Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Osmanlı Ordusu eyalet askerleri

Osmanlı Ordusu eyalet askerleri

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Eyalet askerlerinin özellikleri
Osmanlı Ordusunda eyalet askerleri
Eyalet Askerleri hakkında bilgi

Önceleri Osmanlı ülkesi eyalet ve sancaklara bölünmüştü Eyalet bugünkü deyimle il demekti Çoğunlukla Vezirler, Beylerbeyi, Mirmiranlar; sancaklara da Mirliva ve Baylar memur edilirdi Bunlardan vezirlerden gayrısına Ümeradenirdi
Osmanlı devleti salt bir askeri hükümet olarak kurulduğundan, vüzera ve ümera sivil devlet işlerine bakmak ve düzenlemekle beraber askeri görevleri de yerine getirirlerdi Böylece ülkenin barıştırma zamanında güvenliği ile birliğini yani disiplinini sağlar, savaş zamanında da maiyetlerindeki mevcut askerleriyle savaşa giderlerdi
Devlet hazinesinin direkt yararlandığı kazanç kaynakları; müslüman olmayanlardan alınan vergiler, gümrük, madenler, tuz ocakları gelirleriyle, komşu devletlerden ve mümtaz eyaletlerden Maktuatadı ile alınan vergilerden oluşurdu
Bu gelirlerin büyük ve manâlı kısmı olan aşar gelirleri has, zeamet ve tımar adlarıyla yukarıda adı geçen vezirlerle ümeraya ve aşağıda bahsolunacak tımar ve zeamet sahiplerine bırakılmıştır Bunların dirlikleri yani geçimleri için kendilerine bırakılmış olan gelirleri oranında edinmek üzere sefer vaktinde bir tedarik asker çıkarmaları özel kanunla saptanmıştı
Yasaya kadar geliri yılda yüzbin akçeyi geçen birliğe has adı verilirdi oysa, bunlar vüzera ve ümeraya verilirdi Eyalet paşalarının hassı bir buçuk milyona, bayrak idaresine memur olanların has sı ise beşyüzbin akçeye kadar yükseltilebilirdi
Has sahibi olan eyalet paşaları ve sancak beyleri savaşa gittikleri süre hasları kaç yüz bin akçe ise, her beşbin akçesi için bir cebelû yani silahları gelişmiş ve savaş kabiliyetleri üstün bir süvari sınıfı götürmeye zorunlu idiler Ama bunlar kendi haslarıyla barış vaktinde da daire hakkı adında maiyetlerinde bir askeri baskı bulundururlardı Savaşa, bütün daireleri halkı ile birlikte giderler ve yasa gereği olarak göndermekle mesul oldukları askerlerin birkaç katını yanlarına alırlardı
Eyalet ve sancaklardan bazılarının fethi esnasında ondalık gelirleri has, zeamet, tımar biçiminde ayrılmış ve bölünmüş olmadığından, bütün ondalık ve diğer gelirler direkt devlet hazinesine kalırdı Bu gelirlerden o yörenin memurları ile ayni yörenin güvenliğini koruyan askerlerin salyane (özel maaşları} alındıktan daha sonra geriye kalan gelirler İstanbul'a gönderilirdi Eyalet ve sancakların bu yoldaki yönetimine salyane usulü denirdi
Önceleri salyane ile yönetilen iller; Bağdat, Basra, Halep, Mısır, Cezayir gibi birkaç eyaletten meydana gelirken, sonraları bu usul gittikçe genelleşmiş, yayılmıştır
Şimdiye kadarki açıklamadan anlaşıldığı gibi eyalet askeri uzlaşma zamanında da kısmen silah aşağı bulundurulur ve kısmen de şimdi olduğu gibi redif ve müstahfız askerlerine benzer bir şekilde savaş zamanı tabanca altına alınırlardı Gerçekte eyalet askeri, yerli kulu piyadesi, serhat kulu ve topraklı adı ile anılan süvari sınıfı askerinden meydana gelirdi
Yerli Kulu
Yerli kulu piyadesi aslında Eyalet Paşalarıyla Bayrak Beylerinin komuta ve yönetimleri aşağıda bulunur, subayları da bunlar kadar atanırdı Yalnız görevlendirildikleri sürece maaş ve tayınları eyalet ve sancağın yönetimine göre ya adı geçenler tarafından ya da devlet hazinesinden ödenirdi Bu askerler şu beş sınıftan meydana gelirdi

1 Azab
2 Sekban ve tüfekçi
3 İcareli
4 Lağımcı
5 Müsellem

Azab
Bekâr anlamında kullanılırdı Tersane ocaklarında çalıştırılan bir askeri sınıfa bekâr olmaları koşulu ileri sürüldüğünden ötürü Azab denirdi Taşrada hizmet görebilen Aazblar sayıca sınırlı ve belirtilen olmazlardı Birbirlerine düzen ve bağlılıkları olmamak üzere yurdun mülki bölümüne kadar çoğu küçük müfrezelere bölünürlerdi Bu müfrezelere de kapıkulu ocaklarındaki bölünmeye kadar Orta adı verilirdi
Her sancak ve ildeki azablar Azabağası, Azab Katibi adında iki, her orta da Odabaşı ve Bayraktar adlarında iki subayın komutasında bulunurlardı
Sekbanlar
Doğaüstü ihtiyaç durumunda kendi istekleri ile hizmete girerek çalışan köylülerden meydana geldikleri için yerli kulu piyadesinin en altında sınıfı sayılırlar ve bu sınıfa Hristiyanlar da kabul edilirlerdi
Azab ve sekban sınıfları sonuna kadar yerli kulu piyadesi aralarında kalmışsa da, zamanla önemleri kaybolduğundan yerlerine tüfekçi adında bir piyade sınıfı kullanılmıştır
Her 50—60 tüfekçi bir bayrak sayılır ve gönüllü subay adında bir subayın komutasında bulunurdu
Her bayrak ve eyaletteki tüfekçi bayrakları tüfekçi başı denilen bir subayın komutasına verilirdi Kayda Değer eyaletlerden üçer veya beşer tüfekçi başı bulunduğundan bunlardan birine serçeşme adı verilir ve şimdiki Zaptiye Albay Beyleri uygun tutulurlardı
İcareliler
Yalnızca sınırlarda yer alan şehir halkı ve kalelerde kullanılan yerli topçulardır Bunların subayları kuşkusuz topçuluk bilgileri bulunması gerektiğinden Eyalet Paşalarının komutasında bulunmak üzere İstanbul'dan gönderilirlerdi Buna da Topi veya Topçu Ağası denilirdi Bu topçulara ücretli olarak çalıştırılmalarından icareli denmiştir
Lağımcılar
Sınır üstünde yer alan bir takım Manâlı kalelerin pat diye sarılabilmesi düşüncesi nedeniyle, bu gibi hallerde karşıt lağım muharebesini yönetmek üzere barıştırma zamanında da bu kalelerde lağımcılar bulundurulurdu Genelde Hristiyan taba olan bu lağımcılar İstanbul'dan Lağımcı Başı adıyla gönderilen bir subayın komutasına verilirdi
Müsellemler
Eski askeri terimimice çarhacı adı verilen öncünün ilerisinde hareket ederek Padişah ordusunun geçeceği yollan ve geçitleri onarımla görevli olduklarından bunlar yalnız savaş zamanı toplanırlardı Uzlaşma döneminde vergiden bağışık olduklarından, bunlara müsellem denilmiştir Gerçekten müsellemler rumeliye özgü ve genelde Hrİstiyanlardan meydana gelirdi Anadolu'da ise bu sınıf asker genellikleİslâmlardan kurulur ve adına da yörük denirdi
Serhat Kulu
17nci Yüzyıl başlarına değin Osmanlı Devleti'nin hiçbir komşu hükümet ile çizilmiş ve saptanmış sınırları olmadığından serhat akıncıları uzlaşma döneminde bile fırsat buldukça çeteye gitmek denilen, komşu ülkelere saldırı, yağma ve çapul yaparlar bunlar da anlaşmalara tutarsız sayılmazdı bu nedenle uzun vakit hudut beyliklerinde kalan Mihaloğulları ve Evrenoszadeler gibi eski asilzade aile üyeleri, Osmanlı ve yabancı tarihlerinde Akıncıadıyla anılan hafif süvari askerlerinin başında bulunarak akınlar dan mucizevi baskı ve iktidar kazanmışlardı
Sınırlar saptanmağa başlandıktan daha sonra bile, akıncılık en ince ayrıntısına kadar ortadan kaldırılamamıştır Bunun ürerine hükümet, düşman kadar gelebilecek saldırıya karşı koymak ve fırsat düştükçe çeteye gitmeküzere sınırlarda Serhat Kuludenilen süvari sınıfı sınıfından askerin sürekli olarak konulmasını ve kullanılmasını gerekli görmüştür
Bu Serhat Kulu :

1 Deli (Kanıt)
2 Gönüllü
3 Besli

denilen başlıca üç sınıftan oluşurduysa da, bunlara sonraları levent ve hayta isimli iki derslik daha eklenmiştir Bunlardan her elli altmış kişisi bayrak adında müfreze meydana getirir, bu müfrezelerin birkaçı Deli Başı adı bahşedilen bir subayın komutasında bulunurdu Birkaç Çılgın Başının askeri Alaybeyli ya da Serçeşme adı bahşedilen bir büyük subayın eşliğine verilirdi
Yurtiçinde bu saydığımız asker sınıflarından bazıları Eyalet Paşalariyle bayrak beyleri nin halkı aralarında yerli kulu piyadesinden sayılarak yörenin asayişinin sürekliliğini sağlamakta da çalıştırılırlardı
Topraklı Süvarisi
Bu süvari askeri has, zeamet ve tımar sahipleri ile savaşta bunların hukuki olarak çıkarmağa gerekli bulundukları cebelulardan oluşurdu Barışta da devlet tarafından kendilerine gösterilen toprağın aşar geliri ile geçimlerini sağladıklarından bunlara topraklı denilmiştir
Evvelce de anlatıldığı gibi Eyalet Paşaları ve sancak beyleri has sahibi oldukları gibi, saltanat başkenti ile eyalet ve sancakların ileri gelen memurlarına da geçimlerini temin etmek üzere has verilirdi Bunlar çoğu vakit hasların kendileri tarafından atanan yerli bir ümena (belirlenmiş güvenilen kimseler) yoluyla toplarlardı Savaşta ise yukarıda anlattığımız gibi hasların her beşbin akçesi için bir süvari sınıfı çıkarmaya gerekli olurlardı
Has, atanma ile olduğu halde zeamet ve tımar çocuklara geçerdi Belirtilmiş gelirleri yirmibin akçeden yüzbin akçeye kadar olan dirliğe zeamet denirdi Bunun esas baş kalemine, yani temeli oluşturan yirmibin akçesine Kılıç Hakkıve ödül olarak da yüzbin akçeye değin daha sonra alınan hak ve atama olunan miktarına Terakkidenirdi
Zeamet sahibi kayıtlı bulunan gelirin her beş bin akçesi için, en üstün silahlarla donatılmış bir süvari sınıfı erini savaşa götürmeğe gerekli idi Zeamet, Başkent ile eyalet ve bayrak merkezlerinde yer alan bazı memurlara da bedeli karşılığı verildiğinden, zeamet sahiplerinin kendilerine bırakılan arazinin başında bulunmaları koşulu ileri sürülmezdi Babadan evlada intikal eden zeamet sahipleri kendi vatanlarının subay ve sahibi, ülkelerinin ocakzadesi bulundukları için, millet bunları büyük görmüştü Kendileri de soylulukları ile övünen ihtişamlı kişiler olduklarından, barış döneminde, tımar sahipleri ile birlikte, ilçe ve köylerin asayişinin korunmasını ve düzenini iyice sağlayabilirlerdi Bu Nedenle, kendilerine bırakılan arazinin kalkınmasından maddesel olarak yararlandıklarından, ülkenin bayındırlığına ve servetin çoğalmasına mucizevi mücadele gösterir ve çalışırlardı
Kazanç kayıtları üçbin ya da altıbin akçeden yirmibin akçeye kadar olan dirliğe Tımaradı verilirdi Bunun, kılıç hakkıdenilen üçbin ya da altıbin akçesinden sonra her bir katı için tımar sahibi savaşa bir süvari götürmeye zorunlu bulunurdu
Tımar, bazı kalelerin korunmasında çalıştırılan erlere ve sınırda yer alan camii şeriflerin imam ve hatipleriyle Padişah Sarayının hizmetlilerine verilebilirlerdi Bunlardan birincisi ve en çok olanları eşkinci tımarı adındaki kişilerdi ama, kesinkes kendi topraklarında oturmaya gerekli idiler Ancak savaş vaktinde muharebeye giderlerdi
Dirlik sahibi olanlar aşar gelirleri kendilerine bırakılmış olan toprağın yasalara kadar sahibi sayılırlardı Bu arazilerin ürününü, hukuki olan aşarını kendilerine almakla beraber mahlülat ını yani doğrudan varisi olmadığı halde ölenlerin vakfa kalan miraslarını isteklilere tahsis etmek, ferağ ve intikal halinde kayıtlı olan harcı ödetmekle tapu senedi atamak hakkı vardı Fakat toprağın ekim hakkı köy ve kasaba halkından, toprağı kullananlara ait bulunurdu Zamanla tımar ve zeamet usulü kaldırılmış olduğundan, aşar gelirleri maliye hazinesince, ferağ ve intikal harcı, defteri hakani (Tapu ve Kadastro Bakanlığı) nezaretince alındığından nedeniyle mirasçısı olmayan araziyi başkasına atamak de ortadan kalkmıştır
Her sancakta yer alan tımar ve zeamet sahipleri ile bunların çıkarmaya gerekli oldukları atlılar savaş zamanı bayrak beyinin bayrağı aşağıda toplanır, sancak beyleri de yan oldukları Eyalet Paşasının komutasında olarak savaşa giderlerdi
Savaşa memur olan tımar ve zeamet sahiplerinin onda biri ayrıca yurdu koruma görevinde bulunmak, hemde arkadaşlarının dirliklerinin işlerini aranje etmek üzere korucu adiyle sancaklarında kalırlardı
Sayıları yüzelli bini geçen bu süvari kuvvetinin savaş zamanı iaşe işleri de has, tımar ve zeamet sahiplerine aitti Muharebede meydana gelen kayıplardan boşalan yerlere geçirmek ve kahramanlıklar kullanmak suretiyle adet edinmek için gönüllü adı ile savaş zamanı defterlere kaydolmamış olan bir hayli atlı savaşçı da bu süvari kuvvetine katılırdı
Osmanlı Devletinin Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflak ve Buğdan Emaretlerinden oluşan mümtaz eyaletlerinden de savaş vaktinde Padişah Ordusuna şiddet verilerek takviye olunurdu
Bu mümtaz eyaletler tımar ve zeamete ayrılmış olmadığından, askeri sınıfları kendilerine özgü bir biçimde kurulmuştu Tümünün askeri kuvveti de kırk elli bin süvariden oluşurdu
NeslisH isimli Aza şimdilik offline konumundadır *
 
858,476Konular
981,262Mesajlar
29,554Kullanıcılar
MiklosSon üye
Üst Alt