Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Osmanlıda Vakıf Kurumu

Osmanlıda Vakıf Kurumu

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Vakıf nedir


Vakıf
Mükellef kimsenin; kendi mülkü olan muhakkak ve dayanıklı malının menfaatini bir şarta bağlamadan Müslüman veya zımmî fakirlere bırakması Vakıf; lügatte habs ve men etmek, engellemek mânâlarına gelir Vakf yapana vâkıf, vakf edilen şeye mevkûf denirVakfı idâre edene mütevellî, mütevellîyi denetim edene nâzır, vakıf şartlarının yazılmış olduğu belgeye de vakfiye denir Vakfedilen mülk, sâhibinin mülkünden çıkar Satılmaz, bağışlanmaz, mîras bırakılmaz Vakıf, dünyâda insanlara ihsân ve ikrâm etmek gâyesiyle kurulur

Müslümanlar, “Bir kimse ölünce, ameli kesilir, amel defteri kapanır Yalnız şu üç kimsenin amel defteri kapanmaz: Sadakai câriyesi, ilmî bir eseri, kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan meâlindeki hadîsi şerîfte haber bahşedilen bir sadakai câriye bırakabilmek için âdetâ birbirleriyle yarış ettiler Anadolu Selçukluları, Dânişmendliler, Gazneliler, Atabegler, Eyyûbîlerle Hindistan,Afganistan ve diğer Müslüman ve Türk devletlerinde çoğu vakıf kuruldu Darı ’daki Memlûkler döneminde en ince ayrıntısına kadar gelişip yaygınlaştı

Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlılar zamânında gösterdi “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır hadîsi şerîfini rehber edinen Osmanlılar, her sâhada olduğu gibi, bu sâhada da kocaman ve daimi eserler meydana getirdiler Vakıf aracılığıyla tesis edilen bu sayısız eserler, koskocaman Osmanlı ülkesini bir baştan diğer başa ağ gibi ördü 15301540 seneleri arasında yapılan vakıflarla ilgili tahrirlere kadar; yalnız Anadolu eyâletinde vakıf yoluyla 45 imâret, 342 câmi, 1055 mescit, 110 medrese, 154 muallimhâne, 1 kalenderhâne, 1 mevlevîhâne, 2 dârülhuffâz, 75 büyük han ve kervansaray kuruldu Bu müesseselerde vazîfe yapan 121 müderris, 3756 hatîb, imâm ve müezzinle 3229 şeyh, şeyhzâde, kayyım, talebe veya mütevellînin iâşe giderleri ve maaşları vakıf gelirlerinden karşılandı

Tekrar benzer târihlerde Karaman eyâletinde vakıf aracılığıyla 3 imâret, 75 câmi, 319 mescit, 45 medrese, 272 zâviye, 2 dârülhadîs, 31 dârülhuffâz, 4 muallimhâne, 2 dârüşşifâ, 14 kervansaray, Rûmeli eyâletindeyse; 10 imâret, 93 câmi, 218 mescit, 35 medrese, 275 zâviye, 13 muallimhâne ve 17 kervansaray tesis edildi

Tesis edilen bu vakıflar gördükleri hizmetlere tarafından değiştirme arz ederdi Yukarıda zikredilenlerden başka, su yolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, aşevleri, dul ve babasız evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları gibi vakıf eserleri tesis edilmiştir Bunlardan başka namazgâh, kütüphâne, dükkân, misafirhâne, kuyular, çamaşırhâne, helâ, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, deniz feneri,ok ve güreş meydanları, tutsak ve köle âzâd etmek, fakirlere yakacak tedarik etmek, hizmetçilerin efendileri kadar azarlanmaması için kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini edinmek, gâzilere at geliştirmek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçitler hazırlamak, yetim kızlara çeyiz hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara ve muhtaçlara yardımcı olmak, çocukları baharda dışarıya gezdirmek, mektep çocuklarına gıdâ ve gıda yardımı, fakirlerin ve kimsesizlerin cenâzesini uyandırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri mutlu etmek, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya yardımda bulunmak, kış aylarında kuşların beslenmesi, hasta ve garîb leyleklerin bakımı ve tedâvisi gibi pekçok maksatla çeşitli vakıflar kurulmuştur Müslümanların iki mukaddes beldesi olan Mekke ve Medîne şehirlerine, İslâm dünyâsının boyunca binlerce vakıf tesis edilmiştir Bilhassa Osmanlı sultanlarının, devlet adamlarının ve öteki hayırsever kimselerin meydana getirdikleri vakıflarla, her yıl Osmanlı ülkesinden buralara ulaştırılan vakıf gelirleri, tüm İslâm dünyâsının şükrân hislerini kabartacak seviyeye ulaşmıştır

Din ve ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlığın hizmetine görev edilmiş olan, insanların bedenî ve rûhî hastalıklarını tedâvi etmek gâyesiyle belirlenmiş vakıf hastaneler, dârüşşifâlar ve tımarhâneler de manâlı vakıf müesseseleridir Bu sağlık kuruluşlarıyla ilgili bâzı vakfiyelerde birtakım ilâçların formülleri bildirilmiş, bu formüllere kadar yapılan ilâçların hastaların tedâvisinde kullanılması istenilmiştir Sosyal hizmetler yönünden böylece kayda değer olan imâretlerse, seyâhatin meşakkati aşağıda bezginlik düşen yolcuların istirâhatını temin ederek, din ve kültür birliğinin kurulmasını sağlamış, istek tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ümidsiz kimselere bir sığınak vazîfesi görmüş, dînî ve insânî vecîbeleri en iyi şekilde yerine getirmiştir İmâretler bünyesinde bulunan dârüşşifâlar, halkın poliklinik ve hastâne hizmetlerini görmüştür Bu hizmetler devrin en selâhiyetli tıp otoriteleri eliyle parasız olarak yapılırdı İmârethâneler yüzlerce yetime maaş bağlantı kurmak, binlerce fakirin karnını doyurmak, dul kadınları himâye altına edinmek, babasız ve yoksul çocuklarını okutmak üzere mektepler açılmak gibi hizmetlerle sahiden Türk hayırseverliğinin takdirle yâd edilecek birer şefkat âbidesi hüviyetindeydiler

Şehirlerarası nakliyenin sağlanması için öyle fazla yol, köprü ve kalenin inşâsı önemli ticâret yolları üzerindeki konak yerlerinde kervansaraylar kurulması vakıflar sâyesinde gerçekleşmiştir Sokakların aydınlatılıp temizlenmesi ve bâzı şehirlerin muhtelif yerlerinde bahçeler açılması gibi hizmetler de vakıf yoluyla yaptırılmıştır

Osmanlı iskân siyâsetini kolaylaştıran önemli unsurlardan biri olan ve Osmanlı Devletinin başlangıcından îtibâren; ülkenin değişik yerlerinde kurulan tekkeler, ahî ocakları ve bunların masrafları vakıflar yoluyla karşılanmıştır Ahîler, yerleştikleri yerlerde devlet politikasının propagandasını yaptıkları gibi, gelip gidenleri misâfir etmişler, gerektiğinde harbe katılmış, halkı da bu işe teşvik etmişlerdir

Yüzyıllar her tarafında İslâm ve Türk dünyâsında içtimâî nizâmın korunmasına fertler arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla iki taraflı sevgi bağının kurulmasına, diğer bir ifâdeyle insanlığın dünyevî ve uhrevî saâdetine hizmet eden birer sosyal kuruluş olarak kayda değer bir yer tutan vakıflar, Osmanlı devlet nizâmının kurulmasında ve devâm etmesinde temel faktörlerden biri olmuştur

Osmanlılar zamânında kurulan vakıf müesseseleri iki kısımda incelenmektedir Birincisi; vakfedilen şeyin kanımca kendisinden faydalanılan vakıflardır Müessesâtı hayriye de denilen, câmiler, medreseler, mektepler, imâretler, zâviyeler, kütüphâneler, misâfirhâneler, köprüler, hastaneler, çeşmeler, sebiller ve kabristanlar bu kısma girer İkincisi ise; vakfedilen şeyin bizzat kendisinden faydalanılmayan, ama birincilerin kesintisiz ve uyumlu bir şekilde işlemesini temin eden binâ, arâzi, peşin para para vs kazanç kaynaklarının teşkil ettiği vakıflardır Bunlara aslı vakf denilmektedir Vakfedilen bu nesneler arasında bâzı köylerin tamâmı, her türlü zirâat işletmeleri, çiftlikler, tarlalar, üzüm bağları, bahçeler, yerleşim olarak kullanılan binâlar, dükkanlar ve iktisâdî gâye için yapılmış başka yapılar gibi gayri menkuller ve hayvan derisi, gemi, peşin para para gibi menkuller görülmektedir Mülkiyeti devlete âit olan ve arâzîi mîriye adı verilen toprakların da vakıf hâline getirildiği görülmektedir; buna vakıfı irsâdî adı verilmektedir Fakat vakfedilen şey bu arâzilerin çıplak mülkiyeti değil, ya üstünde çalışan kimselerin devlete ödemek zorunda oldukları vergiler veya arâzinin tasarruf hakkıydı Tahsis ve irsâd kâbilinden evkâf adı da bahşedilen bu vakıflarda başlıca olan, vakfedilen gelirlerin devlet bütçesinden karşılanması, gereken hizmetlere tahsîs edilmesidir

Osmanlılardaki toprak vakıfları da üç kısma ayrılmıştır:

Birincisi; sâhiplerinin mülkü olan öşürlü ve harâclı toprakların vakfedilmesiyle meydana gelen toprak vakıflarıdır Bunlar, mülkiyeti devlet tarafından satılmış veya îmâr ve ihyâ maksâdıyla kolonizatör Türk dervişlerine ve zâviye sâhiplerine mal olarak terk edilen manâsız toprakların vakıf hâline getirilmesiyle ortaya çıkmıştır Bu toprakları vakıf sâhiplerinin kendileri veyâ adamları işlemektedir Kirâya verildiği takdirde vakıf idârecisi toprağı işleyen köylülerden sâdece toprak kirâsı isteyebilmekte bunun dışında onlar üstünde idârî ve inzibâtî selâhiyetleri ve resmî sıfatları bulunmamaktadır

İkincisi; mâlikânedîvânî sistemine emrindeki toprakların vakfedilmesi hâlinde, vakfedilen şey, topraktan ve toprak üzerinde yaşayan köylülerden alınan her türlü vergiler olmayıp, sâdece toprağın kuru bir sahiplik hakkıdır Bu sahiplik hakkına mâlikâne hissesi denilmekte olup, umûmiyetle mahsûlün beşte biri, yedide biri ya da onda biri olarak kabul edilmektedir Vakfedilen bu haktır

Üçüncü kısmı ise; bilcümle hukûkı şer ’iye ve rüsûmı örfiyesiyle ve serbestiyât üzere vakfedilen topraklardır

Burada söz konusu edilen vakıflardan birinci ve ikincisi vakfı sahîh, üçüncüsü ise vakfı irsâdîdir

Osmanlılarda, önceleri pâdişâh ve Harameyn vakıfları için teşkilâtlı nezâretler yerleşmiş, 1839 ’da kurulan ve taşrada teşkilâtlandırılan Evkâfı Hümâyûn Nezâreti, imparatorluktaki bütün vakıfları merkezî bir idâreye kavuşturmuştur *
 
858,519Konular
981,217Mesajlar
31,073Kullanıcılar
duvarSon üye
Üst Alt