Osmanlı Devletinde Vergiler
Osmanlı Devletinde hangi vergiler alınmıştır
Vergiler
Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakların başında halktan toplanan vergiler geliyordu Kamu hizmetlerinin duzenli bir şekilde devamlılığını temin icin baş vurulan bir care olan verginin, devletlerin ekonomik ve sosyal hayatlarında onemli bir yeri bulunmaktadır
Siyasi bir cevre icinde ortaya cıkan İslam, kendisinden onceki din ve toplumlarda mevcut olup tatbik edilen vergilerle karsılaştı Vergi, amme menfaat ve islerinin tanzimi soz konusu olduğu zamanlarda, fertlere yuklenen bir mukellefiyet olduğuna gore İslam, kendisinden mustağni kalamazdı Bununla beraber İslam vergi sistemi, birdenbire ve topyekUn vaz' edilip uygulama sahasına konmamıştır O, İslam'ın yayılışına ve ihtiyacların ortaya cıkısına gore yirmi senelik tesrii bir tekamul sonunda muesseseleşmiştir
Osmanlı devlet rejiminin, kendinden oncekilerden devr alıp tatbik ve inkişaf ettirdiği vergi sistemi, amme idaresi ve devletin iktisadi tarihi bakımından onemli bir yer tutar Bunun icin, iktisadi tarihin onemli bir bolumunu meydana getiren vergi sistemini iyi değerlendirmek gerekir
Kurulusundan itibaren Musluman bir toplumu ifade eden Osmanlı Devleti, inkişaf ettirip kemal mertebesine ulaştırdığı muesseseleri ile, tebeasindan tahsil ettiği verginin temeli, İslam hukukunun kaynaklarına dayanıyordu
Siyasi bir birlik olarak tarih sahnesinde gorunmesinden itibaren bircok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti'nin bu uygulaması, yuzlerce vergi ismi gosteren cetvellerle tasvir edildiği kadar karmaşık ve anlaşılmaz değildir Gercekten mıntıka ve zamanlara gore farklı isimlerle toplanan bunca vergi kalemi, sağlam kaidelere dayanan bir sistemin esas hatlarını cizmek suretiyle, bize luzumlu bilgiyi verecek şekilde basitleştirilebilir
Osmanlı devlet sisteminin onemli muesseselerinden biri olan maliyenin, temel dayanağını teşkil eden vergi, genel manada iki ana bolume ayrılır Bunlardan biri tamamıyla şeriata dayanan ve esas itibari ile Kitab (Kur'an) ile Sunnet'ten kaynaklanan Ser'i Vergilerdir ki buna Tekalifi Ser'iyyedenmektedir İkincisi de bas gosteren mali sıkıntılar yuzunden devlet tarafından bir zorunluluk sonucunda konan Orfi Vergilerdir ki buna da Tekalifi Orfiyedenir
Musluman bir cemiyete istinat eden bunyesi ile ser'i hukuku hem nazari hem de ameli bir şekilde ve her sahada uygulamaya koyan Osmanlı Devleti, diğer Musluman devletlerin bu konudaki tatbikatlarını gozden ırak tutmuyordu Bu bakımdan, Osmanlı tarih ve teşkilatlarını baslı basına ve kendinden oncekilerden tamamen ayrı duşunemeyiz Cunku Osmanlılar, kendilerinden once Anadolu'ya gelip yerleşmiş bulunan Musluman Turklerin yasayış tarzlarını, ahlak, iktisat, adet, orf ve diğer ozelliklerini almaktan cekinmiyorlardı Bunun icindir ki, bir şehir veya kasaba Karamanlılardan, Selcuklulardan, Germiyandan veya başka bir beylikten Osmanlılara gecmekle fazla bir değişikliğe uğramıyordu Cunku Osmanlı Devleti teşkilat ve muesseseleri ile Anadolu beylikleri teşkilat ve muesseseleri arasında pek buyuk farklar bulunmuyordu
Osmanlı vergi sisteminin ozelliklerinden biri de tebeadan alınan verginin kendisini (tebea) ne mali, ne de hukuki yonden rencide etmemiş olmasıdır Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin aldığı vergilerde değil, onun adına timar sahibinin aldığı vergilerde de gecerli idi Oyle ki, dirlik sahibi, reayadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım vergiden fazlasını tahsile selahiyetli değildi Yetkisini asıp onu kotuye kullanandan dirliği, bir daha geri verilmemek uzere alınırdı
Osmanlı vergisi iki ana bolumden oluşmaktadır Bunlardan biri Şer'i Vergiler, diğeri de Orfi vergilerdir
Şer'i vergiler
Osmanlı Devleti'nde Tekalifi Şer'iyyenin temelini teşkil eden vergilerin tarh, cibayet vs gibi hukumleri, fıkıh kitaplarında tafsilatlı bir şekilde anlatıldıkları gibiydi Bununla beraber farklı din, dil ve milliyetlere mensup kimseleri sınırları icinde barındırdığı icin, tekalifi ser'iyye bolumune dahil vergilerin isim ve ceşitleri de farklı olagelmişlerdir Bu bakımdan Zekat, Oşur, Cizye ve Harac gibi temel vergilerden başka bunların kısımları olarak seksen kadar vergi kalemi bulunmaktaydı
Zekat
Zekat, İslam'ın beş esas şartından birini teşkil etmektedir İslam hukukuna gore zekat, bir ihsan veya basit bir sadaka değildir O, devlet ve toplumun fert uzerindeki hakkıdır
Devlet, zekat verip vermeme hususunda mukellefi serbest bırakmaz Onu, amilleri vasıtasıyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadır Belli şartları taşıyan her Muslumanın vermekle mukellef olduğu zekat, Osmanlı Devleti'nde diğer Musluman devletlerde olduğu gibi uygulanıyordu
Harac
Harac, Osmanlılarda daha ziyade gayri Muslim tebeayi ilgilendiren vergilerden biridir İslam vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da Harac iki kısma ayrılmaktadır Bunlar Haraci Muvazzaf ve Haraci Mukasem adını taşımaktadırlar Harac'ın bu iki kısmı da ser'i vergilerden olduğu icin gerek ilk tarhı, gerekse ilk tahsili ile ilgili bir başlangıc tesbit etmek mumkun değildir Bununla beraber 17 Mayıs 1456 tarihli bir fermanda belirtildiğine gore Fatih Sultan Mehmet, babası II Murat'ın Kostandin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haractan muaf saydığı, kendisinin de buna aynen uyduğu gorulmektedir Bu belge, harac uygulamasının kuruluş doneminde mevcut olduğunu gostermektedir
Haraci Muvazzaf, arazi uzerine maktu bir şekilde konmuş bulunan akca olup zaman ve mıntıkalara gore farklı isimler alıyordu Bunların bir kısmı adeta toprağın ucreti olarak alınmaktaydı Bu gruba girenlerden bir kısmım soyle isimlendirmek mumkun olacaktır: Resmi Cift, Resmi Zemin, Resmi Asiyab, Resmi Tapu, Bir kismi da bir cesit sahsi vergilere girmekteydi ki bunlar da: Resmi ArUs, Resmi Mucerred, Ispenc ve Duhan gibi isimler aliyordu Biraz asagida gorulecegi gibi Haraci Mukasem, Osmanlılar doneminde oşurkelimesi ile ifade ediliyordu
Oşur
Oşur, İslam vergi hukukuna gore, zirai mahsullerden belli şartlar dahilinde Musluman halktan alınan vergiye denir
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında diğer Musluman devletlerde olduğu gibi, mulk olan arazii oşriyyeden sadece oşur alınmaktaydı Bu donemde Osmanlılarda arazi biri Oşriyyediğeri de Haraciyyeolmak uzere ikiye ayrılıyordu Fakat XIV asrin son ceyreğinden itibaren bazı sebeplerden dolayı birtakım değişiklikler yapılarak, arazinin bir kısmı Emiriyyeolarak kabul edildi Bu durum, daha sonraları Hicaz mıntıkası haric kalmak uzere Osmanlılarda arazi sultaniyyedirseklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete getirilmiş oldu Binaenaleyh, Osmanlı Devleti'nde oşur denince biri kuruluş donemindeki mulk arazi mahsulatından alınan vergi ve sonraları sadece Hicaz bolgesinde alınan oşur ile, diğeri de arazii emiriyyeye mahsus olmak uzere alınan ve ammei nas tarafından galati fahisolarak kendisine oşur denen haraci mukasemanlaşılmaktadır Zira Osmanlılarda haracın mukasem kısmına oşur adi verilmekteydi
Osmanlı Devleti'nde, oşur kelimesi yerine başka tabirler de kullanılıyordu ki bunlar, son donemlerde ortaya cıkmıştı Dimus, Ikta ve Salariye bu neviden kelimelerdi Dimus, Suriye'ye ait defterlerde, Ikta, Irak mıntıkasına ait defterlerde Salariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde zikr edilmekteydi Osmanlı Devleti'nde oşur, su aşağıdaki maddalerden de alınmaktaydı: Bağ, sıra, bahce, bostan, fevakih, kovan, harir, pamuk, giyah, odun ve ag (balık)
Cizye
İslam hukukuna gore cizye, devletin, Musluman olmayan vatandaşını (tebeasini) yakından ilgilendiren, devletin Musluman tebeadan aldığı zekat karşılığıdır denebilir Zira Musluman olmayan tebeayi cizyeye bağlamakla, devlette bir denge sağlanmış bulunuyordu İslam nazarında Muslumanlarla zimmiler (devletin Musluman olmayan tebeasi ehli zimmet) devletin vatandaşlarıdır Ayni haklardan faydalanmakta ve ayni olculerde devletin imkanlarından yararlanmaktadırlar Bu sebeple, Muslumanların odediği zekata karşılık, ehli zimmette cizye vermekteydi
Osmanlı vergi hukukunun Tekalifi Ser'iyye bolumune dahil olan cizye, maliyenin en onemli gelir kaynaklarından birini teşkil ediyordu Musluman bir devlet olması hasebiyle bu devlete, cizye uygulamasının ilk kuruluş yıllarından itibaren başladığı soylenebilir
Devletin, idaresinde bulunan gayri Muslimlerin haklarım korumak, onlara gelebilecek zararları ortadan kaldırmak ve askerlik hizmeti karşılığında aldığı bu vergi, onemsiz denebilecek kadar az bir şeydir O kadar ki bunu, Musluman vatandaş ile Musluman olmayan vatandaş arasında muhim ve farklı bir muamele olarak gormek mumkun değildir Gercekten devlet, tebeasi olan zimmilerin butun haklarını koruduğu gibi onlara gelebilecek zararları da ortadan kaldırmaya calışıyordu Hatta, onlara yapılan bir haksizlik veya onlara karsı islenen bir suc, anında en ağır bir şekilde cezalandırılırdı Nitekim 26 Kasım 1567 tarihli ve Alacahisar Beyi'ne gonderilen bir hukumde, dağda uc nefer zimmiyi katleden dort sipahinin suclarının sabit gorulmesi uzerine idam edilmeleri gerektiği bildirilmektedir Bu belge, suc isleyenlerin din, irk ve milliyetlerine bakılmaksızın, suclarının gerektirdiği cezaların verildiğini gostermektedir Gunumuzde cok normal gorunen bu olay, o asırların dunyasında bu kadar rahatlıkla uygulanamazdı
Osmanlılarda, padişahların cizye ile ilgili butun resmi tahrirleri şeriatın cizyeye ait kararlarına dayanıyordu Nitekim daha Sultan I Murat Han zamanında bu verginin İslam hukukuna uygun olarak iki şekilde toplandığı gorulmektedir Bu şekillerden biri, Kostendil Tekfuru Konstantin ile anlaşılarak alınan Maktu Cizey, diğeri de Bosna ve Hersek ile sair tebeadan alınan Ale'rRuUs Cizyedir
Osmanlı Devleti'nde bu vergiyi vermekle yukumlu tutulan kimseler, sadece ergenlik (bulUğ) cağına gelmiş akil ve vucutca sağlam olan erkeklerdir Ayrıca sadaka ile gecinen rahipler, calışamayacak derecede bir rahatsızlığı olup fakir dusenler, 1475 yaslarından kucuk veya buyuk olanlar ile kadınlar cizyeden muaf idiler Bundan da anlaşılacağı uzere Osmanlılarda cizye, tamamen İslam hukukunun esaslarına gore uygulanıyordu
Başlangıcta, devletin butun bolgelerinde ayni miktarda cizye alınmıyordu Zira bu donemde, tedavulde bulunan paranın kıymet ve değeri de ayni değildi Bu sebeple cizye miktarı, verilen fetvalara ve bolgelere gore azalıp coğalabiliyordu Bu konuda dikkatimizi ceken en onemli fetva Seyhulislam EbU SuUd Efendi (15451574)'nin fetvasıdır Bu fetvaya gore biz, o donemin fakirlik ve zenginlik olculeri gibi toplumun sosyal yapısı hakkında da bilgi sahibi oluyoruz Nitekim o, amele kadir olan kafir ki, ikiyuz dirhemi ser'iyeye kadir olmaya, ol makule ednadir, on iki dirhemi ser'i alınır İkiyuz dirhemi ser'iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir, yirmi dirhemi ser'i alınır On bin dirhemi ser'iyyeye malik olan 'a'la makulesidir, onlarin cizyei ser'iyeleri kırk dirhemi ser'idirdemektedir
Kısmen toplumun sosyoekonomik durumundan kaynaklansa bile buyuk olcude devlet musamahasının bir neticesi olarak cizye mukellefinin tabi bulunduğu sınıflamada en az cizye verenler (edna sınıfı), her zaman obur sınıflardan daha fazla olmuşlardır Ornek olması bakımından 1103 (1691) senesinin Brud (Brod) kazası ve tevabiinde cizye verenlerin sınıflarına gore sayısına baktığımız zaman karsımıza aşağıdaki tablo cıkmaktadır:
A'la: 27 Evsat: 147 Edna: 166
Musluman devletlerde cizye mukellefi, butun insani hak ve vecibelerden rahatlıkla istifade edebilmekteydi CH Becker'in İslam Ansiklopedisi'ndeki Cizyemaddesinde belirttiği gibi cizye odeyen mukellefler, İslam devleti ile yalnız iman ve ayinlerine musamaha değil, hatta himaye isteme hakkini da kendilerine bahseden bir mukavele akd etmiş olurlar ki, benzer ornekleri Osmanlı Devleti'nde cokca gormek mumkundur Nitekim Edirne'de meydana gelen bir yangında, dukkanları yanan Yahudilere, devlet tarafından verilen atiyye ile yardımın taksim seklini gosteren bir belgeye sahip bulunuyoruz
Osmanlı Devleti'nde hazine icin tahsil edilen cizye, her senenin Muharrem ayında değişik muesseselerce toplanıyordu Birliği ortadan kaldıran bu uygulama, bazen devlet hazinesini buyuk sıkıntılara sokuyordu Bu durumu duzeltmek icin 1101 (1689) senesinde Sadrazam Kopruluzade Fazıl Mustafa Paşa, devrin ilgilileri ile yaptığı istisareden sonra, cizyenin toplanmasını belli kaide ve sistemlere bağlayarak toplama isinin tek elden yapılmasını sağladı Bundan sonra her uc sınıf zimmi icin ayrı birer muhur kazdırdı Bunlara a'la, evsatve edna fakirgibi kayıtlar koydurttu Her sene icin tarihleri değişen bu muhurlerin ve dolayısıyla cizye mukelleflerinin, birbirinden acık ve kesin cizgilerle ayrılabilmesi icin bunların gerek şekillerinde ve gerekse yazı karakterlerinde farklı uygulamalara gidildi Bu uygulama o kadar yaygınlaştı ki, aşağıda fotokopilerini goreceğiniz muhurler 1852 senesine aittir Demek oluyor ki cizyenin kaldırılışına kadar bu uygulama devam etmiştir
Bu uygulamada cizye muhurleri ile birlikte cizye kağıtlarının renkleri de değişiyordu Kağıtların uzerinde de cizyenin hangi seneye ait olduğu, sınıfı, cizye muhasebesi, bas hazinedar ve cizye umum multeziminin isimleri vardı
Osmanlılarda cizye uygulaması, 1855 senesinde cizyenin, Bedeli askeriyeye tebdili zamanına kadar devam etti
Orfi vergiler
Osmanlılarda ser'i vergilerin yanında, temeli ihtiyaclardan doğan ve orfe dayanan bir vergi daha bulunmaktadır Bu, orfi vergiler veya tekalifi orfiyye denilen ayrı bir kategoride mutalaa edilir
Osmanlı Devleti, kendisinden onceki diğer devletlerde olduğu gibi fazla miktarda askerin beslenmesi, donatılması ve harbe hazır bir duruma getirilebilmesi ile donanmanın hazır halde bulundurulması gibi mecburiyetlerden dolayı, orfi vergileri belirleyip koymak zorunda idi Savaşlar, durmaksızın devam ediyor ve ser'i vergiler de bu durumun yuklediği masrafları karşılamaktan uzak bulunuyordu ve devleti boyle bir vergiyi koyma zorunda bırakıyordu Bunun icin devlet, II Bayezid (14811512)'in son senelerine tesaduf eden gunlerde Imdadiyei seferiyeadi ile bir orfi vergi koymak suretiyle bu sıkıntıyı ortadan kaldırıp gidermeye calışıyordu
Devlet icin ser'i vergilerden ayrı olarak orfi vergi tarh etmek, bir zaruret halini almıştı Bu mecburiyet, devleti, vaz' ettiği (koyduğu) bu orfi vergileri devam ettirmek ve miktarının azalmaması icin gerekli tedbirlere bas vurmak zorunda bırakıyordu Yine bu zaruretin bir sonucu olarak orfi vergilerin şayi ve kalemleri, belirten ihtiyaclara gore coğaltılıyordu Boyle bir uygulamaya musaade edildiğine daha once de temas edilmişti Zaten Osmanlı sultanlarının bu hususta ser'i hukuka gore hareket ettikleri, emir ve fermanları ile, eski uygulamaları bir araya toplayan kanunname mecmualarının basında bulunan ser'i serife muvafakati mukarrer olup halen muteber kavanin ve mesalii ser'iyyedirifadesinden de acıkca anlaşılmaktadır
Normal olarak gecici olması gereken ve fakat bir biri ardi sira gelen muharebe ve ekonomik sıkıntılar neticesinde devamlılık kazanan orfi vergileri de iki kısma ayırmak mumkundur:
1 Tekalifi adiye
2 Tekalifi sakka
Tekalifi Adiye
Ser'i hukuka gore mali bir terim olarak ca'ladi da verilen bu vergi turu, aralıksız devam eden harp ve mali krizlerin bir sonucu olarak ortaya cıkmıştı Boyle bir zaruretin, orfi vergilerin konmasına cevaz ve imkan sağladığı daha once anlatılmıştı Binaenaleyh, İslam hukukunun musaade ettiği bu nevi vergilerin Osmanlı Devleti'nde bulunmasında bir sakınca yok demektir Bu yuzden tekalifi orfiyyediye zikr edilen vergilere ser'an ruhsatın verildiğini soyleyebiliriz
Tekalifi Sakka
Bu, harp, mali kriz ve tabii afet gibi bir zarurete bağlı olmadan tekalif kaideleri dışına cıkılarak konmuş bulunan vergilerdir Belli bir kaide ve sistemi olmadığından bu tip vergilerde hak ve adalete pek riayet edilmeyeceğinden, boyle vergilere ser'an musaade edilmemiştir Nitekim Kanuni Sultan Suleyman (15201966) devrinin sadrazamı Lutfi Paşa (H 942947) bu konuya temasla soyle der: Cenk icinde askere hilafi kanun vergi vermemek gerektir
Osmanlılarda, Tanzimat'a kadar devam eden orfi vergilerin bu ikinci kısmı olan sakkanin olmadığını, tebea uzerine boyle bir verginin tarh edilmediği, ancak bazı vergilerin buna benzemelerinden dolayı sakkazannedildikleri belirtilmektedir Bununla beraber, bilhassa XVII asırdan itibaren bu tip vergilerin zaman zaman ortaya cıktığı bilinmektedir Fakat padişahlar, bununla mucadele ediyor ve boyle bir yola bas vurulmaması icin adaletnamelergonderiyorlardı
Orfi vergilerin tahsili
Orfi vergilerin tahsili, ser'i vergilerin tahsilinden farklı idi Ser'i tekalif, umumiyetle zirai mahsul sahibi reayaya, daha doğru bir ifade ile koyluye hasr edilmiş gorunmektedir Gerci zekat ve cizye gibi ser'i vergiler, bu kaidenin dışında bulunmaktadır Fakat zirai mahsUl ile daha cok hasir nesir olan koylu, oşur ve harac gibi zirai vergilerin mukellefi bulunmaktadır Buna karşılık orfi vergiler, daha cok şehirliyi bilhassa ticaret erbabını ve pazarlarla alakalı kimseleri kapsamaktaydı şehirlerde tatbik olunan orfi tekalif sekli, bilhassa ticaret ve sanayi faaliyetine dayanmakta olduğundan bircok vergi bu kısma dahil bulunuyordu Keza buyuk bir kısmının devlet adına sipahiler tarafından alındığını bildiğimiz ser'i vergilerin aksine bu, her sene vali, mutesellim ve voyvodalar tarafından, mıntıka ileri gelenleri ve kadı marifetiyle memleketin nufusu veya evi (hane) uzerine tarh olunuyordu RUzi Hizirve RUzi Kasımhesabına gore senede iki taksitle alınmak uzere tevzi defterleri tanzim ediliyordu Tanzim edilen bu defterler, ser'iye mahkemelerinin siciline kaydedilirdi Bu defterlere bir memleket halkından, toplanması kararlaştırılmış ne kadar orfi vergi varsa tamamı yazılırdı Yazılan bu miktar, eşit şekilde fertlere taksim edilerek alınırdı Bu defterlerin tasdikli bir sureti, tahsil icin kethuda, emin veya ozel memurlara verilirdi Vergi mukellefleri de bu defterlerin kapsadığı sekil ve miktarda vergilerini vererek, kendilerine dusen vatandaşlık gorevlerini yerine getirmiş olurlardı
İmdadiyei seferiye
Zaman ve mıntıkalara gore isimleri ile birlikte ceşitleri de değişen orfi vergiler, hazinenin vaz gecemiyeceği bir mali yardim halini almıştı Bu vergilerin basında imdadiyediye isimlendirilen vergi gelmektedir imdadiyei seferiyeve imdadiyei hazariyeolmak uzere iki kısma ayrılan bu vergi, isminden de anlaşılacağı uzere sefer ve harplere bağlı olarak tarh ve cibayet edilen bir vergi kalemidir Muharebe masraflarını karşılamak uzere vatandaşlardan alınan bir vergidir Bu vergi, Osmanlı Devleti'nin, durmak bilmeyen harplerle karsılaşması yuzunden hazinenin, mali kulfeti kaldıramaması sebebiyle konulmuştu
Muharebeler esnasında, boşalan devlet hazinesinin (beytu'lmal) ihtiyacı olan parayı tedarik etmek ve askerin donatılmasını sağlamak icin konulan imdadiye vergisi, bazen hazineye gonderilir, bazen da doğrudan doğruya orduya memur olan serdarlara verilirdi miktarı, durum ve ihtiyaca bağlı olarak fermanlarla artıp eksilen bu vergi kalemi, tevzi defterlerine yazılıp toplanırdı Bu vergi, sadece esnaf, tuccar vs gibi halk tabakalarından alınmıyordu Duruma gore devlet adamları da bu vergiye istirak ediyorlardı
Avarız
Osmanlı Devleti'nde, orfi vergiler kısmına giren vergi kalemlerinden biri de Avarızadini taşıyan vergidir Bu vergi, yuklenen bedeni, mali ve ayni bir vergidir Avarizi aniye adi ile de anılan bu vergi, devlet masraflarının memleket nufusuna tevzi ve taksimi sonucu ortaya cıkmıştır Cok eski bir vergi olmakla beraber, ne zaman ihdas olunduğu kesin olarak bilinememektedir Bununla beraber bu verginin Osmanlılardan once Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazı vesikalar sayesinde haberdar olmaktayız Vergi muafiyetini ilgilendiren bu belgeleri yayınlayan Uzuncarsili, benzerinin Osmanlılarda da aynen uygulandığını bildirerek soyle der: Anadolu beyliklerindeki vergi ve rusUmdan yani avarizi aniyeve rusUmi orfiyyeden muafiyet muameleleri, birbirlerinin aynidir Bu hususa dair aşağıda vesikalar kısmında Karamanoğullarına ait kayıtlarla Osmanlı tahrir kayıtlan karsılaştırılacak olursa goruşumuz kesinlik kazanır
Bu verginin 45 yılda bir defa alındığını belirten Lutfi Paşa, bunun Yavuz Sultan Selim (15121520) doneminde sadece bir defa alındığını kaydeder
Salgun
Devlet, bazı zamanlar masrafları belirli vergi kaynaklarından karşılayamayacağını anladığı zaman, ozel bazı tedbirler ile memleketin butun imkanlarını seferber etmeye karar verir ve bu karar gereğince vaziyetin icabina gore, kendisine lazım olan para, hizmet, eşya ve mahsUl miktarı tespit edilerek muhtelif bolge ve mahallere tevzi ettiği vergidir
Harclar
Osmanlı orfi vergilerinden bir kalem de Harclaradi altında zikredilmektedir Bu vergi, daha ziyade resmi dairelere isi duşenlerden alınmaktaydı değişik isimlerle alınan bu harclar, mahkemelerde hakim, kadı ve naillerin verdikleri huccetlerden, sicillere gecirilen hukumlerden, meşihat makamından
Osmanlı Devletinde hangi vergiler alınmıştır
Vergiler
Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakların başında halktan toplanan vergiler geliyordu Kamu hizmetlerinin duzenli bir şekilde devamlılığını temin icin baş vurulan bir care olan verginin, devletlerin ekonomik ve sosyal hayatlarında onemli bir yeri bulunmaktadır
Siyasi bir cevre icinde ortaya cıkan İslam, kendisinden onceki din ve toplumlarda mevcut olup tatbik edilen vergilerle karsılaştı Vergi, amme menfaat ve islerinin tanzimi soz konusu olduğu zamanlarda, fertlere yuklenen bir mukellefiyet olduğuna gore İslam, kendisinden mustağni kalamazdı Bununla beraber İslam vergi sistemi, birdenbire ve topyekUn vaz' edilip uygulama sahasına konmamıştır O, İslam'ın yayılışına ve ihtiyacların ortaya cıkısına gore yirmi senelik tesrii bir tekamul sonunda muesseseleşmiştir
Osmanlı devlet rejiminin, kendinden oncekilerden devr alıp tatbik ve inkişaf ettirdiği vergi sistemi, amme idaresi ve devletin iktisadi tarihi bakımından onemli bir yer tutar Bunun icin, iktisadi tarihin onemli bir bolumunu meydana getiren vergi sistemini iyi değerlendirmek gerekir
Kurulusundan itibaren Musluman bir toplumu ifade eden Osmanlı Devleti, inkişaf ettirip kemal mertebesine ulaştırdığı muesseseleri ile, tebeasindan tahsil ettiği verginin temeli, İslam hukukunun kaynaklarına dayanıyordu
Siyasi bir birlik olarak tarih sahnesinde gorunmesinden itibaren bircok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti'nin bu uygulaması, yuzlerce vergi ismi gosteren cetvellerle tasvir edildiği kadar karmaşık ve anlaşılmaz değildir Gercekten mıntıka ve zamanlara gore farklı isimlerle toplanan bunca vergi kalemi, sağlam kaidelere dayanan bir sistemin esas hatlarını cizmek suretiyle, bize luzumlu bilgiyi verecek şekilde basitleştirilebilir
Osmanlı devlet sisteminin onemli muesseselerinden biri olan maliyenin, temel dayanağını teşkil eden vergi, genel manada iki ana bolume ayrılır Bunlardan biri tamamıyla şeriata dayanan ve esas itibari ile Kitab (Kur'an) ile Sunnet'ten kaynaklanan Ser'i Vergilerdir ki buna Tekalifi Ser'iyyedenmektedir İkincisi de bas gosteren mali sıkıntılar yuzunden devlet tarafından bir zorunluluk sonucunda konan Orfi Vergilerdir ki buna da Tekalifi Orfiyedenir
Musluman bir cemiyete istinat eden bunyesi ile ser'i hukuku hem nazari hem de ameli bir şekilde ve her sahada uygulamaya koyan Osmanlı Devleti, diğer Musluman devletlerin bu konudaki tatbikatlarını gozden ırak tutmuyordu Bu bakımdan, Osmanlı tarih ve teşkilatlarını baslı basına ve kendinden oncekilerden tamamen ayrı duşunemeyiz Cunku Osmanlılar, kendilerinden once Anadolu'ya gelip yerleşmiş bulunan Musluman Turklerin yasayış tarzlarını, ahlak, iktisat, adet, orf ve diğer ozelliklerini almaktan cekinmiyorlardı Bunun icindir ki, bir şehir veya kasaba Karamanlılardan, Selcuklulardan, Germiyandan veya başka bir beylikten Osmanlılara gecmekle fazla bir değişikliğe uğramıyordu Cunku Osmanlı Devleti teşkilat ve muesseseleri ile Anadolu beylikleri teşkilat ve muesseseleri arasında pek buyuk farklar bulunmuyordu
Osmanlı vergi sisteminin ozelliklerinden biri de tebeadan alınan verginin kendisini (tebea) ne mali, ne de hukuki yonden rencide etmemiş olmasıdır Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin aldığı vergilerde değil, onun adına timar sahibinin aldığı vergilerde de gecerli idi Oyle ki, dirlik sahibi, reayadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım vergiden fazlasını tahsile selahiyetli değildi Yetkisini asıp onu kotuye kullanandan dirliği, bir daha geri verilmemek uzere alınırdı
Osmanlı vergisi iki ana bolumden oluşmaktadır Bunlardan biri Şer'i Vergiler, diğeri de Orfi vergilerdir
Şer'i vergiler
Osmanlı Devleti'nde Tekalifi Şer'iyyenin temelini teşkil eden vergilerin tarh, cibayet vs gibi hukumleri, fıkıh kitaplarında tafsilatlı bir şekilde anlatıldıkları gibiydi Bununla beraber farklı din, dil ve milliyetlere mensup kimseleri sınırları icinde barındırdığı icin, tekalifi ser'iyye bolumune dahil vergilerin isim ve ceşitleri de farklı olagelmişlerdir Bu bakımdan Zekat, Oşur, Cizye ve Harac gibi temel vergilerden başka bunların kısımları olarak seksen kadar vergi kalemi bulunmaktaydı
Zekat
Zekat, İslam'ın beş esas şartından birini teşkil etmektedir İslam hukukuna gore zekat, bir ihsan veya basit bir sadaka değildir O, devlet ve toplumun fert uzerindeki hakkıdır
Devlet, zekat verip vermeme hususunda mukellefi serbest bırakmaz Onu, amilleri vasıtasıyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadır Belli şartları taşıyan her Muslumanın vermekle mukellef olduğu zekat, Osmanlı Devleti'nde diğer Musluman devletlerde olduğu gibi uygulanıyordu
Harac
Harac, Osmanlılarda daha ziyade gayri Muslim tebeayi ilgilendiren vergilerden biridir İslam vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da Harac iki kısma ayrılmaktadır Bunlar Haraci Muvazzaf ve Haraci Mukasem adını taşımaktadırlar Harac'ın bu iki kısmı da ser'i vergilerden olduğu icin gerek ilk tarhı, gerekse ilk tahsili ile ilgili bir başlangıc tesbit etmek mumkun değildir Bununla beraber 17 Mayıs 1456 tarihli bir fermanda belirtildiğine gore Fatih Sultan Mehmet, babası II Murat'ın Kostandin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haractan muaf saydığı, kendisinin de buna aynen uyduğu gorulmektedir Bu belge, harac uygulamasının kuruluş doneminde mevcut olduğunu gostermektedir
Haraci Muvazzaf, arazi uzerine maktu bir şekilde konmuş bulunan akca olup zaman ve mıntıkalara gore farklı isimler alıyordu Bunların bir kısmı adeta toprağın ucreti olarak alınmaktaydı Bu gruba girenlerden bir kısmım soyle isimlendirmek mumkun olacaktır: Resmi Cift, Resmi Zemin, Resmi Asiyab, Resmi Tapu, Bir kismi da bir cesit sahsi vergilere girmekteydi ki bunlar da: Resmi ArUs, Resmi Mucerred, Ispenc ve Duhan gibi isimler aliyordu Biraz asagida gorulecegi gibi Haraci Mukasem, Osmanlılar doneminde oşurkelimesi ile ifade ediliyordu
Oşur
Oşur, İslam vergi hukukuna gore, zirai mahsullerden belli şartlar dahilinde Musluman halktan alınan vergiye denir
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında diğer Musluman devletlerde olduğu gibi, mulk olan arazii oşriyyeden sadece oşur alınmaktaydı Bu donemde Osmanlılarda arazi biri Oşriyyediğeri de Haraciyyeolmak uzere ikiye ayrılıyordu Fakat XIV asrin son ceyreğinden itibaren bazı sebeplerden dolayı birtakım değişiklikler yapılarak, arazinin bir kısmı Emiriyyeolarak kabul edildi Bu durum, daha sonraları Hicaz mıntıkası haric kalmak uzere Osmanlılarda arazi sultaniyyedirseklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete getirilmiş oldu Binaenaleyh, Osmanlı Devleti'nde oşur denince biri kuruluş donemindeki mulk arazi mahsulatından alınan vergi ve sonraları sadece Hicaz bolgesinde alınan oşur ile, diğeri de arazii emiriyyeye mahsus olmak uzere alınan ve ammei nas tarafından galati fahisolarak kendisine oşur denen haraci mukasemanlaşılmaktadır Zira Osmanlılarda haracın mukasem kısmına oşur adi verilmekteydi
Osmanlı Devleti'nde, oşur kelimesi yerine başka tabirler de kullanılıyordu ki bunlar, son donemlerde ortaya cıkmıştı Dimus, Ikta ve Salariye bu neviden kelimelerdi Dimus, Suriye'ye ait defterlerde, Ikta, Irak mıntıkasına ait defterlerde Salariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde zikr edilmekteydi Osmanlı Devleti'nde oşur, su aşağıdaki maddalerden de alınmaktaydı: Bağ, sıra, bahce, bostan, fevakih, kovan, harir, pamuk, giyah, odun ve ag (balık)
Cizye
İslam hukukuna gore cizye, devletin, Musluman olmayan vatandaşını (tebeasini) yakından ilgilendiren, devletin Musluman tebeadan aldığı zekat karşılığıdır denebilir Zira Musluman olmayan tebeayi cizyeye bağlamakla, devlette bir denge sağlanmış bulunuyordu İslam nazarında Muslumanlarla zimmiler (devletin Musluman olmayan tebeasi ehli zimmet) devletin vatandaşlarıdır Ayni haklardan faydalanmakta ve ayni olculerde devletin imkanlarından yararlanmaktadırlar Bu sebeple, Muslumanların odediği zekata karşılık, ehli zimmette cizye vermekteydi
Osmanlı vergi hukukunun Tekalifi Ser'iyye bolumune dahil olan cizye, maliyenin en onemli gelir kaynaklarından birini teşkil ediyordu Musluman bir devlet olması hasebiyle bu devlete, cizye uygulamasının ilk kuruluş yıllarından itibaren başladığı soylenebilir
Devletin, idaresinde bulunan gayri Muslimlerin haklarım korumak, onlara gelebilecek zararları ortadan kaldırmak ve askerlik hizmeti karşılığında aldığı bu vergi, onemsiz denebilecek kadar az bir şeydir O kadar ki bunu, Musluman vatandaş ile Musluman olmayan vatandaş arasında muhim ve farklı bir muamele olarak gormek mumkun değildir Gercekten devlet, tebeasi olan zimmilerin butun haklarını koruduğu gibi onlara gelebilecek zararları da ortadan kaldırmaya calışıyordu Hatta, onlara yapılan bir haksizlik veya onlara karsı islenen bir suc, anında en ağır bir şekilde cezalandırılırdı Nitekim 26 Kasım 1567 tarihli ve Alacahisar Beyi'ne gonderilen bir hukumde, dağda uc nefer zimmiyi katleden dort sipahinin suclarının sabit gorulmesi uzerine idam edilmeleri gerektiği bildirilmektedir Bu belge, suc isleyenlerin din, irk ve milliyetlerine bakılmaksızın, suclarının gerektirdiği cezaların verildiğini gostermektedir Gunumuzde cok normal gorunen bu olay, o asırların dunyasında bu kadar rahatlıkla uygulanamazdı
Osmanlılarda, padişahların cizye ile ilgili butun resmi tahrirleri şeriatın cizyeye ait kararlarına dayanıyordu Nitekim daha Sultan I Murat Han zamanında bu verginin İslam hukukuna uygun olarak iki şekilde toplandığı gorulmektedir Bu şekillerden biri, Kostendil Tekfuru Konstantin ile anlaşılarak alınan Maktu Cizey, diğeri de Bosna ve Hersek ile sair tebeadan alınan Ale'rRuUs Cizyedir
Osmanlı Devleti'nde bu vergiyi vermekle yukumlu tutulan kimseler, sadece ergenlik (bulUğ) cağına gelmiş akil ve vucutca sağlam olan erkeklerdir Ayrıca sadaka ile gecinen rahipler, calışamayacak derecede bir rahatsızlığı olup fakir dusenler, 1475 yaslarından kucuk veya buyuk olanlar ile kadınlar cizyeden muaf idiler Bundan da anlaşılacağı uzere Osmanlılarda cizye, tamamen İslam hukukunun esaslarına gore uygulanıyordu
Başlangıcta, devletin butun bolgelerinde ayni miktarda cizye alınmıyordu Zira bu donemde, tedavulde bulunan paranın kıymet ve değeri de ayni değildi Bu sebeple cizye miktarı, verilen fetvalara ve bolgelere gore azalıp coğalabiliyordu Bu konuda dikkatimizi ceken en onemli fetva Seyhulislam EbU SuUd Efendi (15451574)'nin fetvasıdır Bu fetvaya gore biz, o donemin fakirlik ve zenginlik olculeri gibi toplumun sosyal yapısı hakkında da bilgi sahibi oluyoruz Nitekim o, amele kadir olan kafir ki, ikiyuz dirhemi ser'iyeye kadir olmaya, ol makule ednadir, on iki dirhemi ser'i alınır İkiyuz dirhemi ser'iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir, yirmi dirhemi ser'i alınır On bin dirhemi ser'iyyeye malik olan 'a'la makulesidir, onlarin cizyei ser'iyeleri kırk dirhemi ser'idirdemektedir
Kısmen toplumun sosyoekonomik durumundan kaynaklansa bile buyuk olcude devlet musamahasının bir neticesi olarak cizye mukellefinin tabi bulunduğu sınıflamada en az cizye verenler (edna sınıfı), her zaman obur sınıflardan daha fazla olmuşlardır Ornek olması bakımından 1103 (1691) senesinin Brud (Brod) kazası ve tevabiinde cizye verenlerin sınıflarına gore sayısına baktığımız zaman karsımıza aşağıdaki tablo cıkmaktadır:
A'la: 27 Evsat: 147 Edna: 166
Musluman devletlerde cizye mukellefi, butun insani hak ve vecibelerden rahatlıkla istifade edebilmekteydi CH Becker'in İslam Ansiklopedisi'ndeki Cizyemaddesinde belirttiği gibi cizye odeyen mukellefler, İslam devleti ile yalnız iman ve ayinlerine musamaha değil, hatta himaye isteme hakkini da kendilerine bahseden bir mukavele akd etmiş olurlar ki, benzer ornekleri Osmanlı Devleti'nde cokca gormek mumkundur Nitekim Edirne'de meydana gelen bir yangında, dukkanları yanan Yahudilere, devlet tarafından verilen atiyye ile yardımın taksim seklini gosteren bir belgeye sahip bulunuyoruz
Osmanlı Devleti'nde hazine icin tahsil edilen cizye, her senenin Muharrem ayında değişik muesseselerce toplanıyordu Birliği ortadan kaldıran bu uygulama, bazen devlet hazinesini buyuk sıkıntılara sokuyordu Bu durumu duzeltmek icin 1101 (1689) senesinde Sadrazam Kopruluzade Fazıl Mustafa Paşa, devrin ilgilileri ile yaptığı istisareden sonra, cizyenin toplanmasını belli kaide ve sistemlere bağlayarak toplama isinin tek elden yapılmasını sağladı Bundan sonra her uc sınıf zimmi icin ayrı birer muhur kazdırdı Bunlara a'la, evsatve edna fakirgibi kayıtlar koydurttu Her sene icin tarihleri değişen bu muhurlerin ve dolayısıyla cizye mukelleflerinin, birbirinden acık ve kesin cizgilerle ayrılabilmesi icin bunların gerek şekillerinde ve gerekse yazı karakterlerinde farklı uygulamalara gidildi Bu uygulama o kadar yaygınlaştı ki, aşağıda fotokopilerini goreceğiniz muhurler 1852 senesine aittir Demek oluyor ki cizyenin kaldırılışına kadar bu uygulama devam etmiştir
Bu uygulamada cizye muhurleri ile birlikte cizye kağıtlarının renkleri de değişiyordu Kağıtların uzerinde de cizyenin hangi seneye ait olduğu, sınıfı, cizye muhasebesi, bas hazinedar ve cizye umum multeziminin isimleri vardı
Osmanlılarda cizye uygulaması, 1855 senesinde cizyenin, Bedeli askeriyeye tebdili zamanına kadar devam etti
Orfi vergiler
Osmanlılarda ser'i vergilerin yanında, temeli ihtiyaclardan doğan ve orfe dayanan bir vergi daha bulunmaktadır Bu, orfi vergiler veya tekalifi orfiyye denilen ayrı bir kategoride mutalaa edilir
Osmanlı Devleti, kendisinden onceki diğer devletlerde olduğu gibi fazla miktarda askerin beslenmesi, donatılması ve harbe hazır bir duruma getirilebilmesi ile donanmanın hazır halde bulundurulması gibi mecburiyetlerden dolayı, orfi vergileri belirleyip koymak zorunda idi Savaşlar, durmaksızın devam ediyor ve ser'i vergiler de bu durumun yuklediği masrafları karşılamaktan uzak bulunuyordu ve devleti boyle bir vergiyi koyma zorunda bırakıyordu Bunun icin devlet, II Bayezid (14811512)'in son senelerine tesaduf eden gunlerde Imdadiyei seferiyeadi ile bir orfi vergi koymak suretiyle bu sıkıntıyı ortadan kaldırıp gidermeye calışıyordu
Devlet icin ser'i vergilerden ayrı olarak orfi vergi tarh etmek, bir zaruret halini almıştı Bu mecburiyet, devleti, vaz' ettiği (koyduğu) bu orfi vergileri devam ettirmek ve miktarının azalmaması icin gerekli tedbirlere bas vurmak zorunda bırakıyordu Yine bu zaruretin bir sonucu olarak orfi vergilerin şayi ve kalemleri, belirten ihtiyaclara gore coğaltılıyordu Boyle bir uygulamaya musaade edildiğine daha once de temas edilmişti Zaten Osmanlı sultanlarının bu hususta ser'i hukuka gore hareket ettikleri, emir ve fermanları ile, eski uygulamaları bir araya toplayan kanunname mecmualarının basında bulunan ser'i serife muvafakati mukarrer olup halen muteber kavanin ve mesalii ser'iyyedirifadesinden de acıkca anlaşılmaktadır
Normal olarak gecici olması gereken ve fakat bir biri ardi sira gelen muharebe ve ekonomik sıkıntılar neticesinde devamlılık kazanan orfi vergileri de iki kısma ayırmak mumkundur:
1 Tekalifi adiye
2 Tekalifi sakka
Tekalifi Adiye
Ser'i hukuka gore mali bir terim olarak ca'ladi da verilen bu vergi turu, aralıksız devam eden harp ve mali krizlerin bir sonucu olarak ortaya cıkmıştı Boyle bir zaruretin, orfi vergilerin konmasına cevaz ve imkan sağladığı daha once anlatılmıştı Binaenaleyh, İslam hukukunun musaade ettiği bu nevi vergilerin Osmanlı Devleti'nde bulunmasında bir sakınca yok demektir Bu yuzden tekalifi orfiyyediye zikr edilen vergilere ser'an ruhsatın verildiğini soyleyebiliriz
Tekalifi Sakka
Bu, harp, mali kriz ve tabii afet gibi bir zarurete bağlı olmadan tekalif kaideleri dışına cıkılarak konmuş bulunan vergilerdir Belli bir kaide ve sistemi olmadığından bu tip vergilerde hak ve adalete pek riayet edilmeyeceğinden, boyle vergilere ser'an musaade edilmemiştir Nitekim Kanuni Sultan Suleyman (15201966) devrinin sadrazamı Lutfi Paşa (H 942947) bu konuya temasla soyle der: Cenk icinde askere hilafi kanun vergi vermemek gerektir
Osmanlılarda, Tanzimat'a kadar devam eden orfi vergilerin bu ikinci kısmı olan sakkanin olmadığını, tebea uzerine boyle bir verginin tarh edilmediği, ancak bazı vergilerin buna benzemelerinden dolayı sakkazannedildikleri belirtilmektedir Bununla beraber, bilhassa XVII asırdan itibaren bu tip vergilerin zaman zaman ortaya cıktığı bilinmektedir Fakat padişahlar, bununla mucadele ediyor ve boyle bir yola bas vurulmaması icin adaletnamelergonderiyorlardı
Orfi vergilerin tahsili
Orfi vergilerin tahsili, ser'i vergilerin tahsilinden farklı idi Ser'i tekalif, umumiyetle zirai mahsul sahibi reayaya, daha doğru bir ifade ile koyluye hasr edilmiş gorunmektedir Gerci zekat ve cizye gibi ser'i vergiler, bu kaidenin dışında bulunmaktadır Fakat zirai mahsUl ile daha cok hasir nesir olan koylu, oşur ve harac gibi zirai vergilerin mukellefi bulunmaktadır Buna karşılık orfi vergiler, daha cok şehirliyi bilhassa ticaret erbabını ve pazarlarla alakalı kimseleri kapsamaktaydı şehirlerde tatbik olunan orfi tekalif sekli, bilhassa ticaret ve sanayi faaliyetine dayanmakta olduğundan bircok vergi bu kısma dahil bulunuyordu Keza buyuk bir kısmının devlet adına sipahiler tarafından alındığını bildiğimiz ser'i vergilerin aksine bu, her sene vali, mutesellim ve voyvodalar tarafından, mıntıka ileri gelenleri ve kadı marifetiyle memleketin nufusu veya evi (hane) uzerine tarh olunuyordu RUzi Hizirve RUzi Kasımhesabına gore senede iki taksitle alınmak uzere tevzi defterleri tanzim ediliyordu Tanzim edilen bu defterler, ser'iye mahkemelerinin siciline kaydedilirdi Bu defterlere bir memleket halkından, toplanması kararlaştırılmış ne kadar orfi vergi varsa tamamı yazılırdı Yazılan bu miktar, eşit şekilde fertlere taksim edilerek alınırdı Bu defterlerin tasdikli bir sureti, tahsil icin kethuda, emin veya ozel memurlara verilirdi Vergi mukellefleri de bu defterlerin kapsadığı sekil ve miktarda vergilerini vererek, kendilerine dusen vatandaşlık gorevlerini yerine getirmiş olurlardı
İmdadiyei seferiye
Zaman ve mıntıkalara gore isimleri ile birlikte ceşitleri de değişen orfi vergiler, hazinenin vaz gecemiyeceği bir mali yardim halini almıştı Bu vergilerin basında imdadiyediye isimlendirilen vergi gelmektedir imdadiyei seferiyeve imdadiyei hazariyeolmak uzere iki kısma ayrılan bu vergi, isminden de anlaşılacağı uzere sefer ve harplere bağlı olarak tarh ve cibayet edilen bir vergi kalemidir Muharebe masraflarını karşılamak uzere vatandaşlardan alınan bir vergidir Bu vergi, Osmanlı Devleti'nin, durmak bilmeyen harplerle karsılaşması yuzunden hazinenin, mali kulfeti kaldıramaması sebebiyle konulmuştu
Muharebeler esnasında, boşalan devlet hazinesinin (beytu'lmal) ihtiyacı olan parayı tedarik etmek ve askerin donatılmasını sağlamak icin konulan imdadiye vergisi, bazen hazineye gonderilir, bazen da doğrudan doğruya orduya memur olan serdarlara verilirdi miktarı, durum ve ihtiyaca bağlı olarak fermanlarla artıp eksilen bu vergi kalemi, tevzi defterlerine yazılıp toplanırdı Bu vergi, sadece esnaf, tuccar vs gibi halk tabakalarından alınmıyordu Duruma gore devlet adamları da bu vergiye istirak ediyorlardı
Avarız
Osmanlı Devleti'nde, orfi vergiler kısmına giren vergi kalemlerinden biri de Avarızadini taşıyan vergidir Bu vergi, yuklenen bedeni, mali ve ayni bir vergidir Avarizi aniye adi ile de anılan bu vergi, devlet masraflarının memleket nufusuna tevzi ve taksimi sonucu ortaya cıkmıştır Cok eski bir vergi olmakla beraber, ne zaman ihdas olunduğu kesin olarak bilinememektedir Bununla beraber bu verginin Osmanlılardan once Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazı vesikalar sayesinde haberdar olmaktayız Vergi muafiyetini ilgilendiren bu belgeleri yayınlayan Uzuncarsili, benzerinin Osmanlılarda da aynen uygulandığını bildirerek soyle der: Anadolu beyliklerindeki vergi ve rusUmdan yani avarizi aniyeve rusUmi orfiyyeden muafiyet muameleleri, birbirlerinin aynidir Bu hususa dair aşağıda vesikalar kısmında Karamanoğullarına ait kayıtlarla Osmanlı tahrir kayıtlan karsılaştırılacak olursa goruşumuz kesinlik kazanır
Bu verginin 45 yılda bir defa alındığını belirten Lutfi Paşa, bunun Yavuz Sultan Selim (15121520) doneminde sadece bir defa alındığını kaydeder
Salgun
Devlet, bazı zamanlar masrafları belirli vergi kaynaklarından karşılayamayacağını anladığı zaman, ozel bazı tedbirler ile memleketin butun imkanlarını seferber etmeye karar verir ve bu karar gereğince vaziyetin icabina gore, kendisine lazım olan para, hizmet, eşya ve mahsUl miktarı tespit edilerek muhtelif bolge ve mahallere tevzi ettiği vergidir
Harclar
Osmanlı orfi vergilerinden bir kalem de Harclaradi altında zikredilmektedir Bu vergi, daha ziyade resmi dairelere isi duşenlerden alınmaktaydı değişik isimlerle alınan bu harclar, mahkemelerde hakim, kadı ve naillerin verdikleri huccetlerden, sicillere gecirilen hukumlerden, meşihat makamından