iltasyazilim
FD Üye
Tımar Sistemi Nedir,
tımar sisteminin faydaları
Osmanlıda Tımar Sistemi Tımar Sistemi hakkında veri
Tımar Osmanlı İmparatorluğu'nda millet arazisi (mirî) dahilinde, yönetimi sipahiye bırakılmış olan verimli topraklara bahşedilen ad Tımar sistemi 1831'de kaldırılmıştır
Osmanlı devletinde, belirtilmiş devir ve hizmet karşılığında kişilere tahsis edilen ve defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya değin olan askerî dirlikler Kendisine böyle bir imkân bilinen kişiye de timar sahibi veya sipahî denir
Timar sistemi, Osmanlı devletinde toprağın işlenmesi, devletin büyük bir masrafa girmeden askerî güç sağlaması ve hesaplı hayatın gelişmesinde büyük faydalar sağladı Devletin ekonomik ve askerî gücünü ortaya koyması bakımından önem taşıyan bu sistem bilinmeden bir takım konularda doğru ve sağlam hafıza sahibi almak mümkün değildir
Bir beylik olarak ortaya çıkışından itibaren, bünyesinde gerektirdiği değişiklikleri yapmaktan çekinmeyen Osmanlı Devleti, kendisinden önceki Müslüman devletler ile komşu öteki Müslüman devletlerin müessese ve teşkilâtlarından da istifade etmişti Nitekim, Anadolu Selçuklu Devletinin enkazı üzerinde ve onun bir devamı olarak teşekkül ve inkişaf etmiş bulunan Osmanlı İmparatorluğunun, bu devletin ve onun vâsıtası ile daha eski diğer Türk ve İslâm devletlerinin ya da İran Moğollarının fazla varlıklı teşkilât ve müesseselerinden de geniş ölçüde faydalanmak imkânlarına sahip bulunduğu tarihî bir hakikattir Bu sebeple bazı tarihçilerin, Osmanlı tımarının ilk örneklerinin özellikle son dönem Bizans İmparatorluğunda aranması gerektiği şeklindeki görüşleri gerçeklere yerinde bir temayül sayılmaz Nitekim, bilhassa vezir Nizâmü'lMülk'ün, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda yapmış olduğu idarî ıslâhattan daha sonra, bu imparatorlukta askerî hizmet mukabili çeşitli olan İktalar, Anadolu Selçuklularına ve dolayısıyla Osmanlılara, anahatları ile bir timar örneği teşkil edebilecek bazı hususiyetler taşımakta idi(Ö Lütfi Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar maddesi)
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi timar sistemi, Osmanlılardan önceki Müslüman devletlerde de bulunmakta idi Osmanlılar, bu sistemi onlardan aldılar Bu sebeple daha devletin kuruluş yıllarında timar sistemi ve bununla ilgili uygulamaları görmekteyiz Nitekim Osman Gazi (12991326), fethedilen yerleri dirlik (timar) olarak dağıtmış ve bunlarla ilgili bir takım hükümler koymuştur Âşıkpaşazâde'nin ifâdesine göre o, Her kime kim bir timar virem ânı nedensiz elinden almayalar ve keza ol öldüğü vakitte oğluna ve eğer minicik zeka olsa vireler Hizmetkârları sefer vakti olacak sefere varalar Ta ol sefere yarayıncademiştir (Aşıkpaşazade, Tarih, İstanbul 1332, 20) Bu ifadelerden şu sonuçlar çıkmaktadır:
1 yok yere hiç kimsenin tımarı elinden alınamaz
2 Timar sahibinin ölümü halinde timar oğluna intikal eder
3 Oğul küçükse, sefere gidecek yaşa gelinceye dek onun yerine hizmetkârlarının sefere gitmesi gerekmektedir Bundan da anlaşıldığı gibi, Osmanlı Devletinde timar sistemi, mîrî arazi rejiminin sonucu olarak ortaya çıktı Osman Gazinin fetihleri ile başlayan bu sistem, Sultan I Murad devrinde tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi
Devlette önemli bir fonksiyonu yer alan timar sistemi, Osmanlı toprak rejiminin temelini teşkil eder Zira bu toplumda hesaplı, sosyal, askerî ve idarî teşkilâtların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanıyordu Toplum hayatında en küçük vazife sahibinden devlet başkanına (hükümdar) değin yaklaşık olarak bütün sosyal gruplar, geçimini toprak ürünleri ile temin ediyorlardı Bu sistem sayesinde devletin güçlendiği tarihçiler tarafından açık açık ortaya konmaktadır Nitekim Alman tarihçiler tarafından açık açık ortaya konmaktadır Nitekim Alman tarihçisi Leopold Von Ranke XVII Asırda Osmanlılar ve ispanyaadlı eserinde Osmanlı devletinin kudretini teşkil eden üç unsurdan birinin timar (dirlik) sistemi olduğunu kaydeder (Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, 85)
Toprak taksimatının en küçük bölümü olan timar, senelik geliri 320 bin akça aralarında değişen askerî dirliklere bahşedilen bir isimdir Devrin imkânları gözönünde bulundurularak bir kısım asker ve memurlara geçimlerini tedarik hususunda böyle bir kaynak sağlanıyordu Nitekim bu mânâda kanunnâmelerde Zeâmet ve timar fakat defi a'da için tâyin olunan malı mukateledir ve asker zeka bunları tasarruf edenlerdirdenilmektedir (Kavanîni Âli Osman Der Mezâmini Defteri Divân, vr 15a, Süleymaniye Ktb (Fatih) nr 3497)
Kanunnâmenin bu ifadesinden hareketle Barkan, timarı şöyle tanımlama eder: Osmanlı İmparatorluğunda geçimlerini ya da hizmetlerine ait masrafları yerine getirmek üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyn bölgelerden kendi nâm ve hesaplarına tahsil salâhiyeti ile birlikte görev edilmiş olan aidat kaynaklarına ve giderken özellikle defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya dek olan askerî dirliklere verilen isimdir(Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar md) Kendisine böyle bir imkân tanınan kişi (timar sahibi, sipahi), buna karşılık bazı vazifelerle mükellef tutulmaktadır O, Batı'daki toprak sahiplerinin, serflerine aleyhinde takındıkları tavır gibi bir pozisyonda bulunamaz Hem tımarı içinde meydana gelen olaylara toprak sahibi sıfatıyla müdahalede bulunamaz
Sipahi, reâyadan (mirî araziyi takım biçen, tasarruf eden) arz ve cinsleri kanunlarla tesbit edilmiş olan vergiden fazlasını tahsil edemezdi Selahiyetini aşandan dirliği (timarı), yeniden geri verilmemek şartıyla alınırdı Kendisi de başka bir bölgeye reâyâ olarak gönderilirdi Çünkü devletin kendisine verdiği selâhiyeti tecavüz etmiş, güveni kötüye kullanmış ve halka adaletsizlik etmiş oluyordu 14 Muharrem 973 (12 Ağustos 1565)' de Sivas Beylerbeyi, Sivas ve Arapkir kadılarına yazılan bir hükümde, Divriği Beyi Kasım'ın şeriat ve kanuna tutarsız olarak reâyâya haksızlık ettiğinin duruşma kadar tesbit edilmiş olması cihetiyle sancağının tebdiline karar verildiği bildirilmektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, nr 5, 34) Benzer Şekilde 973 (1565) senesinde Avlonya kadısına yazılan bir hükümde de adı geçen kazaya alt Aspurokilise adındaki köyde timar sahibi olan Burhan oğlu Ahmed'in, gerek ehli şenaattan olması, gerekse reâyâya haksızlık etmesi sebebiyle timarı elinden alınıp hapsedilmesine karar verilmiştir Böylece, öbür din, ırk, uyruk ve mezheplere sahip insanları sınırları içinde barındıran Osmanlı Devleti, sipahînin yapabileceği haksızlığın önünü almaya çaba ediyordu
Osmanlı toprak rejiminde sipahi (timar sahibi), toprağın hakiki sahibi değildi O, mirî arazinin halka dağıtılmasında devletin bir temsilcisi durumundaydı Bunun içindir oysa devlet, timarların kapalı bir sistem halinde çalışmasını alıkoymak, onları devamlı kontrol etmek ve gerektiğinde müdahalede bulunmak için aralıksız olarak buralara memurlar gönderiyordu Bu manada Toprak Kadısının varlığını zikredebiliriz
Osmanlı Devletinde, Osman Gazi ile başlayan timar sistemi, Sultan I Murad vaktinde Rumeli bölgesinde de uygulanmaya başladı 1402 yılında Timur'la yapılan savaştan sonradan Osmanlı Devletinin teşkilatlanmasında bir duraklama görüldü Bu hal, kendisini toprak sisteminde de hissettirdi Buna karşılık Fatih Sultan Mehmed,devletin gelişen ihtiyaçları yanında timar sistemini geliştirmek için kanunlar çıkardı II Bâyezid (14811512) vaktinde timar teşkilatında kayda değer bir değişim göze çarpmaz Buna karşılık Yavuz Sultan Selim (1512 1520) devrinde timar sistemi mükemmel bir şekilde işlemiş, sipahî ve cebelîlerin (timar sahiplerinin yanlarında harbe götürmek zorunda olduğu kimseler, askerler) miktarı büyüme göstermişti 1514 yılında bunların sayısı 140 bin kişiyi bulmuştu (Cin, age, 101) Bu teşkilât, Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine çıktı Kanunî'nin konu ile ilgili fermanları ve kanunnâmesi, bu hususta manâlı birer delil olmaktadır Bu dönemde irili ufaklı 37521 timar vardı Bunlardan 9654'ü kale muhafız timarı, geriye doğru kalan 27867'si ise tamamıyla eşkincitimarı idi
Osmanlı toprak rejiminde her dirliğin çekirdeğini teşkil eden ve kılıçadı bahşedilen bir kısım vardır Timarlar, kılıç deyiş edilen ve hiç değişmeyen bir çekirdek kısmı ile zamanla bu kısma ek edilen hisselerden meydana geliyordu Timarların bulunduğu alan ve durumlarına göre çeşitlilik arz eden her kılıca bir timar sahibi görev edilir, bir kılıç yerine iki kişi ödev edilemezdi (KavanÎni Âli Osman Der Mezâmin, vr 7 b, 8 ab) Rumeli'de yer alan Budin, Bosna, Tımaşvar Beylerbeyliklerindeki 6000'lik Tezkireli Timarların kılıçları 3'er bindi Anadolu, Karaman, Maras, Rum, Diyarbekir, Erzurum, Haleb, Şam, Bağdad ve Kıbrıs eyâletlerindeki tezkireli timarların kılıçları ise 2 bindi Buna göre kılıç hakkının dıştan kalan her üçbin akça kazanç için timar sahibi bir cebelîyetiştirmek zorundaydı (Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü'lVukuât, İstanbul 1294, I, 143144)
Osmanlı toprak düzeninde timarlar bir kaç kısma ayrılıyordu
aTimar arazisinin mal olarak verilip verilmemesi açısından
1 ) Mal timarlar: Anadolu'nun bir takım vilâyetlerinde mevcud olan bu neviden timar sahipleri sefer esnasında yerlerine cebelîlerini gönderebiliyorlardı Bu mükellefiyetini yerine getirmeyen timar sahibinin bir yıllık geliri hazine göre alınıyordu Ölümü halinde timar oğluna, oğlu yahut öteki mirasçılarına kalıyordu
2) Mal olmayan timarlar: Bunlar hizmet karşılığı varidatın bir kısmının tahsisi suretiyle verilen timarlardı Osmanlı timarlarının birçok bu nevidendir
b Timar sahiplerinin gördüğü işlere tarafından
1 ) Eşkinci timarları: Bunların sahipleri alaybeyinin sancağı altında sefere eşerler (giderler) Cebelîleri ile birlikte sefere gitmek zorunda olan bu herif timarların mutasarrıfları, sefere gitmedikleri vakit timarları ellerinden alınırdı
2) Mustahfız timarları: Bu timarların sahipleri, emrindeki bulundukları kalelerin muhafızları idiler Hizmetleri devam ettiği müddetçe timarları da devam ederdi
3) Hizmet timarları: Hudud boylarında bulunan câmilerin imamet ve hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen timarlardır
c Veriliş şekillerine göre
Timarların, Beylerbeyi tarafından ya da devlet merkezinden verilmesine kadar sınıflandırılması ile ilgilidir Buna kadar de timarlar ikiye ayrılıyordu:
1) Tezkireli timar: Beylerbeyilerin, bir tezkire ile devlet merkezine öneri ettikleri timarlardı
2) Tezkiresiz timar: Beylerbeylerin kendi beratları ile verdikleri timarlardı
Minik timarların dağıtılmasında beylerin selahiyetleri büyüktü Muhtelif eyâletlerde değişik baremlerde olmak üzere defter yazıları açıklanmış bir rakamın altında olan timarların sahiplerini beylerbeyleri kendi tuğralarını taşıyan beratlarla ödev edebiliyorlardı Daha büyük kazanç sağlayan timarlarda ise beylerbeyi o timara yargı kazanmış olan sipahinin eline bir tezkirevererek ödev işini devlet merkezine teklif ederdi Beylerbeyinden böyle bir tezkire bölge sipahi, İstanbul'a gelip altı ay içinde beratını olmak zorunda idi
d Malî durumlarına kadar:
1) Bağımsızlık timarlar: Timar sahibinin, resmi erûs, resmi tapu, kışlak, yaylak, cürüm, cezavs gibi vergileri alma hakkına sahip bulunduğu timarlardı
2) Hür olmayan timarlar: Böyle bir timarı tasarruf eden sipahinin serbest timar sahipleri gibi yetkileri yoktu
Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine erişen timar sistemi, bu hükümdarın ölümünden daha sonra biçimsizleşme temayülü göstermeye başladı III Sultan Murad (15741595) devrinde biçimsizleşme belirtileri açık açık ortaya çıktı Zira bu dönemde eski kanunlara riayet edilmeyerek dağıtılmış yollardan timar sahibi olan kimseler türedi Koçi Bey, bu konuda eski kanun ve şer'i şerife uyulmadığını (Koçi Mustafa Bey, Risâle, Nşr Zuhuri Danışman, ist 1972, 32) anlatır
Kuruluşundan beri, Osmanlı Devleti tarihinde büyük bir rol oynamış yer alan tımar rejimi, birkaç asırdan beri buhranlar içinde geçen hayatının son safhasında gürültüsüz sedasız bir şekilde ve herhangi bir sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı Tarihe mal olması değişik safhalar geçiren bu sistemin kaldırılış esnasındaki birincil tatbikatı, 1703 tarihinde Girit Adası'nda başladı Ülkenin diğer mıntıkalarındaki tımarlar ise 1812 tarihinden itibaren mahlul epeyce (boşaldıkça) başkalarına verilmemeye başlandı Nihayet Yeniçeri ocağının lağvedilerek muntazam bir askerî sınıf vücuda getirildikten daha sonra intizam ve disiplinlerini tamamen kaybetmiş olan tımar sahiplerinin de bir zamanlar olduğu gibi bırakılmaları uygun görülmeyerek H 1263 (M 1848) senesinde bütün tımar sahipleri kaydı hayat şartıyla ve yarım tımar bedeli ile emekliye sevk edilerek tımar sistemine son verildi
Köylülerin konumu
Tımar topraklarında yaşamış köylüler ilke olarak bulundukları toprak parçasından ayrılamazlardı Tımardan terketmek isteyen bir köylünün sipahiye tazminat (çift bozan akçesi) ödemesi gerekirdi Eğer köylü tımarı yasadışı biçimde terk edecek olursa, kaçmasından itibaren bazı kanunname düzenlemelerine göre on bazılarına göre on beş seneye dek sipahi göre cebren toprağına geri döndürülebilirdi
Tımar türleri
Basmakalıp bir tımarın takvim tarımsal geliri 20000 akçeden azdı Bu cins tımarları tasarrufeden sipahiler harp durumunda Osmanlı kuvvetlerine bir atlı asker ile birlikte katılırlardı
Geliri 20000 akçeden artı olan tımarlara zeâmet denirdi Bir zeâmetin yöneticisi ise zâimdi Zâimlerin görevi sipahilerinkine fazla benzemekle beraber rütbece üstündüler Savaş zamanlarında zâimler tımarlı sipahi ve cebelülerden oluşan süvari birliklerine kumanda eder, uzlaşma zamanlarında ise bulundukları yörenin güvenlik görevlisi (subaşı) işlevini görürlerdi Zâimlerin zeâmetleri üzerindeki yetkileri bir sipahinin tımarı üzerindeki yetkisinden fazlaydı Bu konu özellikle aidat toplamada geçerliydi
hass olup, esasen padişah, öteki Osmanlı hanedanı mensupları ya da beylerbeyleri, sancak beyleri gibi yüksek rütbeli devlet görevlilerine gelir kaynağı olarak tevcih edilirdi
Osmanlı'da tımar sisteminin uygulandığı bölgeler
Timarların en yoğun olduğu coğrafya, Osmanlı İmparatorluğu'nun çekirdek eyâletlerini teşkil eden Tuna nehri güneyi Rumeli bölgesi, Bosna, Tesalya, Mora, Trakya, Batı ve Orta Anadolu bölgeleri olmuştur Doğu ve Güneydoğu Anadolu sahalarında, Halep ve Şam eyaletlerinde tımarlar daha seyrek olup, Irak, Arabistan, Mısır, ve Garp Ocaklarında ise çok istisnaîdir
Tımar sisteminin faydaları
Tımarlar, 15 ve 16 yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun tarımsal imal düzeniyle süvariye dayalı sipahi askerî gücünü ve merkezî otoritenin taşradaki egemenliğini sentezlemeyi başarmış bir askerîidarîiktisadî birimdi Tımarda üreticilik yapan reâyâ ve idare yapan sipahi,savaş zamanında kısa sürede bir atlı askere ve daha aşağı rütbeli bir subaya dönüşmekteydiler Laf konusu bölüm, atlı süvarilerin Osmanlı ordusu açısından önemi devam ettiği nispette canlılığını sürdürmüştür Tımar, ateşli silahların ve para ekonomisinin fazla sınırlı olduğu çağlarda etkili bir idarî üniteydi Tımar birlikleri ateşli silah kullanmazlar ok, yay ve mızrakla savaşırlardı
Tımarların önemini yitirmesi
Avrupa'da ateşli silahların 16yüzyıl her tarafında yaygınlaşması Avusturya cephesinde atlı süvarilerin ve sipahilerin savaş gücünü azaltmıştı Bu durum ateşli silahlarla önceden beri donanmış olan Yeniçerilerin önemini arttırdı Yeniçeriler maaşlarını direkt hazineden nakit para (ulûfe) biçiminde almaktaydılar Yeniçerileri birlikleri sayısının büyümesi Osmanlı maliyesinde peşin para para ihtiyacını artırdı Nakit gereksinimini süratli bir biçimde karşılamanın başlıca yolu vergilerin iltizam yöntemiyle toplanmasıydı Sözü geçen yöntemin 16yüzyıl sonlarında hakim ülkü gelmesiyle tımarların lüzum askerî, gerekse ekonomik anlamda belirleyici bir önemleri kalmamıştır Tımarlar bundan sonra varlıklarını bir kalıntı kurum olarak 19yüzyılın başlarına değin sürdürecektirTımar sistemi Tanzimat Fermanıyla 1839 yılında kaldırılmıştır *
tımar sisteminin faydaları
Osmanlıda Tımar Sistemi Tımar Sistemi hakkında veri
Tımar Osmanlı İmparatorluğu'nda millet arazisi (mirî) dahilinde, yönetimi sipahiye bırakılmış olan verimli topraklara bahşedilen ad Tımar sistemi 1831'de kaldırılmıştır
Osmanlı devletinde, belirtilmiş devir ve hizmet karşılığında kişilere tahsis edilen ve defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya değin olan askerî dirlikler Kendisine böyle bir imkân bilinen kişiye de timar sahibi veya sipahî denir
Timar sistemi, Osmanlı devletinde toprağın işlenmesi, devletin büyük bir masrafa girmeden askerî güç sağlaması ve hesaplı hayatın gelişmesinde büyük faydalar sağladı Devletin ekonomik ve askerî gücünü ortaya koyması bakımından önem taşıyan bu sistem bilinmeden bir takım konularda doğru ve sağlam hafıza sahibi almak mümkün değildir
Bir beylik olarak ortaya çıkışından itibaren, bünyesinde gerektirdiği değişiklikleri yapmaktan çekinmeyen Osmanlı Devleti, kendisinden önceki Müslüman devletler ile komşu öteki Müslüman devletlerin müessese ve teşkilâtlarından da istifade etmişti Nitekim, Anadolu Selçuklu Devletinin enkazı üzerinde ve onun bir devamı olarak teşekkül ve inkişaf etmiş bulunan Osmanlı İmparatorluğunun, bu devletin ve onun vâsıtası ile daha eski diğer Türk ve İslâm devletlerinin ya da İran Moğollarının fazla varlıklı teşkilât ve müesseselerinden de geniş ölçüde faydalanmak imkânlarına sahip bulunduğu tarihî bir hakikattir Bu sebeple bazı tarihçilerin, Osmanlı tımarının ilk örneklerinin özellikle son dönem Bizans İmparatorluğunda aranması gerektiği şeklindeki görüşleri gerçeklere yerinde bir temayül sayılmaz Nitekim, bilhassa vezir Nizâmü'lMülk'ün, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda yapmış olduğu idarî ıslâhattan daha sonra, bu imparatorlukta askerî hizmet mukabili çeşitli olan İktalar, Anadolu Selçuklularına ve dolayısıyla Osmanlılara, anahatları ile bir timar örneği teşkil edebilecek bazı hususiyetler taşımakta idi(Ö Lütfi Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar maddesi)
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi timar sistemi, Osmanlılardan önceki Müslüman devletlerde de bulunmakta idi Osmanlılar, bu sistemi onlardan aldılar Bu sebeple daha devletin kuruluş yıllarında timar sistemi ve bununla ilgili uygulamaları görmekteyiz Nitekim Osman Gazi (12991326), fethedilen yerleri dirlik (timar) olarak dağıtmış ve bunlarla ilgili bir takım hükümler koymuştur Âşıkpaşazâde'nin ifâdesine göre o, Her kime kim bir timar virem ânı nedensiz elinden almayalar ve keza ol öldüğü vakitte oğluna ve eğer minicik zeka olsa vireler Hizmetkârları sefer vakti olacak sefere varalar Ta ol sefere yarayıncademiştir (Aşıkpaşazade, Tarih, İstanbul 1332, 20) Bu ifadelerden şu sonuçlar çıkmaktadır:
1 yok yere hiç kimsenin tımarı elinden alınamaz
2 Timar sahibinin ölümü halinde timar oğluna intikal eder
3 Oğul küçükse, sefere gidecek yaşa gelinceye dek onun yerine hizmetkârlarının sefere gitmesi gerekmektedir Bundan da anlaşıldığı gibi, Osmanlı Devletinde timar sistemi, mîrî arazi rejiminin sonucu olarak ortaya çıktı Osman Gazinin fetihleri ile başlayan bu sistem, Sultan I Murad devrinde tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi
Devlette önemli bir fonksiyonu yer alan timar sistemi, Osmanlı toprak rejiminin temelini teşkil eder Zira bu toplumda hesaplı, sosyal, askerî ve idarî teşkilâtların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanıyordu Toplum hayatında en küçük vazife sahibinden devlet başkanına (hükümdar) değin yaklaşık olarak bütün sosyal gruplar, geçimini toprak ürünleri ile temin ediyorlardı Bu sistem sayesinde devletin güçlendiği tarihçiler tarafından açık açık ortaya konmaktadır Nitekim Alman tarihçiler tarafından açık açık ortaya konmaktadır Nitekim Alman tarihçisi Leopold Von Ranke XVII Asırda Osmanlılar ve ispanyaadlı eserinde Osmanlı devletinin kudretini teşkil eden üç unsurdan birinin timar (dirlik) sistemi olduğunu kaydeder (Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, 85)
Toprak taksimatının en küçük bölümü olan timar, senelik geliri 320 bin akça aralarında değişen askerî dirliklere bahşedilen bir isimdir Devrin imkânları gözönünde bulundurularak bir kısım asker ve memurlara geçimlerini tedarik hususunda böyle bir kaynak sağlanıyordu Nitekim bu mânâda kanunnâmelerde Zeâmet ve timar fakat defi a'da için tâyin olunan malı mukateledir ve asker zeka bunları tasarruf edenlerdirdenilmektedir (Kavanîni Âli Osman Der Mezâmini Defteri Divân, vr 15a, Süleymaniye Ktb (Fatih) nr 3497)
Kanunnâmenin bu ifadesinden hareketle Barkan, timarı şöyle tanımlama eder: Osmanlı İmparatorluğunda geçimlerini ya da hizmetlerine ait masrafları yerine getirmek üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyn bölgelerden kendi nâm ve hesaplarına tahsil salâhiyeti ile birlikte görev edilmiş olan aidat kaynaklarına ve giderken özellikle defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya dek olan askerî dirliklere verilen isimdir(Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar md) Kendisine böyle bir imkân tanınan kişi (timar sahibi, sipahi), buna karşılık bazı vazifelerle mükellef tutulmaktadır O, Batı'daki toprak sahiplerinin, serflerine aleyhinde takındıkları tavır gibi bir pozisyonda bulunamaz Hem tımarı içinde meydana gelen olaylara toprak sahibi sıfatıyla müdahalede bulunamaz
Sipahi, reâyadan (mirî araziyi takım biçen, tasarruf eden) arz ve cinsleri kanunlarla tesbit edilmiş olan vergiden fazlasını tahsil edemezdi Selahiyetini aşandan dirliği (timarı), yeniden geri verilmemek şartıyla alınırdı Kendisi de başka bir bölgeye reâyâ olarak gönderilirdi Çünkü devletin kendisine verdiği selâhiyeti tecavüz etmiş, güveni kötüye kullanmış ve halka adaletsizlik etmiş oluyordu 14 Muharrem 973 (12 Ağustos 1565)' de Sivas Beylerbeyi, Sivas ve Arapkir kadılarına yazılan bir hükümde, Divriği Beyi Kasım'ın şeriat ve kanuna tutarsız olarak reâyâya haksızlık ettiğinin duruşma kadar tesbit edilmiş olması cihetiyle sancağının tebdiline karar verildiği bildirilmektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, nr 5, 34) Benzer Şekilde 973 (1565) senesinde Avlonya kadısına yazılan bir hükümde de adı geçen kazaya alt Aspurokilise adındaki köyde timar sahibi olan Burhan oğlu Ahmed'in, gerek ehli şenaattan olması, gerekse reâyâya haksızlık etmesi sebebiyle timarı elinden alınıp hapsedilmesine karar verilmiştir Böylece, öbür din, ırk, uyruk ve mezheplere sahip insanları sınırları içinde barındıran Osmanlı Devleti, sipahînin yapabileceği haksızlığın önünü almaya çaba ediyordu
Osmanlı toprak rejiminde sipahi (timar sahibi), toprağın hakiki sahibi değildi O, mirî arazinin halka dağıtılmasında devletin bir temsilcisi durumundaydı Bunun içindir oysa devlet, timarların kapalı bir sistem halinde çalışmasını alıkoymak, onları devamlı kontrol etmek ve gerektiğinde müdahalede bulunmak için aralıksız olarak buralara memurlar gönderiyordu Bu manada Toprak Kadısının varlığını zikredebiliriz
Osmanlı Devletinde, Osman Gazi ile başlayan timar sistemi, Sultan I Murad vaktinde Rumeli bölgesinde de uygulanmaya başladı 1402 yılında Timur'la yapılan savaştan sonradan Osmanlı Devletinin teşkilatlanmasında bir duraklama görüldü Bu hal, kendisini toprak sisteminde de hissettirdi Buna karşılık Fatih Sultan Mehmed,devletin gelişen ihtiyaçları yanında timar sistemini geliştirmek için kanunlar çıkardı II Bâyezid (14811512) vaktinde timar teşkilatında kayda değer bir değişim göze çarpmaz Buna karşılık Yavuz Sultan Selim (1512 1520) devrinde timar sistemi mükemmel bir şekilde işlemiş, sipahî ve cebelîlerin (timar sahiplerinin yanlarında harbe götürmek zorunda olduğu kimseler, askerler) miktarı büyüme göstermişti 1514 yılında bunların sayısı 140 bin kişiyi bulmuştu (Cin, age, 101) Bu teşkilât, Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine çıktı Kanunî'nin konu ile ilgili fermanları ve kanunnâmesi, bu hususta manâlı birer delil olmaktadır Bu dönemde irili ufaklı 37521 timar vardı Bunlardan 9654'ü kale muhafız timarı, geriye doğru kalan 27867'si ise tamamıyla eşkincitimarı idi
Osmanlı toprak rejiminde her dirliğin çekirdeğini teşkil eden ve kılıçadı bahşedilen bir kısım vardır Timarlar, kılıç deyiş edilen ve hiç değişmeyen bir çekirdek kısmı ile zamanla bu kısma ek edilen hisselerden meydana geliyordu Timarların bulunduğu alan ve durumlarına göre çeşitlilik arz eden her kılıca bir timar sahibi görev edilir, bir kılıç yerine iki kişi ödev edilemezdi (KavanÎni Âli Osman Der Mezâmin, vr 7 b, 8 ab) Rumeli'de yer alan Budin, Bosna, Tımaşvar Beylerbeyliklerindeki 6000'lik Tezkireli Timarların kılıçları 3'er bindi Anadolu, Karaman, Maras, Rum, Diyarbekir, Erzurum, Haleb, Şam, Bağdad ve Kıbrıs eyâletlerindeki tezkireli timarların kılıçları ise 2 bindi Buna göre kılıç hakkının dıştan kalan her üçbin akça kazanç için timar sahibi bir cebelîyetiştirmek zorundaydı (Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü'lVukuât, İstanbul 1294, I, 143144)
Osmanlı toprak düzeninde timarlar bir kaç kısma ayrılıyordu
aTimar arazisinin mal olarak verilip verilmemesi açısından
1 ) Mal timarlar: Anadolu'nun bir takım vilâyetlerinde mevcud olan bu neviden timar sahipleri sefer esnasında yerlerine cebelîlerini gönderebiliyorlardı Bu mükellefiyetini yerine getirmeyen timar sahibinin bir yıllık geliri hazine göre alınıyordu Ölümü halinde timar oğluna, oğlu yahut öteki mirasçılarına kalıyordu
2) Mal olmayan timarlar: Bunlar hizmet karşılığı varidatın bir kısmının tahsisi suretiyle verilen timarlardı Osmanlı timarlarının birçok bu nevidendir
b Timar sahiplerinin gördüğü işlere tarafından
1 ) Eşkinci timarları: Bunların sahipleri alaybeyinin sancağı altında sefere eşerler (giderler) Cebelîleri ile birlikte sefere gitmek zorunda olan bu herif timarların mutasarrıfları, sefere gitmedikleri vakit timarları ellerinden alınırdı
2) Mustahfız timarları: Bu timarların sahipleri, emrindeki bulundukları kalelerin muhafızları idiler Hizmetleri devam ettiği müddetçe timarları da devam ederdi
3) Hizmet timarları: Hudud boylarında bulunan câmilerin imamet ve hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen timarlardır
c Veriliş şekillerine göre
Timarların, Beylerbeyi tarafından ya da devlet merkezinden verilmesine kadar sınıflandırılması ile ilgilidir Buna kadar de timarlar ikiye ayrılıyordu:
1) Tezkireli timar: Beylerbeyilerin, bir tezkire ile devlet merkezine öneri ettikleri timarlardı
2) Tezkiresiz timar: Beylerbeylerin kendi beratları ile verdikleri timarlardı
Minik timarların dağıtılmasında beylerin selahiyetleri büyüktü Muhtelif eyâletlerde değişik baremlerde olmak üzere defter yazıları açıklanmış bir rakamın altında olan timarların sahiplerini beylerbeyleri kendi tuğralarını taşıyan beratlarla ödev edebiliyorlardı Daha büyük kazanç sağlayan timarlarda ise beylerbeyi o timara yargı kazanmış olan sipahinin eline bir tezkirevererek ödev işini devlet merkezine teklif ederdi Beylerbeyinden böyle bir tezkire bölge sipahi, İstanbul'a gelip altı ay içinde beratını olmak zorunda idi
d Malî durumlarına kadar:
1) Bağımsızlık timarlar: Timar sahibinin, resmi erûs, resmi tapu, kışlak, yaylak, cürüm, cezavs gibi vergileri alma hakkına sahip bulunduğu timarlardı
2) Hür olmayan timarlar: Böyle bir timarı tasarruf eden sipahinin serbest timar sahipleri gibi yetkileri yoktu
Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine erişen timar sistemi, bu hükümdarın ölümünden daha sonra biçimsizleşme temayülü göstermeye başladı III Sultan Murad (15741595) devrinde biçimsizleşme belirtileri açık açık ortaya çıktı Zira bu dönemde eski kanunlara riayet edilmeyerek dağıtılmış yollardan timar sahibi olan kimseler türedi Koçi Bey, bu konuda eski kanun ve şer'i şerife uyulmadığını (Koçi Mustafa Bey, Risâle, Nşr Zuhuri Danışman, ist 1972, 32) anlatır
Kuruluşundan beri, Osmanlı Devleti tarihinde büyük bir rol oynamış yer alan tımar rejimi, birkaç asırdan beri buhranlar içinde geçen hayatının son safhasında gürültüsüz sedasız bir şekilde ve herhangi bir sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı Tarihe mal olması değişik safhalar geçiren bu sistemin kaldırılış esnasındaki birincil tatbikatı, 1703 tarihinde Girit Adası'nda başladı Ülkenin diğer mıntıkalarındaki tımarlar ise 1812 tarihinden itibaren mahlul epeyce (boşaldıkça) başkalarına verilmemeye başlandı Nihayet Yeniçeri ocağının lağvedilerek muntazam bir askerî sınıf vücuda getirildikten daha sonra intizam ve disiplinlerini tamamen kaybetmiş olan tımar sahiplerinin de bir zamanlar olduğu gibi bırakılmaları uygun görülmeyerek H 1263 (M 1848) senesinde bütün tımar sahipleri kaydı hayat şartıyla ve yarım tımar bedeli ile emekliye sevk edilerek tımar sistemine son verildi
Köylülerin konumu
Tımar topraklarında yaşamış köylüler ilke olarak bulundukları toprak parçasından ayrılamazlardı Tımardan terketmek isteyen bir köylünün sipahiye tazminat (çift bozan akçesi) ödemesi gerekirdi Eğer köylü tımarı yasadışı biçimde terk edecek olursa, kaçmasından itibaren bazı kanunname düzenlemelerine göre on bazılarına göre on beş seneye dek sipahi göre cebren toprağına geri döndürülebilirdi
Tımar türleri
Basmakalıp bir tımarın takvim tarımsal geliri 20000 akçeden azdı Bu cins tımarları tasarrufeden sipahiler harp durumunda Osmanlı kuvvetlerine bir atlı asker ile birlikte katılırlardı
Geliri 20000 akçeden artı olan tımarlara zeâmet denirdi Bir zeâmetin yöneticisi ise zâimdi Zâimlerin görevi sipahilerinkine fazla benzemekle beraber rütbece üstündüler Savaş zamanlarında zâimler tımarlı sipahi ve cebelülerden oluşan süvari birliklerine kumanda eder, uzlaşma zamanlarında ise bulundukları yörenin güvenlik görevlisi (subaşı) işlevini görürlerdi Zâimlerin zeâmetleri üzerindeki yetkileri bir sipahinin tımarı üzerindeki yetkisinden fazlaydı Bu konu özellikle aidat toplamada geçerliydi
hass olup, esasen padişah, öteki Osmanlı hanedanı mensupları ya da beylerbeyleri, sancak beyleri gibi yüksek rütbeli devlet görevlilerine gelir kaynağı olarak tevcih edilirdi
Osmanlı'da tımar sisteminin uygulandığı bölgeler
Timarların en yoğun olduğu coğrafya, Osmanlı İmparatorluğu'nun çekirdek eyâletlerini teşkil eden Tuna nehri güneyi Rumeli bölgesi, Bosna, Tesalya, Mora, Trakya, Batı ve Orta Anadolu bölgeleri olmuştur Doğu ve Güneydoğu Anadolu sahalarında, Halep ve Şam eyaletlerinde tımarlar daha seyrek olup, Irak, Arabistan, Mısır, ve Garp Ocaklarında ise çok istisnaîdir
Tımar sisteminin faydaları
Tımarlar, 15 ve 16 yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun tarımsal imal düzeniyle süvariye dayalı sipahi askerî gücünü ve merkezî otoritenin taşradaki egemenliğini sentezlemeyi başarmış bir askerîidarîiktisadî birimdi Tımarda üreticilik yapan reâyâ ve idare yapan sipahi,savaş zamanında kısa sürede bir atlı askere ve daha aşağı rütbeli bir subaya dönüşmekteydiler Laf konusu bölüm, atlı süvarilerin Osmanlı ordusu açısından önemi devam ettiği nispette canlılığını sürdürmüştür Tımar, ateşli silahların ve para ekonomisinin fazla sınırlı olduğu çağlarda etkili bir idarî üniteydi Tımar birlikleri ateşli silah kullanmazlar ok, yay ve mızrakla savaşırlardı
Tımarların önemini yitirmesi
Avrupa'da ateşli silahların 16yüzyıl her tarafında yaygınlaşması Avusturya cephesinde atlı süvarilerin ve sipahilerin savaş gücünü azaltmıştı Bu durum ateşli silahlarla önceden beri donanmış olan Yeniçerilerin önemini arttırdı Yeniçeriler maaşlarını direkt hazineden nakit para (ulûfe) biçiminde almaktaydılar Yeniçerileri birlikleri sayısının büyümesi Osmanlı maliyesinde peşin para para ihtiyacını artırdı Nakit gereksinimini süratli bir biçimde karşılamanın başlıca yolu vergilerin iltizam yöntemiyle toplanmasıydı Sözü geçen yöntemin 16yüzyıl sonlarında hakim ülkü gelmesiyle tımarların lüzum askerî, gerekse ekonomik anlamda belirleyici bir önemleri kalmamıştır Tımarlar bundan sonra varlıklarını bir kalıntı kurum olarak 19yüzyılın başlarına değin sürdürecektirTımar sistemi Tanzimat Fermanıyla 1839 yılında kaldırılmıştır *