iltasyazilim
FD Üye
Osmanlı Devletinin Cellatları kimlerdi
Osmanlı Saray cellatları
Osmanlı'da cellâtlık teşkilatı
Osmanlıda idamlar
Osmanlıda idamlar nasıl yapılırdı
Osmanlı Devleti CellatlarıOsmanlı Cellatları
Her devletin tarihinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde de on binlerce insan cellât pençesinde can vermişti Kimileri yağlı bir kementin uğursuz ıslığını, kimileri de çelik satırın ürperten soğuğunu duydular son saniyelerinde Tıpatıp, sonu gelmez işkencelerle ölümü bekleyen diğerleri gibi
Osmanlı devletinin resmi cellât örgütü, cellatbaşının yönetiminde, sayıları dönem dönem değişen topluluk bir gruptan oluşuyordu Hepsi de aslen çingene ’ydiler Cellatbaşı ile cellâtlar, bostancıbaşının emrindeydi İdam hükmü bostancıbaşıya verilir; o da yerine tarafından, ara sıra kişisel olarak gözaltı ederek hükmü yerine getirirdi Eğer öldürülecek manâlı bir kişi ise, idamda bostancıbaşı kesin bulunur, hükmü de cellatbaşının en çok güvendiği bir ya da iki cellât infaz ederdi Ama, bunlara da cellat yamağıdenirdi Sarayın en büyük subaylarından biri olan bostancıbaşının başlıca görevi, emrindeki bostancı erleriyle sarayı ve padişahın şahsını korumaktı İstanbul'un Boğaziçi ile beraber bütün sahillerinin ve limanın güvenliği de ikinci görevleri arasındaydı
Siyasi tutuklular, yağlı kementle boğulurdu
Ara Sıra idamdan sonradan başı paroladenilen son derece belirgin özel bir ustura ile gövdesinden ayrılırdı Bu baş ya bir ibret taşının üstüne konur veya sarayın şehre açılan büyük kapısının, Babı Hûmayunun önüne atılırdı Sabıkalı hırsızlar, özellikle gece hırsızları, şehrin uygun görülen bir yerinde, genel olarak suçun işlendiği semtte, hatta bazen girdiği evin ya da dükkânın, hanın kapısına asılırdı
Katiller umumiyetle gaddarlık ile öldürülürdü
Askerlerin, yani sipahi veya yeniçerilerin başları kesilir, cesetleri ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı İdam edilecek kimseler, ferman çıkıncaya değin bostancıbaşı göre tutuklanır, buna da, Bostancıbaşı hapsine verilmekdenirdi Bostancıbaşı hapsinden sağ kurtulanlar fazla azdı Mesela, Sadrazam Rauf Paşa, İkinci Mahmut'un, O genç ve hoş başa kallavi öyle güzel yakışıyor, kıyamam!diyerek idam fermanını onaylamamasıyla kurtulmuştu
Çengel, çarmık ve kazık
Cellât, bazen de mahkûma sıcacık malını söyletmek için, infazdan önce cefa uygulardı Gaddarlık ile idamın üç şekli vardı: Çengel, çarmık ve kazık Çengel, İstanbul'da Eminönü'nde idi Kalın kalaslardan yapılmış kale burcu gibi bir şeydi Bir adam boyundan yüksek yerine, çeşitli büyüklükte ve uzunlukta, başları yukarıya dürüst kıvrık ve sivri, bariz bir tarak biçiminde bir sıra, kasap dükkânlarında olduğu gibi, çengeller konmuştu
Çengel cezasına eşkıya, bilhassa korsanlar çarptırılırdı
Kaptan paşalar, deniz filosu ile Akdeniz'den dönerken esir ettikleri korsanları getirmeyi asla dikkatsizlik etmezlerdi Bunlardan bir kısmını kadırgaların direklerine astırıp limana dehşetle girer; bir kısmını da çengele saklarlardı
Çarmıh cezası da eşkıyaya ve casuslara başvuru formu edilirdi
Tutuklunun canı adaleli olup ölmezse, akşamüstüne doğru asılırdı On yedinci asır ortasında asi Abaza Mehmet Paşa'nın İstanbul ’da tutulan ajanları böyle idam edilmişlerdi
Kazık da eşkıyalara ve korsanlara uygulanan cezalardandı
16 asır sonlarında, bostancıbaşılardan Ferhat Ağa, bir defaya mahsus olarak yeni bir idam cezası icat etti Suçlu genç yeniçeriydi Bir imamın nikâhlı genç karısını kandırıp kaçırmış, kadının saçlarını keserek erkek çocuk kıyafetine sokmuş, bir süre hiç kimseye aldırmadan yanına gezdirmişti Üsküdar'da yakalandı, Tophane'ye götürüldü Ferhat Ağa; çengeli, çarmıhı, kazığı az görmüştü Delikanlıyı; çırılçıplak soydurtmuş, bilek, dirsek, diz ve bacak mafsallarını da çekiçlerle kırdırıp zavallıyı yağlı paçavralara sararak havan topunun namlusuna gülle gibi tıktırtmıştı Sonradan; topu ateşleterek suçluyu havada paramparça ettirtmişti
Devlet adamlarının infazlarında kendilerine haysiyet edilirdi
Bir devlet adamı idama mahkûm olunca, ferman kendisine bostancıbaşı göre bildirilirdi Eli, eteği öpülerek saygıda hata edilmez, avuntu yollu sözler söylenir, aptes alıp iki rekat namaz kılmasına müsade verilirdi Viyana bozgunundan sonra, Belgrat da idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, namazından daha sonra, Vücudum toprağa düşsündiyerek kilimleri toplatmış, uzun sakalını kendi elleriyle kaldırarak cellâdın kemendini geçirmesine takviye etmiş ve ona Sanatını incelikle yap!demişti
Yine 17 asır vezirlerinden Hezarpare Ahmet Paşa ise; cellâdı karşısında görünce Vay kâfir, kahpe oğlu!diye bağırmış, direnmiş, bir ahıra sürüklenerek götürülmüştü Cellât, paşanın başındaki kavuğu alıp kendi başına, kendi başındaki benekli külahı da paşanın başına koyduktan sonradan onu bir yumrukta çökertip boynuna yağlı kemendi geçirmişti Ülkenin doğusuna cellât gönderilip idam edilen siyasi tutukluların başları, infazın sonrasında, yolda bozulmaması için bal içi doldurulmuş bir kıl torba içinde cellât göre İstanbul'a getirilir ve başkentte yıkandıktan sonra halka ibretle izlettirilerek gömülürdü
Osmanlı tarihinde en meşhur cellâtlar
17 yüzyılda Kara Ali, onun yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonradan başcellât olan Süleyman'dı
Evliya Çelebi Kara Ali'nin portresini, kendine özgü üslubuyla şöyle çiziyor:
Bu kolun üstadı; kâmili Kara Ali'dir fakat, pazılarını sıvayıp, tigi ateştabını kemerine bendedüp, sair işkence edecek aletlerini beline asıp, el ve ayak kıracak baltaları iki yanında takıştırıp, sair yamakları dahi aletleriyle kemerlerine süsleyip yalınkılıç merdane cümbüş ederek geçerler fakat neuzubillah hiçbirinin çehresinde nur kalmamış zehir adamlardır!
Eğer katline ilişkin hüküm Divanı Hümayun kadar verilmişse, bunu kullanım etmek için muhzırağa, subaşı ve bazen de asesbaşı memur edilirdi Divanı hümayun dışında bahşedilen idam cezalarını da subaşı gerçekleştirirdi Bu memurların gözcülüğü ve sorumluluğu altındaki idamları göstermek da cellâtların göreviydi Reaya için kan dökme yasağı iddia konusu olmadığı için boğma yoluna gidilmemiş ve asılma ile kafa kesme usulleri tercih edilmiştir
Kural bu olmakla beraber, ara sıra diğer infaz şekilleri de kullanılmıştır Reayadan İstanbul'da siyaseten katledilenlerin, bununla birlikte cesetleri de âlemi ibret için teşhir edilirdi Cellâdın cesede verdiği durumdan, onun İslam ya da gayrimüslim olup olmadığı anlaşılırdı İslamlar sırtüstü yatırılırlar ve başları kollarının altına alınırdı Müslüman olmayanlar ise, yüzükoyun uzatılır başları kıçlarına konurdu
netten seçme parça *
Osmanlı Saray cellatları
Osmanlı'da cellâtlık teşkilatı
Osmanlıda idamlar
Osmanlıda idamlar nasıl yapılırdı
Osmanlı Devleti CellatlarıOsmanlı Cellatları
Her devletin tarihinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde de on binlerce insan cellât pençesinde can vermişti Kimileri yağlı bir kementin uğursuz ıslığını, kimileri de çelik satırın ürperten soğuğunu duydular son saniyelerinde Tıpatıp, sonu gelmez işkencelerle ölümü bekleyen diğerleri gibi
Osmanlı devletinin resmi cellât örgütü, cellatbaşının yönetiminde, sayıları dönem dönem değişen topluluk bir gruptan oluşuyordu Hepsi de aslen çingene ’ydiler Cellatbaşı ile cellâtlar, bostancıbaşının emrindeydi İdam hükmü bostancıbaşıya verilir; o da yerine tarafından, ara sıra kişisel olarak gözaltı ederek hükmü yerine getirirdi Eğer öldürülecek manâlı bir kişi ise, idamda bostancıbaşı kesin bulunur, hükmü de cellatbaşının en çok güvendiği bir ya da iki cellât infaz ederdi Ama, bunlara da cellat yamağıdenirdi Sarayın en büyük subaylarından biri olan bostancıbaşının başlıca görevi, emrindeki bostancı erleriyle sarayı ve padişahın şahsını korumaktı İstanbul'un Boğaziçi ile beraber bütün sahillerinin ve limanın güvenliği de ikinci görevleri arasındaydı
Siyasi tutuklular, yağlı kementle boğulurdu
Ara Sıra idamdan sonradan başı paroladenilen son derece belirgin özel bir ustura ile gövdesinden ayrılırdı Bu baş ya bir ibret taşının üstüne konur veya sarayın şehre açılan büyük kapısının, Babı Hûmayunun önüne atılırdı Sabıkalı hırsızlar, özellikle gece hırsızları, şehrin uygun görülen bir yerinde, genel olarak suçun işlendiği semtte, hatta bazen girdiği evin ya da dükkânın, hanın kapısına asılırdı
Katiller umumiyetle gaddarlık ile öldürülürdü
Askerlerin, yani sipahi veya yeniçerilerin başları kesilir, cesetleri ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı İdam edilecek kimseler, ferman çıkıncaya değin bostancıbaşı göre tutuklanır, buna da, Bostancıbaşı hapsine verilmekdenirdi Bostancıbaşı hapsinden sağ kurtulanlar fazla azdı Mesela, Sadrazam Rauf Paşa, İkinci Mahmut'un, O genç ve hoş başa kallavi öyle güzel yakışıyor, kıyamam!diyerek idam fermanını onaylamamasıyla kurtulmuştu
Çengel, çarmık ve kazık
Cellât, bazen de mahkûma sıcacık malını söyletmek için, infazdan önce cefa uygulardı Gaddarlık ile idamın üç şekli vardı: Çengel, çarmık ve kazık Çengel, İstanbul'da Eminönü'nde idi Kalın kalaslardan yapılmış kale burcu gibi bir şeydi Bir adam boyundan yüksek yerine, çeşitli büyüklükte ve uzunlukta, başları yukarıya dürüst kıvrık ve sivri, bariz bir tarak biçiminde bir sıra, kasap dükkânlarında olduğu gibi, çengeller konmuştu
Çengel cezasına eşkıya, bilhassa korsanlar çarptırılırdı
Kaptan paşalar, deniz filosu ile Akdeniz'den dönerken esir ettikleri korsanları getirmeyi asla dikkatsizlik etmezlerdi Bunlardan bir kısmını kadırgaların direklerine astırıp limana dehşetle girer; bir kısmını da çengele saklarlardı
Çarmıh cezası da eşkıyaya ve casuslara başvuru formu edilirdi
Tutuklunun canı adaleli olup ölmezse, akşamüstüne doğru asılırdı On yedinci asır ortasında asi Abaza Mehmet Paşa'nın İstanbul ’da tutulan ajanları böyle idam edilmişlerdi
Kazık da eşkıyalara ve korsanlara uygulanan cezalardandı
16 asır sonlarında, bostancıbaşılardan Ferhat Ağa, bir defaya mahsus olarak yeni bir idam cezası icat etti Suçlu genç yeniçeriydi Bir imamın nikâhlı genç karısını kandırıp kaçırmış, kadının saçlarını keserek erkek çocuk kıyafetine sokmuş, bir süre hiç kimseye aldırmadan yanına gezdirmişti Üsküdar'da yakalandı, Tophane'ye götürüldü Ferhat Ağa; çengeli, çarmıhı, kazığı az görmüştü Delikanlıyı; çırılçıplak soydurtmuş, bilek, dirsek, diz ve bacak mafsallarını da çekiçlerle kırdırıp zavallıyı yağlı paçavralara sararak havan topunun namlusuna gülle gibi tıktırtmıştı Sonradan; topu ateşleterek suçluyu havada paramparça ettirtmişti
Devlet adamlarının infazlarında kendilerine haysiyet edilirdi
Bir devlet adamı idama mahkûm olunca, ferman kendisine bostancıbaşı göre bildirilirdi Eli, eteği öpülerek saygıda hata edilmez, avuntu yollu sözler söylenir, aptes alıp iki rekat namaz kılmasına müsade verilirdi Viyana bozgunundan sonra, Belgrat da idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, namazından daha sonra, Vücudum toprağa düşsündiyerek kilimleri toplatmış, uzun sakalını kendi elleriyle kaldırarak cellâdın kemendini geçirmesine takviye etmiş ve ona Sanatını incelikle yap!demişti
Yine 17 asır vezirlerinden Hezarpare Ahmet Paşa ise; cellâdı karşısında görünce Vay kâfir, kahpe oğlu!diye bağırmış, direnmiş, bir ahıra sürüklenerek götürülmüştü Cellât, paşanın başındaki kavuğu alıp kendi başına, kendi başındaki benekli külahı da paşanın başına koyduktan sonradan onu bir yumrukta çökertip boynuna yağlı kemendi geçirmişti Ülkenin doğusuna cellât gönderilip idam edilen siyasi tutukluların başları, infazın sonrasında, yolda bozulmaması için bal içi doldurulmuş bir kıl torba içinde cellât göre İstanbul'a getirilir ve başkentte yıkandıktan sonra halka ibretle izlettirilerek gömülürdü
Osmanlı tarihinde en meşhur cellâtlar
17 yüzyılda Kara Ali, onun yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonradan başcellât olan Süleyman'dı
Evliya Çelebi Kara Ali'nin portresini, kendine özgü üslubuyla şöyle çiziyor:
Bu kolun üstadı; kâmili Kara Ali'dir fakat, pazılarını sıvayıp, tigi ateştabını kemerine bendedüp, sair işkence edecek aletlerini beline asıp, el ve ayak kıracak baltaları iki yanında takıştırıp, sair yamakları dahi aletleriyle kemerlerine süsleyip yalınkılıç merdane cümbüş ederek geçerler fakat neuzubillah hiçbirinin çehresinde nur kalmamış zehir adamlardır!
Eğer katline ilişkin hüküm Divanı Hümayun kadar verilmişse, bunu kullanım etmek için muhzırağa, subaşı ve bazen de asesbaşı memur edilirdi Divanı hümayun dışında bahşedilen idam cezalarını da subaşı gerçekleştirirdi Bu memurların gözcülüğü ve sorumluluğu altındaki idamları göstermek da cellâtların göreviydi Reaya için kan dökme yasağı iddia konusu olmadığı için boğma yoluna gidilmemiş ve asılma ile kafa kesme usulleri tercih edilmiştir
Kural bu olmakla beraber, ara sıra diğer infaz şekilleri de kullanılmıştır Reayadan İstanbul'da siyaseten katledilenlerin, bununla birlikte cesetleri de âlemi ibret için teşhir edilirdi Cellâdın cesede verdiği durumdan, onun İslam ya da gayrimüslim olup olmadığı anlaşılırdı İslamlar sırtüstü yatırılırlar ve başları kollarının altına alınırdı Müslüman olmayanlar ise, yüzükoyun uzatılır başları kıçlarına konurdu
netten seçme parça *