, ofkeyi, kederi ulu bir golgeliğe yatıracaksın
bir zaman, ?dinlenin biraz? diyeceksin
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek butun
istiridyeleri acarak,
bir sevinc arayacaksın
Hayaller kuracaksın
Hatıralarını bir daha gozden gecireceksin
Sevdiklerini duşuneceksin ve seni sevenleri
Ozlediklerini duşuneceksin ve seni ozleyenleri
Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri
Seni şakalarıyla guldurenleri ve senin şakalarına
gulenleri
Sevinclerini, hayallerini, hatıralarını,
sevdalarını, sevişmelerini,
ozlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin icine,
hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın
Olum her yandan ustune saldırıp seni kuşattığında,
tam da o zaman, hayatı duşuneceksin
Guzel bir haber gelecek belki yarın sabah
Belki bir mektup alacaksın
Sana gulumsemesini cok istediğin gulumseyecek belki sana
Seruvenci gemiciler gibi mechul denizlerde
kaybolduğunda,
tam da o zaman, karanın bir gun goruneceğini duşuneceksin
Gozcunun ?kara gorundu? diye bağırdığını hayal
edeceksin
Kara, hic gorunmese bile,
hic olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
cektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın
Her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin
Neyi aradığını hic unutmayacaksın
Sevincleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
o kadar kavrayacaksın
Yaşadığın ve yaşayabileceğin guzel şeyleri ne kadar
cok duşunursen
ofken o kadar keskinleşecek
Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın
Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
bir ucurum koyduklarında,
nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan once,
gecmişine, sevinclerine, hayallerine yaslanıp guc alacaksın
Sevdiğin bir turkuyu mırıldanmaktan hic vazgecmeyeceksin
Bir cicek iliştireceksin yakana
Olum seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı duşuneceksin
En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini
En cılgın hayallerini
En cağıltılı kahkahalarını
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
ofke,
kızıl bir kuheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağac gibi ustune yıkıldığında,
duracaksın,
durup gumuş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yuz yıl onceden haberler taşıyan alaycı
kargaların sesini dinleyeceksin,
ciceklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın
Olum seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
duşuneceksin
Olum seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
duşuneceksin
Acıyı, ofkeyi, kederi ulu bir golgeliğe yatıracaksın
bir zaman,
dinlenin biraz diyeceksin
Onları, şefkatle dinlendireceksin
Cunku onlara yine ihtiyacın olacak
Ahmet Altan
Afyon Garındaki
Afyon garındaki kucuk kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuclarını cıkarmıştı;
Varto depremini duşun, yardım olarak Batı'dan
Gonderilmiş bir kutu suttozunu ve sutyeni
Adam suttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı duşunuyordu onu kışın;
Tanrım gercekten cocukluk gunlerinizde mi?
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun icin sevseydim seni
Cemal Sureya
Onemli Şairlerimiz Ve Şiirler
Abdal
Yurur asfalt ovalarda abdal
Vitrinlerin duşen kepenklerinde
Hep huzun ceşmeleri: lambalar
Yuzer gibi once bir tulum yavaşca
Yanaşır kıyımıza eski diclelerden
Ve fırlar ilk bedevi, dalar cadırımıza
Nerde bu leyla, aslı nerde?
Cıkartmalar, yağma ve leyla!
Vurur ferhat dağlarında abdal
Bir fener olacak ilerde bir yerde
Sığ sularda donen yorgun gemiler
Yangın ve tutun icinde arar da
Gormez gecer sonmuş eski feneri
Bir ses cınlar karanlıkta: Kayalar!
Ateşin daha yeni bulunduğu cağlarda
Yine boyle yanardı lambalar,
Sonra asfalt ovalarda
Akan seller ve abdal
Behcet Necatigil
Acı
katlanır ustune yalnızlık
denizlerin biricik cocuğumun
huzun sahibi
olumun asit serpintisiyle
saclarında cırılcıplak acı
ıpıslak hissedilen
butun yorgunluğuna rağmen
ılık melodiler sıkışır gozlerine
yine sabah
Kaan İnce
Bu Toprakta
Asırların izi gizli
Bu toprakta, bu toprakta
Erenlerin ozu gizli
Bu toprakta, bu toprakta
Sevdanın yanık turkusu
Kinin nefretin oykusu
Yunus'un gonul koprusu
Bu toprakta, bu toprakta
Bu toprağa ana denir
Yureklerde filizlenir
Taşlar bile feyizlenir
Bu toprakta, bu toprakta
Abdullah Işılak
24 Aralık
Kahır yuklu bulutları postalıyorum guneye doğru
Boşaltın tum istasyonlarını Adana'nın
Dost bulutlar gozlerim gibi
Ağlayacak
Saatler beş gecmiş olacak yirmibiri
Takvimler 24 Aralık'ı takmış goğsune
Ben bakarken eski resimlere
Salim beni duşunecek!
Suleyman ikinci kurşunu sıkacak kadere
Dur! Diyemeyeceğim
Postal kokusunda, barut kokusunda
Askerce efkarlı bir ruzgar esecek
Cengiz, o plakta gecmiş kendinden
Sağında Habip solu bomboş
Dudaklarında hep o acı şarkı titrek titrek
Gitti Gelmeyecek
Bitmeyen geceler Ağbaş'ın zarlarında
Sigara dumanlarında kederler
Dur ulan Sarraf!
Memleket nere? Berlin nere? Bir de Antep!
Ana avrat dumduz gidecek
İkinci bir şarkıyı dinleyeceğim bir sarhoş gecede
Başım omuzlarında Yasin'in
Ergun'um bu kadeh de senin şerefine
Ağlama, değmez hayatYılmaz'ım
Hasret ha bitti ha bitecek
Bir bir dolacak gozlerime gecmiş seneler
Aklımdan Zeki'ler, Saim'ler, Emin'ler gececek
Binlerce anılar kacıracaklar o gun beni
Gelmek isteyeceğim, gelemeyeceğim
Durup bakacağım goklere anam goklere
Bir Of ulan of!yukselecek!
Ahmet Selcuk ilkan
Anne
Bırak kalsın masada ekmek
testide su
Ayna puslu, pencere camı kirli
Bırak kalsın sacların dağınık,
gozlerin uykulu
Saksıdaki cicek susuz, kedi
yalını bekler bir koşede
Bırak kalsın meyve ağacta,
kırlangıc havada
Dama duşen ince bir yaz yağmuru
Yoruldun artık, butun gun
didinip durdun
Toprak bile, gok bile, deniz bile
bir yerde yorulur
Bırak kalsın supurge duvarda,
sabun kovada
Anne, gel yanıma otur
Ahmet Erhan
Duracaksın
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
ofke,
kızıl bir kuheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağac gibi ustune yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gumuş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yuz yıl onceden haberler taşıyan
alaycı kargaların sesini
dinleyeceksin,
ciceklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın
Olum seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
duşuneceksin
Acıyı, ofkeyi, kederi ulu bir golgeliğe yatıracaksın
bir zaman, ?dinlenin biraz? diyeceksin
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek butun
istiridyeleri acarak,
bir sevinc arayacaksın
Hayaller kuracaksın
Hatıralarını bir daha gozden gecireceksin
Sevdiklerini duşuneceksin ve seni sevenleri
Ozlediklerini duşuneceksin ve seni ozleyenleri
Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri
Seni şakalarıyla guldurenleri ve senin şakalarına
gulenleri
Sevinclerini, hayallerini, hatıralarını,
sevdalarını, sevişmelerini,
ozlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin icine,
hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın
Olum her yandan ustune saldırıp seni kuşattığında,
tam da o zaman, hayatı duşuneceksin
Guzel bir haber gelecek belki yarın sabah
Belki bir mektup alacaksın
Sana gulumsemesini cok istediğin gulumseyecek belki sana
Seruvenci gemiciler gibi mechul denizlerde
kaybolduğunda,
tam da o zaman, karanın bir gun goruneceğini duşuneceksin
Gozcunun ?kara gorundu? diye bağırdığını hayal
edeceksin
Kara, hic gorunmese bile,
hic olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
cektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın
Her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin
Neyi aradığını hic unutmayacaksın
Sevincleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
o kadar kavrayacaksın
Yaşadığın ve yaşayabileceğin guzel şeyleri ne kadar
cok duşunursen
ofken o kadar keskinleşecek
Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın
Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
bir ucurum koyduklarında,
nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan once,
gecmişine, sevinclerine, hayallerine yaslanıp guc alacaksın
Sevdiğin bir turkuyu mırıldanmaktan hic vazgecmeyeceksin
Bir cicek iliştireceksin yakana
Olum seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı duşuneceksin
En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini
En cılgın hayallerini
En cağıltılı kahkahalarını
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
ofke,
kızıl bir kuheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağac gibi ustune yıkıldığında,
duracaksın,
durup gumuş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yuz yıl onceden haberler taşıyan alaycı
kargaların sesini dinleyeceksin,
ciceklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın
Olum seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
duşuneceksin
Olum seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
duşuneceksin
Acıyı, ofkeyi, kederi ulu bir golgeliğe yatıracaksın
bir zaman,
dinlenin biraz diyeceksin
Onları, şefkatle dinlendireceksin
Cunku onlara yine ihtiyacın olacak
Ahmet Altan
Afyon Garındaki
Afyon garındaki kucuk kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuclarını cıkarmıştı;
Varto depremini duşun, yardım olarak Batı'dan
Gonderilmiş bir kutu suttozunu ve sutyeni
Adam suttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı duşunuyordu onu kışın;
Tanrım gercekten cocukluk gunlerinizde mi?
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun icin sevseydim seni
Cemal Sureya