nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Peygamberimiz Fil vakasindan 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri agarirken, Mekke`de dogdu
EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ SIRASINDA MEYDANA GELEN HÂRİKÂ HÂDİSELER
Kâinatta en büyük hâdise hiç tereddüd değil ancak, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz Muhammed'in (asm) dünyaya teşrifleri hâdisesidir
Çünkü, hilkat ağacının çekirdeği odur Kâdiri Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, cihan da, insan da olmayacaktı Dolayısıyla sınav dünyasının kapısı da açılmayacaktı Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûru Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o evreni kebir, bir soyağacı tahayyül edilirse, Nuru Muhammedî ayrıca çekirdeği, hem semeresi meyvesi olur Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur
İşte, Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri kâinatı yaratmazdımkudsî hadisi , bu sırra işaret etmektedir
Ayrıca, Efendimizin risâleti öteki peygamberler gibi hususî yok, umumi ve cihanşümûldür Buna binâen kuşkusuz dünyaya teşrifleri sırasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti Ve bu hâdiseler us ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti
Nebiyyi Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında asıl şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :
1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu
Yahudîler aralarında çoğu âlim vardı Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi Yıldızlardan hüküm çıkarmada da sanatkâr sayılırlardı Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı
Resûli Zîşanın ünlü şâiri Hassan bin Sâbit (ra) bu hususu şöyle anlatmıştır:
Ben sekiz yaşlarında var yoktum Biliyorum, bir sabahleyin vakti, Yahudînin biri 'Hey Yahudîler!' diye çığlık atarak koşuyordu Yahudîler, 'Ne var, ne yırtınıyorsun?' diyerek adamın başına üşüştüler Yahudî şöyle haykırıyordu:
'Haberiniz olsun, Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu Ahmed bu gece dünyaya geldi' 36
İbni Sa'd'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:
Mekke'de oturan bir Yahudî vardı Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:
'Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?'
Kureyşliler, 'Bilmiyoruz' cevabını verince, adam sözlerine devam etti:
'Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu Sırtında alâmeti var'
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var'
Yahudî gidip peygamberlik alâmetini fark etti Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
'Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek fakat, haberi doğudan batıya dek ulaşacaktır'37
Seslenmek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûli Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu
2) Medâyin'deki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırdayarak Yıkıldı
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi Saatler, doğum anlarını gösteriyordu Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı ve şamata sesiyle uyandı Hükümdarla birlikte ırk da coşku içinde yataklarından fırladı Manzara korkunçtu ve telaş verici idi Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü çatırdayarak yıkılıvermişti
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini hemen bir toplantıya çağırdı Toplantıda, akım eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi
Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu Demin müzakereye başlamamışlardı oysa, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi Mektupta, İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu
Bu haber, Kisrâ'nın nefret edilen şey ve heyecanını daha da arttırdı
Bu sırada toplantıda yer alan İran başkadısı Mûbezan laf alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:
Gördüm ama yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar
Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adil Mûbezan'ın bu rüyâsını da mânâlı buldu Sinirleri fazlasıyla gerilmişti Bu muammayı çözmek istiyordu Bilgisine ve irfânına güvendiği Mûbezan'a sordu:
Peki, bu neye işâret olabilir?
Başkadının cevabı kısa ve öz oldu:
Araplar kadar çok manâlı birşeyler olacağına işâret olabilir
Kisrâ, bunun üzerine hemen Hîre Valisi Numan bin Münzir'e bir mektup yazdı Mektupta,
Bana orada yer alan âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!diyordu
Mektubu bölge Numan, işin ciddiyetini anladı ve hemen Abdü'lMesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e gönderdi
Gelen âlimi hükümdar hemen huzura kabul etti
Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonradan, kendisinden bu hususta bilgi istedi Abdü'lMesih, Kisrâ'ya hâdiseler hakkında bir veri veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:
Şam yakınında Câbiye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap verecek veri vardır
Bunun üzerine Kisrâ, Abdü'lMesîh'i gidip Satîh'ten hâdiseler hakkında data edinmek üzere vazifelendirdi
Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir acûbei hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi Dâimâ sırt üstü yatardı Bir yere salağım benürülmek istendiği süre bohça gibi katlanırdı Gaipten verdiği dürüst haberler, o zamanın insanları aralarında meşhurdu
Abdü'lMesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh'in yanında vardı O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu Şiddetli hastalık içinde kıvranıyordu Hastalığın şiddeti dudaklarından söylev kudretini de alıp salağım benürmüştü ama, gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de konuşabildi
Ama, Abdü'lMesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini ansızın açtı ve sözde mezar kapısına yok, dünya evinin kapısına yeni üçgenin taban olmayan kenarı basacakmış gibi canlanarak coşku içinde haykırdı:
Ey Abdü'lMesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak
Asâ'nın sahibi peygamber olarak gönderildi Semâve Vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü Bundan Böyle Şam da Şam yok, Satîh için
Şunu iyi bil fakat, süre üstünde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi
Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti:
Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonradan hüküm yerini bulacaktır38
Bu cümleler, Satîh'in dudaklarından dökülen son sözler oldu Yarı bu gerçeği dile getirmek için bekleyip durmuştu Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Ulu Allah'a teslim etti
Meşhur kâhin Satîh, bu sözleriyle açık açık Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu O âna değin bir sözde görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece asalet veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti Nitekim, tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti, 67 sene süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyye'de Hâtemü'lEnbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı
3) Kâbe'nin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Tepetaklak Yıkıldı:
Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah'ın tek ma'bud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı Ne var ama, henüz Tevhid temsilcisi Resûli Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler
Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât, kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır
Dünya buna şâhid oldu O Resûli Zîşan, kısa zamanda Kâbe'yi cansız putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile değil eerdi
4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu iri alev, yarı okyanusların istilâsına uğramış kolay bir ateşmiş gibi sönüverdi
Çağırmak ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş'alesiyle aydınlatacaktı *
EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ SIRASINDA MEYDANA GELEN HÂRİKÂ HÂDİSELER
Kâinatta en büyük hâdise hiç tereddüd değil ancak, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz Muhammed'in (asm) dünyaya teşrifleri hâdisesidir
Çünkü, hilkat ağacının çekirdeği odur Kâdiri Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, cihan da, insan da olmayacaktı Dolayısıyla sınav dünyasının kapısı da açılmayacaktı Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûru Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o evreni kebir, bir soyağacı tahayyül edilirse, Nuru Muhammedî ayrıca çekirdeği, hem semeresi meyvesi olur Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur
İşte, Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri kâinatı yaratmazdımkudsî hadisi , bu sırra işaret etmektedir
Ayrıca, Efendimizin risâleti öteki peygamberler gibi hususî yok, umumi ve cihanşümûldür Buna binâen kuşkusuz dünyaya teşrifleri sırasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti Ve bu hâdiseler us ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti
Nebiyyi Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında asıl şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :
1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu
Yahudîler aralarında çoğu âlim vardı Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi Yıldızlardan hüküm çıkarmada da sanatkâr sayılırlardı Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı
Resûli Zîşanın ünlü şâiri Hassan bin Sâbit (ra) bu hususu şöyle anlatmıştır:
Ben sekiz yaşlarında var yoktum Biliyorum, bir sabahleyin vakti, Yahudînin biri 'Hey Yahudîler!' diye çığlık atarak koşuyordu Yahudîler, 'Ne var, ne yırtınıyorsun?' diyerek adamın başına üşüştüler Yahudî şöyle haykırıyordu:
'Haberiniz olsun, Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu Ahmed bu gece dünyaya geldi' 36
İbni Sa'd'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:
Mekke'de oturan bir Yahudî vardı Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:
'Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?'
Kureyşliler, 'Bilmiyoruz' cevabını verince, adam sözlerine devam etti:
'Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu Sırtında alâmeti var'
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var'
Yahudî gidip peygamberlik alâmetini fark etti Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
'Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek fakat, haberi doğudan batıya dek ulaşacaktır'37
Seslenmek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûli Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu
2) Medâyin'deki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırdayarak Yıkıldı
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi Saatler, doğum anlarını gösteriyordu Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı ve şamata sesiyle uyandı Hükümdarla birlikte ırk da coşku içinde yataklarından fırladı Manzara korkunçtu ve telaş verici idi Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü çatırdayarak yıkılıvermişti
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini hemen bir toplantıya çağırdı Toplantıda, akım eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi
Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu Demin müzakereye başlamamışlardı oysa, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi Mektupta, İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu
Bu haber, Kisrâ'nın nefret edilen şey ve heyecanını daha da arttırdı
Bu sırada toplantıda yer alan İran başkadısı Mûbezan laf alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:
Gördüm ama yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar
Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adil Mûbezan'ın bu rüyâsını da mânâlı buldu Sinirleri fazlasıyla gerilmişti Bu muammayı çözmek istiyordu Bilgisine ve irfânına güvendiği Mûbezan'a sordu:
Peki, bu neye işâret olabilir?
Başkadının cevabı kısa ve öz oldu:
Araplar kadar çok manâlı birşeyler olacağına işâret olabilir
Kisrâ, bunun üzerine hemen Hîre Valisi Numan bin Münzir'e bir mektup yazdı Mektupta,
Bana orada yer alan âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!diyordu
Mektubu bölge Numan, işin ciddiyetini anladı ve hemen Abdü'lMesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e gönderdi
Gelen âlimi hükümdar hemen huzura kabul etti
Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonradan, kendisinden bu hususta bilgi istedi Abdü'lMesih, Kisrâ'ya hâdiseler hakkında bir veri veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:
Şam yakınında Câbiye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap verecek veri vardır
Bunun üzerine Kisrâ, Abdü'lMesîh'i gidip Satîh'ten hâdiseler hakkında data edinmek üzere vazifelendirdi
Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir acûbei hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi Dâimâ sırt üstü yatardı Bir yere salağım benürülmek istendiği süre bohça gibi katlanırdı Gaipten verdiği dürüst haberler, o zamanın insanları aralarında meşhurdu
Abdü'lMesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh'in yanında vardı O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu Şiddetli hastalık içinde kıvranıyordu Hastalığın şiddeti dudaklarından söylev kudretini de alıp salağım benürmüştü ama, gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de konuşabildi
Ama, Abdü'lMesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini ansızın açtı ve sözde mezar kapısına yok, dünya evinin kapısına yeni üçgenin taban olmayan kenarı basacakmış gibi canlanarak coşku içinde haykırdı:
Ey Abdü'lMesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak
Asâ'nın sahibi peygamber olarak gönderildi Semâve Vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü Bundan Böyle Şam da Şam yok, Satîh için
Şunu iyi bil fakat, süre üstünde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi
Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti:
Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonradan hüküm yerini bulacaktır38
Bu cümleler, Satîh'in dudaklarından dökülen son sözler oldu Yarı bu gerçeği dile getirmek için bekleyip durmuştu Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Ulu Allah'a teslim etti
Meşhur kâhin Satîh, bu sözleriyle açık açık Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu O âna değin bir sözde görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece asalet veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti Nitekim, tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti, 67 sene süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyye'de Hâtemü'lEnbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı
3) Kâbe'nin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Tepetaklak Yıkıldı:
Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah'ın tek ma'bud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı Ne var ama, henüz Tevhid temsilcisi Resûli Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler
Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât, kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır
Dünya buna şâhid oldu O Resûli Zîşan, kısa zamanda Kâbe'yi cansız putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile değil eerdi
4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu iri alev, yarı okyanusların istilâsına uğramış kolay bir ateşmiş gibi sönüverdi
Çağırmak ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş'alesiyle aydınlatacaktı *