osmanlinin batiyi ornek almasinin olumlu sonuclari nelerdir?
Osmanlıda Batılılaşma ve Laikleşme Sureci
1880'lerden itibaren, bir Osmanlı toplumu yaratmak ideali ile her vilayette pozitif ilimleri oğreten idadi liselerinin acılması, aydın batıcı bir kuşak yetişmesini sağladı Ataturk nesli, bu temelde kurulan yeni askeri mekteplerde yetişti Batılılaşma, 1908 Jon Turk Devrimi ile Kurtuluş Savaşı sırasında, elit zumre arasında kokleşmiş bir gelenek, vazgecilmez bir ideal, bir kurtuluş simgesi halini aldı
Eğer Turkiye, kendi kimliğini ve milli kulturunu geliştirerek modern dunyada bağımsız bir milli devlet olarak ortaya cıktıysa, bu başlıca eğitim, gazete ve bu burokratik kuşak icinde sivrilen aydın liderlerin cabaları sayesinde olmuştur Başka bir deyişle, Turkiye bağımsız ulus devleti varlık ve gelişimini, devlet ve toplumu tam olarak batılılaştırma idealini benimseyen elit bir zumrenin liderliğine borcludur
Osmanlı devletinin batılılaşma sureci, her defasında değişik amacları olan ceşitli aşamalardan gecti Osmanlı devletinin ilk zamanlarında burokratlar, Hıristiyan Avrupa'nın silah ve aletlerini almaya yoneldiler Bu alıntılar, Osmanlının askeri gucunu batılılarla aynı seviyeye getirmekte ve doğulu rakiplerine karşı onları ustun kılmakta idi Gemi muhendisliği, yeni istihkam yontemleri, denizcilik, topculuk ve askeri taktikler buna dahildir Dini bakış acısından, burokrat ulema, bu tur teknik alıntıları yasaklayan dini bir kural olmadığını duşunmekte ve Hz Muhammed'in savaşta duşmanın hilelerine başvurmanın caiz olduğu hakkındaki hadisine dayanarak bunlara izin vermekteydi
Bu tur teknolojik becerilerin Osmanlı ulkesinde comert bir bicimde odullendirilmesi, Ronesans İtalya'sında bilinmekteydi; boylece Turkiye bircok unlu batılı ustanın ilgisini cekiyordu Mesela, Leonardo da Vinci'nin Halic'e bir kopru inşa etme projesi saray arşivinde bulunmuş ve yakın zamanlarda Franz Babinger tarafından yayınlanmıştır Kesin bir şekilde soyleyebiliriz ki, Osmanlı Turkiye'si, Batılı olmayan ulkeler arasında, Batı medeniyeti ile yakın ilişkiye girmiş olan ilk ulkedir
Ancak, Osmanlı batılılaşması bu aşamada, tek tek kultur ogelerinin alınması ile sınırlıydı İkinci aşama, 18 yuzyılda, askerlikle ilgili alanlarda batılı ilimleri okutmak uzere Avrupalı uzmanlılar cağrıldığı, askeri okulların acıldığı ve matbaanın getirildiği donemdir Boylece, Osmanlı kafası, ilk defa Batı ilmi ile sistemli bicimde temasa geciyordu Daha 17 yuzyılda, Osmanlı aydın burokratlarının, İtalya'da eğitim gormuş Rumlarla, yalı ve konaklarda en liberal bicimde tarih, felsefe, siyaset ve ahlak konularını tartıştıkları bir ceşit kulupler meydana cıkmıştı
Bu donemde yazarlar arasında, OsmanlıTurk duşuncesinde laiklik akımının başlangıcı sayılabilecek laik bir dunya goruşu yaygınlaştı En onemli değişim, Turklerin Batı medeniyetine karşı yeni bakışlarıydı; boyle bir yaklaşım, her ceşit kultur ozdeşleşmesinin on şartını oluşturan hayranlık ve anlama arzusu idi Bu ilk Osmanlı aydınlanma cağı, Osmanlı İmparatorluğunun Batı ile giderek buyuyen siyasi ve ekonomik bağımlılığı ile ilgili idi ve taraftarları reformcu burokratlar arasından cıkmakta idi
Osmanlı Batılılaşmasının ucuncu aşaması, Tanzimat (18391877) doneminde Batılı idari ve siyasi kurumları aktaran uygulamalar ve Osmanlı devletinin bu temele dayanarak yeniden yapılandırılması ile başladı
Tanzimat doneminin liberal reformları, 1876'da ilan edilen ilk Osmanlı Anayasası ile zirveye ulaştı 18761877'de Osmanlı'nın bu kısa omurlu parlamentolu hukumet deneyimi, konuyla ilgili bir monografi yayınlayan Devereux'e gore aslında oldukca başarılı olmuştu Ancak, hukumetin secimlerde cok ilkel bir oylama sistemine başvurduğunu da soylemek gerekir Her halukarda, Avrupa dışındaki ilk anayasalardan biri olan Osmanlı Anayasası, 1923 Turkiye Cumhuriyeti'ne doğru atılmış onemli bir adımdır
İlk defa, sistematik, kodifiye tek bir İslami kanun mecmuası, Mecelle, hem Şer'i hem de laik nizami mahkemelerde kullanılmak uzere resmi bir metin olarak acıklanmıştır Bundan sonra mahkemelerde verilen kararlar, Şeyhulislama gonderilecekti; ancak Mecelle ne Osmanlı toplumunun giderek artan karmaşık ticari ilişkilerini karşılamada, ne de Şer'i mahkemelerin durumunu kurtarmada başarılı oldu
Ancak, daha sonraları, 1876 Anayasası'nın yinelediği gibi, Osmanlı devleti İslami bir devlet olarak Şeriat'ın, diğer butun yasama yetkileri uzerinde olduğu ilkesini onayladı
Tanzimat doneminin iki vatansever aydını, Namık Kemal ve Ziya Paşa, dışarıdan esinlenen veya zorla kabul ettirilen ve hem geleneksel sosyoekonomik sistem, hem de geleneksel değer sistemi uzerinde yıkıcı etkileri bulunan Batılılaşmayı şiddetle eleştiriyorlardı Bu yazarlar, Batılılaşmayı burokratik zorbalık ile ozdeşleştiriyorlar, boylece hukumete karşı halk tepkisini dile getiriyorlardı Halk, batılılaşmayı, geleneksel esnaf duzeninin bozulmasını, Avrupa makine mamullerinin (mali fatura'nın) pazarı istilası sonucu gelen işsizlik ve İslami gelenekler ve değerler sisteminin yozlaştırılması olarak değerlendiriyordu
Namık Kemal ve Ziya Paşa, Turk halkının sorun ve goruşlerini genel olarak acıkca şoyle dile getirmekte idiler:
1Batılılaşma reformları, Batı Avrupa ile işbirliği yapan bir burokrasi tarafından zorla kabul ettirilmiştir
2Burokratlar, batılılaşmayı kendi istibdatlarını sağlamlaştırmak icin kullandılar
3Ziya ve Kemal, asıl sorunun ekonomik nitelik taşıdığını goruyorlardı Kapitulasyon rejimi altında ithal edilmiş Avrupa makine dokumalarının, memleketteki yerel sanayiyi oldurduğunu ve geleneksel sanatların yerini alabilecek hicbir yerel sınai işletme olmadığından işsizliğin yaygınlaştığını acı acı gozlemlemekte idiler
4Batı'ya olan bağımlılık ile zorla kabul ettirilen reformları eleştiren Yeni Osmanlılar, aynı zamanda Batı'nın kultur, ahlak ve adapta taklit edilmesini şiddetle eleştirmekteydiler Avrupa kanunlarının ithaline karşıydılar
Ozetle, 1'ların Yeni Osmanlılar hareketi, denetimsiz Batı kapitalizminin somurusu ve batılıların memleketteki burokratik işbirlikcilerine karşı bir protesto olarak tanımlanabilir Hareket, batılılaşma ile burokratik istibdat idaresine karşı yonetilmiştir
Devleti Yeniden Yapılandırma, Anayasa, Başkanlık Sistemi
Osmanlı devletini 600 yıl ayakta tutan gercek dayanak, onun kanun rejimi ve adalet sistemidir Hukuk sistemi, devlet idaresinde her turlu keyfiliği ortadan kaldırmak icin orgutlenmiştir Bu kural dışında kalan yegane makam, padişahın kendisi idi Onun mutlakiyetini kısıtlayan tek otorite, Allah'ın emirleri, Şeriat idi İmam sıfatıyla Şeriat'ın uygulanmasında da son merci sultandır Padişah, otoritesini Tanrı'dan alan, boylece başka hicbir organ karşısında sorumlu olmayan mutlak egemen kişidir Oyle ise, padişahın kendisinin adalete ve Şeriat'a aykırı hareketini onleyecek şey nedir? Kendi vicdanı, yani kişisel ahlak kuralları ve dindarlığıdır Osmanlı tarihinde haklı veya haksız padişahların bu gerekce ile tahttan indirildiğini, hatta katl edildiğini biliyoruz
Osmanlı hukumet sisteminde padişahın atadığı gorevlilerin bu otoriteyi kotuye kullanılmasını onlemek, adaleti guvence altında bulundurmak icin idarede bir karşılıklı kontrol sistemi uygulanmakta idi Kadı, doğrudan doğruya padişah tarafından atanırdı, validen ve yerel otoritelerden bağımsız hareket ederdi Hukumlerine padişah dahi karışamazdı Kadı otoritesini kotuye kullanırsa, vali bunu padişaha arz eder, fakat bizzat mudahalede bulunamazdı
Evvelce padişahı, hukuka aykırı hareket etmesi halinde boyle bir yetkiden yoksun edebilmenin tek yolu isyandı; cumhuriyet rejiminde ise secimdir Ama secimler, dort beş yılda gelen bir mekanizmadır ve bu zaman icinde iktidarı elinde tutanlar kanunlara aykırı hareket edebilirler Bunu onleyecek hukuki mekanizma, Anayasa Mahkemesi ve son kertede milletvekillerinin oy coğunluğudur Bu coğunluk, anayasaya aykırı yollara başvurabilen bir hukumetin kontrolu altında ise, hukuk ve kanun rejimi ciddi bir tehlike altında demektir Bu nedenle, demokrasilerde bir coğunluk istibdadından soz edilir Son analizde, sistemin doğru işlemesi, partizanlığı onleyen bir partiler kanununa bağlı gorunmektedir Yoksa, saltanat donemindeki keyfi istibdat, parti liderinin istibdadına donuşebilmektedir Turk siyasi tarihinde cok partili donemde boyle bir durum, Demokrat Parti doneminde, 1960'ta askeri darbenin başlıca meşru kanıtı olarak ileri surulmuştur
Turkiye'nin 76 yıllık deneyiminden sonra bugun vardığı rejim demokrat, laik, sosyal bir rejimdir 1982 Anayasası'nda bu ilkeler son ifadesini bulmuştur
Askeri darbeler peş peşe yeni anayasalar getirmişse de, Cumhuriyet siyasi bunalım ve kilitlenmelerden kurtulamamıştır Kabul etmek gerekir ki, Turk demokrasisi hastadır
Menderes hukumetini duşuren 1960 darbesinden sonra yapılan anayasa, başbakanın aşırı yetkilerini kısıtlamayı amac edinmiştir 1982 anayasası, tutucu bazı grupların etkisi altında birey haklarını ve universite gibi bağımsız kurumları sıkı kontrol altına sokan bir nitelik kazanmıştır Anayasaya yansıyan eğilimlerin başka bir nedeni, Turk toplumunda gorulen hızlı gelişme sonucu yeni yeni ortaya cıkan toplumsalsiyasal akımlardır Batı demokrasilerinde istikrarın bu nedenle Turkiye gibi hızla değişengelişen milletlerde gorulmemesi doğaldır
Kureselleşme
II Dunya Savaşı'nın ardından gelişmiş Batı şunu ahladı ki, satın alma gucu kısıtlı fakir bir dunya, iyi bir pazar değildir; kuresel gelişme fakir bolgelerin yaşam duzeyini yukseltmekle mumkundur Fakiri fakir bırakan bir dunya, kendi gelişmişliğine sınır kor Komşular, ne kadar zengin olursa o kadar iyi alıcı olur O zaman geri kalmışların gercekten geliştirilmesi icin yardım paketi hazırlanır, işciye memura biraz daha dayan oğudu verilir 2000 sonlarında cevrecilerin ekolojik denge teorisi, nasıl insanlığa kuremizi korumanın herkes icin hayati onemini gostermişse, gelişme teorisi de insanlığa dunya ekonomisinde gelişmenin kuresel butunluk icinde algılanması gerektiğini oğretti
Hayvanlar birbirinden postu ile ayrılır, bir hayvan icin farklı postu olan duşmanıdır Gariptir, insanlar da birbirinden başına koyduğu başlıkla, kılık kıyafetiyle ayrılıyor Osmanlılarda hoşgorunun sınırları vardı Din ayrılığı, insanları birbirinden ayıran en temel farklılıktı Yahudi, Ermeni ve Rum ayrı kıyafetleri, başlıkları ve cizmelerinde kullandıkları renkle birbirinden ayrılırdı Musluman toplumunda da, sınıf ve statu, giyilen serpuş ile belli olurdu; mezarda bile o serpuş mezar taşına yontulurdu “Ben ve oteki başa konan serpuş ile belli olurdu Bunu protesto eden derviş, modern bohemiyen delikanlı gibi, tum toplum “conventionlarını bir tarafa atar, başı kabak gezer, “cardarp yapar, yuzunde ve tepesindeki butun kılları kazırdı Bugun luks bir otele Osmanlı cubbesi ve kavuğu ile girseniz, herkesin protesto nazarları ustunuzde toplanır Sosyolog der ki, sosyal normlar, insanları ayıran, birbirine duşman eden simgelerdir Milliyetci, “ben ve oteki zıtlaşmasının en tipik orneğidir Toplumda insan, herkes benim dilimle konuşsun, benim kutsal gorduğum şeyleri, isimleri o da kutsal bilsin, saygı duysun ister; simgeleri ve duygularıyla benim toplumumun bir parcası olsun, der Sosyoloğa gore bu imkansız bir şeydir
Milli sosyoloğumuz Ziya Gokalp bunu en iyi anlayanlardandı O simgelerin, orfuadatın toplumları yapan en guclu toplum cimentosu olduğunu belirtiyordu Gokalp, Turk toplumunun yok edilme anında geldi ve her aydın Turk gibi “milli simgelere hayatolum ogeleri gibi baktı Geleneksel simgeler, başlık, kıyafet, dil, konuşma uslubu, selamlaşma, Tanrı fikri, ibadet bakımlarından halk iki kampa ayrılmıştır “Ben ve oteki ayrılığı, en keskin bicimde ortaya cıkmış, bir duşmanlık haline donuşmuş, sivil ve askeri burokratlar dahil tum toplum kesitleri bu simgeler etrafında cepheleşmiştir İyimsere gore, bu manzara karşısında acaba YUnUs Emre yahut Abdal Musa gelip de ne derdi? Herhalde “sen seni bil sen seni diyecektir “Ben ve oteki ayrılığı bir vehimden ibarettir; insanlık birdir, gercek birliktedir, diyecektir Ama insanı hayvandan ayıran bu bilince, dervişten başka kac kişi erebilir
Osmanlıda Batılılaşma ve Laikleşme Sureci
1880'lerden itibaren, bir Osmanlı toplumu yaratmak ideali ile her vilayette pozitif ilimleri oğreten idadi liselerinin acılması, aydın batıcı bir kuşak yetişmesini sağladı Ataturk nesli, bu temelde kurulan yeni askeri mekteplerde yetişti Batılılaşma, 1908 Jon Turk Devrimi ile Kurtuluş Savaşı sırasında, elit zumre arasında kokleşmiş bir gelenek, vazgecilmez bir ideal, bir kurtuluş simgesi halini aldı
Eğer Turkiye, kendi kimliğini ve milli kulturunu geliştirerek modern dunyada bağımsız bir milli devlet olarak ortaya cıktıysa, bu başlıca eğitim, gazete ve bu burokratik kuşak icinde sivrilen aydın liderlerin cabaları sayesinde olmuştur Başka bir deyişle, Turkiye bağımsız ulus devleti varlık ve gelişimini, devlet ve toplumu tam olarak batılılaştırma idealini benimseyen elit bir zumrenin liderliğine borcludur
Osmanlı devletinin batılılaşma sureci, her defasında değişik amacları olan ceşitli aşamalardan gecti Osmanlı devletinin ilk zamanlarında burokratlar, Hıristiyan Avrupa'nın silah ve aletlerini almaya yoneldiler Bu alıntılar, Osmanlının askeri gucunu batılılarla aynı seviyeye getirmekte ve doğulu rakiplerine karşı onları ustun kılmakta idi Gemi muhendisliği, yeni istihkam yontemleri, denizcilik, topculuk ve askeri taktikler buna dahildir Dini bakış acısından, burokrat ulema, bu tur teknik alıntıları yasaklayan dini bir kural olmadığını duşunmekte ve Hz Muhammed'in savaşta duşmanın hilelerine başvurmanın caiz olduğu hakkındaki hadisine dayanarak bunlara izin vermekteydi
Bu tur teknolojik becerilerin Osmanlı ulkesinde comert bir bicimde odullendirilmesi, Ronesans İtalya'sında bilinmekteydi; boylece Turkiye bircok unlu batılı ustanın ilgisini cekiyordu Mesela, Leonardo da Vinci'nin Halic'e bir kopru inşa etme projesi saray arşivinde bulunmuş ve yakın zamanlarda Franz Babinger tarafından yayınlanmıştır Kesin bir şekilde soyleyebiliriz ki, Osmanlı Turkiye'si, Batılı olmayan ulkeler arasında, Batı medeniyeti ile yakın ilişkiye girmiş olan ilk ulkedir
Ancak, Osmanlı batılılaşması bu aşamada, tek tek kultur ogelerinin alınması ile sınırlıydı İkinci aşama, 18 yuzyılda, askerlikle ilgili alanlarda batılı ilimleri okutmak uzere Avrupalı uzmanlılar cağrıldığı, askeri okulların acıldığı ve matbaanın getirildiği donemdir Boylece, Osmanlı kafası, ilk defa Batı ilmi ile sistemli bicimde temasa geciyordu Daha 17 yuzyılda, Osmanlı aydın burokratlarının, İtalya'da eğitim gormuş Rumlarla, yalı ve konaklarda en liberal bicimde tarih, felsefe, siyaset ve ahlak konularını tartıştıkları bir ceşit kulupler meydana cıkmıştı
Bu donemde yazarlar arasında, OsmanlıTurk duşuncesinde laiklik akımının başlangıcı sayılabilecek laik bir dunya goruşu yaygınlaştı En onemli değişim, Turklerin Batı medeniyetine karşı yeni bakışlarıydı; boyle bir yaklaşım, her ceşit kultur ozdeşleşmesinin on şartını oluşturan hayranlık ve anlama arzusu idi Bu ilk Osmanlı aydınlanma cağı, Osmanlı İmparatorluğunun Batı ile giderek buyuyen siyasi ve ekonomik bağımlılığı ile ilgili idi ve taraftarları reformcu burokratlar arasından cıkmakta idi
Osmanlı Batılılaşmasının ucuncu aşaması, Tanzimat (18391877) doneminde Batılı idari ve siyasi kurumları aktaran uygulamalar ve Osmanlı devletinin bu temele dayanarak yeniden yapılandırılması ile başladı
Tanzimat doneminin liberal reformları, 1876'da ilan edilen ilk Osmanlı Anayasası ile zirveye ulaştı 18761877'de Osmanlı'nın bu kısa omurlu parlamentolu hukumet deneyimi, konuyla ilgili bir monografi yayınlayan Devereux'e gore aslında oldukca başarılı olmuştu Ancak, hukumetin secimlerde cok ilkel bir oylama sistemine başvurduğunu da soylemek gerekir Her halukarda, Avrupa dışındaki ilk anayasalardan biri olan Osmanlı Anayasası, 1923 Turkiye Cumhuriyeti'ne doğru atılmış onemli bir adımdır
İlk defa, sistematik, kodifiye tek bir İslami kanun mecmuası, Mecelle, hem Şer'i hem de laik nizami mahkemelerde kullanılmak uzere resmi bir metin olarak acıklanmıştır Bundan sonra mahkemelerde verilen kararlar, Şeyhulislama gonderilecekti; ancak Mecelle ne Osmanlı toplumunun giderek artan karmaşık ticari ilişkilerini karşılamada, ne de Şer'i mahkemelerin durumunu kurtarmada başarılı oldu
Ancak, daha sonraları, 1876 Anayasası'nın yinelediği gibi, Osmanlı devleti İslami bir devlet olarak Şeriat'ın, diğer butun yasama yetkileri uzerinde olduğu ilkesini onayladı
Tanzimat doneminin iki vatansever aydını, Namık Kemal ve Ziya Paşa, dışarıdan esinlenen veya zorla kabul ettirilen ve hem geleneksel sosyoekonomik sistem, hem de geleneksel değer sistemi uzerinde yıkıcı etkileri bulunan Batılılaşmayı şiddetle eleştiriyorlardı Bu yazarlar, Batılılaşmayı burokratik zorbalık ile ozdeşleştiriyorlar, boylece hukumete karşı halk tepkisini dile getiriyorlardı Halk, batılılaşmayı, geleneksel esnaf duzeninin bozulmasını, Avrupa makine mamullerinin (mali fatura'nın) pazarı istilası sonucu gelen işsizlik ve İslami gelenekler ve değerler sisteminin yozlaştırılması olarak değerlendiriyordu
Namık Kemal ve Ziya Paşa, Turk halkının sorun ve goruşlerini genel olarak acıkca şoyle dile getirmekte idiler:
1Batılılaşma reformları, Batı Avrupa ile işbirliği yapan bir burokrasi tarafından zorla kabul ettirilmiştir
2Burokratlar, batılılaşmayı kendi istibdatlarını sağlamlaştırmak icin kullandılar
3Ziya ve Kemal, asıl sorunun ekonomik nitelik taşıdığını goruyorlardı Kapitulasyon rejimi altında ithal edilmiş Avrupa makine dokumalarının, memleketteki yerel sanayiyi oldurduğunu ve geleneksel sanatların yerini alabilecek hicbir yerel sınai işletme olmadığından işsizliğin yaygınlaştığını acı acı gozlemlemekte idiler
4Batı'ya olan bağımlılık ile zorla kabul ettirilen reformları eleştiren Yeni Osmanlılar, aynı zamanda Batı'nın kultur, ahlak ve adapta taklit edilmesini şiddetle eleştirmekteydiler Avrupa kanunlarının ithaline karşıydılar
Ozetle, 1'ların Yeni Osmanlılar hareketi, denetimsiz Batı kapitalizminin somurusu ve batılıların memleketteki burokratik işbirlikcilerine karşı bir protesto olarak tanımlanabilir Hareket, batılılaşma ile burokratik istibdat idaresine karşı yonetilmiştir
Devleti Yeniden Yapılandırma, Anayasa, Başkanlık Sistemi
Osmanlı devletini 600 yıl ayakta tutan gercek dayanak, onun kanun rejimi ve adalet sistemidir Hukuk sistemi, devlet idaresinde her turlu keyfiliği ortadan kaldırmak icin orgutlenmiştir Bu kural dışında kalan yegane makam, padişahın kendisi idi Onun mutlakiyetini kısıtlayan tek otorite, Allah'ın emirleri, Şeriat idi İmam sıfatıyla Şeriat'ın uygulanmasında da son merci sultandır Padişah, otoritesini Tanrı'dan alan, boylece başka hicbir organ karşısında sorumlu olmayan mutlak egemen kişidir Oyle ise, padişahın kendisinin adalete ve Şeriat'a aykırı hareketini onleyecek şey nedir? Kendi vicdanı, yani kişisel ahlak kuralları ve dindarlığıdır Osmanlı tarihinde haklı veya haksız padişahların bu gerekce ile tahttan indirildiğini, hatta katl edildiğini biliyoruz
Osmanlı hukumet sisteminde padişahın atadığı gorevlilerin bu otoriteyi kotuye kullanılmasını onlemek, adaleti guvence altında bulundurmak icin idarede bir karşılıklı kontrol sistemi uygulanmakta idi Kadı, doğrudan doğruya padişah tarafından atanırdı, validen ve yerel otoritelerden bağımsız hareket ederdi Hukumlerine padişah dahi karışamazdı Kadı otoritesini kotuye kullanırsa, vali bunu padişaha arz eder, fakat bizzat mudahalede bulunamazdı
Evvelce padişahı, hukuka aykırı hareket etmesi halinde boyle bir yetkiden yoksun edebilmenin tek yolu isyandı; cumhuriyet rejiminde ise secimdir Ama secimler, dort beş yılda gelen bir mekanizmadır ve bu zaman icinde iktidarı elinde tutanlar kanunlara aykırı hareket edebilirler Bunu onleyecek hukuki mekanizma, Anayasa Mahkemesi ve son kertede milletvekillerinin oy coğunluğudur Bu coğunluk, anayasaya aykırı yollara başvurabilen bir hukumetin kontrolu altında ise, hukuk ve kanun rejimi ciddi bir tehlike altında demektir Bu nedenle, demokrasilerde bir coğunluk istibdadından soz edilir Son analizde, sistemin doğru işlemesi, partizanlığı onleyen bir partiler kanununa bağlı gorunmektedir Yoksa, saltanat donemindeki keyfi istibdat, parti liderinin istibdadına donuşebilmektedir Turk siyasi tarihinde cok partili donemde boyle bir durum, Demokrat Parti doneminde, 1960'ta askeri darbenin başlıca meşru kanıtı olarak ileri surulmuştur
Turkiye'nin 76 yıllık deneyiminden sonra bugun vardığı rejim demokrat, laik, sosyal bir rejimdir 1982 Anayasası'nda bu ilkeler son ifadesini bulmuştur
Askeri darbeler peş peşe yeni anayasalar getirmişse de, Cumhuriyet siyasi bunalım ve kilitlenmelerden kurtulamamıştır Kabul etmek gerekir ki, Turk demokrasisi hastadır
Menderes hukumetini duşuren 1960 darbesinden sonra yapılan anayasa, başbakanın aşırı yetkilerini kısıtlamayı amac edinmiştir 1982 anayasası, tutucu bazı grupların etkisi altında birey haklarını ve universite gibi bağımsız kurumları sıkı kontrol altına sokan bir nitelik kazanmıştır Anayasaya yansıyan eğilimlerin başka bir nedeni, Turk toplumunda gorulen hızlı gelişme sonucu yeni yeni ortaya cıkan toplumsalsiyasal akımlardır Batı demokrasilerinde istikrarın bu nedenle Turkiye gibi hızla değişengelişen milletlerde gorulmemesi doğaldır
Kureselleşme
II Dunya Savaşı'nın ardından gelişmiş Batı şunu ahladı ki, satın alma gucu kısıtlı fakir bir dunya, iyi bir pazar değildir; kuresel gelişme fakir bolgelerin yaşam duzeyini yukseltmekle mumkundur Fakiri fakir bırakan bir dunya, kendi gelişmişliğine sınır kor Komşular, ne kadar zengin olursa o kadar iyi alıcı olur O zaman geri kalmışların gercekten geliştirilmesi icin yardım paketi hazırlanır, işciye memura biraz daha dayan oğudu verilir 2000 sonlarında cevrecilerin ekolojik denge teorisi, nasıl insanlığa kuremizi korumanın herkes icin hayati onemini gostermişse, gelişme teorisi de insanlığa dunya ekonomisinde gelişmenin kuresel butunluk icinde algılanması gerektiğini oğretti
Hayvanlar birbirinden postu ile ayrılır, bir hayvan icin farklı postu olan duşmanıdır Gariptir, insanlar da birbirinden başına koyduğu başlıkla, kılık kıyafetiyle ayrılıyor Osmanlılarda hoşgorunun sınırları vardı Din ayrılığı, insanları birbirinden ayıran en temel farklılıktı Yahudi, Ermeni ve Rum ayrı kıyafetleri, başlıkları ve cizmelerinde kullandıkları renkle birbirinden ayrılırdı Musluman toplumunda da, sınıf ve statu, giyilen serpuş ile belli olurdu; mezarda bile o serpuş mezar taşına yontulurdu “Ben ve oteki başa konan serpuş ile belli olurdu Bunu protesto eden derviş, modern bohemiyen delikanlı gibi, tum toplum “conventionlarını bir tarafa atar, başı kabak gezer, “cardarp yapar, yuzunde ve tepesindeki butun kılları kazırdı Bugun luks bir otele Osmanlı cubbesi ve kavuğu ile girseniz, herkesin protesto nazarları ustunuzde toplanır Sosyolog der ki, sosyal normlar, insanları ayıran, birbirine duşman eden simgelerdir Milliyetci, “ben ve oteki zıtlaşmasının en tipik orneğidir Toplumda insan, herkes benim dilimle konuşsun, benim kutsal gorduğum şeyleri, isimleri o da kutsal bilsin, saygı duysun ister; simgeleri ve duygularıyla benim toplumumun bir parcası olsun, der Sosyoloğa gore bu imkansız bir şeydir
Milli sosyoloğumuz Ziya Gokalp bunu en iyi anlayanlardandı O simgelerin, orfuadatın toplumları yapan en guclu toplum cimentosu olduğunu belirtiyordu Gokalp, Turk toplumunun yok edilme anında geldi ve her aydın Turk gibi “milli simgelere hayatolum ogeleri gibi baktı Geleneksel simgeler, başlık, kıyafet, dil, konuşma uslubu, selamlaşma, Tanrı fikri, ibadet bakımlarından halk iki kampa ayrılmıştır “Ben ve oteki ayrılığı, en keskin bicimde ortaya cıkmış, bir duşmanlık haline donuşmuş, sivil ve askeri burokratlar dahil tum toplum kesitleri bu simgeler etrafında cepheleşmiştir İyimsere gore, bu manzara karşısında acaba YUnUs Emre yahut Abdal Musa gelip de ne derdi? Herhalde “sen seni bil sen seni diyecektir “Ben ve oteki ayrılığı bir vehimden ibarettir; insanlık birdir, gercek birliktedir, diyecektir Ama insanı hayvandan ayıran bu bilince, dervişten başka kac kişi erebilir