Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

öykülerle atatürk

öykülerle atatürk

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Düşman 18 Mart 1915' te donanma saldırısında başarısızlığa uğraması üzerine karadan baskı gerçekleştirmek üstüne boğaz dışındaki adalara yığınak yapmaya koyuldu Bu haber alındıktan sonradan 22 Mart 1915' te Çanakkale bölgesinde beşinci ordu kuruldu Bütün kuvvetler ordu emrindeydi Ordu onbeşinci kolorduyu Maydos çevresinde bırakarak 19 tümeni 19 Nisan' da yedek alarak Biga' ya geldi 25 Nisan 1915' te tanyeri ağarırken Arıburnu ve Seddülbahir bölgesine ilk düşman birlikleri çıktı Arıburnu' na cıkan baskı gözcülük yapma taburunu püskürterek, sonradan Kemalyeri adı bahşedilen yere dek ilerledi burada gerisinde koşup gelen 27 Türk alayı ile karşılaştı Düşman çıkarmasını haber bölge Mustafa Kemal, Conkbayırı yönünde yürüyen düşmana karşısında ordudan emir almayı beklemeden kuvvetlerini harekete geçirdi Birliklerine kendisi yol bularak Kocaçimen tepesine vardı Askerlerine orada kısa bir dinlenme vererek, Alata gidilmediği için yanındakilerle olarak Conkbayırına geldi Orada cephaneleri bittiği için ve düşmanca kovalanan bir gözetleme bölüğüne rastladı: Neden kaçıyorsunuz? Dedi Efendim düşman Nerede düşman? İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdi Aslında de düşman birinci avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyordu Askerleri dinlenmeleri için bırakmış ve düşman da bu tepeye gelmişti Düşman ona kendi askerlerinden daha yakındı Bulunduğu yere gelseler kuvvetleri o kadar fena duruma düşeceklerdi O süre bir mantıkla mı yoksa içgüdüsel olarak mı agnostik kaçan erlere: Düşmandan kaçılmaz, dedi Cephanemiz kalmadı, dediler Cephanemiz yahut süngümüz var, dedi Ve bağırarak: Süngü tak! Dedi Yere yatırdı aynı zamanda Conkbayırı' na doğru ilerleyen piyade alayı ile Cebel bataryasının erlerini marş marşla bulunduğu yere gelmeleri için dikte subayını yoladı Erler yere yatınca, düşmanda yere yatmıştı İşte savaşın kazanıldığı lahza bu andı

SAVARONA

Atatürk' ün İstanbul' daki mutluluklarından biri Florya' yı keşfetmesi oldu Birkaç gidip gelmeden sonradan buradaki plajı canlandırmaya karar verdi Deniz köşkü, alaturka deniz hamamı gibi birşeydi Atatürk denize böylece tutkulu bağlanmıştı ancak yıllarca yaz aylarını hemen hemen su içinde geçirdi Yüzme ve kürek idmanları yapar ve burada da halktan ayrılmazdı Birincil projeye kadar Atatürk Köşkü kumsalın sonundaki bir yokuş üzerine yapılacaktı, aşağı da bir banyo yeri hazırlanacaktı Kalabalıktan uzaklaşmayı istemedi Tekrar birincil projeye göre demir yolu geriye alınacaktı:

Canım, dedi Ankara' da dağ başında yaşıyorum, İstanbul' da Saraya hapsoluyorum; bırakın burada gelenleri gidenleri, hiç olmassa tren gürültüsü duyayım

Son zamanlarda Şile' yi görmüş, böylece sevmişti yaşasaydı orasını da canlandıracaktı

Oldukça Büyük tekne olarak emrinde Ertuğrul Yatı vardı Marmara için yapılmış bu yatla bir kere Karadeniz' e çıkmıştı Sert bir havada yat adeta batıyordu Memleket kıyılarını seyahat etmek üzere İstanbul' dan uzaklaşınca Denizyolları' nın bir gezgin gemisini seferden alıkoymak gerekiyordu İşte Atatürk' e yeni bir yat alınması bu gereksinimden doğmuştu

Amerikalı bir milyoner kadının yaptırmış olduğu Savarona, ileri sürülen bir düşünceye göre Amerika' ya sokulmadığı için, ucuza almıştı Planlarını görmüş ve yatı çok beğenmişti Ne yazık ancak yat geldği vakit Atatürk'ün ölümcül bir hastalığı vardı Böylece sevdiği bu yatta çok zamanı yatakta geçirdi Bir gün şöyle dedi:

Bir çocuk oyuncağını bekler gibi bu yatı beklemiştim Mezarım mı olacak bu tekne benim? Atatürk' ü ölüm yatağına Savarona' daki kamarasından bir koltuğun içinde ancak götürebildiler Yat Dolmabahçe Sarayı önünde boynunu bükerek Atatürk'ü boşuna bekledi


Atatürk ve Onu Ağlatan Arya: Tosca

“Atatürk ’ün çok duygulu olduğu bir akşamdı Bir şeye içlenmiş olduğu belliydi Tosca Operası ’ndan Cavaradossi ’nin meşhur aryasını fazla severdi ve bana çoğu kere çaldırmıştı O gece de biliyordum ki sıra Tosca ’ya da gelecek ‘Hatta bir hatalı yapmayım ’ diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde hazırlanmış bulunduruyordum Nihayet bana döndü, ‘Çal bakalım şu Tosca ’yı ’ dedi Ben notayı çıkarttım ‘Hayır, hayır öyle değil Notayı bırak, notasız çal ’

Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, konsantre oldum, başladım çalmaya Demin bir iki nota çalmıştım ama, ‘Hayır olmadı, bana dön, bana çal Benim gözlerime bak böylece çal ’ dedi



Masada oturuyordu O ’na döndüm ve çalmaya başladım ‘Yine olmadı, bana daha yaklaş ’ dedi Yaklaştım, çok yaklaştım Belliydi ama fazla uzak bir anısının içine gömülmek istiyor ve içinden çok eski zamanlara ait birşeyler taşıyor, fışkırıyor, fışkırıyordu İçinde kopan fırtınayı dindiremiyordu bir türlü Sonunda, ‘Kemanın sapını omuzuma dayayacaksın ve pek çalacaksın ’ dedi

“Bir an için gözünüzün önüne getirin; tarihimizde yaşayan, yaşayacak en büyük Türk, bir sanatçıya ‘Kemanının sapını omuzuma daya ve o şekilde en sevdiğim melodiyi çal ’ diyor Ben de, ibadet eder gibi, huşu içinde Cavaradossi ’nin aryasını çalmaya başladım Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, birazcık kısık, fazla tatlı, çok anlamlı sesiyle melodiyi söylerken, gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu Aryayı olur ya onbeş kere tekrarladım

Prof Dr Remzi Saldırı ’ın anlattığı bu anıdan da anlaşıldığı gibi Atatürk ’ün en sevdiği yapıtların başında “Tosca gelirdi

Atatürk ’ün kurduğu küçük orkestranın şefliğini yapmış olan müzisyen Enver Kapelman, Atatürk ’ün bu yapıta düşkünlüğünü şöyle açıklıyor:



“Mustafa Kemal, Sofya ’da askeri ataşe olarak bulunduğu sırada, devamlı operaya giderdi O sırada Tosca ’da oynayan sopranoya hayrandı Aradan geçen yıllar bu sevgiyi O ’na unutturamamıştı Akşamları O ’na daima Tosca ’dan parçalar çalardım

Tosca ’nın aryasıyla ilgili Veli Laik ’in de başından geçen ilginç bir hatıra var:

“Viyana ’da kurduğumuz bir hafif müzik orkestrasıyla bir süre Avusturya ’da çalıştıktan daha sonra, aldığımız bir teklif üzerine İstanbul ’a gelmiştik Beş kişiydikRosenbaum (keman), Masarik (viyolonsel ve saksafon), Marcel Bi (piyano), Poldi (bateri) ve ben Orkestramız 193337 yılları arasında Atatürk ’ün emrindeydi sürekli olarak Park Otel ’de çalışırdık, fakat Atatürk her gittiği yere bizi götürürdü

“1935 yılında, Sıraselviler ’deki Alev Kulübü ’nde Atatürk ’ün yakını olan bir paşanın kızı evleniyordu Düğüne Atatürk de övünç vermişti Törenin açılış dansını gelinle kendisi yapmak istemiş ama kulübün orkestrasını beğenmemiş Bizi çağırttı Acele Ateş Kulübü ’ne gittik Atatürk ’ün fazla sevdiği SOE (Ich suche dringend Liebe) fokstrotunu çalmaya başladık ve Atatürk, gelin hanımla açılış dansını yaptı

“Bir ara Atatürk, bazı yakınlarıyla beraber öbür bir odaya çekildi Orada da müzik çalınsın istemiş Oda küçük olduğu için Masarik ile ben gittik Bir vakit çaldıktan daha sonra Atatürk arkadaşlarına, ‘Size müzisyenlerin gücünü uygulamak istiyorum ’ dedi

“Nota kağıdı getirtti, Masarik ’e uzattı, ‘Söyleyeceğim şarkıyı yaz ’ dedi ve Tosca ’nın büyük aryasını söylemeye başladı Masarik nota yazmasını öyle bilmezdi Bana baktı Ben de ona Almanca ‘Bir şeyler yaz ’ dedim Atatürk aryayı söylüyor, Masarik yazıyordu Arya bitti fakat Masarik ’in yazdığı notanın parça ile hiç ilgisi yoktu Atatürk notayı aldı, arkadaşlarına gösterdi ve daima müzisyenlere hayranlık duyduğunu söyleyerek bizi onurlandırdı Sonra notayı Masarik ’e uzattı ve ‘Hemen bunu çalın ’ dedi Biz aryayı, notaya bakar gibi yapıp ezbere çaldık Uzunca bir süre sonradan Atatürk büyük salona çıktı Birazcık oturduktan daha sonra Masarik ’in yazdığı notayı istedi, hemen getirip kendisine verdiler O da yaverini çağırıp ‘Bunu kulübün orkestrasına ver, çalsınlar ’ dedi Masarik ile ben Atatürk ’ün masasında oturuyorduk Ne yapacağımızı şaşırdık Yavaşça ayağa kalktım, orkestranın kemancısına yaklaştım ve meseleyi söyledim Orkestra elemanları nota kağıdına bakıp inceler gibi yaptılar ve ezbere bildikleri aryayı çalmaya başladılar Ben sevinçten yerimde duramıyordum Fazla baskı bir durumdan kurtulmuştuk Yavaş adımlarla yerimi almak üzere masaya döndüm Bütün oturacağım sırada Atatürk bana döndü ve ‘Olduğun yerde birazcık dur ’ dedi



Sonradan yaverini çağırttı, kulağına bir şeyler söyledi Yaver büfeye gitti ve elinde bir bardakla döndü Bardağı bana uzattı Bir viski bardağına, ağzına dek rakı doldurmuşlardı Atatürk ‘Bir yudumda iç ’ dedi Yapılan sahtekârlığı daha başında anlamıştı ve beni cezalandırıyordu İçkiye hiç dayanıklı değilimdir Rakıyı bir yudumda içtim Emrindeki odalardan birine koştum, kanepeye uzandım Bayılmışım



Atatürk, sadece Tosca Operası ’nı ya da Herzamanki Batı Müziği ’ni değil, müziğin her türünü seviyordu Hiçbir ayırım yapmadan müziğin şahsen kendini fazla seviyordu ve insan yaşamında müziğin çok önemli bir yeri olduğuna inanıyordu 14 Ekim 1925 ’te İzmir Kız Öğretmen Okulu ’nu ziyareti esnasında öğrencilerin “Hayatta müzik zorunlu midir? sorusuna verdiği şu cevap bugün de benzer etkinliğini korumaktadır:

“Hayatta müzik zorunlu değildir, çünkü hayat müziktir Müzikle ilişkisi olmayan canlılar insan değildir Eğer söz konusu olan insan hayatı ise, müzik mutlaka vardır Müziksiz yaşam zaten var olamaz Müzik, hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve herşeyidir Yalnız müziğin şekli düşünceye tarafından değişir



*
 
858,497Konular
981,983Mesajlar
29,974Kullanıcılar
Osmanlı75Son üye
Üst Alt