nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Altında Peygamber Efendimize yazılmış kısa mektup örnekleri bulabilirsinizHz Muhammed SAV Efendimize yazılmış mektuplar
Sevgili Peygamberim
Seni ne dek cok özledim ki bilemezsinSeni rüyamda olsada bakmak isterdim Ya Resullah eyer fakat ben cenete düşersem sende kac kat aşagıda olcam Orada istedgin her şey olyurmuş Lakin ben sadece seni bakmak isteyecem 1 dk ve 1 sn olsa seni görmek istiyecem Yaresullah senin bakmak icn ne yapılmazki sana canım feda olsun Sen dogmadan önce kız cocukları diri topraga veriliyorduSe dogmadan kadanı tartı verimiyorduLakin sen 20 571 dünya dogdun tüm kayinet sevindi Sen doduktan sonra kız couklar topraga dirlmesini izn veremdiKadın tartı verilmesi istedi Yüce Peygamber senin görenler ahali cok şanclı ama biz seni göremdik ya rasullah Sen hani aglıyan cocuga başı okşardın ya hemen kimse yapmıyorher couk bir darbe alıyorhani sen dersin komşu acken tok yatan bizde degildir Şimdi herkz komşuna ac ken tok yatıyor Onlara bir bardakk su bile vermiyor Ya Rasullah hani dersin bizm kitabımızn Kuranı Krim ama Şimdi amarikadaki asker bizm yüce kitapmız yakıyorYaresullah sen gelme daima bekliyecez
ELİFNUR SAKARYA
Ey Yar vuslatım ömrüm dek!
Bugün yine keder düştü yüreğimin derinliklerine, yine sevda yamaçlarında dolanıyorum kendinden geçmişçesine Bağırıyorum avazım çıktığı değin lakin kimse sesimi duymuyor, çırpınıyorum lakin bir türlü duyuramıyorum feryadımı… İçimde zelzeleler kopuyor, yüreğim paramparça sanki her bir azamı bölüyorlar satırla… Günahlarımın verdiği ağırlıktan tir tir titriyorum, acizlik içerisinde kıvranıyorum defalarca, yatağımın içerisinde iki büklüm ağlıyorum SENİN yokluğunun verdiği sancıdan,yanaklarımdan iki damla yaş süzülüyor usulcaİki damla kan akıyor yüreğimin derinliklerine Adını sayıklıyorum içten sessizce ve SENSİZCE…
Hayatımın her bir karesi eksilerle dolu ve kapatmaya çalışıyorum ömrüm boyu! SENSİZLİĞİN mektebinde mıhlanıp kaldı, gözlerim yokluğundan körleşti, yüreğim alg tuttu ve keçeleşti!
Ey Yâr Ben ne Mekke ’yim hüznüne müşterek ne Medine ’yim Sevdana tutsak, ne Ebubekir ’im ’ ’Benden sonra bir peygamber daha gelse o sen olurdun dediğin ’ ’, ne Ömer ’im ‘ ’istemez misin dünya onların öbür dünya bizim olsun ’ ’deyip onu adaletiyle övdüğün, ne Osman ’ım ‘ ’Bir kızım daha olsa yeniden sana verirdim ’ ’ deyip hayâsından hayâ ettiğin, ne Ali ’yim ‘ ’ilmin kapısı ’ ’deyip en çok sevdiğin kızını verdiğin, ne reyhanlarım dediğin Hz Hasan ve Hz Hüseyin ’im, ne Bilali Habeşi ’yim ‘ ’Cennette adımlarını benden önde görüyorum ’ ’deyip ezan okumasıyla sükûn bulduğun, ne başını okşadığın Enes Bin Malik ’im, ne Taif ’im seninle ağlamaklı ve ne de Zeyd ’im sana yoldaş olan
Ama fazla şükür fakat ben;
Ne Ebu Cehil ’im kapımı 25 kere suratına kapatan, ne Ebu Leheb ’im sana elleri kuruyasıca diyen, ne Birli Bin Vail ’im İslam düşmanı olan, ne Ka ’b Bin Eşref ’im sana Ebter diyen, ne Ümmü Cemil ’im yoluna dikenler döşeyen, ne Taif de yüzüne çarpan taşım, ne Uhut da dişini kıran okum, ne Ubey Bin Halef ’im ‘ ’Senin Rabbin mi bu kurumuş kemikleri diriltecek ’ ’deyip seni alaya bölge, ne sana mecnun, şair, sihirbaz, efsuncu diyen yahudiyim ve ne de mescit kuşu iken senin duanla varlıklı olup sonradan islamı unutan Salebeyim!
Ey Yâr sahi ben kimim? Neyim? Ben senden 14 yüzyıl ötede yüreğini SENİNLE avutan fakat SENSİZ teselli bulamayan, en fazla da yüreğini Gül ’ün dikenine asmak isteyen Bülbül ’üm!
Ben Kerem gibi Aslıma ermek, Ferhat gibi aşkından dağları delmek ve elimin tersiyle itip tüm dünyalıkları ‘ ’çekil aradan Leyla ben Mevlamı buldum ’ ’çağrıda bulunmak isteyen bir Mecnunum!
Aşkından Mecnuna dönmek,pervane gibi ışığında durmak,Elif gibi her daim okunmasam da her zaman seninle elde etmek ve kardeşlerim dediğin o zümreye dahil edinmek için çırpınan bir zavallıyım!
Artık hayatın ritmi zorlaştı, tik taklar yavaşladı, son demlerimde SENİ bekliyorum, yoksa bana gücenmiş mısın EFENDİM?
Ne olur gel ve Gül Çehrenle aydınlat çehremi
SEN Gel ancak hicranım dinsin!
EY SEVGİLİ gönül kapılarımı ardına kadar açtım SENİ bekliyorum!
Ama SEN gelmezsen ben SANA geldim, ellerimde sevda ikliminden derdiğim güllerle, kalbimdeki en hoyrat sevgiyle, bundan böyle gülmeye bile mecalimin kalmadığı çehremle, SENİN firakından paramparça olmuş yüreğimle, sırtımda günah yüklü heybemle kapına geldim EN SEVGİLİ bağışlanma ümidiyle çarpıyor kalbim!
Sallâllahû Aleyhi Ve Sellem
Birazcık da Gurbet Düştü!
Hüzün kaderiniz oldu Efendim! Istırap kaderiniz oldu Her gezgin gibi ağlayarak kadem bastığınız şu fâni dünyada daima ağlamak, kaderiniz oldu Hiç gülmediniz, gülümseyen olmadınız hiç Gülmek size uzaktan oldu Size yakın, gözyaşı dökmek oldu Gözyaşları çağlamak oldu
Hiç ufak olmadınız, çocuk olmadınız hiç Bahtınıza büyük edinmek, büyük kalmak düştü El açmadınız, minnet etmediniz hayata Size; el açanlara bakmak, darda kalanların yardımına koşmak düştü Lûgatınızda durmak yoktu Size koşmak, üveyik olup uçmak düştü
Dünyaya gülümseme etmediniz hiç Size hiç gülmedi dünya Saraylar, yalılar, katlar, yatlar görmediniz Her Zaman kibir soluklayanlar sığmazlarken âleme, kaderin taksiminde size minik bir dünya düştü Onda da cami pencereleri, tahta kulübecikler düştü üstelik tenezzül buyurmanız için gönül ehlinin sineleri düştü Çığırtkanlar davullarla cihanı verirken velveleye, size bir kırık mızrap düştü Tahakkümler, tahkirler, tezyifler, sürgünler gördünüz Bahtınıza gün yüzü görmemek düştü
Gönüllerin birliğini, kardeşliği, hoş görmeyi, insanlar ve insanlık sevgisini olur ya de hiç telaffuz etmemeliydiniz! Devleti, milleti, insanlığı yüceltmeyi hiç ağzınıza almamalıydınız ola ki de! Kaderinize insafsızlardan, vicdansızlardan düşmanlık düştü Her davranışında mürâîlik soluklayanlardan entrikalar düştü Anlaşılmamak sizin de kaderinizde varmış her yüce gibi Dostlara da vefasızlık düştü Ne var ki biraz da vicdan azabı düştü Şair kim için söylemişti bilemeyeceğim ama, müsaadenizle ben sizin için söyleyeceğim; 'size bir muazzam nehir gibi cûş etmek, ama çorak yerde akıp gitmek düştü'
Alnınıza toprak edinmek yazılmıştı Toprak kadar sağlam, onun değin mütevazı ve vefalı elde etmek Daha Sonra nice güllere, nice sümbüllere dayelik yapmak Bahçıvan olmak, güller yetiştirmek, gözyaşlarıyla güller sulamak, gülleri çalılardan gözetmek Size gül olmak, gül olup âleme gül kokusu dağıtmak, her bahçeyi gülzar yapmak düştü
Yorulan, kırılan, darılan olmadınız hiç Eskimek, pörsümek, yaşlanmak semtinize uğramadı Size küheylan edinmek düştü Ummanlar gibi bir sîneniz oldu her zaman Hiç kapanmadı gönül pencereleriniz Size bağışlamak düştü, hoş görmek düştü Hiç eskimediniz Size terütaze ve hep genç kalmak düştü
Şimdilerde bahtınıza birazcık da gurbet düştü Varsın olsun Göz yaşlarınızla büyüttüğünüz güllerinizin etrafı âleme güzel kokularını neşretmelerinden duyduğunuz saadeti, hangi laf anlatabilir ve hangi kalem yazabilir? İmanınızla ümidinizle duyduğunuz huzuru, her gün bir diğer buudunda pervaz ettiğiniz o rengarenk ve efsun dünyanızı hangi ressam çizebilir? Varsın anlamayanlar, anlamasınlar! Size kaderi 'kef'le yazılmışların en mesudu ve en bahtiyarı edinmek düştü*
Sözün özü, defalarca yokluklarla, düşmanlıklarla, ola ki en acısı da her zaman vefasızlıklarla karşılaştınız Olsun! Size hoşuna gitmek ve sevilmek düştü Size vefa, tevazu ve mahviyet; size gözyaşı ve ıstırap; size sevgi, aşk ve bağışlamak düştü Size Sultan'dan gelen hediyelerin en güzeli düştü Ağlamasını dindirdiğiniz yavruların dudaklarından semalara yükselen dua cümleleri ve göğe doğru çözülmüş minnacık ellerinin arasından seccadelerine dökülen gözyaşları düştü İlâhî taksimde size ne güzel şeyler düştü! Nadanlar gayzlarından çatlarken zamanın her hemencecik, size iç huzuru, saadet ve ebedî sürur düştü Çöllerde seraplar görmeye devam etsinler onlar, size yeşeren düşünceler düştü Gulyabanîler dikenler beslerken, sînelerinde ve intikam pazarlarında satışa talep ederlerken ucuz bir fiyata, size gül olmak, gül dermek, gül almak, gül satmak düştü
'Size taleb ü devlet ü câh etmek değil, bir Yâr için âh etmek düştü'
Ne acı! Şu vadide birkaç kırık dökük kelâm etmek de bir vefasıza düştü 'Yâre çok sûzişler eylemek istedi gönül, ne var ama hengâmı fırsatta zebana lâl almak düştü'
Mustafa YILMAZ *
Sevgili Peygamberim
Seni ne dek cok özledim ki bilemezsinSeni rüyamda olsada bakmak isterdim Ya Resullah eyer fakat ben cenete düşersem sende kac kat aşagıda olcam Orada istedgin her şey olyurmuş Lakin ben sadece seni bakmak isteyecem 1 dk ve 1 sn olsa seni görmek istiyecem Yaresullah senin bakmak icn ne yapılmazki sana canım feda olsun Sen dogmadan önce kız cocukları diri topraga veriliyorduSe dogmadan kadanı tartı verimiyorduLakin sen 20 571 dünya dogdun tüm kayinet sevindi Sen doduktan sonra kız couklar topraga dirlmesini izn veremdiKadın tartı verilmesi istedi Yüce Peygamber senin görenler ahali cok şanclı ama biz seni göremdik ya rasullah Sen hani aglıyan cocuga başı okşardın ya hemen kimse yapmıyorher couk bir darbe alıyorhani sen dersin komşu acken tok yatan bizde degildir Şimdi herkz komşuna ac ken tok yatıyor Onlara bir bardakk su bile vermiyor Ya Rasullah hani dersin bizm kitabımızn Kuranı Krim ama Şimdi amarikadaki asker bizm yüce kitapmız yakıyorYaresullah sen gelme daima bekliyecez
ELİFNUR SAKARYA
Ey Yar vuslatım ömrüm dek!
Bugün yine keder düştü yüreğimin derinliklerine, yine sevda yamaçlarında dolanıyorum kendinden geçmişçesine Bağırıyorum avazım çıktığı değin lakin kimse sesimi duymuyor, çırpınıyorum lakin bir türlü duyuramıyorum feryadımı… İçimde zelzeleler kopuyor, yüreğim paramparça sanki her bir azamı bölüyorlar satırla… Günahlarımın verdiği ağırlıktan tir tir titriyorum, acizlik içerisinde kıvranıyorum defalarca, yatağımın içerisinde iki büklüm ağlıyorum SENİN yokluğunun verdiği sancıdan,yanaklarımdan iki damla yaş süzülüyor usulcaİki damla kan akıyor yüreğimin derinliklerine Adını sayıklıyorum içten sessizce ve SENSİZCE…
Hayatımın her bir karesi eksilerle dolu ve kapatmaya çalışıyorum ömrüm boyu! SENSİZLİĞİN mektebinde mıhlanıp kaldı, gözlerim yokluğundan körleşti, yüreğim alg tuttu ve keçeleşti!
Ey Yâr Ben ne Mekke ’yim hüznüne müşterek ne Medine ’yim Sevdana tutsak, ne Ebubekir ’im ’ ’Benden sonra bir peygamber daha gelse o sen olurdun dediğin ’ ’, ne Ömer ’im ‘ ’istemez misin dünya onların öbür dünya bizim olsun ’ ’deyip onu adaletiyle övdüğün, ne Osman ’ım ‘ ’Bir kızım daha olsa yeniden sana verirdim ’ ’ deyip hayâsından hayâ ettiğin, ne Ali ’yim ‘ ’ilmin kapısı ’ ’deyip en çok sevdiğin kızını verdiğin, ne reyhanlarım dediğin Hz Hasan ve Hz Hüseyin ’im, ne Bilali Habeşi ’yim ‘ ’Cennette adımlarını benden önde görüyorum ’ ’deyip ezan okumasıyla sükûn bulduğun, ne başını okşadığın Enes Bin Malik ’im, ne Taif ’im seninle ağlamaklı ve ne de Zeyd ’im sana yoldaş olan
Ama fazla şükür fakat ben;
Ne Ebu Cehil ’im kapımı 25 kere suratına kapatan, ne Ebu Leheb ’im sana elleri kuruyasıca diyen, ne Birli Bin Vail ’im İslam düşmanı olan, ne Ka ’b Bin Eşref ’im sana Ebter diyen, ne Ümmü Cemil ’im yoluna dikenler döşeyen, ne Taif de yüzüne çarpan taşım, ne Uhut da dişini kıran okum, ne Ubey Bin Halef ’im ‘ ’Senin Rabbin mi bu kurumuş kemikleri diriltecek ’ ’deyip seni alaya bölge, ne sana mecnun, şair, sihirbaz, efsuncu diyen yahudiyim ve ne de mescit kuşu iken senin duanla varlıklı olup sonradan islamı unutan Salebeyim!
Ey Yâr sahi ben kimim? Neyim? Ben senden 14 yüzyıl ötede yüreğini SENİNLE avutan fakat SENSİZ teselli bulamayan, en fazla da yüreğini Gül ’ün dikenine asmak isteyen Bülbül ’üm!
Ben Kerem gibi Aslıma ermek, Ferhat gibi aşkından dağları delmek ve elimin tersiyle itip tüm dünyalıkları ‘ ’çekil aradan Leyla ben Mevlamı buldum ’ ’çağrıda bulunmak isteyen bir Mecnunum!
Aşkından Mecnuna dönmek,pervane gibi ışığında durmak,Elif gibi her daim okunmasam da her zaman seninle elde etmek ve kardeşlerim dediğin o zümreye dahil edinmek için çırpınan bir zavallıyım!
Artık hayatın ritmi zorlaştı, tik taklar yavaşladı, son demlerimde SENİ bekliyorum, yoksa bana gücenmiş mısın EFENDİM?
Ne olur gel ve Gül Çehrenle aydınlat çehremi
SEN Gel ancak hicranım dinsin!
EY SEVGİLİ gönül kapılarımı ardına kadar açtım SENİ bekliyorum!
Ama SEN gelmezsen ben SANA geldim, ellerimde sevda ikliminden derdiğim güllerle, kalbimdeki en hoyrat sevgiyle, bundan böyle gülmeye bile mecalimin kalmadığı çehremle, SENİN firakından paramparça olmuş yüreğimle, sırtımda günah yüklü heybemle kapına geldim EN SEVGİLİ bağışlanma ümidiyle çarpıyor kalbim!
Sallâllahû Aleyhi Ve Sellem
Birazcık da Gurbet Düştü!
Hüzün kaderiniz oldu Efendim! Istırap kaderiniz oldu Her gezgin gibi ağlayarak kadem bastığınız şu fâni dünyada daima ağlamak, kaderiniz oldu Hiç gülmediniz, gülümseyen olmadınız hiç Gülmek size uzaktan oldu Size yakın, gözyaşı dökmek oldu Gözyaşları çağlamak oldu
Hiç ufak olmadınız, çocuk olmadınız hiç Bahtınıza büyük edinmek, büyük kalmak düştü El açmadınız, minnet etmediniz hayata Size; el açanlara bakmak, darda kalanların yardımına koşmak düştü Lûgatınızda durmak yoktu Size koşmak, üveyik olup uçmak düştü
Dünyaya gülümseme etmediniz hiç Size hiç gülmedi dünya Saraylar, yalılar, katlar, yatlar görmediniz Her Zaman kibir soluklayanlar sığmazlarken âleme, kaderin taksiminde size minik bir dünya düştü Onda da cami pencereleri, tahta kulübecikler düştü üstelik tenezzül buyurmanız için gönül ehlinin sineleri düştü Çığırtkanlar davullarla cihanı verirken velveleye, size bir kırık mızrap düştü Tahakkümler, tahkirler, tezyifler, sürgünler gördünüz Bahtınıza gün yüzü görmemek düştü
Gönüllerin birliğini, kardeşliği, hoş görmeyi, insanlar ve insanlık sevgisini olur ya de hiç telaffuz etmemeliydiniz! Devleti, milleti, insanlığı yüceltmeyi hiç ağzınıza almamalıydınız ola ki de! Kaderinize insafsızlardan, vicdansızlardan düşmanlık düştü Her davranışında mürâîlik soluklayanlardan entrikalar düştü Anlaşılmamak sizin de kaderinizde varmış her yüce gibi Dostlara da vefasızlık düştü Ne var ki biraz da vicdan azabı düştü Şair kim için söylemişti bilemeyeceğim ama, müsaadenizle ben sizin için söyleyeceğim; 'size bir muazzam nehir gibi cûş etmek, ama çorak yerde akıp gitmek düştü'
Alnınıza toprak edinmek yazılmıştı Toprak kadar sağlam, onun değin mütevazı ve vefalı elde etmek Daha Sonra nice güllere, nice sümbüllere dayelik yapmak Bahçıvan olmak, güller yetiştirmek, gözyaşlarıyla güller sulamak, gülleri çalılardan gözetmek Size gül olmak, gül olup âleme gül kokusu dağıtmak, her bahçeyi gülzar yapmak düştü
Yorulan, kırılan, darılan olmadınız hiç Eskimek, pörsümek, yaşlanmak semtinize uğramadı Size küheylan edinmek düştü Ummanlar gibi bir sîneniz oldu her zaman Hiç kapanmadı gönül pencereleriniz Size bağışlamak düştü, hoş görmek düştü Hiç eskimediniz Size terütaze ve hep genç kalmak düştü
Şimdilerde bahtınıza birazcık da gurbet düştü Varsın olsun Göz yaşlarınızla büyüttüğünüz güllerinizin etrafı âleme güzel kokularını neşretmelerinden duyduğunuz saadeti, hangi laf anlatabilir ve hangi kalem yazabilir? İmanınızla ümidinizle duyduğunuz huzuru, her gün bir diğer buudunda pervaz ettiğiniz o rengarenk ve efsun dünyanızı hangi ressam çizebilir? Varsın anlamayanlar, anlamasınlar! Size kaderi 'kef'le yazılmışların en mesudu ve en bahtiyarı edinmek düştü*
Sözün özü, defalarca yokluklarla, düşmanlıklarla, ola ki en acısı da her zaman vefasızlıklarla karşılaştınız Olsun! Size hoşuna gitmek ve sevilmek düştü Size vefa, tevazu ve mahviyet; size gözyaşı ve ıstırap; size sevgi, aşk ve bağışlamak düştü Size Sultan'dan gelen hediyelerin en güzeli düştü Ağlamasını dindirdiğiniz yavruların dudaklarından semalara yükselen dua cümleleri ve göğe doğru çözülmüş minnacık ellerinin arasından seccadelerine dökülen gözyaşları düştü İlâhî taksimde size ne güzel şeyler düştü! Nadanlar gayzlarından çatlarken zamanın her hemencecik, size iç huzuru, saadet ve ebedî sürur düştü Çöllerde seraplar görmeye devam etsinler onlar, size yeşeren düşünceler düştü Gulyabanîler dikenler beslerken, sînelerinde ve intikam pazarlarında satışa talep ederlerken ucuz bir fiyata, size gül olmak, gül dermek, gül almak, gül satmak düştü
'Size taleb ü devlet ü câh etmek değil, bir Yâr için âh etmek düştü'
Ne acı! Şu vadide birkaç kırık dökük kelâm etmek de bir vefasıza düştü 'Yâre çok sûzişler eylemek istedi gönül, ne var ama hengâmı fırsatta zebana lâl almak düştü'
Mustafa YILMAZ *