iltasyazilim
FD Üye
Osmanlı Devleti Devlet Teşkilâtı,Osmanlı Devlet teşkilatı
Osmanlı Merkez Teşkilatı,osmanlı devleti kültür ve medeniyeti
Devlet teşkilatı, merkez ve eyalet elde etmek üzere ikiye ayrılırdı
Merkez Teşkilatı: Merkeziyetçi idareye sahip Osmanlı Devletinin başı; padişah, sultan, hünkâr, han, hakan da denilen hükümdardı Padişah, tüm ülkenin hakimi, idarecisiydi Atama ve yetkileri, devlet teşkilatında, müesseseler ve yüksek derece derece memurlar kadar da paylaşılırdı Sadrazam ve Divanı Hümayun'un öteki üyeleri, padişahın en büyük yardımcılarıydı Divan, bakanlar kurulu; sadrazam da başbakan mahiyetindeydi Dîvanda, devletin birinci derecede kayda değer mülkî, idarî, malî, siyasî, askerî meseleleri görüşülüp karara bağlanırdı Divan, padişah namına sadrazam, kubbe vezirleri, kazaskerler, nişancı ve defterdarlardan oluşurdu 19 yüzyılda Osmanlı kabinesi; sadrazam (başbakan), sadaret kethüdalığı (İçişleri Bakanlığı), reisülküttaplık (dışişleri bakanlığı), defterdarlık (maliye bakanlığı), çavuşbaşılık, yeniçeri ağalığı, 1826'da seraskerlik (millî savunma bakanlığı) kaptanı deryalık (deniz kuvvetleri komutanlığı) makamında yer alan kişilerden meydana gelirdi Dîvan kararlarını içeren defterler, Topkapı Sarayında evraklar mahiyetindeki Defterhanede muhafaza edilirdi
Eyalet Teşkilatı: Devlet teşkilatında en büyük idarî bölüm eyaletlerdi Eyaletler; sancak, kaza ve nahiyelere bölünmüştü Eyaleti beylerbeyi, sancağı sancakbeyi yönetirdi Eyaletler gelir bakımından salyaneli ve salyanesiz (yıllıklı ve yıllıksız) almak üzere ikiye ayrılırdı Eyaletlerin merkez teşkilatına benzer bir yöneticilik tarzı vardı Şehirler, kadı kadar idare edilir, güvenlik, subaşı kadar sağlanırdı
Siyasi ve Hukukî Idare: Osmanlı Devletinde esas itibariyle İslam Hukuku uygulanırdı İslâm hukukunda dobra dobra belirlenmiş olmayan konular, bu hukukun ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla, şeyhülislâmların fetvaları ve kanun ve kanunnameler biçiminde düzenlenirdi Yasama yetkisi padişahındı ve padişah namına yapılırdı Medenî hukukta Hanefî mezhebinin hukuk sistemi başvuru formu ediliyordu Suç Oluşturan hukuku ve diğer sahalarda sultanî hukuk da denilen örfî hukuk uygulanmaktaydı
Osmanlı hukuk düzeni içerisinde idare, maliye, cinayet ve sanki konularla ilgili alanlarda padişahın emir ve fermanlarında bulunan değişik meselelerle ilgili kanunnameler vardı Osmanlı Devletinde ilk kanunname, Fatih Sultan Mehmed (14511481), ikinci kanunname ise Kanunî Sultan Süleyman kadar çıkarıldı Bu kanunnamelerde, saltanatla ilgili konular yanına reaya ve Müslüman halkın devlet düzeni içindeki davranışlarını belirleyen hükümler vardır
Büyük ve uzun ömürlü devletler, üstün adaletle ayakta dururlar Acımasızlık üstüne belirlenmiş devlet ve imparatorluklar da olmuş ise de, ömürleri kısa sürmüştür Kendisine mahsus özellikleri, bilhassa kendi dışındaki dinlere tanıdığı haklar, daha içten bir ifadeyle, diğer dinlerin işlerine, ibadetlerine ve âdetlerine karışmamak gibi özellikler belirten Türk adaleti, dünya milletlerine örnek olmuş, yüzyıllar öncesi kavuşulan bu düzey; bugünün medenî denilen milletleri kadar halâ yakalanamamıştır Bu sebepledir ancak, F Dowey'in dediği gibi Onaltıncı yüzyılda bir çok Hristiyan, adaleti ağır ve değişken olan Hristiyan ülkelerindeki yurtlarını bırakarak, Osmanlı ülkesine gelip yerleşiyorlardıF Babinger ise Osmanlı ülkesinde herkes kendi halinde, bahtiyar olabilirdi Mutlak bir dinî bağımsızlık hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan nedeniyle bir güçlükle karşılaşmazdıdemektedir
Osmanlılarda bir ödenti karşılığı vazife görebilen devlet memurları vardı bundan başka şehirlerde oturan esnaf ve tüccarlar, köylerde oturan ve devletin temelini teşkil eden çoğu üretici köylüler verdı Bunlara reâya denirdi Aidat vermesi, nüfusun büyük kısmını meydana getirmesi bakımından köylü, devlet için halkın ve tebaanın başlıca kesimi sayılıyordu Üretici güç, büyük ölçüde köylülerin elindedir Bu zorlama olmaksızın ordu ve devlet olası değildir
Şehirlerin dıştan kalan ve köylerde yaşayan topluluk halk müziği topluluğu, daha fazla tarım, hayvancılık ve öbür toprak işçilikleriyle uğraşırdı Bunlardan zanaat sahibi olan veya almak isteyenler, kent ve kasabalara gidip, kendileri için kullanışlı olan işlere girerlerdi Yetenekli olanlar ise daha diğer devlet görevlerine yükselirlerdi
Osmanlı Devletinde kuruluşundan itibaren, devlet idaresinde yürütme ve yargılama gücü ayrı olarak düşünülüp uygulandı Eyalet yöneticileri padişahın yürütme yetkisini, kadılar da yargılama yetkisini temsil etmekteydi Osmanlılar, bu iki şiddet ayırımını, âdil bir devlet idaresi için başlıca kabul ederlerdi
Saray Teşkilatı: Osmanlı Devletinin kuruluşundan daha sonra, saray teşkilatı da diğer kurumlar gibi gelişme gösterdi Bursa ve Edirne saraylarından daha sonra, İstanbul'un fethi üstüne, bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binasının olduğu yerde, Fatih Sultan Mehmed kadar, Sarayı Atîk denilen eski saray kuruldu sonra tekrar Fatih kadar, Sarayı Cedid adı verilen Topkapı Sarayı yaptırıldı
Bu saraylar padişahların keza ikamet ettikleri yer ve ayrıca de bütün devlet işlerinin görüşülüp karar verildiği en yüksek devlet dairesiydi
Osmanlı Devletinde saray teşkilatı üç kısımdan meydana gelmekteydi: 1)Bîrun denilen dış bölüm, 2)Enderün denilen iç kısım, 3) Haremi hümayun
Sarayın Bîrün adı bahşedilen kısmı sarayın dışı, yani Babüs'saâde haricindeki teşkilatıdır Bu bölümün işleri farklı alanlara yönlendirilmiş olduğundan, her birinin memurları da ayrı olarak sınıflardandı Burada görevli olan ilmiye sınıfı ile Birün ağaları denilen kişiler, sarayın hem harem, hem de Enderun kısmının dışındaki yerlerde ve dairelerde bulunup, görevlerini yaparlar ve akşamları evlerine giderlerdi Birün teşkilatına âit bütün tayinler, sadrazam kadar yapılırdı
Enderün: Sarayın bu bölümü, yüksek dereceli devlet memuru yetiştiren bir okul ve eğitim yeriydi Padişahlar bir kısmı sarayda ve bir kısmı da orduda edinmek üzere Müslüman Türk edep ve kültürü ile yoğrulmuş, kendilerine vefalı bir derslik yetiştirdikten sonradan, Osmanlı devlet idaresini bunların eline vermiştir
Küçük yaştaki devşirme denilen çocuklar, saraya alınmadan sivil Müslüman Türk ailelerin yanına büyük bir özen ile yetiştirilirlerdi Dinî bilgileri ve Türkçeyi öğrenirler, sonradan saraya alınırlar, burada da mükemmel bir tahsil gördükten daha sonra, sıraları gelince liyakat ve yeteneklerine tarafından saray dışındaki değişik devlet işlerine tahsis edilirlerdi Sarayda her koğuşun ve sınıfın fertlerinin kaydına kasten defterler olup, bunların saray terbiyesi üzere yetişmeleri için, her koğuşta lala tabir edilen hocalar vardı
Osmanlı sarayı, keza devletin en yüksek idare organı, hem de en yüksek yöneticilerini yetiştiren bir müessese idi Sarayın kendine kasten usül ve erkânı vardı
Haremi hümayun: Padişahın aile efradının; padişah kadınlarının, padişahın kız ve erkek çocukları ile harem ağalarının ve muhasiplerinin oturduğu yerdi Mesken olarak valide sultanın dairesi, şehzadeler mektebi, padişahların yatak odaları, cariyelerin yetiştiği yerler gibi bölümleri vardı Haremde; valide sultan, başkadın efendi, padişah kızları, gedikli kadın ve hizmetçi (cariye)ler bulunurdu
Osmanlı sarayının harem bölümü, hanedan mensuplarının özel aile hayatlarını yaşadıkları yerdi Devletin tüm kurumları ve cemiyet hayatında olduğu gibi, buradaki günlük yaşam da, İslâmî esaslara, Türk örf ve an'anesine özenle riayet edilerek yürütülürdü Haremde bulunanlar, küçük yaştan itibaren çok özenli ve ciddî bir eğitimden geçirilerek yetiştirilir, saraya has âdab ve terbiyeye uymalarına itina gösterilirdi *
Osmanlı Merkez Teşkilatı,osmanlı devleti kültür ve medeniyeti
Devlet teşkilatı, merkez ve eyalet elde etmek üzere ikiye ayrılırdı
Merkez Teşkilatı: Merkeziyetçi idareye sahip Osmanlı Devletinin başı; padişah, sultan, hünkâr, han, hakan da denilen hükümdardı Padişah, tüm ülkenin hakimi, idarecisiydi Atama ve yetkileri, devlet teşkilatında, müesseseler ve yüksek derece derece memurlar kadar da paylaşılırdı Sadrazam ve Divanı Hümayun'un öteki üyeleri, padişahın en büyük yardımcılarıydı Divan, bakanlar kurulu; sadrazam da başbakan mahiyetindeydi Dîvanda, devletin birinci derecede kayda değer mülkî, idarî, malî, siyasî, askerî meseleleri görüşülüp karara bağlanırdı Divan, padişah namına sadrazam, kubbe vezirleri, kazaskerler, nişancı ve defterdarlardan oluşurdu 19 yüzyılda Osmanlı kabinesi; sadrazam (başbakan), sadaret kethüdalığı (İçişleri Bakanlığı), reisülküttaplık (dışişleri bakanlığı), defterdarlık (maliye bakanlığı), çavuşbaşılık, yeniçeri ağalığı, 1826'da seraskerlik (millî savunma bakanlığı) kaptanı deryalık (deniz kuvvetleri komutanlığı) makamında yer alan kişilerden meydana gelirdi Dîvan kararlarını içeren defterler, Topkapı Sarayında evraklar mahiyetindeki Defterhanede muhafaza edilirdi
Eyalet Teşkilatı: Devlet teşkilatında en büyük idarî bölüm eyaletlerdi Eyaletler; sancak, kaza ve nahiyelere bölünmüştü Eyaleti beylerbeyi, sancağı sancakbeyi yönetirdi Eyaletler gelir bakımından salyaneli ve salyanesiz (yıllıklı ve yıllıksız) almak üzere ikiye ayrılırdı Eyaletlerin merkez teşkilatına benzer bir yöneticilik tarzı vardı Şehirler, kadı kadar idare edilir, güvenlik, subaşı kadar sağlanırdı
Siyasi ve Hukukî Idare: Osmanlı Devletinde esas itibariyle İslam Hukuku uygulanırdı İslâm hukukunda dobra dobra belirlenmiş olmayan konular, bu hukukun ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla, şeyhülislâmların fetvaları ve kanun ve kanunnameler biçiminde düzenlenirdi Yasama yetkisi padişahındı ve padişah namına yapılırdı Medenî hukukta Hanefî mezhebinin hukuk sistemi başvuru formu ediliyordu Suç Oluşturan hukuku ve diğer sahalarda sultanî hukuk da denilen örfî hukuk uygulanmaktaydı
Osmanlı hukuk düzeni içerisinde idare, maliye, cinayet ve sanki konularla ilgili alanlarda padişahın emir ve fermanlarında bulunan değişik meselelerle ilgili kanunnameler vardı Osmanlı Devletinde ilk kanunname, Fatih Sultan Mehmed (14511481), ikinci kanunname ise Kanunî Sultan Süleyman kadar çıkarıldı Bu kanunnamelerde, saltanatla ilgili konular yanına reaya ve Müslüman halkın devlet düzeni içindeki davranışlarını belirleyen hükümler vardır
Büyük ve uzun ömürlü devletler, üstün adaletle ayakta dururlar Acımasızlık üstüne belirlenmiş devlet ve imparatorluklar da olmuş ise de, ömürleri kısa sürmüştür Kendisine mahsus özellikleri, bilhassa kendi dışındaki dinlere tanıdığı haklar, daha içten bir ifadeyle, diğer dinlerin işlerine, ibadetlerine ve âdetlerine karışmamak gibi özellikler belirten Türk adaleti, dünya milletlerine örnek olmuş, yüzyıllar öncesi kavuşulan bu düzey; bugünün medenî denilen milletleri kadar halâ yakalanamamıştır Bu sebepledir ancak, F Dowey'in dediği gibi Onaltıncı yüzyılda bir çok Hristiyan, adaleti ağır ve değişken olan Hristiyan ülkelerindeki yurtlarını bırakarak, Osmanlı ülkesine gelip yerleşiyorlardıF Babinger ise Osmanlı ülkesinde herkes kendi halinde, bahtiyar olabilirdi Mutlak bir dinî bağımsızlık hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan nedeniyle bir güçlükle karşılaşmazdıdemektedir
Osmanlılarda bir ödenti karşılığı vazife görebilen devlet memurları vardı bundan başka şehirlerde oturan esnaf ve tüccarlar, köylerde oturan ve devletin temelini teşkil eden çoğu üretici köylüler verdı Bunlara reâya denirdi Aidat vermesi, nüfusun büyük kısmını meydana getirmesi bakımından köylü, devlet için halkın ve tebaanın başlıca kesimi sayılıyordu Üretici güç, büyük ölçüde köylülerin elindedir Bu zorlama olmaksızın ordu ve devlet olası değildir
Şehirlerin dıştan kalan ve köylerde yaşayan topluluk halk müziği topluluğu, daha fazla tarım, hayvancılık ve öbür toprak işçilikleriyle uğraşırdı Bunlardan zanaat sahibi olan veya almak isteyenler, kent ve kasabalara gidip, kendileri için kullanışlı olan işlere girerlerdi Yetenekli olanlar ise daha diğer devlet görevlerine yükselirlerdi
Osmanlı Devletinde kuruluşundan itibaren, devlet idaresinde yürütme ve yargılama gücü ayrı olarak düşünülüp uygulandı Eyalet yöneticileri padişahın yürütme yetkisini, kadılar da yargılama yetkisini temsil etmekteydi Osmanlılar, bu iki şiddet ayırımını, âdil bir devlet idaresi için başlıca kabul ederlerdi
Saray Teşkilatı: Osmanlı Devletinin kuruluşundan daha sonra, saray teşkilatı da diğer kurumlar gibi gelişme gösterdi Bursa ve Edirne saraylarından daha sonra, İstanbul'un fethi üstüne, bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binasının olduğu yerde, Fatih Sultan Mehmed kadar, Sarayı Atîk denilen eski saray kuruldu sonra tekrar Fatih kadar, Sarayı Cedid adı verilen Topkapı Sarayı yaptırıldı
Bu saraylar padişahların keza ikamet ettikleri yer ve ayrıca de bütün devlet işlerinin görüşülüp karar verildiği en yüksek devlet dairesiydi
Osmanlı Devletinde saray teşkilatı üç kısımdan meydana gelmekteydi: 1)Bîrun denilen dış bölüm, 2)Enderün denilen iç kısım, 3) Haremi hümayun
Sarayın Bîrün adı bahşedilen kısmı sarayın dışı, yani Babüs'saâde haricindeki teşkilatıdır Bu bölümün işleri farklı alanlara yönlendirilmiş olduğundan, her birinin memurları da ayrı olarak sınıflardandı Burada görevli olan ilmiye sınıfı ile Birün ağaları denilen kişiler, sarayın hem harem, hem de Enderun kısmının dışındaki yerlerde ve dairelerde bulunup, görevlerini yaparlar ve akşamları evlerine giderlerdi Birün teşkilatına âit bütün tayinler, sadrazam kadar yapılırdı
Enderün: Sarayın bu bölümü, yüksek dereceli devlet memuru yetiştiren bir okul ve eğitim yeriydi Padişahlar bir kısmı sarayda ve bir kısmı da orduda edinmek üzere Müslüman Türk edep ve kültürü ile yoğrulmuş, kendilerine vefalı bir derslik yetiştirdikten sonradan, Osmanlı devlet idaresini bunların eline vermiştir
Küçük yaştaki devşirme denilen çocuklar, saraya alınmadan sivil Müslüman Türk ailelerin yanına büyük bir özen ile yetiştirilirlerdi Dinî bilgileri ve Türkçeyi öğrenirler, sonradan saraya alınırlar, burada da mükemmel bir tahsil gördükten daha sonra, sıraları gelince liyakat ve yeteneklerine tarafından saray dışındaki değişik devlet işlerine tahsis edilirlerdi Sarayda her koğuşun ve sınıfın fertlerinin kaydına kasten defterler olup, bunların saray terbiyesi üzere yetişmeleri için, her koğuşta lala tabir edilen hocalar vardı
Osmanlı sarayı, keza devletin en yüksek idare organı, hem de en yüksek yöneticilerini yetiştiren bir müessese idi Sarayın kendine kasten usül ve erkânı vardı
Haremi hümayun: Padişahın aile efradının; padişah kadınlarının, padişahın kız ve erkek çocukları ile harem ağalarının ve muhasiplerinin oturduğu yerdi Mesken olarak valide sultanın dairesi, şehzadeler mektebi, padişahların yatak odaları, cariyelerin yetiştiği yerler gibi bölümleri vardı Haremde; valide sultan, başkadın efendi, padişah kızları, gedikli kadın ve hizmetçi (cariye)ler bulunurdu
Osmanlı sarayının harem bölümü, hanedan mensuplarının özel aile hayatlarını yaşadıkları yerdi Devletin tüm kurumları ve cemiyet hayatında olduğu gibi, buradaki günlük yaşam da, İslâmî esaslara, Türk örf ve an'anesine özenle riayet edilerek yürütülürdü Haremde bulunanlar, küçük yaştan itibaren çok özenli ve ciddî bir eğitimden geçirilerek yetiştirilir, saraya has âdab ve terbiyeye uymalarına itina gösterilirdi *