iltasyazilim
FD Üye
Osmanlı Devletinde Eğitim ve Öğretim sistemi nasıldı
OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI
Osmanlı devleti,diğer devletlerde olduğu gibi kendi vatandaşlarını kendi düşünceleri doğrultusunda geliştirmek amacı ile eğitim ve öğretim müesseseleri kurmuştur
Devlet ve çoğunlukta vakıflar yoluyla kurulan ve devletin kuruluşundan yıkılışına kadar çeşitlenerek çoğalan bu müesseseleri iki asıl guruba ayrılır;
1) Örgün Eğitim Müesseseleri
2)Yaygın Eğitim Müesseseleri
A RESMI ÖĞRETİM KURUMLARI:
Acemi Oğlanlar Ocağı:
I Murad Han (13621389) döneminde sistemleşmeye başlayan Devşirme yöntemi Osmanlı Devletinin askerî ihtiyacını karşılamak üzere geliştirilmiş bir yöntemdir Buna kadar savaş esirlerinden ya da Osmanlı Hristiyan tebasından seçilen çocuklar 38 sene Türk ailelerinin yanına hizmet edip yetiştikten sonra Acemi oğlanlar ocağına alınırlardı Gelibolu ’da ve İstanbul ’da bulunan Deneyimsiz ocakları asker yetiştirirlerdi Burada askerlik sanatını öğrenen acemiler ihtiyaca ve yeteneklerine tarafından öteki ocaklara gönderilirlerdi Deneyimsiz ocağının sıkı bir disiplinin yanında muhakkak görevlileri ve egzersiz usulleri vardı Osmanlı Kapıkulu ocaklarının birincil kademesini meydana getirmesi bakımından önemliydi
Enderûn Mektebi:
II Murad vaktinde kurulup, zamanla farklı alanlara yönlendirilmiş değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti ’nin son zamanlarına kadar (1909) varlığını sürdüren bir saray okuludur Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur ’anı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, yapı (şiir) dilbilgisi, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet dersler okutulurdu Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi Bunların yanına farklı alanlara yönlendirilmiş sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi karşılıklı bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, bu nedenle Osmanlı Devletinin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside ihtiyaç duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu Sarayda kademe aşama yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada görev alırlardı
Burada bir iki hususa açık sözlülük kazandırmak gerekiyor
1 Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine tarafından daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere atama vermemiştir Bu koşul, bir takım çevreler göre Türkleri çıkarmak şeklinde yorumlanarak konu hatalı bir yöne çekilmiştir
2 Osmanlı Bürokrasisi yalnızca devşirmelerden ibaret değildir Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar başlıca Türklerin baskın oldukları kurumlardır Aslında Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır
3 Böylece Devşirme zamanla uzaklaşarak devletin mülkî ve idarî kimliğinden kadrolarının yetiştirildiği yüksek seviyeli bir okul haline gelmiştir
Bürokrasinin kaynağı olması bakımından Divânı Hümâyûn ’dan da birazcık bahsetmemiz gerekecektir Osmanlılarda Divan idarî ve hukukî bir meclis olmasının ötesinde bürokrasinin merkezi ve beyni idi Devletin her türlü yazışmaları, Divân kararları, sicilleri, defterleri, malî kayıtları Divan ’da tutulur ve saklanırdı Bu sebepten nedeniyle Divan çoğu büroların bulunduğu ve yüzlerce görevlinin çalıştığı bir kurum idi Kâtiplik, ustaçıraklık ilişkisi içinde zamanla kazanılırdı Divandan yetişen öyle çok meşhur devlet adamı olduğu gibi ilimedebiyat tarih vb alanlarında yetişen Kâtip Çelebi, Gelibolu ’lu Mustafa Ali, Feridun Ahmet Bey gibi şahsiyetlerde Divan ’dan yetişmiş, zamanlarının önemli isimleridir Böylece an bürokrasinin yanına okul niteliği de kazanmıştır
B SİVİL ÖĞRETİM KURUMLARI
1 Sıbyan Mektepleri:
510 yaşlarındaki çocuklara okumayazma, bir takım dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır Anında her mahallede bulunduğu için “Semt Mektepleri veya taş yapı olarak inşa edildiği için “Taşmektep de denilen bu okullar örgün eğitimin ilk basamağını oluştururlardı Okumayazmanın yanında ahlâkî nezaket verilmesi de amaçlanıyordu Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevketmek Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi
Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi sınıf, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu Sabahtan ikindiye dek ders veriliyor, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu
Okula başlangıç törenle yapılırdı Öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı Bundan sonradan isteyen medreseye, isteyen memuriyete (Divan kâtipliğine), isteyen de kaabiliyetine uygun bir zenaata girerdi
Zamanla programında ve çalışmalarında şansın dönmesi yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine dek varlığını sürdürmüştür
2 Medreseler:
İslâm dünyasında en yaygın ve en köklü eğitim kurumu olan medreseler, Anadolu Selçuklular ’ında ve Osmanlı ’larda diğer ülkelerden ayrılarak daha ayrı bir gelişme göstermiştir
Birincil İslâm toplumlarında camilerin okul olarak kullanıldıklarını biliyoruz 10 yüzyılda Türkistan şehrinde görülmeye başlayan medreseler ünlü Selçuklu veziri Nizam ’ülmülk göre sistematik ve kalıcı ışık halkası getirilmiştir Bir rivayete tarafından Sultan Alparslan Nişabur Camii ’nin kapısında biçare kılıklı bir grup genç görür görmez, bunların kim olduklarını ve neden böyle bir durumda bulunduklarını sormuş; “bunlar dünya zevki taşımayan ilim talebeleridir cevabını alınca fazla üzülmüş Bunun üstüne Sultan Alparslan bunlara bir yurt yapı edilmesini ve maaş bağlanmasını emretmiştir Bu şekilde kurulmaya başlayan Selçuklu medreseleri, eğitimöğretim kadrosuna tahsil ve geçimini sağlama sağlayan birincil teşkilatlı medrese olarak ortaya çıkmıştır Bu rivayetin yanına İslâm dünyasındaki Şiî, Rafızî ve Batınî hareketlere karşı sistemli bir eğitimöğretim yapılması Selçuklu siyasetinin temelini teşkil eder
Vakıf kuruluşlar olarak sistemleşen medreseler Osmanlılarda da devletin güçlenmesine paralel olarak büyümüş ve gelişmiştir
Medreseler seviye itibarıyla bugünün orta ve yüksek okullarına tekabül etmektedirler Vakıf olduğu için öğrencilerin barınmasının yanına öteki ihtiyaçları da medreseden sağlanıyordu Medreseler külliyenin bir parçasını teşkil ettiğinden öğrenciler hamamda temizleniyorlar, imaret (aşocağı) den yemek yiyorlar, câmii de ibadet ediyorlar ve medresede öğrenim faaliyetlerine devam ediyorlardı Bu yönleriyle bugünün kampüs ve öğrenci yurdu anlayışının temellerini kendi eğitim tarihimizde bulabiliyoruz
Osmanlı medreseleri zamanla hiyerarşik bir düzenlemeye yan tutulmuş, hocalarına verilen maaşlara ve uzmanlaşma alanlarına kadar derecelendirilmiştir Yevmiye 20 Akçayla ders veren müderris en daha aşağı dereceden göreve başlar Terfi ederek 500 Akçalık medreseye dek yükselebilirdi Süleymaniye medresesindeki: DarülHadis kürsüsü Osmanlı medreselerinin en yüksek (11 derece) derecesini ifade ediyordu 500 Akça yevmiye alan müderrislere ya da mevleviyet denilen büyük şehirlerin kadılarına “Molla deniyordu oysa bugün ordinaryus karşılığındadır
Kuruluş döneminde vezirlerin ilmiye (medrese)den gediklerini biliyoruz Fatih Döneminden itibaren bürokratik kurumların gelişmesiyle ilmiye ile siyaset birbirlerinden ayrılmıştır
Osmanlı medreseleri müezzin, imamhatip ve vaiz gibi camii görevlilerini, mahalle mekteplerinin hocalarını, medresenin kendi kadrosunu, hak kadrosunu yetiştirdiği gibi Divânı Hümayundaki Kazaskerler (Bugünkü M Eğitim ve Adalet Bakanları) ve Şeyhülislâm gibi temsilcileri de hazırlıyorlardı Bu yönleriyle çok fonksiyonlu idi Ulemâ denilen medreseliler halk ve yönetim üstünde kayda değer bir nüfuz, tesir ve yere sahiptiler Hem toplumda entellektüelokumuş kadrosunun en üstteki tabakasını oluşturuyorlardı
Medreselerin programı dört asıl gruba ayrılır:
1 Din ve Hukuk (Kur ’lahza, tefsir, hadis, fıkıh, kelam…)
2 Dil ve Edebiyat (Arap, Fars dilleri, hitabet, şiir, dilbilgisi…)
3 Felsefe (Felsefe ve mantık)
4 Esas Bilimler (Tıp, Matematik, Geometri, Astronomi, Coğrafya) idi
Bu derslerin verilişi zamanla ihtisaslaşmayı meydana getiriyor Medrese öğrencilerinin en daha aşağı kademesine suhte (softa) ortaöğretim talebesi deniyordu Daha sonrakilere danişmend (lisans talebesi) denilirdi Muid (Yardımcı) müderris ile talebe arasındaki ilişkileri düzenler, hocanın derslerini görüşme yoluyla özetler ya da tekrarlardı Medrese eğitimi uzun süren meşakkatli bir işti
Selçuklu ve Osmanlı medrese kadrosu sünnî İslâm itikadını temsil ettikleri gibi İslâm ’ı mantıklı olarak ele aldıklarından tasavvuf geleneğinden ara sıra ayrılıyorlardı Bu sebepten ara sıra medrese tarikat çatışması da meydana geliyordu Aslında medrese geleneği Tasavvufu İslâm ’ın Kur ’lahza ve Sünnet çizgisi içerisinde değerlendiriyor, bu ölçünün dışında kalan hareketleri benimsemiyordu
Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin diğerlerinden farklı bir gelişme gösterdiğini yukarıda belirtmiştik Bu gelişme program ve ihtisaslaşma yönünden olduğu dek us yönünden de ele alınmalıdır Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medreseleri bağımsızlık düşünceyi ve bilimi birinci plâna yerleştirmiştir Varlıklı vakıflar tamamen somut imkanları geniş olunca ve devlet yöneticilerinin de ilgilenmesi dolayısıyla İslâm dünyasının birçok şöhretli âlimi Selçuklu ve Osmanlı ülkesine gelerek bilgilerini ve fikirlerini bölüştürme imkânı bulmuşlardır
Kaynaklar:
1 İ Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK Ank1983
2 M Akıllı Pakalın, Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri Sözlüğü, C2 MEB, İstanbul 1988
3 Osmanlı Ansiklopedisi, C1, Ağaç Yayın, İstanbul 1997 *
OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI
Osmanlı devleti,diğer devletlerde olduğu gibi kendi vatandaşlarını kendi düşünceleri doğrultusunda geliştirmek amacı ile eğitim ve öğretim müesseseleri kurmuştur
Devlet ve çoğunlukta vakıflar yoluyla kurulan ve devletin kuruluşundan yıkılışına kadar çeşitlenerek çoğalan bu müesseseleri iki asıl guruba ayrılır;
1) Örgün Eğitim Müesseseleri
2)Yaygın Eğitim Müesseseleri
A RESMI ÖĞRETİM KURUMLARI:
Acemi Oğlanlar Ocağı:
I Murad Han (13621389) döneminde sistemleşmeye başlayan Devşirme yöntemi Osmanlı Devletinin askerî ihtiyacını karşılamak üzere geliştirilmiş bir yöntemdir Buna kadar savaş esirlerinden ya da Osmanlı Hristiyan tebasından seçilen çocuklar 38 sene Türk ailelerinin yanına hizmet edip yetiştikten sonra Acemi oğlanlar ocağına alınırlardı Gelibolu ’da ve İstanbul ’da bulunan Deneyimsiz ocakları asker yetiştirirlerdi Burada askerlik sanatını öğrenen acemiler ihtiyaca ve yeteneklerine tarafından öteki ocaklara gönderilirlerdi Deneyimsiz ocağının sıkı bir disiplinin yanında muhakkak görevlileri ve egzersiz usulleri vardı Osmanlı Kapıkulu ocaklarının birincil kademesini meydana getirmesi bakımından önemliydi
Enderûn Mektebi:
II Murad vaktinde kurulup, zamanla farklı alanlara yönlendirilmiş değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti ’nin son zamanlarına kadar (1909) varlığını sürdüren bir saray okuludur Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur ’anı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, yapı (şiir) dilbilgisi, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet dersler okutulurdu Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi Bunların yanına farklı alanlara yönlendirilmiş sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi karşılıklı bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, bu nedenle Osmanlı Devletinin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside ihtiyaç duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu Sarayda kademe aşama yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada görev alırlardı
Burada bir iki hususa açık sözlülük kazandırmak gerekiyor
1 Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine tarafından daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere atama vermemiştir Bu koşul, bir takım çevreler göre Türkleri çıkarmak şeklinde yorumlanarak konu hatalı bir yöne çekilmiştir
2 Osmanlı Bürokrasisi yalnızca devşirmelerden ibaret değildir Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar başlıca Türklerin baskın oldukları kurumlardır Aslında Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır
3 Böylece Devşirme zamanla uzaklaşarak devletin mülkî ve idarî kimliğinden kadrolarının yetiştirildiği yüksek seviyeli bir okul haline gelmiştir
Bürokrasinin kaynağı olması bakımından Divânı Hümâyûn ’dan da birazcık bahsetmemiz gerekecektir Osmanlılarda Divan idarî ve hukukî bir meclis olmasının ötesinde bürokrasinin merkezi ve beyni idi Devletin her türlü yazışmaları, Divân kararları, sicilleri, defterleri, malî kayıtları Divan ’da tutulur ve saklanırdı Bu sebepten nedeniyle Divan çoğu büroların bulunduğu ve yüzlerce görevlinin çalıştığı bir kurum idi Kâtiplik, ustaçıraklık ilişkisi içinde zamanla kazanılırdı Divandan yetişen öyle çok meşhur devlet adamı olduğu gibi ilimedebiyat tarih vb alanlarında yetişen Kâtip Çelebi, Gelibolu ’lu Mustafa Ali, Feridun Ahmet Bey gibi şahsiyetlerde Divan ’dan yetişmiş, zamanlarının önemli isimleridir Böylece an bürokrasinin yanına okul niteliği de kazanmıştır
B SİVİL ÖĞRETİM KURUMLARI
1 Sıbyan Mektepleri:
510 yaşlarındaki çocuklara okumayazma, bir takım dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır Anında her mahallede bulunduğu için “Semt Mektepleri veya taş yapı olarak inşa edildiği için “Taşmektep de denilen bu okullar örgün eğitimin ilk basamağını oluştururlardı Okumayazmanın yanında ahlâkî nezaket verilmesi de amaçlanıyordu Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevketmek Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi
Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi sınıf, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu Sabahtan ikindiye dek ders veriliyor, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu
Okula başlangıç törenle yapılırdı Öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı Bundan sonradan isteyen medreseye, isteyen memuriyete (Divan kâtipliğine), isteyen de kaabiliyetine uygun bir zenaata girerdi
Zamanla programında ve çalışmalarında şansın dönmesi yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine dek varlığını sürdürmüştür
2 Medreseler:
İslâm dünyasında en yaygın ve en köklü eğitim kurumu olan medreseler, Anadolu Selçuklular ’ında ve Osmanlı ’larda diğer ülkelerden ayrılarak daha ayrı bir gelişme göstermiştir
Birincil İslâm toplumlarında camilerin okul olarak kullanıldıklarını biliyoruz 10 yüzyılda Türkistan şehrinde görülmeye başlayan medreseler ünlü Selçuklu veziri Nizam ’ülmülk göre sistematik ve kalıcı ışık halkası getirilmiştir Bir rivayete tarafından Sultan Alparslan Nişabur Camii ’nin kapısında biçare kılıklı bir grup genç görür görmez, bunların kim olduklarını ve neden böyle bir durumda bulunduklarını sormuş; “bunlar dünya zevki taşımayan ilim talebeleridir cevabını alınca fazla üzülmüş Bunun üstüne Sultan Alparslan bunlara bir yurt yapı edilmesini ve maaş bağlanmasını emretmiştir Bu şekilde kurulmaya başlayan Selçuklu medreseleri, eğitimöğretim kadrosuna tahsil ve geçimini sağlama sağlayan birincil teşkilatlı medrese olarak ortaya çıkmıştır Bu rivayetin yanına İslâm dünyasındaki Şiî, Rafızî ve Batınî hareketlere karşı sistemli bir eğitimöğretim yapılması Selçuklu siyasetinin temelini teşkil eder
Vakıf kuruluşlar olarak sistemleşen medreseler Osmanlılarda da devletin güçlenmesine paralel olarak büyümüş ve gelişmiştir
Medreseler seviye itibarıyla bugünün orta ve yüksek okullarına tekabül etmektedirler Vakıf olduğu için öğrencilerin barınmasının yanına öteki ihtiyaçları da medreseden sağlanıyordu Medreseler külliyenin bir parçasını teşkil ettiğinden öğrenciler hamamda temizleniyorlar, imaret (aşocağı) den yemek yiyorlar, câmii de ibadet ediyorlar ve medresede öğrenim faaliyetlerine devam ediyorlardı Bu yönleriyle bugünün kampüs ve öğrenci yurdu anlayışının temellerini kendi eğitim tarihimizde bulabiliyoruz
Osmanlı medreseleri zamanla hiyerarşik bir düzenlemeye yan tutulmuş, hocalarına verilen maaşlara ve uzmanlaşma alanlarına kadar derecelendirilmiştir Yevmiye 20 Akçayla ders veren müderris en daha aşağı dereceden göreve başlar Terfi ederek 500 Akçalık medreseye dek yükselebilirdi Süleymaniye medresesindeki: DarülHadis kürsüsü Osmanlı medreselerinin en yüksek (11 derece) derecesini ifade ediyordu 500 Akça yevmiye alan müderrislere ya da mevleviyet denilen büyük şehirlerin kadılarına “Molla deniyordu oysa bugün ordinaryus karşılığındadır
Kuruluş döneminde vezirlerin ilmiye (medrese)den gediklerini biliyoruz Fatih Döneminden itibaren bürokratik kurumların gelişmesiyle ilmiye ile siyaset birbirlerinden ayrılmıştır
Osmanlı medreseleri müezzin, imamhatip ve vaiz gibi camii görevlilerini, mahalle mekteplerinin hocalarını, medresenin kendi kadrosunu, hak kadrosunu yetiştirdiği gibi Divânı Hümayundaki Kazaskerler (Bugünkü M Eğitim ve Adalet Bakanları) ve Şeyhülislâm gibi temsilcileri de hazırlıyorlardı Bu yönleriyle çok fonksiyonlu idi Ulemâ denilen medreseliler halk ve yönetim üstünde kayda değer bir nüfuz, tesir ve yere sahiptiler Hem toplumda entellektüelokumuş kadrosunun en üstteki tabakasını oluşturuyorlardı
Medreselerin programı dört asıl gruba ayrılır:
1 Din ve Hukuk (Kur ’lahza, tefsir, hadis, fıkıh, kelam…)
2 Dil ve Edebiyat (Arap, Fars dilleri, hitabet, şiir, dilbilgisi…)
3 Felsefe (Felsefe ve mantık)
4 Esas Bilimler (Tıp, Matematik, Geometri, Astronomi, Coğrafya) idi
Bu derslerin verilişi zamanla ihtisaslaşmayı meydana getiriyor Medrese öğrencilerinin en daha aşağı kademesine suhte (softa) ortaöğretim talebesi deniyordu Daha sonrakilere danişmend (lisans talebesi) denilirdi Muid (Yardımcı) müderris ile talebe arasındaki ilişkileri düzenler, hocanın derslerini görüşme yoluyla özetler ya da tekrarlardı Medrese eğitimi uzun süren meşakkatli bir işti
Selçuklu ve Osmanlı medrese kadrosu sünnî İslâm itikadını temsil ettikleri gibi İslâm ’ı mantıklı olarak ele aldıklarından tasavvuf geleneğinden ara sıra ayrılıyorlardı Bu sebepten ara sıra medrese tarikat çatışması da meydana geliyordu Aslında medrese geleneği Tasavvufu İslâm ’ın Kur ’lahza ve Sünnet çizgisi içerisinde değerlendiriyor, bu ölçünün dışında kalan hareketleri benimsemiyordu
Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin diğerlerinden farklı bir gelişme gösterdiğini yukarıda belirtmiştik Bu gelişme program ve ihtisaslaşma yönünden olduğu dek us yönünden de ele alınmalıdır Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medreseleri bağımsızlık düşünceyi ve bilimi birinci plâna yerleştirmiştir Varlıklı vakıflar tamamen somut imkanları geniş olunca ve devlet yöneticilerinin de ilgilenmesi dolayısıyla İslâm dünyasının birçok şöhretli âlimi Selçuklu ve Osmanlı ülkesine gelerek bilgilerini ve fikirlerini bölüştürme imkânı bulmuşlardır
Kaynaklar:
1 İ Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK Ank1983
2 M Akıllı Pakalın, Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri Sözlüğü, C2 MEB, İstanbul 1988
3 Osmanlı Ansiklopedisi, C1, Ağaç Yayın, İstanbul 1997 *