iltasyazilim
FD Üye
osmalı dönemindeki birincil tersane nerde açıldı
Ilk osmanlı donanması Karesi Beyliği'n den geçen küçük çataki bir deniz kuvveti idiBununla birlikte Osmanlılar,birincil zamanlarda küçükde olsa Karamürsel,Edincik ve İzmit'te daha sonra da Gelibolu'da tersane kurmuştur
Gemilerin yapı, tamir ve bakımlarının yapıldığı yer Tersane, darüssınaa teriminin değiştirilerek Türkçe'ye gücenmiş şeklidir
Türkler Anadolu ’ya but bastıktan daha sonra, Akdeniz ’e açılabilmek için, İzmir, Antalya, Alanya ve Sinop ta tersaneler kurarak gemi yapı etmişlerdir Bunlardan Alanya tersanesinin gemi kızak yerlerinin kargir gözleri hala ayaktadır
Osmanlılar İzmit körfezinin güney kıyılarına vardıklarında ilk gemilerini Karamürsel'de yapı etmeye başladılar sonradan İzmit ’te büyük bir tersane meydana getirdiler Yıldırım Bayezid Han, Çanakkale boğazının stratejik önemini takdir ederek Gelibolu'da bir tersane meydana getirilmesinin faydalarını düşünmüş ve Sarıca Paşa'dan burada bir liman tersane ve kale yapı edilmesini istemiştir Böylece1390'da temelleri atılan Gelibolu tersanesi, Osmanlıların ilk muntazam tersanesi olup, yıllarca devlete gemiler inşa etmiştir
Osmanlı donanmasının buraya nakli, Bizans'ın Akdeniz'le irtibatını kesti ve Çanakkale boğazında Türk hakimiyetini sağladı Neticede İstanbul'un muhasarası daha kesin bir ayla geldi
Fatih devrinde Gelibolu tersanesinin ehemmiyeti arttı ve kaptanların ikamet mahalli oldu Daha sonraları kaptan paşalar İstanbul ’da ikamet ettiler Gelibolu sancağı da kaptan paşa eyaletine ast paşa sancağı oldu
Evliya Çelebi, Gelibolu ’dan bahsederken, burada kadırga tersaneleri olduğunu haber vermektedir
Gelibolu ’dan sonradan ikinci büyük tersane İstanbul ’da yapıldı Fatih Sultan Mehmed Han, Haliç ’te, Aynalıkavak semtinde bir tersane kurdurdu Bu tersanenin kurulduğu yerde bir mescid ile anhaneye yer verildi Yeni tersanenin faaliyetlerini devam ettirmek maksadıyla İstanbul ’a kıyı bölgelerinden marangoz, gemici ve san ’atkarlar getirildi Haliç tersanesi adını bölge bu tersane, 1497 yılında sultan İkinci Bayezid Han kadar genişletildi Kemal, Burak ve Piri reisler göre idare edilen donanmanın gemilerinin o kadar çoğu burada inşa edildi
Karadaki zaferleri yanına, denizde de zinde olmayı isteyen Yavuz Sultan Selim Han, Papa onuncu Leon ’un kendi aleyhine bir ittifak hazırladığını duyunca, bir deniz filosu ile Akdeniz hakimiyetini elde etmeyi düşündü Veziriazam Piri Mehmed Paşa ’yı bu işe me ’mur ederek, dedesi Fatih Sultan Mehmed Han göre yapılan ve babası göre genişletilen tersaneyi bitmiş ele aldı
Cafer kapdan ’ı, Galata ’dan Kağıthane ’ye dek olan yerde yapı edilecek tersanenin yapımına me ’mur etti 1515 yılında yapımına başlanan tersanenin gemi yapacak ve seferden dönen gemileri çekecek üstleri kapalı 300 göz olması tasarlanmıştı Yavuz Sultan Selim Han ’ın Osmanlı Devleti ’nin yıkılışına dek donanmanın inşai ve yönetimsel merkez üssü görevini yürütecek olan bu koskocaman projesi oğlu Kanuni Sultan Süleyman vaktinde tamamlandı Bu yeni tersanede gemi yapı edilecek tezgahların parça başına ellişer bin akçe sarfedildi
Osmanlı tersanelerinde birincil zamanlarda yapı ve tamir edilen gemi çeşitleri; özellikle baştarde, kadırga, ağrıbap, top gemisi, taş gemisi, at gemisi, barça, kalite, mavna, karamürsel ve kayıktan meydana geliyordu Tersanede görevli gemi halkı ise; kalafatçı, neccar, parutraş, makaracı, kumbaracı, haddad, üstüpcü ve meremmetçiden müteşekkildi
Osmanlılar Mısır ’ı ve Kızıldeniz kıyılarını ele geçirdikten sonra, Hint okyanusunda enerjik bir deniz filosu bulunduran Portekiz ’e karşısında mücadeleye giriştiler ve Memluklülerden kalma Süveyş tersanesini canlandırdırma yoluna gittiler Osmanlılar Darı ’ın fethinden çok önceleri Kızıldeniz ’e gelen Portekizlilere aleyhinde Memluk donanmasına takviye maksadıyla Süveyş ’te deniz filosu inşasına başlamışlardı Daha 1513 yılında bir Osmanlı denizcisi olan Selman Reis ’in nezareti altında inşası tamamlanan yirmi gemi, Memluklü sultanı Kansu Gavri ’nin huzurunda denize indirilmişti 1517 ’de Mısır ’in fethiyle Kızıldeniz ve özellikle Hicaz ’ın (Mekkei mükerreme ve Medinei münevverenin) muhafazasını üzerine alınca, 1526 ’da Yemen, 1538 ’de Aden fethedilerek, bölgede denetim te ’sis edilmeye çalışıldı ve Süveyş kapudanlığı ile tersanesi Kızıldeniz ve Hint okyanusu için bir donanma üssü haline getirildi
1530 ’da Mısır beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa kumandasında; Yemen ve Hind sularında Portekizlilerle savaşmak maksadıyla, Süveyş tersanesinde 30 ’u kadırga edinmek üzere 80 gemi yapı edilmişti
Osmanlılar, Macaristan ’ı fethettikten daha sonra Tuna nehri üzerindeki Rusçuk şehrinde tersane yaptılar Burada hafif gemiler yapılır ve onarılırdı Ayrıca kışın gemiler bu tersanede kışlardı
Osmanlılar, on altıncı asrın son yarısında, Basra ve havalisini saklamak için Birecik ’te küçük bir tersane kurarak, burada bazı gemiler yaptırdıkları gibi, daha sonraları, on sekizinci yüzyıl ortalarına dürüst yine burada Fırat nehri için hafif bir filo meydana getirdiler
Mevkileri itibariyle mühim tersanelerden biri de Sinop tersanesidir Burası Karadeniz kıyısındaki tek natürel liman olması ve gemi inşası için lazım kaynaklara sahib bulunması yönünden tersane için ideal bir yerdi Ilk Olarak kereste almak üzere kendir, katran, üstübü; Sinop ve civarından te ’min edilebilmekteydi Sinop ormanlamdaki kerestenin tasarrufu Tersanei amirenin inhisarı aşağı olup, çoğu Sinop ’taki gemi inşasında kullanılmakta, bir kısmı da İstanbul ’a gönderilmekteydi
Osmanlı Devleti, Sinop ’taki tersaneyi Candaroğullarından aldı ve on altıncı yüzyılda da ihtiyacı olan bir çok harb gemisini burada yaptırdı
Sinop ’dan daha sonra Karadeniz ’in azami gemi yapı edilen ve özellikle kendir teli dokunan tersanesi Samsun ’da idi İnebahtı mağlubiyetinden sonra burada beş kadırga yapıldı
Diğer bir Osmanlı tersanesi de İzmit tersanesidir İzmit, civarındaki kullanışlı ormanların mevcudiyeti nedeniyle her dönemde gemi inşası için ağırlık arzetmiştir Burası gemi tezgahları ve kereste mahzenleri olan bir tersane idi
Hem on altıncı asırda küçük çapta gemi inşa edilen tezgahlar aralarında Varna, Ahyolu, Vize, İneada, Trabzon, Semendire, Niğbolu, Mohaç, Budin, Sakarya, Kemer, Silivri, Biga, Samanlı, İstanköy, İnebahtı, Preveze, Avlonya, Nova, Antalya ve Alanya bulunmaktadır
On yedinci asrın ortalarına kadar her sene kırk kadırga yapmak kanundu Fakat fevkalade durumlarda imparatorluk, yılda 100 ila 200 kadırga da inşa edebiliyordu Tezgahlar buna müsaitti Nitekim inebahtı mağlubiyetinden daha sonra, Osmanlı Devleti, bir kış sırasında yani beş ay dahilinde İstanbul ve Gelibolu tersaneleri de dahil elde etmek üzere evvelkisinden daha koskocaman ve tüm levazımatıyla teçhiz edilmiş bir donanma yaptırdı Sonraki tarihlerde bu kanun terkedilmiş ve kalyon inşası ehemmiyet kazanmıştır
Osmanlılarda, Tersanei hümayunun en büyük görevlisi tersane emini denilen me ’mur idi Tersanede kapdanı derya adına onun bütün selahiyetlerini kullanmaya yetkili idi Deniz Filosuyı hümayunun masraflarından sorumlu olan bu me ’murun maiyyetinde liman kaptanları, yardımcılar, müdürler, yüzlerce mimar ve mühendis bulunurdu Divanı hümayun toplantılarına iştirak eder, bir şey sorulduğu vakit gereken cevabı verirdi Kendisi için hususi bir kadırga vardı Bu me ’mur, 18051807 yılları aralarında tersane defterdarı adını aldı 1830 yılında sultan İkinci Mahmud Han göre lağvedildi
Tersanenin ikinci yüksek görevlisi tersane kethüdası idi Idare ve disiplin işlerinin en yüksek sorumlusu olup, kapdanı derya ile birlikte sefere çıkardı
Tersanei hümayunun tersane emininden ve kethüdasından sonradan gelen en yüksek görevlisi, ser mimarı tersaneyi amire idi Teknik işlerden ve gemi yapımından mes ’ul en yüksek görevli bu idi Gemi mühendisi olması şarttı Rütbesi sancak beyine (tümamiral) eşitti Emrinde 10 gemi mühendisi ve 400 marangoz, binlerce ressam ve işçi bulunurdu Yapılan gemilerin planlarından ve teknik yapılarından tersane başmimarı sorumlu idi
Forsa zindanı katibi, donanmayı hümayun ve tersanei amiredeki forsa ve esirlerin amiri idi Hepsinin defterini tutardı Rütbesi albay derecesinde idi
Aynı derecede bir me ’mur da, maliyecilerden seçilen mahzen katibi idi Her gemi seferden dönünce, eksilen veya yıpranan eşya, mühimmat, techizat, silahlar ve cephaneyi kaydeder, yerine yenilerini verir, alınan ganimeti de özenle deftere geçirirdi
Tersane baş çavuşu, tersanenin disiplininden sorumluluk sahibi yüksek subaydı Yan inzibat subay ve erleriyle en küçük bir vak ’a çıkmamasına dikkat ederdi
Tersane katibi, tersane reisi, tersane defter emini, tersane defter kethüdası, tersane ruznamçesi, tersane icare katibi, kereste mahzeni katibi, kurşun mahzeni katibi, kalyonlar katibi; albay derecesindeki diğer sivil me ’murlardı
Tersane ricalinden farzedilen iki derya bayrak beyi daha vardır Bunların biri tersane ağasıdır Kapdanı deryanın tersanedeki vekili olmanın yanına, amirlik asasına ve üç çifte makam kayığına sahibti Kapdan paşaya tersane hakkında istediği bilgiyi hemencecik verirdi Öteki bir tersane bayrak beyi de liman reisidir Sahibi asa deynek sahibi derya beyi idi Limanda yatan harb gemilerinin geceleri emniyetinden sorumluluk sahibi idi Bu meslek için maiyyetinde 600 kişi vardı
Tersane halkından kaptanlara on yedinci asra değin reis denilirdi Bunlardan başka gemilerdeki azab reisleriyle dümenciler, yelkenciler, vardiyanlar defalarca azab sınıfından olup, neccar, kalafatçı, humbaracı ve topçular ve saire de tersanede ve gemilerde hizmet eden ve ayrı olarak derslik tersane halkından idiler
Azabların bölükbaşısı çağrıda bulunmak olan reisliğe badhani denilen yelkencilikten geçilirdi Reis, azablara kumanda ile onları idare ederdi Gemi süvarisi olan azab reisine vardiyanbaşı denilirdi Bu süvari reis daha sonra kaptan olurdu Reisten sonradan odabaşı, sonradan da aşçıbaşı geliyordu Azablar ise, gemi ve tersane hizmetinde olmak üzere ikiye ayrılırdı Bunun için tersane hizmetinde çalışan azablara bahriye defterlerinde; azabanı tersanei amire denilmiştir
Donanmada kullanımına önem verilmesinden daha sonra, kalyoncular ve levendlerin mevcudu arttığından, azablar ikinci dereceye düşmüşlerdir Bunların Haliç ’te tersane yanına bir kışlası olduğundan, o mevki hala Azabkapısı adını taşımaktadır
Tersane halkı içinde bulunan kalafatçılar öbür bir bölük idi Bunların İstanbul ’da iki yerde odaları vardır Biri Galata ’da Kürekçi kapısında, diğeri de Tersane ’de, Kurşunlu mahzen yakınında idi
Tersane halkından bir bölük olan humbaracılar da önceleri devşirmeden alınırlardı
On sekizinci yüzyıl başlarından itibaren bundan böyle kürekle yürütülen çektiriler önemini kaybetmeye başladı Hemen bütün deniz faaliyeti yelkenli gemilere intikal edince, deniz ve tersanedeki vazife ve isimlerde de bir takım değişiklikler yapıldı *
Ilk osmanlı donanması Karesi Beyliği'n den geçen küçük çataki bir deniz kuvveti idiBununla birlikte Osmanlılar,birincil zamanlarda küçükde olsa Karamürsel,Edincik ve İzmit'te daha sonra da Gelibolu'da tersane kurmuştur
Gemilerin yapı, tamir ve bakımlarının yapıldığı yer Tersane, darüssınaa teriminin değiştirilerek Türkçe'ye gücenmiş şeklidir
Türkler Anadolu ’ya but bastıktan daha sonra, Akdeniz ’e açılabilmek için, İzmir, Antalya, Alanya ve Sinop ta tersaneler kurarak gemi yapı etmişlerdir Bunlardan Alanya tersanesinin gemi kızak yerlerinin kargir gözleri hala ayaktadır
Osmanlılar İzmit körfezinin güney kıyılarına vardıklarında ilk gemilerini Karamürsel'de yapı etmeye başladılar sonradan İzmit ’te büyük bir tersane meydana getirdiler Yıldırım Bayezid Han, Çanakkale boğazının stratejik önemini takdir ederek Gelibolu'da bir tersane meydana getirilmesinin faydalarını düşünmüş ve Sarıca Paşa'dan burada bir liman tersane ve kale yapı edilmesini istemiştir Böylece1390'da temelleri atılan Gelibolu tersanesi, Osmanlıların ilk muntazam tersanesi olup, yıllarca devlete gemiler inşa etmiştir
Osmanlı donanmasının buraya nakli, Bizans'ın Akdeniz'le irtibatını kesti ve Çanakkale boğazında Türk hakimiyetini sağladı Neticede İstanbul'un muhasarası daha kesin bir ayla geldi
Fatih devrinde Gelibolu tersanesinin ehemmiyeti arttı ve kaptanların ikamet mahalli oldu Daha sonraları kaptan paşalar İstanbul ’da ikamet ettiler Gelibolu sancağı da kaptan paşa eyaletine ast paşa sancağı oldu
Evliya Çelebi, Gelibolu ’dan bahsederken, burada kadırga tersaneleri olduğunu haber vermektedir
Gelibolu ’dan sonradan ikinci büyük tersane İstanbul ’da yapıldı Fatih Sultan Mehmed Han, Haliç ’te, Aynalıkavak semtinde bir tersane kurdurdu Bu tersanenin kurulduğu yerde bir mescid ile anhaneye yer verildi Yeni tersanenin faaliyetlerini devam ettirmek maksadıyla İstanbul ’a kıyı bölgelerinden marangoz, gemici ve san ’atkarlar getirildi Haliç tersanesi adını bölge bu tersane, 1497 yılında sultan İkinci Bayezid Han kadar genişletildi Kemal, Burak ve Piri reisler göre idare edilen donanmanın gemilerinin o kadar çoğu burada inşa edildi
Karadaki zaferleri yanına, denizde de zinde olmayı isteyen Yavuz Sultan Selim Han, Papa onuncu Leon ’un kendi aleyhine bir ittifak hazırladığını duyunca, bir deniz filosu ile Akdeniz hakimiyetini elde etmeyi düşündü Veziriazam Piri Mehmed Paşa ’yı bu işe me ’mur ederek, dedesi Fatih Sultan Mehmed Han göre yapılan ve babası göre genişletilen tersaneyi bitmiş ele aldı
Cafer kapdan ’ı, Galata ’dan Kağıthane ’ye dek olan yerde yapı edilecek tersanenin yapımına me ’mur etti 1515 yılında yapımına başlanan tersanenin gemi yapacak ve seferden dönen gemileri çekecek üstleri kapalı 300 göz olması tasarlanmıştı Yavuz Sultan Selim Han ’ın Osmanlı Devleti ’nin yıkılışına dek donanmanın inşai ve yönetimsel merkez üssü görevini yürütecek olan bu koskocaman projesi oğlu Kanuni Sultan Süleyman vaktinde tamamlandı Bu yeni tersanede gemi yapı edilecek tezgahların parça başına ellişer bin akçe sarfedildi
Osmanlı tersanelerinde birincil zamanlarda yapı ve tamir edilen gemi çeşitleri; özellikle baştarde, kadırga, ağrıbap, top gemisi, taş gemisi, at gemisi, barça, kalite, mavna, karamürsel ve kayıktan meydana geliyordu Tersanede görevli gemi halkı ise; kalafatçı, neccar, parutraş, makaracı, kumbaracı, haddad, üstüpcü ve meremmetçiden müteşekkildi
Osmanlılar Mısır ’ı ve Kızıldeniz kıyılarını ele geçirdikten sonra, Hint okyanusunda enerjik bir deniz filosu bulunduran Portekiz ’e karşısında mücadeleye giriştiler ve Memluklülerden kalma Süveyş tersanesini canlandırdırma yoluna gittiler Osmanlılar Darı ’ın fethinden çok önceleri Kızıldeniz ’e gelen Portekizlilere aleyhinde Memluk donanmasına takviye maksadıyla Süveyş ’te deniz filosu inşasına başlamışlardı Daha 1513 yılında bir Osmanlı denizcisi olan Selman Reis ’in nezareti altında inşası tamamlanan yirmi gemi, Memluklü sultanı Kansu Gavri ’nin huzurunda denize indirilmişti 1517 ’de Mısır ’in fethiyle Kızıldeniz ve özellikle Hicaz ’ın (Mekkei mükerreme ve Medinei münevverenin) muhafazasını üzerine alınca, 1526 ’da Yemen, 1538 ’de Aden fethedilerek, bölgede denetim te ’sis edilmeye çalışıldı ve Süveyş kapudanlığı ile tersanesi Kızıldeniz ve Hint okyanusu için bir donanma üssü haline getirildi
1530 ’da Mısır beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa kumandasında; Yemen ve Hind sularında Portekizlilerle savaşmak maksadıyla, Süveyş tersanesinde 30 ’u kadırga edinmek üzere 80 gemi yapı edilmişti
Osmanlılar, Macaristan ’ı fethettikten daha sonra Tuna nehri üzerindeki Rusçuk şehrinde tersane yaptılar Burada hafif gemiler yapılır ve onarılırdı Ayrıca kışın gemiler bu tersanede kışlardı
Osmanlılar, on altıncı asrın son yarısında, Basra ve havalisini saklamak için Birecik ’te küçük bir tersane kurarak, burada bazı gemiler yaptırdıkları gibi, daha sonraları, on sekizinci yüzyıl ortalarına dürüst yine burada Fırat nehri için hafif bir filo meydana getirdiler
Mevkileri itibariyle mühim tersanelerden biri de Sinop tersanesidir Burası Karadeniz kıyısındaki tek natürel liman olması ve gemi inşası için lazım kaynaklara sahib bulunması yönünden tersane için ideal bir yerdi Ilk Olarak kereste almak üzere kendir, katran, üstübü; Sinop ve civarından te ’min edilebilmekteydi Sinop ormanlamdaki kerestenin tasarrufu Tersanei amirenin inhisarı aşağı olup, çoğu Sinop ’taki gemi inşasında kullanılmakta, bir kısmı da İstanbul ’a gönderilmekteydi
Osmanlı Devleti, Sinop ’taki tersaneyi Candaroğullarından aldı ve on altıncı yüzyılda da ihtiyacı olan bir çok harb gemisini burada yaptırdı
Sinop ’dan daha sonra Karadeniz ’in azami gemi yapı edilen ve özellikle kendir teli dokunan tersanesi Samsun ’da idi İnebahtı mağlubiyetinden sonra burada beş kadırga yapıldı
Diğer bir Osmanlı tersanesi de İzmit tersanesidir İzmit, civarındaki kullanışlı ormanların mevcudiyeti nedeniyle her dönemde gemi inşası için ağırlık arzetmiştir Burası gemi tezgahları ve kereste mahzenleri olan bir tersane idi
Hem on altıncı asırda küçük çapta gemi inşa edilen tezgahlar aralarında Varna, Ahyolu, Vize, İneada, Trabzon, Semendire, Niğbolu, Mohaç, Budin, Sakarya, Kemer, Silivri, Biga, Samanlı, İstanköy, İnebahtı, Preveze, Avlonya, Nova, Antalya ve Alanya bulunmaktadır
On yedinci asrın ortalarına kadar her sene kırk kadırga yapmak kanundu Fakat fevkalade durumlarda imparatorluk, yılda 100 ila 200 kadırga da inşa edebiliyordu Tezgahlar buna müsaitti Nitekim inebahtı mağlubiyetinden daha sonra, Osmanlı Devleti, bir kış sırasında yani beş ay dahilinde İstanbul ve Gelibolu tersaneleri de dahil elde etmek üzere evvelkisinden daha koskocaman ve tüm levazımatıyla teçhiz edilmiş bir donanma yaptırdı Sonraki tarihlerde bu kanun terkedilmiş ve kalyon inşası ehemmiyet kazanmıştır
Osmanlılarda, Tersanei hümayunun en büyük görevlisi tersane emini denilen me ’mur idi Tersanede kapdanı derya adına onun bütün selahiyetlerini kullanmaya yetkili idi Deniz Filosuyı hümayunun masraflarından sorumlu olan bu me ’murun maiyyetinde liman kaptanları, yardımcılar, müdürler, yüzlerce mimar ve mühendis bulunurdu Divanı hümayun toplantılarına iştirak eder, bir şey sorulduğu vakit gereken cevabı verirdi Kendisi için hususi bir kadırga vardı Bu me ’mur, 18051807 yılları aralarında tersane defterdarı adını aldı 1830 yılında sultan İkinci Mahmud Han göre lağvedildi
Tersanenin ikinci yüksek görevlisi tersane kethüdası idi Idare ve disiplin işlerinin en yüksek sorumlusu olup, kapdanı derya ile birlikte sefere çıkardı
Tersanei hümayunun tersane emininden ve kethüdasından sonradan gelen en yüksek görevlisi, ser mimarı tersaneyi amire idi Teknik işlerden ve gemi yapımından mes ’ul en yüksek görevli bu idi Gemi mühendisi olması şarttı Rütbesi sancak beyine (tümamiral) eşitti Emrinde 10 gemi mühendisi ve 400 marangoz, binlerce ressam ve işçi bulunurdu Yapılan gemilerin planlarından ve teknik yapılarından tersane başmimarı sorumlu idi
Forsa zindanı katibi, donanmayı hümayun ve tersanei amiredeki forsa ve esirlerin amiri idi Hepsinin defterini tutardı Rütbesi albay derecesinde idi
Aynı derecede bir me ’mur da, maliyecilerden seçilen mahzen katibi idi Her gemi seferden dönünce, eksilen veya yıpranan eşya, mühimmat, techizat, silahlar ve cephaneyi kaydeder, yerine yenilerini verir, alınan ganimeti de özenle deftere geçirirdi
Tersane baş çavuşu, tersanenin disiplininden sorumluluk sahibi yüksek subaydı Yan inzibat subay ve erleriyle en küçük bir vak ’a çıkmamasına dikkat ederdi
Tersane katibi, tersane reisi, tersane defter emini, tersane defter kethüdası, tersane ruznamçesi, tersane icare katibi, kereste mahzeni katibi, kurşun mahzeni katibi, kalyonlar katibi; albay derecesindeki diğer sivil me ’murlardı
Tersane ricalinden farzedilen iki derya bayrak beyi daha vardır Bunların biri tersane ağasıdır Kapdanı deryanın tersanedeki vekili olmanın yanına, amirlik asasına ve üç çifte makam kayığına sahibti Kapdan paşaya tersane hakkında istediği bilgiyi hemencecik verirdi Öteki bir tersane bayrak beyi de liman reisidir Sahibi asa deynek sahibi derya beyi idi Limanda yatan harb gemilerinin geceleri emniyetinden sorumluluk sahibi idi Bu meslek için maiyyetinde 600 kişi vardı
Tersane halkından kaptanlara on yedinci asra değin reis denilirdi Bunlardan başka gemilerdeki azab reisleriyle dümenciler, yelkenciler, vardiyanlar defalarca azab sınıfından olup, neccar, kalafatçı, humbaracı ve topçular ve saire de tersanede ve gemilerde hizmet eden ve ayrı olarak derslik tersane halkından idiler
Azabların bölükbaşısı çağrıda bulunmak olan reisliğe badhani denilen yelkencilikten geçilirdi Reis, azablara kumanda ile onları idare ederdi Gemi süvarisi olan azab reisine vardiyanbaşı denilirdi Bu süvari reis daha sonra kaptan olurdu Reisten sonradan odabaşı, sonradan da aşçıbaşı geliyordu Azablar ise, gemi ve tersane hizmetinde olmak üzere ikiye ayrılırdı Bunun için tersane hizmetinde çalışan azablara bahriye defterlerinde; azabanı tersanei amire denilmiştir
Donanmada kullanımına önem verilmesinden daha sonra, kalyoncular ve levendlerin mevcudu arttığından, azablar ikinci dereceye düşmüşlerdir Bunların Haliç ’te tersane yanına bir kışlası olduğundan, o mevki hala Azabkapısı adını taşımaktadır
Tersane halkı içinde bulunan kalafatçılar öbür bir bölük idi Bunların İstanbul ’da iki yerde odaları vardır Biri Galata ’da Kürekçi kapısında, diğeri de Tersane ’de, Kurşunlu mahzen yakınında idi
Tersane halkından bir bölük olan humbaracılar da önceleri devşirmeden alınırlardı
On sekizinci yüzyıl başlarından itibaren bundan böyle kürekle yürütülen çektiriler önemini kaybetmeye başladı Hemen bütün deniz faaliyeti yelkenli gemilere intikal edince, deniz ve tersanedeki vazife ve isimlerde de bir takım değişiklikler yapıldı *