iltasyazilim
FD Üye
Osmanlı Devletinde Örgün Eğitim
Osmanlıda Örgün Eğitim Kurumları
Osmanlıda Örgün Eğitim Müesseseleri Nelerdir
Osmanlı Devletinin askerî ve siyasî yönden gelişmesine paralel olarak, teşkilatında, bürokrasisinde ve kurumlarında da yeni yapılanmalar ve büyümeler olmuştur
Her devlet, gücü, felsefesi, hedefleri ve ihtiyaçlarına göre sistemler oluşturur Osmanlı Devletinde de bürokrasisinden, ordusundan, cemiyetine değin, belli bir dünya görüşüne dayanan bir sistem vardır Osmanlı kurumlarının, müslüman elde etmek kaydıyla, zekâ, kaabiliyet, çalışma ve liyakat vb şartlarını içeren herkese açık olması belli başlı kaidedendir Biz bu yazımızda, Osmanlı örgün eğitim kurumlarını modernleşme (II Mahmut 18081839) dönemine değin ele almaya çalışacağız
Osmanlı örgün eğitim kurumlarını Devlete Ait Öğretim Kurumları ve Sivil Öğretim Kurumları olarak iki başlıca başlık aşağıda inceleyebiliriz:
A DEVLETE AIT ÖĞRETİM KURUMLARI:
Acemi Oğlanlar Ocağı:
I Murad Han (13621389) döneminde sistemleşmeye başlayan Devşirme yöntemi Osmanlı Devletinin askerî ihtiyacını yerine getirmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir Buna göre savaş esirlerinden ya da Osmanlı Hristiyan tebasından seçilen çocuklar 38 sene Türk ailelerinin yanında hizmet edip yetiştikten sonra Deneyimsiz oğlanlar ocağına alınırlardı Gelibolu'da ve İstanbul'da bulunan Acemi ocakları asker yetiştirirlerdi Burada askerlik sanatını öğrenen acemiler ihtiyaca ve yeteneklerine göre diğer ocaklara gönderilirlerdi Acemi ocağının sıkı bir disiplinin yanında belirlenmiş görevlileri ve çalışma usulleri vardı Osmanlı Kapıkulu ocaklarının birincil kademesini meydana getirmesi bakımından önemliydi
Enderûn Mektebi:
II Murad zamanında kurulup, zamanla farklı alanlara yönlendirilmiş değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti'nin son zamanlarına kadar (1909) varlığını sürdüren bir saray okuludur Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur'anı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, inşa (şiir) gramer, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet dersler okutulurdu Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi Bunların yanına farklı alanlara yönlendirilmiş sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi karşılıklı bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, böylece Osmanlı Devletinin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside gereksinim duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu Sarayda aşama aşama yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada ödev alırlardı
Burada bir iki hususa tarafsızlık kazandırmak gerekiyor
1 Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine tarafından daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere tayin vermemiştir Bu durum, bir takım çevreler kadar Türkleri dışlamak biçiminde yorumlanarak konu yanlış bir yöne çekilmiştir
2 Osmanlı Bürokrasisi yalnızca devşirmelerden ibaret değildir Divan ve taşra teşkilatında da çoğalma olup buralar başlıca Türklerin egemen oldukları kurumlardır Esasen Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır
3 Böylece Devşirme zamanla uzaklaşarak devletin mülkî ve idarî kimliğinden kadrolarının yetiştirildiği yüksek seviyeli bir mektep haline gelmiştir
Bürokrasinin kaynağı olması bakımından Divânı Hümâyûn'dan da birazcık bahsetmemiz gerekecektir Osmanlılarda Divan idarî ve hukukî bir meclis olmasının ötesinde bürokrasinin merkezi ve beyni idi Devletin her türlü yazışmaları, Divân kararları, sicilleri, defterleri, malî kayıtları Divan'da tutulur ve saklanırdı Bu sebepten nedeniyle Divan çoğu büroların bulunduğu ve yüzlerce görevlinin çalıştığı bir kurum idi Kâtiplik, sanatçıçıraklık ilişkisi içinde zamanla kazanılırdı Divandan yetişen pek fazla meşhur devlet adamı olduğu gibi ilimedebiyat tarih vb alanlarında yetişen Kâtip Çelebi, Gelibolu'lu Mustafa Ali, Feridun Ahmet Bey gibi şahsiyetlerde Divan'dan yetişmiş, zamanlarının önemli isimleridir Böylece an bürokrasinin yanına mektep niteliği de kazanmıştır
B SİVİL ÖĞRETİM KURUMLARI
1 Sıbyan Mektepleri:
510 yaşlarındaki çocuklara okumayazma, bir takım dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır Hemencecik her mahallede bulunduğu için Semt Mektepleriya da taş yapı olarak inşa edildiği için Taşmektepde denilen bu okullar örgün eğitimin birincil basamağını oluştururlardı Okumayazmanın yanında ahlâkî nezaket verilmesi de amaçlanıyordu Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevketmek Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi
Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi derslik, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu Sabahtan ikindiye değin ders veriliyor, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu
Okula başlama törenle yapılırdı Öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı Bundan sonra isteyen medreseye, isteyen memuriyete (Divan kâtipliğine), isteyen de kaabiliyetine uygun bir zenaata girerdi
Zamanla programında ve çalışmalarında şartların değişmesi yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine dek varlığını sürdürmüştür
2 Medreseler:
İslâm dünyasında en yaygın ve en köklü eğitim kurumu olan medreseler, Anadolu Selçuklular'ında ve Osmanlı'larda diğer ülkelerden ayrılarak daha öbür bir gelişme göstermiştir
Birincil İslâm toplumlarında camilerin mektep olarak kullanıldıklarını biliyoruz 10 yüzyılda Türkistan şehrinde görülmeye başlayan medreseler meşhur Selçuklu veziri Nizamülmülk kadar sistematik ve daimi ışık halkası getirilmiştir Bir rivayete kadar Sultan Alparslan Nişabur Camiinin kapısında perişan kılıklı bir grup genç görünce, bunların kim olduklarını ve niçin böyle bir durumda bulunduklarını sormuş; bunlar dünya zevki taşımayan ilim talebeleridir cevabını alınca çok üzülmüş Bunun üzerine Sultan Alparslan bunlara bir yurt inşa edilmesini ve ücret bağlanmasını emretmiştir Bu şekilde kurulmaya başlayan Selçuklu medreseleri, eğitimöğretim kadrosuna tahsil ve geçim karşılayan ilk teşkilatlı medrese olarak ortaya çıkmıştır Bu rivayetin yanında İslâm dünyasındaki Şiî, Rafızî ve Batınî hareketlere karşı sistematik bir eğitimöğretim yapılması Selçuklu siyasetinin temelini teşkil eder
Vakıf kuruluşlar olarak sistemleşen medreseler Osmanlılarda da devletin güçlenmesine paralel olarak büyümüş ve gelişmiştir
Medreseler seviye itibarıyla bugünün orta ve yüksek okullarına tekabül etmektedirler Vakıf olduğu için öğrencilerin barınmasının yanına öteki ihtiyaçları da medreseden sağlanıyordu Medreseler külliyenin bir parçasını teşkil ettiğinden öğrenciler hamamda temizleniyorlar, imaret (aşocağı) den yemek yiyorlar, câmii de ibadet ediyorlar ve medresede öğrenim faaliyetlerine devam ediyorlardı Bu yönleriyle bugünün kampüs ve öğrenci yurdu anlayışının temellerini kendi eğitim tarihimizde bulabiliyoruz
Osmanlı medreseleri zamanla hiyerarşik bir düzenlemeye alt tutulmuş, hocalarına bahşedilen maaşlara ve uzmanlaşma alanlarına kadar derecelendirilmiştir Yevmiye 20 Akçayla ders veren müderris en daha alçak dereceden göreve başlar Terfi ederek 500 Akçalık medreseye dek yükselebilirdi Süleymaniye medresesindeki: DarülHadis kürsüsü Osmanlı medreselerinin en yüksek (11 derece) derecesini açıklama ediyordu 500 Akça yevmiye alan müderrislere veya mevleviyet denilen büyük şehirlerin kadılarına Molladeniyordu oysa bugün ordinaryus karşılığındadır
Kuruluş döneminde vezirlerin ilmiye (medrese)den gediklerini biliyoruz Fatih Döneminden itibaren bürokratik kurumların gelişmesiyle ilmiye ile siyaset birbirlerinden ayrılmıştır
Osmanlı medreseleri müezzin, imamhatip ve vaaz gibi camii görevlilerini, semt mekteplerinin hocalarını, medresenin kendi kadrosunu, hak kadrosunu yetiştirdiği gibi Divânı Hümayundaki Kazaskerler (Bugünkü M Eğitim ve Yargı Bakanları) ve Şeyhülislâm gibi temsilcileri de hazırlıyorlardı Bu yönleriyle fazla fonksiyonlu idi Ulemâ denilen medreseliler ırk ve idare üstünde önemli bir nüfuz, tesir ve yere sahiptiler Ayrıca toplumda entellektüelokumuş kadrosunun en üst tabakasını oluşturuyorlardı
Medreselerin programını dört başlıca gruba ayırabiliriz:
1 Din ve Hukuk (Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh, kelam)
2 Dil ve Edebiyat (Arap, Fars dilleri, hitabet, şiir, dilbilgisi)
3 Felsefe (Felsefe ve mantık)
4 Esas Bilimler (Tıp, Matematik, Geometri, Gökbilim, Coğrafya) idi
Bu derslerin verilişi zamanla ihtisaslaşmayı meydana getiriyor Medrese öğrencilerinin en alt kademesine suhte (softa) ortaöğretim talebesi deniyordu Daha sonrakilere danişmend (lisans talebesi) denilirdi Muid (Asistan) müderris ile talebe arasındaki ilişkileri düzenler, hocanın derslerini bahis aracılığıyla özetler ya da tekrarlardı Medrese eğitimi uzun süren meşakkatli bir işti
Selçuklu ve Osmanlı medrese kadrosu sünnî İslâm itikadını temsilcilik ettikleri gibi İslâm'ı akla yatkın olarak ele aldıklarından tasavvuf geleneğinden bazen ayrılıyorlardı Bu sebepten zaman zaman medrese tarikat çatışması da meydana geliyordu Esasen medrese geleneği Tasavvufu İslâm'ın Kur'an ve Sünnet çizgisi içerisinde değerlendiriyor, bu ölçünün dışarıya kalan hareketleri benimsemiyordu
Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin diğerlerinden ayrı bir gelişme gösterdiğini yukarıda belirtmiştik Bu gelişme program ve ihtisaslaşma yönünden olduğu kadar zihin yönünden de ele alınmalıdır Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medreseleri hür düşünceyi ve bilimi birinci plâna yerleştirmiştir Zengin vakıflar sayesinde maddesel imkanları geniş olunca ve devlet yöneticilerinin de ilgilenmesi dolayısıyla İslâm dünyasının birçok meşhur âlimi Selçuklu ve Osmanlı ülkesine gelerek bilgilerini ve fikirlerini bölüştürme imkânı bulmuşlardır *
Osmanlıda Örgün Eğitim Kurumları
Osmanlıda Örgün Eğitim Müesseseleri Nelerdir
Osmanlı Devletinin askerî ve siyasî yönden gelişmesine paralel olarak, teşkilatında, bürokrasisinde ve kurumlarında da yeni yapılanmalar ve büyümeler olmuştur
Her devlet, gücü, felsefesi, hedefleri ve ihtiyaçlarına göre sistemler oluşturur Osmanlı Devletinde de bürokrasisinden, ordusundan, cemiyetine değin, belli bir dünya görüşüne dayanan bir sistem vardır Osmanlı kurumlarının, müslüman elde etmek kaydıyla, zekâ, kaabiliyet, çalışma ve liyakat vb şartlarını içeren herkese açık olması belli başlı kaidedendir Biz bu yazımızda, Osmanlı örgün eğitim kurumlarını modernleşme (II Mahmut 18081839) dönemine değin ele almaya çalışacağız
Osmanlı örgün eğitim kurumlarını Devlete Ait Öğretim Kurumları ve Sivil Öğretim Kurumları olarak iki başlıca başlık aşağıda inceleyebiliriz:
A DEVLETE AIT ÖĞRETİM KURUMLARI:
Acemi Oğlanlar Ocağı:
I Murad Han (13621389) döneminde sistemleşmeye başlayan Devşirme yöntemi Osmanlı Devletinin askerî ihtiyacını yerine getirmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir Buna göre savaş esirlerinden ya da Osmanlı Hristiyan tebasından seçilen çocuklar 38 sene Türk ailelerinin yanında hizmet edip yetiştikten sonra Deneyimsiz oğlanlar ocağına alınırlardı Gelibolu'da ve İstanbul'da bulunan Acemi ocakları asker yetiştirirlerdi Burada askerlik sanatını öğrenen acemiler ihtiyaca ve yeteneklerine göre diğer ocaklara gönderilirlerdi Acemi ocağının sıkı bir disiplinin yanında belirlenmiş görevlileri ve çalışma usulleri vardı Osmanlı Kapıkulu ocaklarının birincil kademesini meydana getirmesi bakımından önemliydi
Enderûn Mektebi:
II Murad zamanında kurulup, zamanla farklı alanlara yönlendirilmiş değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti'nin son zamanlarına kadar (1909) varlığını sürdüren bir saray okuludur Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur'anı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, inşa (şiir) gramer, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet dersler okutulurdu Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi Bunların yanına farklı alanlara yönlendirilmiş sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi karşılıklı bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, böylece Osmanlı Devletinin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside gereksinim duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu Sarayda aşama aşama yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada ödev alırlardı
Burada bir iki hususa tarafsızlık kazandırmak gerekiyor
1 Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine tarafından daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere tayin vermemiştir Bu durum, bir takım çevreler kadar Türkleri dışlamak biçiminde yorumlanarak konu yanlış bir yöne çekilmiştir
2 Osmanlı Bürokrasisi yalnızca devşirmelerden ibaret değildir Divan ve taşra teşkilatında da çoğalma olup buralar başlıca Türklerin egemen oldukları kurumlardır Esasen Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır
3 Böylece Devşirme zamanla uzaklaşarak devletin mülkî ve idarî kimliğinden kadrolarının yetiştirildiği yüksek seviyeli bir mektep haline gelmiştir
Bürokrasinin kaynağı olması bakımından Divânı Hümâyûn'dan da birazcık bahsetmemiz gerekecektir Osmanlılarda Divan idarî ve hukukî bir meclis olmasının ötesinde bürokrasinin merkezi ve beyni idi Devletin her türlü yazışmaları, Divân kararları, sicilleri, defterleri, malî kayıtları Divan'da tutulur ve saklanırdı Bu sebepten nedeniyle Divan çoğu büroların bulunduğu ve yüzlerce görevlinin çalıştığı bir kurum idi Kâtiplik, sanatçıçıraklık ilişkisi içinde zamanla kazanılırdı Divandan yetişen pek fazla meşhur devlet adamı olduğu gibi ilimedebiyat tarih vb alanlarında yetişen Kâtip Çelebi, Gelibolu'lu Mustafa Ali, Feridun Ahmet Bey gibi şahsiyetlerde Divan'dan yetişmiş, zamanlarının önemli isimleridir Böylece an bürokrasinin yanına mektep niteliği de kazanmıştır
B SİVİL ÖĞRETİM KURUMLARI
1 Sıbyan Mektepleri:
510 yaşlarındaki çocuklara okumayazma, bir takım dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır Hemencecik her mahallede bulunduğu için Semt Mektepleriya da taş yapı olarak inşa edildiği için Taşmektepde denilen bu okullar örgün eğitimin birincil basamağını oluştururlardı Okumayazmanın yanında ahlâkî nezaket verilmesi de amaçlanıyordu Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevketmek Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi
Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi derslik, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu Sabahtan ikindiye değin ders veriliyor, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu
Okula başlama törenle yapılırdı Öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı Bundan sonra isteyen medreseye, isteyen memuriyete (Divan kâtipliğine), isteyen de kaabiliyetine uygun bir zenaata girerdi
Zamanla programında ve çalışmalarında şartların değişmesi yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine dek varlığını sürdürmüştür
2 Medreseler:
İslâm dünyasında en yaygın ve en köklü eğitim kurumu olan medreseler, Anadolu Selçuklular'ında ve Osmanlı'larda diğer ülkelerden ayrılarak daha öbür bir gelişme göstermiştir
Birincil İslâm toplumlarında camilerin mektep olarak kullanıldıklarını biliyoruz 10 yüzyılda Türkistan şehrinde görülmeye başlayan medreseler meşhur Selçuklu veziri Nizamülmülk kadar sistematik ve daimi ışık halkası getirilmiştir Bir rivayete kadar Sultan Alparslan Nişabur Camiinin kapısında perişan kılıklı bir grup genç görünce, bunların kim olduklarını ve niçin böyle bir durumda bulunduklarını sormuş; bunlar dünya zevki taşımayan ilim talebeleridir cevabını alınca çok üzülmüş Bunun üzerine Sultan Alparslan bunlara bir yurt inşa edilmesini ve ücret bağlanmasını emretmiştir Bu şekilde kurulmaya başlayan Selçuklu medreseleri, eğitimöğretim kadrosuna tahsil ve geçim karşılayan ilk teşkilatlı medrese olarak ortaya çıkmıştır Bu rivayetin yanında İslâm dünyasındaki Şiî, Rafızî ve Batınî hareketlere karşı sistematik bir eğitimöğretim yapılması Selçuklu siyasetinin temelini teşkil eder
Vakıf kuruluşlar olarak sistemleşen medreseler Osmanlılarda da devletin güçlenmesine paralel olarak büyümüş ve gelişmiştir
Medreseler seviye itibarıyla bugünün orta ve yüksek okullarına tekabül etmektedirler Vakıf olduğu için öğrencilerin barınmasının yanına öteki ihtiyaçları da medreseden sağlanıyordu Medreseler külliyenin bir parçasını teşkil ettiğinden öğrenciler hamamda temizleniyorlar, imaret (aşocağı) den yemek yiyorlar, câmii de ibadet ediyorlar ve medresede öğrenim faaliyetlerine devam ediyorlardı Bu yönleriyle bugünün kampüs ve öğrenci yurdu anlayışının temellerini kendi eğitim tarihimizde bulabiliyoruz
Osmanlı medreseleri zamanla hiyerarşik bir düzenlemeye alt tutulmuş, hocalarına bahşedilen maaşlara ve uzmanlaşma alanlarına kadar derecelendirilmiştir Yevmiye 20 Akçayla ders veren müderris en daha alçak dereceden göreve başlar Terfi ederek 500 Akçalık medreseye dek yükselebilirdi Süleymaniye medresesindeki: DarülHadis kürsüsü Osmanlı medreselerinin en yüksek (11 derece) derecesini açıklama ediyordu 500 Akça yevmiye alan müderrislere veya mevleviyet denilen büyük şehirlerin kadılarına Molladeniyordu oysa bugün ordinaryus karşılığındadır
Kuruluş döneminde vezirlerin ilmiye (medrese)den gediklerini biliyoruz Fatih Döneminden itibaren bürokratik kurumların gelişmesiyle ilmiye ile siyaset birbirlerinden ayrılmıştır
Osmanlı medreseleri müezzin, imamhatip ve vaaz gibi camii görevlilerini, semt mekteplerinin hocalarını, medresenin kendi kadrosunu, hak kadrosunu yetiştirdiği gibi Divânı Hümayundaki Kazaskerler (Bugünkü M Eğitim ve Yargı Bakanları) ve Şeyhülislâm gibi temsilcileri de hazırlıyorlardı Bu yönleriyle fazla fonksiyonlu idi Ulemâ denilen medreseliler ırk ve idare üstünde önemli bir nüfuz, tesir ve yere sahiptiler Ayrıca toplumda entellektüelokumuş kadrosunun en üst tabakasını oluşturuyorlardı
Medreselerin programını dört başlıca gruba ayırabiliriz:
1 Din ve Hukuk (Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh, kelam)
2 Dil ve Edebiyat (Arap, Fars dilleri, hitabet, şiir, dilbilgisi)
3 Felsefe (Felsefe ve mantık)
4 Esas Bilimler (Tıp, Matematik, Geometri, Gökbilim, Coğrafya) idi
Bu derslerin verilişi zamanla ihtisaslaşmayı meydana getiriyor Medrese öğrencilerinin en alt kademesine suhte (softa) ortaöğretim talebesi deniyordu Daha sonrakilere danişmend (lisans talebesi) denilirdi Muid (Asistan) müderris ile talebe arasındaki ilişkileri düzenler, hocanın derslerini bahis aracılığıyla özetler ya da tekrarlardı Medrese eğitimi uzun süren meşakkatli bir işti
Selçuklu ve Osmanlı medrese kadrosu sünnî İslâm itikadını temsilcilik ettikleri gibi İslâm'ı akla yatkın olarak ele aldıklarından tasavvuf geleneğinden bazen ayrılıyorlardı Bu sebepten zaman zaman medrese tarikat çatışması da meydana geliyordu Esasen medrese geleneği Tasavvufu İslâm'ın Kur'an ve Sünnet çizgisi içerisinde değerlendiriyor, bu ölçünün dışarıya kalan hareketleri benimsemiyordu
Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin diğerlerinden ayrı bir gelişme gösterdiğini yukarıda belirtmiştik Bu gelişme program ve ihtisaslaşma yönünden olduğu kadar zihin yönünden de ele alınmalıdır Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medreseleri hür düşünceyi ve bilimi birinci plâna yerleştirmiştir Zengin vakıflar sayesinde maddesel imkanları geniş olunca ve devlet yöneticilerinin de ilgilenmesi dolayısıyla İslâm dünyasının birçok meşhur âlimi Selçuklu ve Osmanlı ülkesine gelerek bilgilerini ve fikirlerini bölüştürme imkânı bulmuşlardır *