iltasyazilim
FD Üye
herşeyden önce sultanımızın özelliklerini mucizelerini öğrenmemiz lazım şu gün gençliğimiz x bir futbolcuyu sesi tır altında kalmış manda böğürmesinden daha çirkin bir şarkıcıyı sorulduğunda onun hakkında takır takır açıklama yaparken gönüllerin sultanını maalesef bilememektedir inşaallah her gün sultanımızın başımızın tacının özelliklerinden sizlere bir demet sunacağım allah hizmetlerimizi kabul etsin onun yolundan sevgisinden şeffatinden bizleri ayırmasın
(Peygamberimiz’in mucizeleri ve büyük özellikleri: 1710
Celaleddin esSuyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1710)
Peygamberimizin Özelliklerinden; Gece Namazının, Vitir Namazının, Sabah Namazının Sünneti Dediğimiz İki Rekatın, Kuşluk Namazının, Misvak Kullanmanın Ve Kurban Kesmenin Kendisine Vacib Olması
Yüce Allah, Kitâbı Kerim'indeki bir âyette şöyle buyurmaktadır: Gecenin bir kısmında, sana mahsûs bir nafile namaz kılmak üzere uyan, belki böylece Rabb'in seni, övülmüş bir makama ulaştırır!(1)
îşte bu âyetle ilgili olarak Taberânî Ebû Ümâme'nin de şöyle dedi*ğini rivayet etmektedir: Bu gece namazı, Peygamber (sav) için bir nafile, sizler için de bir fazilet idi
Yine Taberânî ve Beyhakî, Aişe'den şöyle rivayet ederler; Peygam*ber (sav): Üç şey vardır ki, bunlar benim için farz, sizin üzerinize ise sünnettir: Vitir namazı, misvak kullanmak ve gece namazıbuyurdu
Ebû Dâvud, îbni Huzeyme, îbni Hibbân, Hâkim ve Beyhakt'nin Abdullah bin Hamala elGasîl'den olan rivayetleri de şöyledir: Pey*gamber (sav), önceleri her namaz için yeni bir abdest alırdı Emir böyleydi Abdesti olsun olmasın, her namaz için mutlaka abdest almakla mükellefti Bu kendisine zor gelmişti Bunun yerine, misvakla emrolundu O da, abdesti varsa, abdest almaz, fakat mutlaka dişlerini mis*vaklardı Ancak abdesti bozulduğu zaman abdest alırdı
(1) Isra suresi, 79
Resulüllah'ın Doğum Gecesi Vukua Gelen Bazı Fevkalade Alamet Ve Özellikler
Beyhakî ve Ebû Nuaym Hassan bin Sâbit'ten rivayet eder O demiş ki: Ben, henüz yedisekiz yaşlarında bir çocuk idim Görüp duyduklarımı ise anlıyabiliyordum îşte bu sırada bir yahûdî Medine'deki evi üzerinden şöyle bağırmakta idi: Ey yahudiler, toplanınız! Buraya geliniz!Yahudiler de toplandılar ve dediler ki: 'Yazık sana! Bizi neden topluyorsun?O onlara hitaben dedi ki: Ahmed bu gece dünyâya geldi, yine bu gece onun yıldızı da doğdu!
Beyhakî, Taberanî, Ebû Nuaym ve îbni Asâkîr, Osman bin Ebu'lAs'dan şöyle rivayet ederler: Bana, Resûlüllâh'ıri anası Amine'nin Resûlüllâh'ı doğurduğu gece, onun yanında bulunan anam anlattı Şöyle ki: O gece ben, evde nurdan başka bir şey göremiyordum Başımı yukarıya kaldırdığım zaman yıldızları da o kadar yakın hissediyordum ki, sanki üzerime düşecek gibiydiler Amine doğumunu yaptığı zaman, evin içi tamamen nura boyandı Ev ve evdeki her şey, nurdan ibaret oluverdi
(Doğdu ol saatte ol sultânü dîn!
Nura gark oldu semâvât ü zemîn!)
Ahmed, Bezzâr, Taberanî, Hâkim, Beyhakî ve Ebû Nuaym Irbâz bin Suriye'den rivayet ederler Onun nakline göre Resûlüllâh buyur*muştur ki: Ben, Allah'ın kuluyum ve Peygamberlerin sonuncusuyum! Ben size haber veriyorum: Ben, Ibrâhîm (as)'ın duası, Isâ (as)'m müjdesi, anamın da rü'yâsıyım! ki anam benimle ilgili rü'yâsım görmüş*tü Diğer peygamberlerin anaları da ilgili rü'yâlarım görmüşlerdir Allah Resûlü'nün anası, doğumunu yaptığı zaman da görmüştü ki, her taraf nura boyanmış ve tâ Şam'daki köşkleri aydınlatmıştık
(Yine aynı kaynakların ve ibni Sa'd'ın, Ebu Ümâme'den naklettikleri bir rivayet de bu mealdedir)
Sahihtir kaydiyle Hâkim ve Beyhakî Hâlid bin Ma'dân'dan şöyle rivayet ederler: Resûlüllah'm ashabı sormuşlar: Ey Allah'ın Resulü, bize kendinizden haber verir misiniz?demişler O da cevaben buyurmuşlar ki: Babam İbrahim'in duası, İsa'nın müjdesi, anamın müjdeli rü'yâsı O bana hamile kaldığı zaman, Şam'daki köşkleri aydınlatacak kadar büyük bir nurun kendisinden çıktığını görmüştü
Açıklama: Rivayet metninde geçen: O bana hâmile kaldığı zamansözü, Amine'nin o zaman gördüğü rü'yâyı anlatır Doğum yaptığı gece ise, Amine büyük bir nuruuyanık bir halde ve gözleriyle görmüştür Nitekim İbni İshâk'ın ilgili rivayeti de açıkça bunu ifâde etmektedir (Suyûtî)
İbni Sa'd ve İbni Asâkîr ayrıca İbni Abbâs'm şöyle dediğini rivayet ederler: Amine demiştir ki: Ben O'na hâmile kaldığım zaman, tâ doğumumu yapıncaya kadar bir ağırlık duymadım Doğumumu yapıp benden ayrıldığı zaman ise, O'nunJa birlikte dünyânın doğusunu ve batısını kaplayan büyük bir nurun da ayrıldığını gördüm O doğduğu zaman, yere iki eli üzerine düşmüş ve yerden bir tutam toprak almıştı ve tam bu sırada başını da semâya kaldırmıştı
(Kaynaklarımızın Ebu'lAcfâ, Ümmü Seleme ve Bûreyde'den naklettikleri rivayetleri de bundan önceki rivayete yakın manâda haberler ıhîsvâ etmektedir) (Suyûtî)
Peygamberimizin, Ashabı İle İstişarede Bulunmasının Kendisine Vacib Kılınması
Peygamberimizin üzerine vâcib kılınan Özelliklerden biri de, O'nun ashabı ile istişarelerde bulunmasıdır Nitekim Yüce Allah bir âyetinde şöyle buyurmaktadır: Ve yapacağın işler hakkında da on*larla istişarelerde bulun6
îbni Adiyy ve Beyhaki'nin konuyla ilgili îbni Abbas'tan naklettik*leri hadîs şöyledir; Bu âyeti celîle nazil olduğu zaman, Peygamber (sav) şöyle buyurdular:
Aslında Allah ve resulü, istişarede bulunmaktan ganîdirler! Fa*kat yüce Allah bunu, bize emretmekle; ümmetim için bir rahmetin te*cellîsine vesîle kılmıştır
Hâkim Tirmizî'de Aişe'den şöyle nakletmiştir: Bir defasında Pey*gamber (sav) şöyle buyurdu: Allah bana, farzların aynen edâ edilip yerine getirilmesini emrettiği gibi, insanlarla istişarede bulunup onları güzelce idare etmemi de emretmiştir
îbni Ebû Hatim de bu konuda Ebû Hüreyre'den şu rivayette bulu*nur: Ben, Resûlüllah'm (sav) ashabı ile istişare ettiği kadar, bir baş' kasının istişareye önem verdiğini hiç görmedim!
Hâkim Ali'den rivayetle Peygamberimiz'in şöyle dediğini nakleder: Eğer ben, istişare etmeksizin yerime geçecek olan halîfeyi tâyin edecek olsaydım, hiç şüphesiz Ümmü Abd'in oğlunu (Abdullah tbni Mes'ûd'u) tâyin ederdim!
Ahmed, Abdurrahmân bin Ganem'den rivayet eder: O şöyle de*miştir: Peygamber (sav), Ebû Bekir ve Ömer'e hitaben şöyle buyurdu: Eğer siz ikiniz bir iş üzerine ittifak ederseniz, ben size muhalefet et*mem!
Hâkim, Hubâb bin Münzir'den şöyle nakleder; Ben, Peygamber'e (sav) iki hususu işaret ettim (tavsiyede bulundum) O da bu her iki hususu kabul buyurdu Birincisi: Bedir'e kendisiyle beraber ben de çık*mıştım Askerini suyun beri tarafına yerleştirdiği zaman, ben kendisine yaklaşıp: Ey Allah'ın Resulü, siz askeri buraya Allah'tan aldığınız bir vahye dayanarak mı, yoksa kendi düşünce ve tedbîriniz olarak mı yer*leştirdiniz?dedim O da bana: Kendi düşüncem olarak yâ Hubâb!diyerek cevap verdi Ben de bunun üzerine dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, doğru olanı; askerini suyun öbür tarafına yerleştirip suyu ar*kamıza almamızdır Bu suretle suyun bulunduğu yeri, kendi kontrolü*müzde tutmuş oluruzPeygamberimiz, benim bu tavsiyemi derhal kabul buyurdu
ikincisi: Cebrail gelip O'na sormuş: Ey Allah'ın Resulü, siz, dünyâda ashabınızla birlikte olmayı ve kalmayı mı tercîh edersiniz, yoksa Rabbiniz'e dönüp O'nun size va'd buyuduğu Naîm cennetinde bu*lunmayı mı?O, bu hususu ashabı ile istişarede bulundu Ashâb da: Ey Allah'ın Resulü, şüphesiz bizler seninle beraber olmayı severiz Bize ilâhî vahiy olarak verdiğiniz haberleri vermeye devam eder, düşmanla*rımızın eksik taraflarından bizleri haberdâr kılar, aynı zamanda Al*lah'ın bize yardımcı olması için hakkımızda duacı olursunuzdediler Bu sırada Resûlüllah bana hitaben: Sen ne diye konuşmuyorsun, yâ Hubâb?buyurdu Ben de dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, sen, Rabbinin senin için seçtiği hangisi ise, onu seçResûlüllah, benim bu tavsiyemi de kabul buyurdu
îbni Sa'd da Yahya bin Saîd'den şöyle rivayette bulunur: Bedir Günü Peygamber (sav) insanlarla istişarede buludu Bu sırada Hubâb bin Münzir ayağa kalkıp dedi ki: Biz, savaş bakımından tecrübeli kim*seleriz Buradaki irili ufaklı kuyulan kapatıp kaybetmeliyiz Büyük ku*yuyu bırakıp başında nöbet tutmalı ve bu kuyunun ileri tarafında da düşmanı karşılamalıyız En uygunu, böyle yapmaktır(Peygamberi*miz de onun bu tavsiyesini kabul etmiştir)
Sonra peygamberimiz, ashabı ile Kurayza Gününde de istişarede bulundu Yine Hubab bin Münzir ayağa kalkıp: Evlerin Ön tarafında mevzilenmeli ve oradakilerden düşmana gidecek olan haberi de kesmiş olmalıyızResûlüllah (sav), onun bu fikrini de kabul buyurmuştur
Hâkim, Abdü'lHamid bin Ebû Abs tarikiyle onun büyük dedesin*den bir haber nakleder Buna göre Resûlüllah Efendimiz şöyle buyur*muştur: Kâ'b bin Eşrefin, kim benim için hakkından gelecek? Çünkü o Allah ve Resulüne çok ezâ verdi!Muhammed bin Mesleme, bunun üze*rine sordu: Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmemi ister misin?Peygam*berimiz de: Madem bu hususta Sa'd bin Muâz'a git de onunla istişarede bulun!buyurdu O da gidip onunla istişare etti Sa'd bin Muâz da, durumu değerlendirip: Haydi, Allah'ın lütfedeceği bereket ve başarı üzerine, yürü ve vazifeni yerine getir!dedi (O da, Silkân bin Selâme, Abbâd bin Bişr ve Haris bin Evs gibi arkadaşlarını alarak gitti ve Al*lah'ın düşmanının hakkından geldiler)
îmâmı Mâverdî der ki: Peygamberimiz'in hangi hususlarda ashabı ile istişare etmekle me'mûr bulunduğunda, âlimlerimizin ihtilâfı olmuştur Bâzıları: Bu, sâdece harb ve düşmanlarıyla ilgili hususlarda ididemiştir Bâzıları ise: Gerek harb ve dünyâ işlerinde, gerekse dîn işlerinde olsun, ashabı ile istişarede bulunmuşturdemiştir Bâzıları ise: Dîn işlerinde olan istişaresi; onları ilahî ahkâmın sebeb ve hikmetleri üzerinde uyarıp yetiştirmek, ictihâd yollarını onlara öğretip onları müctehid mertebesine ulaştırmak için ididemişlerdir
Peygamberimize Zekat Ve Sadakaların Haram Kılınması
Evet, Peygamber'in (sav) özelliklerinden biri de, O'na ve O'nun ev halkına, kendisinin ve ailesinin kölelerine, âzadlılarma, zekâd ve sadaka almanın haram kılınmış olmasıdır Bu hususta Müslim, Muttalib bin Rabia'dan rivayetle, Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu bil*dirmektedir:
Bu, sadakalar, insanların mallarının kirleridir Muhammed'e ve O'nun âline helâl değildir!
îbni Sa'd'ın Ebû Hüreyre, Aişe ve Abdullah bin Büsr'den naklettiği rivayete göre, Peygamber Efendimiz hediyeyi kabul eder, sadakayı kabul etmezdi
(Yine îbni Sa'd, Hasan'dan rivayetle, Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Yüce Allah, bana ve benim ev halkıma sadakayı haram kılmıştır!)
îmamı Ahmed de Ebû Hüreyre'nin şöyle söylediğini nakleder: Peygamber (sav), dışarıdan yemek getirildiği zaman, onun hediye olup olmadığım sorardı Eğer hediye olduğu söylenirse, o yemekten yerdi Eğer, sadaka olduğu söylenecek olursa, ondan yemezdi
Taberâni'nin îbni Abbas'tan olan rivayeti de şöyledir: Peygamber (sav), Erkam elZühri'yi, zekat toplamak üzere görevlendirdi O da yanında Peygamberimiz'in âzadlısı Ebû Râfî'i götürmek istedi Ebû Rafı' ise Peygamberimiz'e sormaya gitti Peygamberimiz kendisine dedi ki: Ey Ebû Rafı', sadaka (zekât), Muhammed'e ve O'nun âline haramdır!
(Bunu, Ahmed ve Ebû Dâvûd da rivayet etmiştir Ancak Ebû Davud'un rivayetinde: Gerçekten sadaka bize helal değildir ve bir top*luluk ve ailenin, âzadlısı da; onlardan sayılırdenilmiştir)
Müslim ve îbni Sa'd Muttalib bin Rabia'dan şöyle rivayet eder: Ben ve Fadl bin Abbas Hz Peygamber'e gidip müracat ettik ve dedik ki: Ey Allah'ın Resulü, biz sana, bize zekat toplama hususunda emir ve yetki vermeni istemek için geldikPeygamber Efendimiz, biraz sükut etti, sonra başını yukarı kaldırdı Biz ise kendisiyle konuşmak istiyorduk Zeynep validemiz de bize işaretle, O'nu konuşturmamamız hakkında perdesi arkasından tenbihte bulunuyordu Biz de bekledik Sonra Peygamberimiz bize dönerek buyurdu ki: Sadakalar, Muhammed'e, O'nun âline helal değildir! Bunlar, insanların mallarının kiridir
Alimlerimiz bu konuda demişlerdir ki: Zekat ve sadakalar, insanların mallarının kirleri olduğu içindir ki, Peygamber Efendimiz'in yüksek makamları bundan korunmuştur Peygamberimiz sebebiyle o'nun ev halkı da bundan korunmuştur Sonra sadakalar, verilecek kimselere acınarak verilir ve alan kişi için bunda, ne de olsa bir zül vardır 'Bu sebeble Peygamberimiz ve o'nun yakınları, alan için zül bulunan sadakadan korunmuş, bunun aksine alan için izzet, veren için zül bulunan ganimet malları kendilerine helal kılınmıştır
Alimlerimiz, diğer peygamberlerin durumlarının da böyle olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir Bazıları ki Hasanı Basri de onların arasında bulunmaktadır, birinci kavli seçmişlerdir Yani sadaka ve zekatın diğer peygamberlere de haram olduğunu söylemişlerdir Bazıları ise ki Süfyan bin Uyeyne de bunlar arasında bulunmaktadır, ikinci kavli seçip: Bu, Peygamberimiz'in bir Özelliğidir Yani o'na mahsustur, önceki peygamberlere zekat ve sadakalar haram değildigörüşünü ileri sürmüşlerdir
Sonra Peygamberimiz'e haram oluşu bakımından, zekat ve nafile sadakalar aynıdır Fakat ev halkı hususunda, nafile sadakaların da haram olup olmadığı konusunda, mezhebimiz âlimlerince (Şafiî) ihtilaf edilmiştir Mezhebimizde, en sahih görülen kavle göre, Peygamberimiz'in ev halkına nafile sadakalar haram değildir Onlara, sadece zekat almaları haramdır Yine bizim mezhebimizdeki bir kavle ve Mâliki mezhebine göre, onlara nafile sadakalar da haramdır Üçüncü bir kavle göre ise, onlara özel olan sadakalar haramdır; eğer sadaka umum müslümanların menfaati içinse, mesela yapılan mescidler, açılan kuyular gibi, bunlardan onların faydalanmaları da helal olur Ibni Salâh'm bildirdiğine göre, keffâret ve nezirler, keza zekât tahsili için verilecek görevler de, en sahih kavle göre, Hâşimiler'e helal değildir Az önce geçen hadisler de bunu teyid eder mahiyettedir
Peygamberimiz Beşikte İken Gökteki Kamerin Kendisiyle Konuşması Ve Onu Avutması
Beyhakî ve elMieteyn adlı eserinde Sâbûnî, Hatîb ve îbni Asâkir târihlerinde, Abbâs bin AbdîlMuttalib'ten şöyle rivayet ederler: O demiştir ki: Ben, ey Allah'ın Resulü, benim müslümanlığı kabul edişimin sebebi, senin peygamberliğine dâir bir alâmet görmüş olmamdır Şöyleki, senin beşikte iken ayla konuştuğunu ve parmağınla ay'a işaret ettiğini, nereye işaret edersen, ay'ın o tarafa meylettiğini gördümBunun üzerine Peygamberimiz ona demiştir ki: Ben ozaman, yâni beşikte iken ayla konuşur, ay da benimle konuşurdu Beni ağlamamam için avuturdu Ve ben, onun arş altında secdeye vardığı zaman çıkardığı sesi duyardım
(bir süre sultanımızın vasıflarını yazıcam)
Hâtemi Nübüvvet Hakkındadır
Buhari ve Müslim, Sâib bin Zeyd'den rivayet ederler O şöyle demiştir: Ben, Peygamber (sav) Efendimiz'in tam arkasına dikilip O'nun iki omzu arasındaki Nübüvvet Mührü denilen kısma dikkatle baktım; gördüğüm, keklik yumurtası büyüklüğünde idi
Müslim ve Beyhakî'nin Câbir bin Semura'dan rivayeti ise şöyledir: Ben Resûlüllâh Efendimiz'in iki omzu arasındaki nübüvvet mührünü, tıpkı bir güvercin yumurtası şeklinde gördüm Rengi de, kendi cesediniri rengine yakındıimâm Tirmizî ise bunu: Güvercin yumurtası büyüklüğünde ve kırmızımtırak bir bez idiifadesiyle vermiştir
Müslim, Abdullah bin Cercls'in şöyle dediğini rivayet eder: Ben, Peygamberimizin iki omzu arasındaki nübüvvet mührüne baktığım zaman onu; sol omuz kemiğinin çıkıntısı yanında ve üzerinde siyahımsı benler bulunan bir yumru hâlinde gördüm
îmam Ahmed ve Beyhakî de Kurre'nin şöyle dediğini nakleder: Ben dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, omzunuzdaki mührü bana gösterir misiniz?Peygamberimiz buyurdu ki: Elini uzat!Elimi uzattım baktım, omzu ucunda, yumurta büyüklüğünde bir şeydi
Yine İmam Ahmed, Beyhakî ve îbni Sa'd, çeşitli tarikler ile Ebû Ramse'den şöyle rivayet ederler: Ben babamla birlikte Peygamberimiz'e gitmiştim O'nun iki omzu arasındaki mühre baktığımda onu, (güvercin yumurtası büyüklüğünde) bir ur şeklinde gördüm
İmamı Buhârî'nin Tarih'inde, BeyhakVnin Sünen'inde Ebû Saîd'den rivayetlerine göre, o şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz'in iki omuzları arasındaki mühür, bir et çıkıntısı idiTirmizi de: Arkasında, yumru hâlinde bir et parçası idişeklinde rivayet eder
Yukarıda geçen bir bahiste görüldüğü veçhile ve Beyhakî'nin rivayeti ile, Selmânı Fârisî de bu hususta şunları söylemektedir: Ben Peygamber'e (sav) gittiğim zaman, ridâsını omuzundan biraz sarkıtıp: Ey Selmân, sana söylenen mührü görmek istersen bak!buyurdular Baktığımda, iki omuzu arasında, güvercin yumurtası büyüklüğündeki mührü gördüm
Ahmed, Tirmizî ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Ebû Ya'lâ ve Taberânî Ulba bin Ahmed'den o da Ebû Zeyd'den şöyle rivayet ederler: Resûlüllâh Efendimiz bana dediler ki: Ey Ebû Zeyd, bana yaklaş ve elinle arkamı meshet!Yaklaştım ve elimle arkasını meshedip parmaklarımı mühür üzerine koydumYanındakiler Ebû Zeyd'e: Mühür nedir?diye sordular O da: Omuzundaki toplu olarak bitmiş olan kıllardırcevabını verdi
Taberanı ile îbni Asâkîr ise Ebû Zeyd bin Ahtab'dan şöyle rivayet ediyor: Ben Peygamber Efendimizin iki omzu arasındaki mührü; kan alma şişesinin vurulduğu yer kadar büyüklükte, bir et çıkıntısı olduğunu gördüm
îbni Asâkîr ve Târihi Nisabur adlı eserinde Hâkim, îbni Ömer'den şöyle rivayet ederler: Hâtemi Nübüvvet, Peygamber (as)'ın arkasında fmdık büyüklüğünde bir et parçası olup üzerinde Muhammedün Resûlüllâhyazısını andırır bir şekil vardı
Ebû Nuaym ise, Selman'dan şöyle rivayet etmektedir: Bu nübüvvet mührünün bâtınında: Allah birdir, O'nun ortağı yoktur, Muhammed ise Allah'ın Resulüdür!1diye yazılı idi Zahirinde ise Nereye isterse oraya teveccüh et! Bil ki sen, mansûr ve muzaffersin!diye yazılıdır2
Taberanı ve Ebû Nuaym ElMa'rife adlı eserinde Abbâd bin Ömer'den şöyle rivayet ederler: O'nun iki omzu arasındaki nübüvvet mührü, küçük bir oğlağın diz kapağındaki mühür gibiydi ve Resûlüllâh bu mührün görülmesinden pek hoşlanmazdı
İbnü Ebî Hayseme tarihe dâir yazdığı eserinde, Hz Aişe'den naklen der ki: Nübüvvet mührü, siyah bir ben idi, biraz sarıyı andırıyordu Benin etrafında, at yelesi gibi sık kıllar vardı
İZAH: Alimlerimiz dediler ki; Peygamber Efendimiz'in iki omuzu arasında bulunduğu rivayet edilen nübüvvet mührü hakkındaki sözler; birbiriyle farklı bulunmaktadır Fakat aslında bu, mühim bir ihtilaf sayılmamalıdır Zira bu râvîlerden her biri, bir benzetme yoluyla rivayet etmekte ve rivayetleri arasında önemli bir fark bulunmaktadır Râvîlerden biri: Bir keklik yumurtası büyüklüğünde ididerken biri: Güvercin yumurtası kadardıdemekte; bir diğeri de: Bir keçi yavrusunun dizindeki mühür kadardıdemektedir Biri: Bir et yumrusu ididerken, biri: Bir et çıkıntısı ididemekte; biri Siyah bir bendiderken bir diğeri: Şişenin kan almak için vurulduğu yerde bıraktığı iz gibiydidemektedir Yâni, bunların hepsi birbirine yakın şeylerdir Ve gerçekten o, bir et parçasından ibaret idi îşte, âlimlerimiz böyle izah etmektedirler Bunlar arasından îmamı Kurtubî ise şöyle demektedir: Sabit ve sahih olan hadisler delâlet eder ki, Resûlüllâh Efendimiz'in iki omuzu arasındaki mühür; sol omuz yanında kırmızımtırak renkte ve çıkıntı halinde bir şey idi Küçülüp azaldığı zaman güvercin yumurtası şeklinde oluyor, büyüyüp şiştiği zaman da yumruk kadar oluyordu (Resûlüllâh'm vefatı zamanında ise, şişkinlik kaybolmuştu)
Süheylî de demiştir ki: Nübüvvet mührü, sol omuz kemiğinin çıkıntısı yanında idi Çünkü peygamber (as) şeytanın vesvesesinden masum bulunuyordu Mührün bulunduğu yer de; kalbin karşısında olup şeytanın vesvese vermesine engeldiAlimler, Resûlüllâh'in iki omuzu arasındaki mührün doğuştan mı, yoksa doğduktan sonra mı vurulduğu üzerinde ihtilaf ettiler İkinci şıkkı tercih edenler, yukarıda geçen ve O'nun süt emmesi ile ilgili bulunan Şeddâd bin Evs hadisini, delil tutarlar Az önce işaret ettiğimiz gibi, bu mühür, Resûlüllâh'm vefatın*dan sonra da kaybolmuştu Bunu, ayrıca O'nun vefatı bölümünde anlatacağız Bu konuda, Hâkim'in Müstedrek'inde, Vehb bin Münebbih'ten şu rivayeti vardır:
Cenâbı Hakk'ın gönderdiği bütün peygamberlerin sağ elleri içinde bir peygamberlik nişanı vardı Ancak, bizim peygamberimiz müstesna Zira O'nun peygamberlik nişanı, iki omuzu arasında idi
Sevgili Peygamberimizin Mübarek Gözleri İle İlgili Özellik Ve Mucizeler
Yüce Allah Kur'ân'da buyuruyor ki: Muhammed'in gözü şaşmadı ve sının aşmadı(Necm, 17)
îbni Adiyy, Beyhakî ve îbni Asâkir Aişe'den şöyle rivayet ederler: O demiştir ki: Peygamber Efendimiz, ışıkta gördüğü gibi karanlıkta da görür idi
Beyhakî'nin rivayetine göre, bu hususu îbni Abbas şöyle ifade etmiştir: Resûlüllâh Efendimiz, gündüzleyin ışıkta gördüğü gibi, geceleyin karanlıkta da görürdü
Buharı ve Müslim, Ebû Hüreyre'den ittifakla şöyle rivayet ederler: O demiştir ki: Bir defasında Resûlüllâh Efendimiz bizlere hitaben: Siz benim yalnız ön tarafı mı gördüğümü sanıyorsunuz? Vallahi sizin rukûnuz da, secdeleriniz de bana gizli değildir! Ben sizi arkamdan da görmekteyimbuyurdular
Müslim ise Enes'ten şöyle rivayet eder: Resûlüllâh Efendimiz buyurdular ki: Ey insanlar! Ben sizin imâmınızım Rükû ve secdelerinizi benden önce yapmayınız Çünkü ben sizi, hem önümden, hem de arkamdan görmekteyim
Abdürrâzzâk, Hâkim ve Ebu Nuaym da Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet ederler: Peygamberimiz buyurdu: Ben ön tarafımı da, arka tarafımı da görürümYine Ebu Nuaym Ebu Saîd elHudrî'den şöyle nakleder O demiştir İd: Bir defasında Peygamberimiz, Ben arkamdan da görürüm!buyurdular
ElHumeydî Müsned'inde, îbni Münzir Tefsîr'inde ve Beyhakî, Mücâhîd'den naklen demiştir ki: Peygamberimiz (sav), önünden rahatlıkla gördüğü gibi, arkasından ve saflar arasından da rahatlıkla görürdüMücahid bu açıklamayı, aşağıdaki âyeti celile dolayısiyle yapmıştır Şöyleki: O ki, gece namaza kalktığın zaman seni görüyor Secde edenler arasında senin dolaşmanı da görüyor
Alimlerimiz diyorlar ki: Bu Önden de, arkadan da görmek işi; hakîki bir idraktir ve mucize kabilinden olup Peygamberimiz'e mahsustur; O'na ait büyük özelliklerden biridir Sonra bu görme işinin, O'nun iki gözüyle olması da caizdir Ve görülen şeyin karşısında bulunma şartı olmaksızın, yâni hârika'1âde bir şekilde görmesi gerçekleşmektedir Ehli sünnet'e göre, görülen şeyle karşı karşıya bulunmak şart değildir Hak olan da budur Nitekim âhirette Allah'ı görmek de haktır Fakat bunda da karşı karşıya bulunmak şart değildir
Peygamberimizin Mübarek Ağzı, Tükrüğü Ve Dişleri
Vâil bin Hucr'dan Ahmed, İbni Mâce, Beyhakı ve Ebû Nuaym rivayet ediyor O demiş ki: Peygamberimiz bir kuyunun başında iken kendilerine bir kova su verildi, ondan içti, sonra kalanını kuyuya döktü Derhal bu kuyudan etrafa misk gibi bir güzel koku yayıldıEbû Nuaym'ın rivayetine göre Enes diyor ki: Peygamberimiz'in evinde bir kuyu vardı Medine'de suyu ondan daha tatlı olan bir kuyu yok idi,
Beyhakı ve Ebû Nuaym Peygamberimiz'in azadlısı Ruzeyne'den şöyle rivayet ederler: Peygamberimiz, Aşûra günü kızı Fâtıma'mn ve diğerlerinin süt emer çocuklarını çağırır ve mübarek tükrüğünden o çocukların ağzına bir miktar bulaştırırdı Çocukların analarına da: Akşama kadar onlara süt vermeyiniz!diye tenbih eder, akşama kadar çocuklara O'nun tükrüğü kâfi gelirdi
Taberani de Umeyre binti Mes'âd'dan şöyle nakleder, O demiştir ki: Ben, dört kardeşim ile birlikte biat etmek üzere Hz Peygamber'e gittiğimde, O kadid (yâni güneşte kurutulmuş bîr et parçası) yiyiyordu Mübarek ağzında bir miktar kadid çiğnediler ve bana verip Birer parça hepsine ver, ağızlarında çiğnesinler!buyurdular Hepimiz öyle yaptık ve içimizden hiç biri, yaşadığı müddetçe ağzında fena kokudan eser duymadı
Yine îmamı Taberani rivayet ediyor: Ebû Ümâme şöyle demiştir: Bir kadın vardı, dili kötü idi Bir ara Peygamb erimiz'in yanma geldi Bu sırada Resûlüllâh kadîd yiyordu Kadın dedi ki: Ondan bana vermez misin?Resûlüllâh, önündeki kadidden bir miktar ona uzattı O: Hayır, ondan değil, ağzmdakinden vermelisin!dedi Peygamberimiz de ağzmdakini çıkarıp ona verdi O da onu yedi Bu olaydan sonra, o kadının dilinden bir daha kötü ve çirkin bir söz işitilmedi
Beyhakı Umer bin Şebbe'den, o da Ebû Ubeyd enNahvî'den nakleder: Bir gün, Amir bin Kureyz, oğlu Abdullah'ı alarak Resûlüllah'a getirmiş Abdullah o sırada beş yaşında imiş Resûlüllâh tükrüğünden bir miktar onun ağzına koymuş O, büyüdü ve o kadar kuvvetli ve bereketli oldu ki, çakmağını taşa vursa su çıkarırdı
Yine Beyhakî Muhammed bin Sâbit'ten şöyle rivayet eder: Onun babası Sabit, Abdullah bin Übeyy'in kızı Cemîle'yi boşadığı zaman o Muhammed'e hâmile idi Cemile çocuğunu doğurduğu zaman, kocası Sâbit'in kendisini boşamasına kızarak: Vallahi onun çocuğunu emzir*mem!diye yemin etmişti Peygamberimiz de duruma muttali olarak onun kendisine getirilmesini istemiş, Sâbit'in oğlu Muhammed'i kendisine getirdikleri zaman, mübarek tükrüğünden onun ağzına bir miktar bırakmış ve: Onu, ihtiyacı oldukça bana getiriniz!buyurmuştur Sabit diyor ki: Çocuğumu üç gün Hz Peygambere götürüp getirdim Sonra araptan bir kadın ile karşılaştım Bana: Sabit bin Kays kimdir?diye soruyordu Ben: Onu ne yapacaksın?dedim Dedi ki: Bu gece rüyamda bana, Sabit bin Kays'in oğlu Muhammed'i emzirmem söylendiBen de dedim ki: Sabit benim îşte bu da, oğlum Muhammed'dir Götür emzir!
îbni Asakîr'in Ebû Cafer'den nakline göre o şöyle demiştir: Bir gün Hasan, Resûlüllah ile birlikte bulunuyordu Hasan iyice susamıştı Resûlüllah onun için su aradı bulamadı Dilini çıkarıp, Hasan'm ağzına koydu Hasan, Resûlüllah'm dilini emdi ve susuzluğu gitti
Yine İbni Asâkir ve Taberanî, Ebû Hüreyre'den rivayet ederler, o demiştir ki: Biz, peygamberimizle birlikte gidiyorduk Nihayet bir yoldan geçtiğimiz sırada bir ses duyuldu Bu ses, Hasan ve Hüseyin'in sesi idi Analarının yanında oldukları halde ağlıyorlardı Resûlüllah sür'âtle gidip niçin ağladıklarını sordu Anaları: Susuzluktandedi Resûlüllah su aradı ise de, bir damla su bulunamadı İçeride Resûlüllah'ın: Çocukların birini bana verdediğini duydum Çocuğu anasından alıp bağrına basmış, susturmaya çalışmıştı Fakat çocuk var sesiyle ağlayıp bağırıyordu Peygamberimiz mübarek dilini çıkarıp ağzına koydu, o da O'nun dilini emmeye başladı Sonunda susuzluğunu giderdi ve susup sükûnete erdi Artık sesi duyulmuyordu Diğeri ise ağlamasına devam ediyordu Onu da anasından alıp bağrına bastı ve mübarek dilini verip emdirdi O da susup sükûnete erdi,
Dâremî, Tirmizî (Şemâü'de), Beyhakl, Taberanî (elEvsat'ta) ve îbni Asâkir, îbni Abbas'tan rivayet ederler O demiştir ki: Resûlüllah'ın (sav) ön dişleri, ince ve biraz seyrek idi, konuştuğu zaman, nûr gibi parlar ve iki ön dişleri arasından ışık saçardı
Taberanî de Ebu Kursâfe'den şöyle nakleder: Ben, annem ve teyzem, Resûlüllah'a gidip biat ettik Döndüğümüz zaman annem ve teyzem dediler ki: Yavrum, bizler Hz Peygamber kadar güzel, O'nun kadar temiz, O'nun kadar güzel ve tatlı konuşan birisini görmedik Konuşurken mübarek ağzından sanki nûr çıkıyordu
(Peygamberimiz’in mucizeleri ve büyük özellikleri: 1710
Celaleddin esSuyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1710)
Peygamberimizin Özelliklerinden; Gece Namazının, Vitir Namazının, Sabah Namazının Sünneti Dediğimiz İki Rekatın, Kuşluk Namazının, Misvak Kullanmanın Ve Kurban Kesmenin Kendisine Vacib Olması
Yüce Allah, Kitâbı Kerim'indeki bir âyette şöyle buyurmaktadır: Gecenin bir kısmında, sana mahsûs bir nafile namaz kılmak üzere uyan, belki böylece Rabb'in seni, övülmüş bir makama ulaştırır!(1)
îşte bu âyetle ilgili olarak Taberânî Ebû Ümâme'nin de şöyle dedi*ğini rivayet etmektedir: Bu gece namazı, Peygamber (sav) için bir nafile, sizler için de bir fazilet idi
Yine Taberânî ve Beyhakî, Aişe'den şöyle rivayet ederler; Peygam*ber (sav): Üç şey vardır ki, bunlar benim için farz, sizin üzerinize ise sünnettir: Vitir namazı, misvak kullanmak ve gece namazıbuyurdu
Ebû Dâvud, îbni Huzeyme, îbni Hibbân, Hâkim ve Beyhakt'nin Abdullah bin Hamala elGasîl'den olan rivayetleri de şöyledir: Pey*gamber (sav), önceleri her namaz için yeni bir abdest alırdı Emir böyleydi Abdesti olsun olmasın, her namaz için mutlaka abdest almakla mükellefti Bu kendisine zor gelmişti Bunun yerine, misvakla emrolundu O da, abdesti varsa, abdest almaz, fakat mutlaka dişlerini mis*vaklardı Ancak abdesti bozulduğu zaman abdest alırdı
(1) Isra suresi, 79
Resulüllah'ın Doğum Gecesi Vukua Gelen Bazı Fevkalade Alamet Ve Özellikler
Beyhakî ve Ebû Nuaym Hassan bin Sâbit'ten rivayet eder O demiş ki: Ben, henüz yedisekiz yaşlarında bir çocuk idim Görüp duyduklarımı ise anlıyabiliyordum îşte bu sırada bir yahûdî Medine'deki evi üzerinden şöyle bağırmakta idi: Ey yahudiler, toplanınız! Buraya geliniz!Yahudiler de toplandılar ve dediler ki: 'Yazık sana! Bizi neden topluyorsun?O onlara hitaben dedi ki: Ahmed bu gece dünyâya geldi, yine bu gece onun yıldızı da doğdu!
Beyhakî, Taberanî, Ebû Nuaym ve îbni Asâkîr, Osman bin Ebu'lAs'dan şöyle rivayet ederler: Bana, Resûlüllâh'ıri anası Amine'nin Resûlüllâh'ı doğurduğu gece, onun yanında bulunan anam anlattı Şöyle ki: O gece ben, evde nurdan başka bir şey göremiyordum Başımı yukarıya kaldırdığım zaman yıldızları da o kadar yakın hissediyordum ki, sanki üzerime düşecek gibiydiler Amine doğumunu yaptığı zaman, evin içi tamamen nura boyandı Ev ve evdeki her şey, nurdan ibaret oluverdi
(Doğdu ol saatte ol sultânü dîn!
Nura gark oldu semâvât ü zemîn!)
Ahmed, Bezzâr, Taberanî, Hâkim, Beyhakî ve Ebû Nuaym Irbâz bin Suriye'den rivayet ederler Onun nakline göre Resûlüllâh buyur*muştur ki: Ben, Allah'ın kuluyum ve Peygamberlerin sonuncusuyum! Ben size haber veriyorum: Ben, Ibrâhîm (as)'ın duası, Isâ (as)'m müjdesi, anamın da rü'yâsıyım! ki anam benimle ilgili rü'yâsım görmüş*tü Diğer peygamberlerin anaları da ilgili rü'yâlarım görmüşlerdir Allah Resûlü'nün anası, doğumunu yaptığı zaman da görmüştü ki, her taraf nura boyanmış ve tâ Şam'daki köşkleri aydınlatmıştık
(Yine aynı kaynakların ve ibni Sa'd'ın, Ebu Ümâme'den naklettikleri bir rivayet de bu mealdedir)
Sahihtir kaydiyle Hâkim ve Beyhakî Hâlid bin Ma'dân'dan şöyle rivayet ederler: Resûlüllah'm ashabı sormuşlar: Ey Allah'ın Resulü, bize kendinizden haber verir misiniz?demişler O da cevaben buyurmuşlar ki: Babam İbrahim'in duası, İsa'nın müjdesi, anamın müjdeli rü'yâsı O bana hamile kaldığı zaman, Şam'daki köşkleri aydınlatacak kadar büyük bir nurun kendisinden çıktığını görmüştü
Açıklama: Rivayet metninde geçen: O bana hâmile kaldığı zamansözü, Amine'nin o zaman gördüğü rü'yâyı anlatır Doğum yaptığı gece ise, Amine büyük bir nuruuyanık bir halde ve gözleriyle görmüştür Nitekim İbni İshâk'ın ilgili rivayeti de açıkça bunu ifâde etmektedir (Suyûtî)
İbni Sa'd ve İbni Asâkîr ayrıca İbni Abbâs'm şöyle dediğini rivayet ederler: Amine demiştir ki: Ben O'na hâmile kaldığım zaman, tâ doğumumu yapıncaya kadar bir ağırlık duymadım Doğumumu yapıp benden ayrıldığı zaman ise, O'nunJa birlikte dünyânın doğusunu ve batısını kaplayan büyük bir nurun da ayrıldığını gördüm O doğduğu zaman, yere iki eli üzerine düşmüş ve yerden bir tutam toprak almıştı ve tam bu sırada başını da semâya kaldırmıştı
(Kaynaklarımızın Ebu'lAcfâ, Ümmü Seleme ve Bûreyde'den naklettikleri rivayetleri de bundan önceki rivayete yakın manâda haberler ıhîsvâ etmektedir) (Suyûtî)
Peygamberimizin, Ashabı İle İstişarede Bulunmasının Kendisine Vacib Kılınması
Peygamberimizin üzerine vâcib kılınan Özelliklerden biri de, O'nun ashabı ile istişarelerde bulunmasıdır Nitekim Yüce Allah bir âyetinde şöyle buyurmaktadır: Ve yapacağın işler hakkında da on*larla istişarelerde bulun6
îbni Adiyy ve Beyhaki'nin konuyla ilgili îbni Abbas'tan naklettik*leri hadîs şöyledir; Bu âyeti celîle nazil olduğu zaman, Peygamber (sav) şöyle buyurdular:
Aslında Allah ve resulü, istişarede bulunmaktan ganîdirler! Fa*kat yüce Allah bunu, bize emretmekle; ümmetim için bir rahmetin te*cellîsine vesîle kılmıştır
Hâkim Tirmizî'de Aişe'den şöyle nakletmiştir: Bir defasında Pey*gamber (sav) şöyle buyurdu: Allah bana, farzların aynen edâ edilip yerine getirilmesini emrettiği gibi, insanlarla istişarede bulunup onları güzelce idare etmemi de emretmiştir
îbni Ebû Hatim de bu konuda Ebû Hüreyre'den şu rivayette bulu*nur: Ben, Resûlüllah'm (sav) ashabı ile istişare ettiği kadar, bir baş' kasının istişareye önem verdiğini hiç görmedim!
Hâkim Ali'den rivayetle Peygamberimiz'in şöyle dediğini nakleder: Eğer ben, istişare etmeksizin yerime geçecek olan halîfeyi tâyin edecek olsaydım, hiç şüphesiz Ümmü Abd'in oğlunu (Abdullah tbni Mes'ûd'u) tâyin ederdim!
Ahmed, Abdurrahmân bin Ganem'den rivayet eder: O şöyle de*miştir: Peygamber (sav), Ebû Bekir ve Ömer'e hitaben şöyle buyurdu: Eğer siz ikiniz bir iş üzerine ittifak ederseniz, ben size muhalefet et*mem!
Hâkim, Hubâb bin Münzir'den şöyle nakleder; Ben, Peygamber'e (sav) iki hususu işaret ettim (tavsiyede bulundum) O da bu her iki hususu kabul buyurdu Birincisi: Bedir'e kendisiyle beraber ben de çık*mıştım Askerini suyun beri tarafına yerleştirdiği zaman, ben kendisine yaklaşıp: Ey Allah'ın Resulü, siz askeri buraya Allah'tan aldığınız bir vahye dayanarak mı, yoksa kendi düşünce ve tedbîriniz olarak mı yer*leştirdiniz?dedim O da bana: Kendi düşüncem olarak yâ Hubâb!diyerek cevap verdi Ben de bunun üzerine dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, doğru olanı; askerini suyun öbür tarafına yerleştirip suyu ar*kamıza almamızdır Bu suretle suyun bulunduğu yeri, kendi kontrolü*müzde tutmuş oluruzPeygamberimiz, benim bu tavsiyemi derhal kabul buyurdu
ikincisi: Cebrail gelip O'na sormuş: Ey Allah'ın Resulü, siz, dünyâda ashabınızla birlikte olmayı ve kalmayı mı tercîh edersiniz, yoksa Rabbiniz'e dönüp O'nun size va'd buyuduğu Naîm cennetinde bu*lunmayı mı?O, bu hususu ashabı ile istişarede bulundu Ashâb da: Ey Allah'ın Resulü, şüphesiz bizler seninle beraber olmayı severiz Bize ilâhî vahiy olarak verdiğiniz haberleri vermeye devam eder, düşmanla*rımızın eksik taraflarından bizleri haberdâr kılar, aynı zamanda Al*lah'ın bize yardımcı olması için hakkımızda duacı olursunuzdediler Bu sırada Resûlüllah bana hitaben: Sen ne diye konuşmuyorsun, yâ Hubâb?buyurdu Ben de dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, sen, Rabbinin senin için seçtiği hangisi ise, onu seçResûlüllah, benim bu tavsiyemi de kabul buyurdu
îbni Sa'd da Yahya bin Saîd'den şöyle rivayette bulunur: Bedir Günü Peygamber (sav) insanlarla istişarede buludu Bu sırada Hubâb bin Münzir ayağa kalkıp dedi ki: Biz, savaş bakımından tecrübeli kim*seleriz Buradaki irili ufaklı kuyulan kapatıp kaybetmeliyiz Büyük ku*yuyu bırakıp başında nöbet tutmalı ve bu kuyunun ileri tarafında da düşmanı karşılamalıyız En uygunu, böyle yapmaktır(Peygamberi*miz de onun bu tavsiyesini kabul etmiştir)
Sonra peygamberimiz, ashabı ile Kurayza Gününde de istişarede bulundu Yine Hubab bin Münzir ayağa kalkıp: Evlerin Ön tarafında mevzilenmeli ve oradakilerden düşmana gidecek olan haberi de kesmiş olmalıyızResûlüllah (sav), onun bu fikrini de kabul buyurmuştur
Hâkim, Abdü'lHamid bin Ebû Abs tarikiyle onun büyük dedesin*den bir haber nakleder Buna göre Resûlüllah Efendimiz şöyle buyur*muştur: Kâ'b bin Eşrefin, kim benim için hakkından gelecek? Çünkü o Allah ve Resulüne çok ezâ verdi!Muhammed bin Mesleme, bunun üze*rine sordu: Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmemi ister misin?Peygam*berimiz de: Madem bu hususta Sa'd bin Muâz'a git de onunla istişarede bulun!buyurdu O da gidip onunla istişare etti Sa'd bin Muâz da, durumu değerlendirip: Haydi, Allah'ın lütfedeceği bereket ve başarı üzerine, yürü ve vazifeni yerine getir!dedi (O da, Silkân bin Selâme, Abbâd bin Bişr ve Haris bin Evs gibi arkadaşlarını alarak gitti ve Al*lah'ın düşmanının hakkından geldiler)
îmâmı Mâverdî der ki: Peygamberimiz'in hangi hususlarda ashabı ile istişare etmekle me'mûr bulunduğunda, âlimlerimizin ihtilâfı olmuştur Bâzıları: Bu, sâdece harb ve düşmanlarıyla ilgili hususlarda ididemiştir Bâzıları ise: Gerek harb ve dünyâ işlerinde, gerekse dîn işlerinde olsun, ashabı ile istişarede bulunmuşturdemiştir Bâzıları ise: Dîn işlerinde olan istişaresi; onları ilahî ahkâmın sebeb ve hikmetleri üzerinde uyarıp yetiştirmek, ictihâd yollarını onlara öğretip onları müctehid mertebesine ulaştırmak için ididemişlerdir
Peygamberimize Zekat Ve Sadakaların Haram Kılınması
Evet, Peygamber'in (sav) özelliklerinden biri de, O'na ve O'nun ev halkına, kendisinin ve ailesinin kölelerine, âzadlılarma, zekâd ve sadaka almanın haram kılınmış olmasıdır Bu hususta Müslim, Muttalib bin Rabia'dan rivayetle, Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu bil*dirmektedir:
Bu, sadakalar, insanların mallarının kirleridir Muhammed'e ve O'nun âline helâl değildir!
îbni Sa'd'ın Ebû Hüreyre, Aişe ve Abdullah bin Büsr'den naklettiği rivayete göre, Peygamber Efendimiz hediyeyi kabul eder, sadakayı kabul etmezdi
(Yine îbni Sa'd, Hasan'dan rivayetle, Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Yüce Allah, bana ve benim ev halkıma sadakayı haram kılmıştır!)
îmamı Ahmed de Ebû Hüreyre'nin şöyle söylediğini nakleder: Peygamber (sav), dışarıdan yemek getirildiği zaman, onun hediye olup olmadığım sorardı Eğer hediye olduğu söylenirse, o yemekten yerdi Eğer, sadaka olduğu söylenecek olursa, ondan yemezdi
Taberâni'nin îbni Abbas'tan olan rivayeti de şöyledir: Peygamber (sav), Erkam elZühri'yi, zekat toplamak üzere görevlendirdi O da yanında Peygamberimiz'in âzadlısı Ebû Râfî'i götürmek istedi Ebû Rafı' ise Peygamberimiz'e sormaya gitti Peygamberimiz kendisine dedi ki: Ey Ebû Rafı', sadaka (zekât), Muhammed'e ve O'nun âline haramdır!
(Bunu, Ahmed ve Ebû Dâvûd da rivayet etmiştir Ancak Ebû Davud'un rivayetinde: Gerçekten sadaka bize helal değildir ve bir top*luluk ve ailenin, âzadlısı da; onlardan sayılırdenilmiştir)
Müslim ve îbni Sa'd Muttalib bin Rabia'dan şöyle rivayet eder: Ben ve Fadl bin Abbas Hz Peygamber'e gidip müracat ettik ve dedik ki: Ey Allah'ın Resulü, biz sana, bize zekat toplama hususunda emir ve yetki vermeni istemek için geldikPeygamber Efendimiz, biraz sükut etti, sonra başını yukarı kaldırdı Biz ise kendisiyle konuşmak istiyorduk Zeynep validemiz de bize işaretle, O'nu konuşturmamamız hakkında perdesi arkasından tenbihte bulunuyordu Biz de bekledik Sonra Peygamberimiz bize dönerek buyurdu ki: Sadakalar, Muhammed'e, O'nun âline helal değildir! Bunlar, insanların mallarının kiridir
Alimlerimiz bu konuda demişlerdir ki: Zekat ve sadakalar, insanların mallarının kirleri olduğu içindir ki, Peygamber Efendimiz'in yüksek makamları bundan korunmuştur Peygamberimiz sebebiyle o'nun ev halkı da bundan korunmuştur Sonra sadakalar, verilecek kimselere acınarak verilir ve alan kişi için bunda, ne de olsa bir zül vardır 'Bu sebeble Peygamberimiz ve o'nun yakınları, alan için zül bulunan sadakadan korunmuş, bunun aksine alan için izzet, veren için zül bulunan ganimet malları kendilerine helal kılınmıştır
Alimlerimiz, diğer peygamberlerin durumlarının da böyle olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir Bazıları ki Hasanı Basri de onların arasında bulunmaktadır, birinci kavli seçmişlerdir Yani sadaka ve zekatın diğer peygamberlere de haram olduğunu söylemişlerdir Bazıları ise ki Süfyan bin Uyeyne de bunlar arasında bulunmaktadır, ikinci kavli seçip: Bu, Peygamberimiz'in bir Özelliğidir Yani o'na mahsustur, önceki peygamberlere zekat ve sadakalar haram değildigörüşünü ileri sürmüşlerdir
Sonra Peygamberimiz'e haram oluşu bakımından, zekat ve nafile sadakalar aynıdır Fakat ev halkı hususunda, nafile sadakaların da haram olup olmadığı konusunda, mezhebimiz âlimlerince (Şafiî) ihtilaf edilmiştir Mezhebimizde, en sahih görülen kavle göre, Peygamberimiz'in ev halkına nafile sadakalar haram değildir Onlara, sadece zekat almaları haramdır Yine bizim mezhebimizdeki bir kavle ve Mâliki mezhebine göre, onlara nafile sadakalar da haramdır Üçüncü bir kavle göre ise, onlara özel olan sadakalar haramdır; eğer sadaka umum müslümanların menfaati içinse, mesela yapılan mescidler, açılan kuyular gibi, bunlardan onların faydalanmaları da helal olur Ibni Salâh'm bildirdiğine göre, keffâret ve nezirler, keza zekât tahsili için verilecek görevler de, en sahih kavle göre, Hâşimiler'e helal değildir Az önce geçen hadisler de bunu teyid eder mahiyettedir
Peygamberimiz Beşikte İken Gökteki Kamerin Kendisiyle Konuşması Ve Onu Avutması
Beyhakî ve elMieteyn adlı eserinde Sâbûnî, Hatîb ve îbni Asâkir târihlerinde, Abbâs bin AbdîlMuttalib'ten şöyle rivayet ederler: O demiştir ki: Ben, ey Allah'ın Resulü, benim müslümanlığı kabul edişimin sebebi, senin peygamberliğine dâir bir alâmet görmüş olmamdır Şöyleki, senin beşikte iken ayla konuştuğunu ve parmağınla ay'a işaret ettiğini, nereye işaret edersen, ay'ın o tarafa meylettiğini gördümBunun üzerine Peygamberimiz ona demiştir ki: Ben ozaman, yâni beşikte iken ayla konuşur, ay da benimle konuşurdu Beni ağlamamam için avuturdu Ve ben, onun arş altında secdeye vardığı zaman çıkardığı sesi duyardım
(bir süre sultanımızın vasıflarını yazıcam)
Hâtemi Nübüvvet Hakkındadır
Buhari ve Müslim, Sâib bin Zeyd'den rivayet ederler O şöyle demiştir: Ben, Peygamber (sav) Efendimiz'in tam arkasına dikilip O'nun iki omzu arasındaki Nübüvvet Mührü denilen kısma dikkatle baktım; gördüğüm, keklik yumurtası büyüklüğünde idi
Müslim ve Beyhakî'nin Câbir bin Semura'dan rivayeti ise şöyledir: Ben Resûlüllâh Efendimiz'in iki omzu arasındaki nübüvvet mührünü, tıpkı bir güvercin yumurtası şeklinde gördüm Rengi de, kendi cesediniri rengine yakındıimâm Tirmizî ise bunu: Güvercin yumurtası büyüklüğünde ve kırmızımtırak bir bez idiifadesiyle vermiştir
Müslim, Abdullah bin Cercls'in şöyle dediğini rivayet eder: Ben, Peygamberimizin iki omzu arasındaki nübüvvet mührüne baktığım zaman onu; sol omuz kemiğinin çıkıntısı yanında ve üzerinde siyahımsı benler bulunan bir yumru hâlinde gördüm
îmam Ahmed ve Beyhakî de Kurre'nin şöyle dediğini nakleder: Ben dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, omzunuzdaki mührü bana gösterir misiniz?Peygamberimiz buyurdu ki: Elini uzat!Elimi uzattım baktım, omzu ucunda, yumurta büyüklüğünde bir şeydi
Yine İmam Ahmed, Beyhakî ve îbni Sa'd, çeşitli tarikler ile Ebû Ramse'den şöyle rivayet ederler: Ben babamla birlikte Peygamberimiz'e gitmiştim O'nun iki omzu arasındaki mühre baktığımda onu, (güvercin yumurtası büyüklüğünde) bir ur şeklinde gördüm
İmamı Buhârî'nin Tarih'inde, BeyhakVnin Sünen'inde Ebû Saîd'den rivayetlerine göre, o şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz'in iki omuzları arasındaki mühür, bir et çıkıntısı idiTirmizi de: Arkasında, yumru hâlinde bir et parçası idişeklinde rivayet eder
Yukarıda geçen bir bahiste görüldüğü veçhile ve Beyhakî'nin rivayeti ile, Selmânı Fârisî de bu hususta şunları söylemektedir: Ben Peygamber'e (sav) gittiğim zaman, ridâsını omuzundan biraz sarkıtıp: Ey Selmân, sana söylenen mührü görmek istersen bak!buyurdular Baktığımda, iki omuzu arasında, güvercin yumurtası büyüklüğündeki mührü gördüm
Ahmed, Tirmizî ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Ebû Ya'lâ ve Taberânî Ulba bin Ahmed'den o da Ebû Zeyd'den şöyle rivayet ederler: Resûlüllâh Efendimiz bana dediler ki: Ey Ebû Zeyd, bana yaklaş ve elinle arkamı meshet!Yaklaştım ve elimle arkasını meshedip parmaklarımı mühür üzerine koydumYanındakiler Ebû Zeyd'e: Mühür nedir?diye sordular O da: Omuzundaki toplu olarak bitmiş olan kıllardırcevabını verdi
Taberanı ile îbni Asâkîr ise Ebû Zeyd bin Ahtab'dan şöyle rivayet ediyor: Ben Peygamber Efendimizin iki omzu arasındaki mührü; kan alma şişesinin vurulduğu yer kadar büyüklükte, bir et çıkıntısı olduğunu gördüm
îbni Asâkîr ve Târihi Nisabur adlı eserinde Hâkim, îbni Ömer'den şöyle rivayet ederler: Hâtemi Nübüvvet, Peygamber (as)'ın arkasında fmdık büyüklüğünde bir et parçası olup üzerinde Muhammedün Resûlüllâhyazısını andırır bir şekil vardı
Ebû Nuaym ise, Selman'dan şöyle rivayet etmektedir: Bu nübüvvet mührünün bâtınında: Allah birdir, O'nun ortağı yoktur, Muhammed ise Allah'ın Resulüdür!1diye yazılı idi Zahirinde ise Nereye isterse oraya teveccüh et! Bil ki sen, mansûr ve muzaffersin!diye yazılıdır2
Taberanı ve Ebû Nuaym ElMa'rife adlı eserinde Abbâd bin Ömer'den şöyle rivayet ederler: O'nun iki omzu arasındaki nübüvvet mührü, küçük bir oğlağın diz kapağındaki mühür gibiydi ve Resûlüllâh bu mührün görülmesinden pek hoşlanmazdı
İbnü Ebî Hayseme tarihe dâir yazdığı eserinde, Hz Aişe'den naklen der ki: Nübüvvet mührü, siyah bir ben idi, biraz sarıyı andırıyordu Benin etrafında, at yelesi gibi sık kıllar vardı
İZAH: Alimlerimiz dediler ki; Peygamber Efendimiz'in iki omuzu arasında bulunduğu rivayet edilen nübüvvet mührü hakkındaki sözler; birbiriyle farklı bulunmaktadır Fakat aslında bu, mühim bir ihtilaf sayılmamalıdır Zira bu râvîlerden her biri, bir benzetme yoluyla rivayet etmekte ve rivayetleri arasında önemli bir fark bulunmaktadır Râvîlerden biri: Bir keklik yumurtası büyüklüğünde ididerken biri: Güvercin yumurtası kadardıdemekte; bir diğeri de: Bir keçi yavrusunun dizindeki mühür kadardıdemektedir Biri: Bir et yumrusu ididerken, biri: Bir et çıkıntısı ididemekte; biri Siyah bir bendiderken bir diğeri: Şişenin kan almak için vurulduğu yerde bıraktığı iz gibiydidemektedir Yâni, bunların hepsi birbirine yakın şeylerdir Ve gerçekten o, bir et parçasından ibaret idi îşte, âlimlerimiz böyle izah etmektedirler Bunlar arasından îmamı Kurtubî ise şöyle demektedir: Sabit ve sahih olan hadisler delâlet eder ki, Resûlüllâh Efendimiz'in iki omuzu arasındaki mühür; sol omuz yanında kırmızımtırak renkte ve çıkıntı halinde bir şey idi Küçülüp azaldığı zaman güvercin yumurtası şeklinde oluyor, büyüyüp şiştiği zaman da yumruk kadar oluyordu (Resûlüllâh'm vefatı zamanında ise, şişkinlik kaybolmuştu)
Süheylî de demiştir ki: Nübüvvet mührü, sol omuz kemiğinin çıkıntısı yanında idi Çünkü peygamber (as) şeytanın vesvesesinden masum bulunuyordu Mührün bulunduğu yer de; kalbin karşısında olup şeytanın vesvese vermesine engeldiAlimler, Resûlüllâh'in iki omuzu arasındaki mührün doğuştan mı, yoksa doğduktan sonra mı vurulduğu üzerinde ihtilaf ettiler İkinci şıkkı tercih edenler, yukarıda geçen ve O'nun süt emmesi ile ilgili bulunan Şeddâd bin Evs hadisini, delil tutarlar Az önce işaret ettiğimiz gibi, bu mühür, Resûlüllâh'm vefatın*dan sonra da kaybolmuştu Bunu, ayrıca O'nun vefatı bölümünde anlatacağız Bu konuda, Hâkim'in Müstedrek'inde, Vehb bin Münebbih'ten şu rivayeti vardır:
Cenâbı Hakk'ın gönderdiği bütün peygamberlerin sağ elleri içinde bir peygamberlik nişanı vardı Ancak, bizim peygamberimiz müstesna Zira O'nun peygamberlik nişanı, iki omuzu arasında idi
Sevgili Peygamberimizin Mübarek Gözleri İle İlgili Özellik Ve Mucizeler
Yüce Allah Kur'ân'da buyuruyor ki: Muhammed'in gözü şaşmadı ve sının aşmadı(Necm, 17)
îbni Adiyy, Beyhakî ve îbni Asâkir Aişe'den şöyle rivayet ederler: O demiştir ki: Peygamber Efendimiz, ışıkta gördüğü gibi karanlıkta da görür idi
Beyhakî'nin rivayetine göre, bu hususu îbni Abbas şöyle ifade etmiştir: Resûlüllâh Efendimiz, gündüzleyin ışıkta gördüğü gibi, geceleyin karanlıkta da görürdü
Buharı ve Müslim, Ebû Hüreyre'den ittifakla şöyle rivayet ederler: O demiştir ki: Bir defasında Resûlüllâh Efendimiz bizlere hitaben: Siz benim yalnız ön tarafı mı gördüğümü sanıyorsunuz? Vallahi sizin rukûnuz da, secdeleriniz de bana gizli değildir! Ben sizi arkamdan da görmekteyimbuyurdular
Müslim ise Enes'ten şöyle rivayet eder: Resûlüllâh Efendimiz buyurdular ki: Ey insanlar! Ben sizin imâmınızım Rükû ve secdelerinizi benden önce yapmayınız Çünkü ben sizi, hem önümden, hem de arkamdan görmekteyim
Abdürrâzzâk, Hâkim ve Ebu Nuaym da Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet ederler: Peygamberimiz buyurdu: Ben ön tarafımı da, arka tarafımı da görürümYine Ebu Nuaym Ebu Saîd elHudrî'den şöyle nakleder O demiştir İd: Bir defasında Peygamberimiz, Ben arkamdan da görürüm!buyurdular
ElHumeydî Müsned'inde, îbni Münzir Tefsîr'inde ve Beyhakî, Mücâhîd'den naklen demiştir ki: Peygamberimiz (sav), önünden rahatlıkla gördüğü gibi, arkasından ve saflar arasından da rahatlıkla görürdüMücahid bu açıklamayı, aşağıdaki âyeti celile dolayısiyle yapmıştır Şöyleki: O ki, gece namaza kalktığın zaman seni görüyor Secde edenler arasında senin dolaşmanı da görüyor
Alimlerimiz diyorlar ki: Bu Önden de, arkadan da görmek işi; hakîki bir idraktir ve mucize kabilinden olup Peygamberimiz'e mahsustur; O'na ait büyük özelliklerden biridir Sonra bu görme işinin, O'nun iki gözüyle olması da caizdir Ve görülen şeyin karşısında bulunma şartı olmaksızın, yâni hârika'1âde bir şekilde görmesi gerçekleşmektedir Ehli sünnet'e göre, görülen şeyle karşı karşıya bulunmak şart değildir Hak olan da budur Nitekim âhirette Allah'ı görmek de haktır Fakat bunda da karşı karşıya bulunmak şart değildir
Peygamberimizin Mübarek Ağzı, Tükrüğü Ve Dişleri
Vâil bin Hucr'dan Ahmed, İbni Mâce, Beyhakı ve Ebû Nuaym rivayet ediyor O demiş ki: Peygamberimiz bir kuyunun başında iken kendilerine bir kova su verildi, ondan içti, sonra kalanını kuyuya döktü Derhal bu kuyudan etrafa misk gibi bir güzel koku yayıldıEbû Nuaym'ın rivayetine göre Enes diyor ki: Peygamberimiz'in evinde bir kuyu vardı Medine'de suyu ondan daha tatlı olan bir kuyu yok idi,
Beyhakı ve Ebû Nuaym Peygamberimiz'in azadlısı Ruzeyne'den şöyle rivayet ederler: Peygamberimiz, Aşûra günü kızı Fâtıma'mn ve diğerlerinin süt emer çocuklarını çağırır ve mübarek tükrüğünden o çocukların ağzına bir miktar bulaştırırdı Çocukların analarına da: Akşama kadar onlara süt vermeyiniz!diye tenbih eder, akşama kadar çocuklara O'nun tükrüğü kâfi gelirdi
Taberani de Umeyre binti Mes'âd'dan şöyle nakleder, O demiştir ki: Ben, dört kardeşim ile birlikte biat etmek üzere Hz Peygamber'e gittiğimde, O kadid (yâni güneşte kurutulmuş bîr et parçası) yiyiyordu Mübarek ağzında bir miktar kadid çiğnediler ve bana verip Birer parça hepsine ver, ağızlarında çiğnesinler!buyurdular Hepimiz öyle yaptık ve içimizden hiç biri, yaşadığı müddetçe ağzında fena kokudan eser duymadı
Yine îmamı Taberani rivayet ediyor: Ebû Ümâme şöyle demiştir: Bir kadın vardı, dili kötü idi Bir ara Peygamb erimiz'in yanma geldi Bu sırada Resûlüllâh kadîd yiyordu Kadın dedi ki: Ondan bana vermez misin?Resûlüllâh, önündeki kadidden bir miktar ona uzattı O: Hayır, ondan değil, ağzmdakinden vermelisin!dedi Peygamberimiz de ağzmdakini çıkarıp ona verdi O da onu yedi Bu olaydan sonra, o kadının dilinden bir daha kötü ve çirkin bir söz işitilmedi
Beyhakı Umer bin Şebbe'den, o da Ebû Ubeyd enNahvî'den nakleder: Bir gün, Amir bin Kureyz, oğlu Abdullah'ı alarak Resûlüllah'a getirmiş Abdullah o sırada beş yaşında imiş Resûlüllâh tükrüğünden bir miktar onun ağzına koymuş O, büyüdü ve o kadar kuvvetli ve bereketli oldu ki, çakmağını taşa vursa su çıkarırdı
Yine Beyhakî Muhammed bin Sâbit'ten şöyle rivayet eder: Onun babası Sabit, Abdullah bin Übeyy'in kızı Cemîle'yi boşadığı zaman o Muhammed'e hâmile idi Cemile çocuğunu doğurduğu zaman, kocası Sâbit'in kendisini boşamasına kızarak: Vallahi onun çocuğunu emzir*mem!diye yemin etmişti Peygamberimiz de duruma muttali olarak onun kendisine getirilmesini istemiş, Sâbit'in oğlu Muhammed'i kendisine getirdikleri zaman, mübarek tükrüğünden onun ağzına bir miktar bırakmış ve: Onu, ihtiyacı oldukça bana getiriniz!buyurmuştur Sabit diyor ki: Çocuğumu üç gün Hz Peygambere götürüp getirdim Sonra araptan bir kadın ile karşılaştım Bana: Sabit bin Kays kimdir?diye soruyordu Ben: Onu ne yapacaksın?dedim Dedi ki: Bu gece rüyamda bana, Sabit bin Kays'in oğlu Muhammed'i emzirmem söylendiBen de dedim ki: Sabit benim îşte bu da, oğlum Muhammed'dir Götür emzir!
îbni Asakîr'in Ebû Cafer'den nakline göre o şöyle demiştir: Bir gün Hasan, Resûlüllah ile birlikte bulunuyordu Hasan iyice susamıştı Resûlüllah onun için su aradı bulamadı Dilini çıkarıp, Hasan'm ağzına koydu Hasan, Resûlüllah'm dilini emdi ve susuzluğu gitti
Yine İbni Asâkir ve Taberanî, Ebû Hüreyre'den rivayet ederler, o demiştir ki: Biz, peygamberimizle birlikte gidiyorduk Nihayet bir yoldan geçtiğimiz sırada bir ses duyuldu Bu ses, Hasan ve Hüseyin'in sesi idi Analarının yanında oldukları halde ağlıyorlardı Resûlüllah sür'âtle gidip niçin ağladıklarını sordu Anaları: Susuzluktandedi Resûlüllah su aradı ise de, bir damla su bulunamadı İçeride Resûlüllah'ın: Çocukların birini bana verdediğini duydum Çocuğu anasından alıp bağrına basmış, susturmaya çalışmıştı Fakat çocuk var sesiyle ağlayıp bağırıyordu Peygamberimiz mübarek dilini çıkarıp ağzına koydu, o da O'nun dilini emmeye başladı Sonunda susuzluğunu giderdi ve susup sükûnete erdi Artık sesi duyulmuyordu Diğeri ise ağlamasına devam ediyordu Onu da anasından alıp bağrına bastı ve mübarek dilini verip emdirdi O da susup sükûnete erdi,
Dâremî, Tirmizî (Şemâü'de), Beyhakl, Taberanî (elEvsat'ta) ve îbni Asâkir, îbni Abbas'tan rivayet ederler O demiştir ki: Resûlüllah'ın (sav) ön dişleri, ince ve biraz seyrek idi, konuştuğu zaman, nûr gibi parlar ve iki ön dişleri arasından ışık saçardı
Taberanî de Ebu Kursâfe'den şöyle nakleder: Ben, annem ve teyzem, Resûlüllah'a gidip biat ettik Döndüğümüz zaman annem ve teyzem dediler ki: Yavrum, bizler Hz Peygamber kadar güzel, O'nun kadar temiz, O'nun kadar güzel ve tatlı konuşan birisini görmedik Konuşurken mübarek ağzından sanki nûr çıkıyordu