Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Osmanlı Devleti Cihan Hakimiyeti Dönemi

Osmanlı Devleti Cihan Hakimiyeti Dönemi

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Osmanlı Devleti Âlem Hakimiyeti Dönemi hakkında bilgi
Osmanlı Devleti Âlem Hakimiyeti Dönemi konu anlatımı


Osmanlı Devleti
Evren Hakimiyeti Dönemi
(14511566)

Diğer Taraftan köylüler aralarında, timar sisteminin meydana getirdiği rahatlık ve âhengi, şehirde sınaî, ticarî ve iktisadî faaliyetleri düzenleyen esnaf teşekkülleri sağlıyordu Ahîlik adı verilen teşkilatlar bir uçtan bir uca, büyük kasaba esnafı ve halkı, devletin hiç bir tesiri olmadan kendi kendisini idare ediyor, en minik bir mesleki suistimal, kanunsuzluk ve geleneğe tutarsız bir harekete fırsat verilmiyordu

4 Evren hakimiyeti ve dünya düzeni davasını maksat edinen Osmanlılar, hukuk sahasında da yüksek bir seviyeye ulaşmışlardı Osmanlılar, hudutsuz İmparatorluk ülkesinde yaşayan dağıtılmış kavim, din, kültür ve örflere sahip toplulukları idarede, İslâm hukukuna aykırı hareket etmiyor, çıkardıkları kanun ve fetvalarla İmparatorluk nizamını sağlıyorlardı Osmanlı İmparatorluğuna kudret, istikrar ve uzun bir ömür veren unsurlardan biri hukukî kavrama ve nizam idi Bu sebeple Osmanlılarda çok adaleli olan kanun ve nizam şuuru, devlet gibi kutsaldı Bu husuta tanıdık olmayan seyyah ve elçilerin müşahedeleri ve eserleri hayranlık verici misallerle doludur Osmanlı hukuk ve kanun nizamına bağlılıkta birinci vazife padişahlara âit olup, bunlar dini emirlere tutarsız en ufak bir tasarrufta bulunamazlardı Neticede, sağlam bir devlet kuruldu Bayağı veya zayıf padişahlar vaktinde bile devlet makinası, asırlarca hayatiyetini devam ettirmiştir

İstanbul muhakkak fethedilecektir Bu fethi yapacak hükümdar ve ordu, ne çok iyi insanlardır

Peygamber efendimizin 800 küsur yıl önce verdiği müjde, 29 Mayıs 1453 günü gerçekleşti Bu durumda 1000 yıllık Şarkî Roma (Bizans) tarihe karışıyordu Fatih Sultan Mehmed'e değin Bizans, Osmanlı Devletinin toprakları aralarında bir fitne çıbanı durumunda idi Nihayet Fatih Sultan Mehmed, bu duruma son verdi ve ülke toprakları birleşerek, İmparatorluk vücuda geldi Fetihten üç gün daha sonra, beyaz beygir üzerinde ve mükemmel bir alayla Topkapı'dan şehre giren Fatih Sultan Mehmed, sayesinde İslâm mefküresinin kalbi olan Ayasofya'ya gitti ve şükür secdesine kapandı Tasvirlerden temizlediği bu büyük mabedde, birincil cuma namazını kıldı sonra Ayasofyayı yeriyle birlikte satın bölge Fatih, burayı vakıf yaparak, kıyamete kadar cami olarak kalması için evlatlarına vasiyet etti

Dünyada tek bir din,tek bir devlet, tek bir padişah ve İstanbul da cihânın payitahtı olmalıdırdiyen Fatih Sultan Mehmed, bundan daha sonra evren hakimiyeti projesini gerçekleştirmek üzere, sistematik bir teşebbüse girişti Kısa zamanda Anadolu'da İsfendiyar, Trabzon, Akkoyunlu memleketleriyle Karamanoğlu Beyliğini topraklarına kattı Dulkadır beyliği ile Kırım Hanlığını tabiiyeti altına aldı Yunanistan, Arnavutluk, BosnaHersek, Sırbistan, EflakBoğdan ve sâir ülkeleri fethetti Bu Nedenle bir fazla imparatorluk, hanlık ve beylik ortadan kaldırılmış oldu ve Osmanlı İmparatorluğu Fırat'tan Tuna'ya dek yayıldı 6 Mayıs 1481'de, bütün Hristiyan ve İslâm dünyalarını birleştirmek üzere başladığı İtalya seferi esnasında, Gebze civarında ölümü, Türkİslâm dünyasını mâteme, Hristiyan dünyasını ise büyük bir sevince boğdu

Fatih Sultan Mehmed'in yerine geçen, oğlu II Bayezid'in 31 yıllık hükümdarlık dönemi (14811512) iki bölümde incelenebilir Sultan Bayezid, saltanatının birincil 14 yıllık devresinde, Şehzade Cem meselesiyle uğraştı ve devletin parçalanması ihtimalini göz önünde tutarak, Avrupa'ya aleyhinde büyük seferlere girişmedi Bayezid Han, niyetlerini oysa Cem'in ölümünden daha sonra gerçekleştirmeye çalıştı Bu düşünce ile Macaristan, Arnavutluk ve Venedik seferleri sonunda, Akkerman, Modon, Koron, Navarin ve İnebahtı kalelerini devletine kazandırdı Denizciliğe fazla tartı verdi Oğlu Korkut, denizcilerin hâmisiydi II Bayezid Hanın son dönemlerinde, Akkoyunlu Devletini ele geçiren Safeviler, Anadolu için de büyük risk talep etmeye başladılar bu arada, Padişahın oğulları aralarında başlayan taht mücadeleleri, Şah İsmail'i cesaretlendirdi ve Osmanlı ülkesine gönderdiği adamları vasıtasıyla, cahiller arasında kendisine pek çok taraftar topladı Taraftarları vasıtasıyla, Antalya'dan Bursa'ya kadar büyük bir sahada isyanlar çıkarttırdı Şiî ayaklanmalarının büyümesi ve önlenememesi, Yeniçerilerin de, oğlu Selim'i tahta çıkarması için padişaha zorlama yapması neticesinde, Bayezid Han, oğlu lehine tahttan feragat etti

Hemen Şimdi beş yaşındayken, dedesi Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna çıkarılan, istikbalin Yavuz'u, büyük bir nezaket ve derin saygı içinde padişahın elini öpmüştü Torununu dikkatle süzen Fatih, oğlu Bayezid'e dönerek; Bayezid! Bu çocuğa mukayyed ol, umarım ancak, bu büyük bir cihangir olacakdemişti Bu emirle yetişen Selim, kudreti, cesareti, iman ve mefküresiyle, cihangir Osmanlı padişahları aralarında müstesna bir mevkie sahip oldu

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı tahtına geçince (1512), ilk seferini Anadolu'yu ve hattâ devleti korkutma eden Şah İsmail üzerine yaptı Sahabeden Hazreti Ebu Eyyub elEnsarî, babası Bayezid ve dedesi Fatih'in türbelerini ziyaret ederek zafer duaları eden Yavuz, uzun bir yolculuk sonunda Çaldıran Ovasında karşılaştığı Şah İsmail'in ordusunu, kısa bir sürede yıkım etti (1514) Tarihin en büyük meydan Savaşlarından birini şampiyon OsmanlıTürk hakanı Yavuz, bu seferinde rakîbi Şah İsmail'i bertaraf etmekle kalmadı, Adana, Antep, Hatay, Urfa, Diyarbakır, mardin, Siirt, Muş, Bingöl, Bitlis, Tunceli, Musul, Kerkük ve Erbil vilayetleriyle Dulkadıroğulları topraklarını içine bölge 220000 kilometrekarelik bir toprağı da devletine kattı

Din ve devletin saldırıya uğraması sebebiyle istanbul, Halep, Şam ve Kahire'deki din adamlarının fetvası üstüne İran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim, tekrar mülhid Safevilerle işbirliği yapmaları dolayısıyla, bu kere da Mısır seferine çıktı Şimşek hızıyla, Darı ordularını, 24 Ağustos 1516'da Mercidâbık'ta ve 26 Mart 1517'de Ridaniye'de kazandığı zaferlerle ortadan kaldırdı İki meydan muharebesi sonunda, Memlük Devleti tarihe karışırken, bütün Arap ülkeleri Yavuz'un hakimiyetine girdi Bu şart üstüne, Mekke ve Medine emîri, mukaddes şehirlerin anahtarlarını Sahib'ülharemeynünvanı ile Yavuz Sultan Selim'e teslim etti Ama dindar padişah, bu unvanı, yüce makamlara saygısızlık sayarak, onu Hâdim'ülharemeynşekline çevirerek aldı ve evlat ve torunlarına böylece servet bıraktı

Çıktığı iki seferden birinde Safevîleri felç eden, diğerinde ise Darı Memlüklerini ortadan kaldıran Yavuz Sultan Selim'in iki hedefi daha vardı Bunlardan birincisi, Efrenciye yani Avrupa'nın, diğeri de Hindistan'ın fethiydi Özellikle Portekizlilerin Hind Denizine dominant olmaya ve İslâmın mukaddes şehirlerini tehdide başlamaları, Yavuz'u endişeye sevketmişti Bu itibarla, başta tersanenin rakam kapasitesini arttırmak için faaliyetlere girişti

1520 yılı Temmuzunda, Avrupa seferine çıkan cihangir padişah, yakalanmış olduğu şirpençe hastalığından kurtulamayarak Çorlu civarında vefat etti Zamanın şeyhülislâmı ve büyük İslâm âlimi Ahmed ibni Kemal Paşa, onun için yazdığı mersiyede şöyle demektedir Şemsi asr idi, asrda şemsinZıllı memdüd olur, ömrü kasîr, yani o padişah ikindi güneşi idi, bu vakitte güneşin gölgesi uzun, ömrü de kısa olur

Gerçekten o bir ikindi güneşi gibi tez, sekiz yıl içinde bu dünyadan göçüp gitti, fakat çok büyük gölgesi, Kırım'dan Hicaz'a, Tebriz'den Dalmaçya sahillerine dek uzanıyordu

Yavuz Sultan Selim'in vefatı üzerine, hayattaki tek oğlu Süleyman, Osmanlı tahtına oturdu (1520) Az Önce 26 yaşında bulunan sultan, iyi bir eğitim görmüş, kılıçta ve kalemde usta olarak yetişmişti Lüzum yaptığı kanunlar, gerekse kanun ve nizamlara gösterdiği fevkalâde riâyet yüzünden, Kanunîunvanıyla anılmış, bu unvan âdeta ona isim olmuştur

Kanunî Sultan Süleyman, kişisel olarak ordusunun başında çıktığı on üç büyük sefer sonunda, babasından devraldığı 6557000 kilometrekarelik Osmanlı toprağını 14893000 kilometrekareye ulaştırdı Yaşadığı yüzyıl, dünya tarihine, Türk asrı olarak geçti 45 sene 11 ay 7 gün TürkOsmanlı tahtında oturan Kanunî, tarihçilerin ittifakı ile Kâinat Padişahıdır O, böylece çok bakımdan eşine ender rastlanan bir devlet başkanıydı Tüm dünyanın servetleri üçgenin taban olmayan kenarı ucuna armağan diye getirilen, bir savaşla bir devleti ortadan kaldıran, dünyanın tüm devlet reislerine emirlerini emir ettiren bir padişahtı 46 takvim saltanatını, sarayların zevk ve sefasıyla değil, savaş meydanlarının cevr ve cefasıyla geçirdi Bütün saltanat süresinin asgari on yılını kar, kış, yağmur, risk altında çadırlarda harcadı Batılılar ona, Müthiş Süleymandiyorlardı Ama o, kendinden fazla devletine ve milletine görkem verdi

Zigetvar Kalesi'nin fethi esnasında, 67 Eylül 1566'da, bu büyük cihan padişahının ölümüyle, OsmanlıTürk tarihinde bir ödev kapanıyordu Türk milletinin binlerce takvim hayatında erişebildiği en yüksek noktayı temsilci Kanunî Sultan Süleyman Han, birbiri ardına dâhiler çıkaran Osmanoğlu ailesinin de zirvesini teşkil ediyordu Ondan daha sonra da ara sıra kudretli padişahlar çıkacak, lakin kuruluştan bu yandan devam edip gelen dehâ zinciri artık çözülmüş olacaktı

Kanunî devrinin parlaklığı, yalnız, fetihlerinin azametine münhasır değildir Türkİslâm medeniyeti de her alanda en yüksek seviyesine bu devirde çıkmıştır İlimde Zenbilli Ali Efendi, Kemal Paşazâde, Ebussuud Efendi; edebiyatta, kendisi ilk kez elde etmek üzere, Bâkî, Fuzulî; sanatta, Mîmar Sinan; tarihte, Mustafa Selanikî, Celalzâde, Nişancı Mehmed Paşa; coğrafyada Pirî Reis; denizcilikte Barbaros Hayreddin Paşa, Seydi Ali Reis, Pirî Reis ve Turgut Reis; devlet adamlığındaLütfi Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa, asrın dev simalarıdır

Kültür hareketleri, bu devirde ziyadesiyle canlıydı OsmanlıTürk edebiyatında ilk defa görülecek olan tezkere vadisi, bu padişah zamanında ortaya çıktı Sehî ve Latifî gibi tezkireciler, eserlerini birincil ona sundular Bu, imparatorluğun dört bir yan ses veren şâirleri bir arada bakmak demekti Şahsen kendisi de şâir olup, Muhibbî mahlâsı ile şiirler yazdı ve dîvanı, 2800'ü aşkın gazeli ile, devrinde, Zâtî'den sonradan ikinci büyük dîvan olarak ortaya çıktı

Osmanlı Devletinin, bir kâinat imparatorluğu durumuna gelmesine ve yüzyıllarca dünya siyasetinde baş rolü oynamasına sebep olan maddî ve manevî kaynaklar nelerdi?

1 Kuruluş ve yükselme devrinde görülen dâhi padişahlar, kâinat hakimiyeti devresinde de devam etti

İtalyan Longosto, Fatih hakkında; İnce yüzlü, uzunca boylu, hürmetten fazla nefret edilen şey telkin eder, seyrek güler, şiddetli bir öğrenme arzusuna sahip ve âlicenaptır Tekrar Tekrar kendinden emindir Türkçe, Arapça, Farsça, Rumca, Slavca, İtalyanca ve İbranice konuşur, harp sanatından fazla hoşlanırdı Herşeyi öğrenmek isteyen, zekî bir inceden inceye araştıran idi Nefsine hâkim ve uyanıktı Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa ve yorgunluğa dirençli ididemektedir

Ömrü devlet ve milleti için savaşmakla geçen Fatih, Trabzon Seferine sırası gelmişken, Zigana dağlarını devretmek zorunda kalmış ve bu sırada büyük güçlük ve sıkıntılarla karşılaşmıştı Sefer esnasında yanına bulunan Uzun Hasan'ın annesi, onun çektiği bu eziyetleri gördükten daha sonra, kendisini seferden alıkoymak kasdıyla; Ey Oğul! Bir Trabzon için bunca zahmet değerinde mi?deyince, Yüce Hakan; Hey belli başlı, zahmete katlanmazsak, bize gazi seslenmek yalan olurdiye cevap vermiştir

Fatih Sultan Mehmed'in sadece, dünyanın incisi olan İstanbul'u Türk milletine armağan etmesi, bu milletin ona müteşekkir olması için yeter

Sultan II Bayezid ise, şair, âlim ve bununla beraber hattattı Fatih gibi bir baba ve Yavuz gibi bir oğul aralarında saltanat sürmesi ve onlarla kıyaslanması nedeniyle saltanat devresi sönük görünmektedir Halbuki o, kendinden önce ve sonradan gelenlerle her bakımdan karşılaştırılabilecek bir padişahtı İkinci Bayezid döneminde Osmanlı İmparatorluğu, türlü isyanlara, iç karışıklıklara, batı devletleriyle güney ve doğu komşularının Türklere karşı daha tehditkâr bir hitabe takınmalarına, yer sarsıntısı ve sel gibi âfetlere, salgın hastalıklar gibi felaketlere karşın, dünyanın en dinç devletlerinden birisi olarak teessüs etti

Yavuz Sultan Selim Han ise, evren hakimiyeti davasında fazla kudretli bir simadır Kendisini Rodos seferine özendirme edenlere; Ben cihangirliğe alışmışken, siz himmetimi küçük bir adanın fethine hasretmek istiyorsunuzcevabı kendisini en iyi şekilde anlatmaktadır

İki büyük meydan savaşıyla Memlük Devletini ortadan kaldıran, kutsal makamlara hizmetle şereflenen ve 'Müslümanların halifesi' unvanını bölge Yavuz Sultan Selim, 25 Temmuz 1518 günü İstanbul'a ulaşmıştı Oysa, İstanbul'da halkın büyük bir karşılama hazırlığı yaptığını işitince, gece vakti yanında bir kaç kişiyle kayığa binerek el altından Topkapı Sarayına çıktı Ertesi gün, padişahın sarayda olduğu öğrenilince hiç bir merasim yapılamadı Biz ne yaptık ancak bu değin rağbet edilir!diyen evren padişahı gâyet sâde giyinir, devlet işleri dışında gösterişe istek etmezdi

Her bakımdan büyük bir îtina ile büyütülen Şehzade Süleyman, 25 yaşını geçerken Osmanlı tahtına oturduğunda, dünyanın en dinç ordu ve donanması, en düzenli devlet teşkilatı, zengin ülkeler, düzgün maliye ve kabiliyetli bir halk emrinde idi Bu çok büyük kaynakları kullanarak zaferden zafere koşan Kanunî Sultan Süleyman, Osmanlı ihtişam ve azametinin en yüksek temsilcisidir Kaynaklarda Kanunî, hareket ve sözleri hoş, aklı kâmil, âlim, hakîm ve şairlere dost, tüm maddîmanevî iyilikleri şahsında toplamış, emsalsiz bir padişah olarak vasıflandırılmaktadır Devletin bu devirdeki büyüklüğü, dış dünyanın merakını kademeli olarak arttırmış, Rusya ile Avrupa'dan, görünüşe göre hac için Kudüs'e giden seyyahlar, Osmanlı ülkesine akın etmişlerdir Bu seyyahlar kendi hükümdarlarına sundukları arizalarda, Osmanlının cömertlik sırlarını anlatmaya çalışmışlardır

2 Osmanlı padişahlarının büyük ilim, din, kültür ve sanat adamlarını ülkelerinde toplayarak, medeniyetin ilerlemesine ve müsbet ilimlerin gelişmesine çalışmaları Nitekim Fatih devrinde İstanbul, medeniyetin ve dünyanın en yüksek merkezi haline geldi Molla Gürani, Akşemseddin, Hocazâde, Molla Husrev ve Hızır Bey gibi dinî ilimlerdeki âlimlerin yanında, matematik ve astronomi âlimi Ali Kuşçu, Yusuf Sinan Paşa, tıp dalında Muhammed bin Hamza, Sabuncuoğlu Şerefeddin ve Altuncuzâde, bu devre mensup en önemli simalar idi Fatih Sultan Mehmed, Türkİslâm âlimleri gibi Rum ve İtalyan âlimlerini de himayesine alarak, çalışmalarına yardım verdi Rum bilgin Yorgo Amirukis'i, Batlamyus coğrafyasına tarafından bir dünya haritası yapmağa memur etti Harita üzerine ülke, kent ve mevkilerin Türkçe isimlerini de koydurdu Fatih'in bilime olan hizmetlerine muhabere eden eserlerden en önemlisi, hiç kuşkusuz, camiinin etrafında yaptırdığı medreselerdir Sahnı semân denilen bu medreselerden dinî ilimlerin yanısıra matematik, gökbilim ve tıp okutulduğu ilmiye salnamelerinde yazılıdır

Fatih Sultan Mehmed devrinde İstanbul'un ilim merkezi yapılması için başlatılan incelemeler; Bayezid Han, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman devirlerinde de devam etti İkinci Bayezid Han, kendiülkesinde olduğu gibi, doğu İslâm ülkelerindeki âlimlere dahî maaşlar dağıttı Yavuz Sultan Selim'in etrafı âlim ve şairlerle doluydu Seferleri bir ödev sayarak, bütün kudretini onlara harcıyor, ama bu zamanlarda bile ilim ve edebiyatı terketmiyordu Yanında bulunan âlimleri dâima telif ve tercümelere memur etti Kendisi de her fırsatta kitap okur ve şiir yazardı Kemal Paşazâde bir gün atını sürerken, Padişahın üzerine çamur sıçratınca fazla üzülmüş, fakat Yavuz; Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan balçık, bizim için süstür Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftanım, ben öldükten sonra, kabrimin üzerine örtülsündiyerek ilim admlarının, yandaki değerine göze çarpan etmiştir

Kanunî Sultan Süleyman da âlimlere çok saygı gösterir, tanesine hallerine tarafından izzet ve ikramlarda bulunurdu Onlara danışmadan hiç bir işe girişmezdiİstanbul'da kendi camii etrafında yaptırdığı Sahnı Süleymaniye adındaki tıp ve riyaziye fakülteleri dünyanın en ileri ilim merkezleriydi Devrinde kültür ve sanat faaliyetleri tepe noktasındaydı Kanunî'nin himayesinde kıymetli şahsiyetler yetişip, herkes özgün eserler verdiler Sultan İkinci Murad'la temeli atılıp artan ve genişleyen bu ilim ve kültür hareketleri, ondan sonraki padişahlar göre da en iyi şekilde devam etirildi Bu koşul, Osmanlılarda ilmin gelişmesi ve ilim adamlarının yetişmesinde esas âmil olmuştur

3 Osmanlı ordusunun, padişah ve komutanlara itaat, uyum, disiplin, yetenek, ahlâk, nefse egemenlik, silaha alışkanlık ve kahramanlıkta en yüksek noktada bulunması Nitekim yabancıların söyledikleri şu sözler, Türk ordusunun durumunu göstermesi bakımından önemlidir:

Bizde (Fransız ordusunda) 10 kişi, Türklerde 1000 kişinin yapacağından fazla şamata yapar(Bertrandon de la Brocquiere)

Mâhir bir kumandan, Türk askeriyle dünyayı kutuptan kutba değin katedebilir(Vandal)

Seleflerinin gayretleri baştan sona, Sultan Süleyman pek bir orduyu emri aşağıda bulunduruyordu fakat, kuruluşu ve silahları bakımından bu ordu, dünyanın tüm diğer ordularından dört asır ilerideydi Her Türk askeri yalnız başına seçkin bir Avrupa taburuna bedeldi(Benoist Mechin)

Kudretli Türk ordusu, bir tek emirle, tek gövde ve iyi belirlenmiş bir makina halinde harekete geçiyordu(Henri Hauser) *
 
858,543Konular
981,904Mesajlar
32,560Kullanıcılar
emoooSon üye
Üst Alt