nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Nur yüzlü Efendimiz süt kardeşi Abdullah'la beraber evlerine yakın çayırlıkta kuzularını otlatıyordu Bir ağacın aşağı yerleşik, tatlı tatlı konuşuyorlardı Bir müddet sonra da Abdullah ağacın serin gölgesinde uykuya daldı
Kâinatın Efendisi ise, oturduğu yerden kâinatı kuşatan benzersiz güzelliklerin Yaratıcısını düşünmeye koyuldu Bu sırada kuzular yayıla yayıla epeyce uzaklaşmışlardı Onları geri çevirmek için Peygamberimiz, Abdullah'ın yanından ayrıldı Bir müddet gittikten sonradan, karşısına beyaz elbiseli iki kişinin çıktığını fark etti İkisi de güler yüzlü ve sevimli idiler Birinin elinde içi karla batmış altın bir tas vardı Nur yüzlü Efendimizin yanında usulca yaklaştılar Onu tutup İlâhî bir halı gibi duran yem yeşil çimenlerin üzerine uzattılar Efendimizde ne ses, ne seda, ne de telâş vardı Bu güler yüzlü, bu pak sîmalı ve bu sevimli insanların kendisine musibet yapmayacağını biliyordu
Ağacın serin gölgesinde uyumakta olan Abdullah bu sırada uyandı Manzarayı görünce olanca hızıyla telâşlı telâşlı eve vardı Gördüğü manzarayı anne ve babasına anlattı Coşku ve telâşlarından, evlerinden nasıl çıktıklarının farkında bile olmayan Halîme ile kocası, aniden Peygamberimizin yanında vardılar Lakin, Abdullah'ın anlattıklarından eser yoktu Ortalıkta kimseler görünmüyordu Zira, gelenler memur edildikleri vazifelerini bir anda bitirip, gözden kaybolmuşlardı Yalnızca ayakta duran Kâinatın Efendisinin benzi uçuktu ve hafiften gülümsüyordu
Fazlasıyla telâşa kapılan Halîme ve kocası, Ne oldu sana yavrucuğum?diye sordular
Kâinatın Efendisi şunları anlattı: Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi Birinin elinde içi karla doymuş bir tas vardı Beni tuttular, göğsümü yardılar Kalbimi de çıkarıp yardılar Ondan siyah bir kan pıhtısı çıkarıp bir yana attılar Göğsümü ve kalbimi o karla temizledikten daha sonra ayrılıp gittiler
Aradan yıllar geçecek, kendilerine peygamberlik vazifesi verilecekti Birgün Sahabîlerden bazıları, Yâ Resulallah, bize kendinizden bahseder misiniz?diyecekler; Resûlullah da, Ben babam İbrâhim'in duâsıyım Kardeşim İsâ'nın müjdesiyim Annemin ise rüyâsıyım O, bana hâmile iken Şam saraylarını aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüştüdedikten sonradan, bahsi geçen hâdiseyi de şöyle anlatacaktır:
Ben, Sa'd bin Bekroğulları yanına emzirilip büyütüldüm Birgün süt kardeşimle birlikte evlerimizin ardındaki kuzuları otlatıyorduk O sırada yanıma beyaz elbiseli iki birey geldi Birinin elinde içi karla batmış bir altın tas vardı Beni tuttular, göğsümü yardılar Kalbimi de çıkarıp yardılar Ondan siyah bir kan parçası çıkarıp bir yana attılar Göğsümü ve kalbimi o karla temizlediler*
Kâinatın Efendisi ise, oturduğu yerden kâinatı kuşatan benzersiz güzelliklerin Yaratıcısını düşünmeye koyuldu Bu sırada kuzular yayıla yayıla epeyce uzaklaşmışlardı Onları geri çevirmek için Peygamberimiz, Abdullah'ın yanından ayrıldı Bir müddet gittikten sonradan, karşısına beyaz elbiseli iki kişinin çıktığını fark etti İkisi de güler yüzlü ve sevimli idiler Birinin elinde içi karla batmış altın bir tas vardı Nur yüzlü Efendimizin yanında usulca yaklaştılar Onu tutup İlâhî bir halı gibi duran yem yeşil çimenlerin üzerine uzattılar Efendimizde ne ses, ne seda, ne de telâş vardı Bu güler yüzlü, bu pak sîmalı ve bu sevimli insanların kendisine musibet yapmayacağını biliyordu
Ağacın serin gölgesinde uyumakta olan Abdullah bu sırada uyandı Manzarayı görünce olanca hızıyla telâşlı telâşlı eve vardı Gördüğü manzarayı anne ve babasına anlattı Coşku ve telâşlarından, evlerinden nasıl çıktıklarının farkında bile olmayan Halîme ile kocası, aniden Peygamberimizin yanında vardılar Lakin, Abdullah'ın anlattıklarından eser yoktu Ortalıkta kimseler görünmüyordu Zira, gelenler memur edildikleri vazifelerini bir anda bitirip, gözden kaybolmuşlardı Yalnızca ayakta duran Kâinatın Efendisinin benzi uçuktu ve hafiften gülümsüyordu
Fazlasıyla telâşa kapılan Halîme ve kocası, Ne oldu sana yavrucuğum?diye sordular
Kâinatın Efendisi şunları anlattı: Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi Birinin elinde içi karla doymuş bir tas vardı Beni tuttular, göğsümü yardılar Kalbimi de çıkarıp yardılar Ondan siyah bir kan pıhtısı çıkarıp bir yana attılar Göğsümü ve kalbimi o karla temizledikten daha sonra ayrılıp gittiler
Aradan yıllar geçecek, kendilerine peygamberlik vazifesi verilecekti Birgün Sahabîlerden bazıları, Yâ Resulallah, bize kendinizden bahseder misiniz?diyecekler; Resûlullah da, Ben babam İbrâhim'in duâsıyım Kardeşim İsâ'nın müjdesiyim Annemin ise rüyâsıyım O, bana hâmile iken Şam saraylarını aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüştüdedikten sonradan, bahsi geçen hâdiseyi de şöyle anlatacaktır:
Ben, Sa'd bin Bekroğulları yanına emzirilip büyütüldüm Birgün süt kardeşimle birlikte evlerimizin ardındaki kuzuları otlatıyorduk O sırada yanıma beyaz elbiseli iki birey geldi Birinin elinde içi karla batmış bir altın tas vardı Beni tuttular, göğsümü yardılar Kalbimi de çıkarıp yardılar Ondan siyah bir kan parçası çıkarıp bir yana attılar Göğsümü ve kalbimi o karla temizlediler*