iltasyazilim
FD Üye
Hemen arz edeyim ki, bu hususta ilerigeri söz söyleyenler, hiçbir şey okumamış ve düşünmemiş kimselerdir Eğer, Megâzîve Siyere azıcık bakmak zahmetine katlansalardı, kendilerini küçük düşürecek böyle bir soruyu sormayacaklardı
Bu soruyu şimdiye kadar, beş altı yerde benden sordular; ben de her def'asında eksiktamam bazı şeyler anlatmağa çalıştım Bu defa da onlardan hatırımda kalanları tekrar edeceğim
Peygamberler Sultanı Zâtı Risâletpenâhın izaçlarında, değişik yönler vardır: Zâtı Ahmediye'ye (sav) taallûk eden hususlar, umumî olarak izaçlarında gözetilmiş olabilecek hedef ve maksatlar; bir kısım zarûretler ve nihayet zevcâtın hususî durumlarının gereğini yerine getirme gibi keyfiyetler Şimdi sırasıyla bu hususları teker teker tahlil edelim
Mevzuu ilk önce, O pâk şahsiyete bakan yönüyle ele alalım Her şeyden evvel bilinmelidir ki, O mübeccel Zât, yirmi beş yaşına kadar hiç evlenmedi O sıcak memleketin hususî durumu da nazarı itibara alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dün ve bugün böylece kabul ve teslim edilmesi, O'nda iffetin esas olduğunu ve müthiş bir irade ve nefis hâkimiyeti bulunduğunu gösterir Eğer bu hususta, küçük bir inhiraf bulunsaydı, dünkü ve bugünkü düşmanları, bunu cihana ilân etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı Hâlbuki eski ve yeni bütün hasımları, O'na hiç olmayacak şeyleri isnat ettikleri hâlde, bu istikamette bir şey söyleme cüretini gösterememişlerdir
Peygamberimiz (sav) ilk izaçlarını, yirmi beş yaşlarında iken yaptılar Bu izaç, Allah ve Resûlü katında çok yüce ve müstesna; fakat başından iki defa evlenme geçmiş kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu Bu mutlu yuva tam yirmi üç sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi kapanan bir perde gibi arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti Bu defa Efendimiz (sav) yirmi beş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı Evet, aile, çolukçocuk her şeyiyle yirmi üç senelik bu mesut hayattan sonra, yeniden dörtbeş sene bekâr olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli üçe ulaşmış bulunuyordu
İşte, bütün izaçları da böyle izaca alâkanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette elli beş yaşından sonra yapılan izaçta, beşerîlik ve şehevîlik görmek, ne insafla ne de iz'anla kat'iyen telif edilemez
Burada akla gelen diğer bir mesele de, Peygamberlik müessesesiyle çok evlenmenin telifi keyfiyetidir Buna da bir iki cümle ile temas etmek istiyorum
A) Evvelâ, bilinmelidir ki, bunu serrişte edenler, ya hiçbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir ki, onların böyle bir şeyi kınamaya aslâ ve kat'â hakları yoktur; Zira onlar, bütün prensiplere karşıdırlar Hiçbir kânun ve kayda tâbi olmaksızın, pek çok kadınla münasebet kurar; hatta mahremleriyle dahi nikâhı tecviz ederler Yahut bunlar, belli kitaplara dayanan bazı din müntesipleridir Onların hücumu da, insafsızca, garazlı ve teemmül edilmeden yapılmış, hatta kendi namlarına üzülecek bir keyfiyettir Çünkü, ellerindeki kitapların ve o kitaplara bağlı cemaatlerin teslim ve kabul ettiği, kendi peygamberleri bilip uydukları, nice enbiyâyı izâm vardır ki; bunlar birçok kadınla evlenmiş ve başlarından daha çok nikâh geçmiştir Meselâ; Süleyman (as) ve Davud (as) peygamberleri düşününce, onlara mensup olduklarını iddia edenlerin bu meseleyi serrişte etme hususunda insaflı davranmadıkları açıkça ortaya çıkar Binâenaleyh, çok kadınla izacı, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda çok izaç, nübüvvetin ruhuna da zıt değildir Kaldı ki; daha sonra anlatmaya çalışacağım hususlarda görüleceği gibi teaddüdü zevcâtın peygamberlik vazifesi noktai nazarından, tasavvurlar fevkinde faydaları vardır
Evet, çok kadınla izaç, bilhassa ahkâmla gelen enbiyâ için bir bakıma zarurîdir Zira, dinin, aile mahremiyeti içinde cereyan eden pek çok yönleri vardır ki, ona ancak bir insanın nikâhlısı muttali olabilir Binâenaleyh, dinin bu yönlerini anlatmak için herhangi bir istiâre ve kinâyeye başvurmadan ki çok defa bu türlü anlatma tarzı anlamayı bulandırır ve istinbatı zorlaştırır her şeyi alabildiğine vuzûh içinde anlatacak, mürşidelere ihtiyaç vardır
İşte, her şeyden evvel, nübüvvet hânesinde olan bu temiz ve pâkize zevcât, kadınlık âlemine karşı irşat ve tebliğ vazifesinin sorumluları ve nakilcileri bulunmaları itibarıyla, peygamber için de, peygamberlik için de; kadınlık âlemi için de gerekli, hatta elzem olur
B) Diğer bir husus da, umumî mânâda Efendimiz'in zevceleriyle alâkalı oluyor ki, o da:
1) Zevceler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve gençler bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli ahkâm vaz'ediliyor Ve bizzat Peygamber (sav) hânesi içinde bulunan bu pâkize zevceler sayesinde tatbik imkânı buluyordu
2) Zevcelerin her birerleri, çeşitli oymaklardan olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında; sonra da muazzez şahsiyetiyle akrabalık tesis buyurduğu bütün cemaatler içinde, köklü bir sevgi ve alâkaya yol açılıyordu Her kabile ve oymak, O'nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî bir bağlılıkla O'na karşı derin bir alâka hissediyordu
3) Her kabileden aldığı kadın, O'nun hayatında ve irtihalinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddî dinî hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, zâhir ve bâtını Ahmediye (sav) hususunda tercümanlık yapıyordu Bu sayede O'nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur'ân'ı, tefsiri, hadîsi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vâkıf olabiliyordu
4) Bu izaçlar vasıtasıyla, Nebiyyi Ekmel, âdeta bütün Ceziretü'lArap'la yakınlık tesis etmiş gibi, her hânenin, teklifsiz misafiri hâline gelmişti Herkes bu karâbet vasıtasıyla o mehâbet âbidesine yaklaşabiliyor ve dinî umûru öğrenme fırsatını buluyordu Aynı zamanda bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, bir çeşit, kendini O'na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu Mahzumoğulları, Ümmü Seleme vasıtasıyla; Emevîler, Ümmü Habîbe vasıtasıyla; Hâşimîler, Zeynep bintü Cahş (ra) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı
C) Buraya kadar olanlar umumî mânâda ve bazı yönleriyle de, diğer peygamberlere şâmil olacak şekilde idi Şimdi bir de, hususî mânâda ve teker teker her zevcenin serencâmesi içinde, meseleyi ele alalım:
Evet, burada dahi göreceğiz ki; mantık, vahiy ile müeyyed o Zât'ı hayatı seniyyesi karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; tabiri diğerle beşer düşüncesi Fetâneti A'zam önünde rükûa varıp iki büklüm oluyor
1) İlk zevceleri Seyyidetinâ Hz Hatîce'dir (ra) Kendinden on beş yaş daha büyük olan bu nâdîde kadınla izaçları, her evlilik için en büyük örnek mahiyetindedir O, bütün bir hayat boyu, derin bir vefâ ve sadakatle eşlerine bağlı kaldıkları gibi, zevcelerinin vefatından sonra dahi O'nu hiçbir zaman unutmamış, hatta her vesile ve fırsatta O'ndan bahisler açmıştır
Hz Hatîce'den sonra Peygamberimiz (sav) dörtbeş sene evlenmediler Başlarında birçok yetim bulunmasına rağmen, onların meûnetine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yürüttüler Muhâlfarz, evvel ve âhir kadınlara karşı küçük bir zaafı olsaydı, böyle mi hareket ederlerdi?
2) Sıra itibarıyla olmasa bile ikinci zevceleri, Âişei Sıddîka'dır (ra) En yakın arkadaşının kızı; acıtatlı bütün bir hayatı beraber yaşayan bu büyük insana karşı, nebînin en mutenâ ikramı Umum neseplerin sona erdiği günde, sona ermeyen karâbetiyle onun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır Evet, Âişei Sıddîka ile, Hazreti Ebû Bekir, maddîmânevî hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde kurbu Nebevîye mazhar olmuşlardı
Ayrıca, Hz Âişe gibi çok zeki bir nâdirei fıtrat, dâvâyı nübüvvete tam vâris olabilecek yaradılışta idi İzaçtan sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kat'iyen sübut bulmuştur ki; o muallâ varlık, ancak nebî zevcesi olabilirdi Zira o, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, zâhir ve bâtını Muhammedî'yi (sav) emsâlsiz kavrayışıyla, bihakkın temsil ediyordu
Bunun içindir ki; Efendimiz'e rüyasında, onunla izaç yapacağı iş'âr ediliyor ve henüz gözlerine başka hayal girmeden peygamber hânesine kadem basıyordu
Bu sayede o, Hz Ebû Bekir (ra) için vesilei şeref olacak ve kadınlık âlemi içinde, bütün istîdat ve kâbiliyetlerini inkişaf ettirerek, Efendimiz'in en başta talebelerinden biri olma hüviyetiyle, büyük mürşide ve mübelliğe olmaya hazırlanacaktı İşte böylece, o da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak saadet hânesine intisap etmiş bulunuyordu
3) Yine izaç sırasına göre olmamakla beraber üçüncü zevceleri, Ümmü Seleme'dir (ra) Mahzum Oymağı'ndan ve ilk Müslümanlardan olan Ümmü Seleme, Mekke'de tazyik görmüş; ilk olarak Habeşistan'a, ikinci defa da Medine'ye hicret etmiş ve o günkü şartlara göre ilk saftakiler arasında yer almıştı
Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocası vardı Ve, Ümmü Seleme'nin nazarında eşi, menendi olmayan bir insandı Bütün çile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebû Seleme'yi Medine'de kaybedince çocuklarıyla baş başa kaldı Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebû Bekir ve Ömer (ra) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti; Zira onun gözünde Ebû Seleme'nin yerini dolduracak insan yoktu
Nihayet, izaç teklifiyle Allah Resûlü (sav) ona el uzattı Bu izaç da gayet tabiîydi, zira İslâm ve iman uğrunda hiçbir fedâkârlıktan dûr olmayan bu muallâ kadın, Arab'ın en soylu oymağı içinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi Hele ihlâs, samimiyet ve İslâm için katlandığı şeyler düşünülünce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı Ve, işte Kâinatın Fahrı, onu nikâhı altına alırken bu inâyet elini uzatmıştı Evet, gençliğinden beri yaptığı; kimsesizleri görüp gözetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazifesini, o günkü şartların iktizasına göre bu şekilde yerine getiriyordu
Ümmü Seleme de Hz Âişe gibi dirâyet ve fetâneti olan bir kadındı Bir mürşide ve mübelliğe olma istîdadındaydı Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himâyeye alırken diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin medyûnu şükran olabileceği bir talebe daha ilim ve irşat medresesine kabul ediliyordu
Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahri Kâinat Efendimiz'in, bir sürü çocuğu olan dul bir kadınla evlenmesini ve evlenip bir sürü külfet altına girmesini, başka hiçbir şeyle izah edemeyiz Hele şehevîlik ve kadınlara düşkünlükle aslâ ve kat'â!
4) Bir diğer zevceleri de Remle binti Ebî Süfyan'dır (Ümmü Habîbe) (ra) Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir müddet küfrü temsil eden birinin kızı Bu da ilk Müslüman olanlardan ve birinci safta yerini alanlardandı Çile devrinde Habeşistan'a hicreti, orada kocasının önce tanassur etmesini, sonra da vefâtını görmüş mûzdarip bir kadın
O gün sahabi, sayı itibarıyla az; mal yönünden fakirdi Herhangi birine bakacak, medarı maîşetini temin edecek durumları yoktu Buna göre, Ümmü Habîbe ne yapacaktı? Ya tanassur edip, Hıristiyanların yardımına mazhar olacak; ya küfür yuvası olan baba evine dönecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti Bu en dindar, en soylu, aile itibarıyla en zengin kadının bunlardan hiçbirini yapması mümkün değildi Bir tek şey kalıyordu; o da Efendimiz'in müdahalesi ve muâlecesi
İşte, Ümmü Habîbe ile izaçta da bu yapılıyordu Dini için her türlü fedakârlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının irtidat ve vefâtı kendisini dilgîr ettiği günlerde; Necâşi'nin huzurunda, Peygamberimizle nikâhının kıyılması gibi en tabiî bir şey yapılıyordu Bunu değil kınamak Rahmeten li'lÂlemînolmanın gerektirdiği bir hususun îfâsı sayarak alkışlamak lâzımdır
Kaldı ki; bu büyük kadının da, emsâli gibi kadınerkek Müslümanların irfan hayatına getireceği çok şey vardı O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethâneye intisap ediyordu
Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebû Süfyan ailesi de, Hânei Nübüvvete teklifsiz girip çıkma imkânını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu Hem değil sadece Ebû Süfyan ailesi, belki bütün Emevîler'de tesir icrâ edebilecek bir hâdise olma karakterinde Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve bağnaz olan bu aile, Ümmü Habîbe'nin nikâhı sayesinde oldukça yumuşadı ve her türlü hayrı kabul etmeye hazır hâle geldi
5) Saadet hânesine girenlerden biri de Zeyneb binti Cahş'dır (ra) Alabildiğine asil ve o kadar da ince, iç derinliğine sahip Hz Zeyneb, Sultânı Enbiyâ'nın yakın akrabası ve yanı başında büyüyen, gelişen bir kadındı Efendimiz (sav) Zeyd (ra) için O'nu talep ettiği zaman, ailesi biraz çekimser kalmış ve bu arada Efendimiz'e verme temâyülünü göstermişlerdi Sonunda Peygamberimizin (sav) ısrarıyla Zeyd b Hârise'ye vermeye râzı olmuşlardı
Zeyd, bir zamanlar hürriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra Kâinatın Efendisi tarafından hürriyetine kavuşturulmuş bir âzâtlı idi Peygamber Efendimiz (sav) bu izaçtaki ısrarıyla, insanlar arasındaki müsavâtı tesis, tahkîm ve tersîn etmek istiyor ve bu çetin işe de, yine yakınlarıyla başlıyordu Ne var ki, Zeyneb gibi çok yüce fıtratlı bir kadın, emre imtisâlden ibaret olan bir evliliği, uzun sürdüremeyecek gibiydi Bu evlilik, Zeyd için de bir şey getirmemiş ve sadece bir ızdırap ve hasret olmuştu
Nihayet boşama hâdisesi oldu; fakat Efendimiz Zeyd'i vazgeçirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine çalışıyordu Tam o esnada, Cibrîl (as) geldi ve semâvî fermanla, Zeyneb'in Peygamber Efendimiz'le izaç etmesi emrini getirdi Efendimiz'in mâruz kaldığı imtihan oldukça ağırdı; zira, o güne kadar, kimsenin cesaret edemediği bir şey yapılıyor ve yerleşmiş, kök salmış âdetlere karşı, ilânı harp ediliyordu Bu çok çetin bir mücadeleydi Ancak Allah emrettiği için yapılabilirdi Ve işte Efendimiz, derin bir kulluk şuuruyla, nezih şahsiyetine karşı çok ağır gelen bu işi yaptı Hz Âişe'nin dediği gibi, muhâlfarz, Peygamberimiz'in, vahyi münzelden bir şeyi ketmetmesi câiz olsaydı Zeyneb'le izacını emreden âyetleri ketmederdi Evet, bu Zâtı Risâlet Penâhiye o kadar ağır gelmişti
İlâhi hikmet ise, bu temiz ve yüce varlığı, Peygamber hânesine sokmak, ilim ve irfan yönüyle hazırlamak, irşat ve tebliğle vazifeli kılmak istiyordu Nihayet, öyle de oldu Ve daha sonraki nezih hayatı boyunca, Peygamber zevceliğinin iktizâ ettiği inceliklere riâyet etti
Ayrıca, cahiliye devrinde, evlâtlıklara evlât deniyor ve onların eşleri de aynen evlâdın eşi gibi kabul ediliyordu Cahiliyeye ait bu âdet, kaldırılmak murat buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz'le başlanıldı Herhangi bir kimseye evlâdımdemekle, evlâdınız olamayacağı gibi, evlâdımdediğinizin zevcesi de gelininiz olamaz 1
Zeyneb'le izaç hususunda söylenecek daha çok şey olmakla beraber, sualcevap mevzuunun istiâb haddini aşacağı için, şimdilik tek başına tahlîl edileceği âna havale ediyor ve kısa kesiyorum
6) Saadet hânesiyle şerefyâb olanlardan biri de, Cüveyriye bintü'lHâris'dir (ra) Gayri müslim olan kabîlesine karşı harp edilmiş ve kadın erkek esarete dûçar olmuşlardı Hissiyatı alt üst olmuş, gururu kırılmış bu saray mensubu kadın, huzûru risâlete getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu
İşte o zaman Fetâneti A'zam, yağdan kıl çekme kolaylığı içinde meseleyi bir hamlede halletti
Peygamber Efendimiz Hz Cüveyriye (ra) ile nikâh akdedince, Cüveyriye, mü'minlerin anası mevkiine yükseldi ve sahabenin bakışında bir ihtirâm âbidesi hâline geldi Hele Ashâbı Resûlullah, Peygamber'in akrabaları esir edilmezdeyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cüveyriye (ra) hem de onun aşiretin'in gönlü fethediliverdi
Görülüyor ki, Peygamberimiz altmış yaşları dolaylarında, yaptıkları bu izaçta dahi pek çok meseleyi bir çırpıda hallediyor; kızıl kıyamet hâdiselerin içinde, sulh ve sükûn meltemleri estiriyordu
7) Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bintü Huyey'dir (ra) Hayber emirlerinden birinin kızı Meşhur, Hayber Vak'ası'nda, babası, kardeşi ve kocası öldürülmüş; kabilesi de esir edilmişti Safiyye (ra) büyük bir öfke ve intikam hırsıyla yanıp tutuşuyordu Nikâh akdedilip, mü'minlerin hürmet duyacağı, Efendimiz'e zevce olma muallâ mevkiine yükselince, hem Ashab'ın (ra) Anam anamtâzimleri ve hem de Efendimiz'in eritici ve tüketici yüceliği karşısında, Hz Safiyye (ra) olup biten her şeyi unuttu ve Peygamberimiz'e zevce olmakla iftihar etmeye başladı
Ayrıca, Hz Safiyye vasıtasıyla pek çok Yahudi'nin, Efendimiz'i yakından görüp tanıma ve yumuşama imkânı da doğuyordu Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc) bütün izaçlarda olduğu gibi, bunda da pek çok hayır ve bereket yaratmıştı
Bundan başka, düşmanların iç âlemine muttalî olma bakımından, ümmetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de muvafık olur zannederim Hazreti Safiyye ve emsâli ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin iç durumlarına nüfûz bakımından büyük ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hâin olanlarıyla kendi sırlarını düşmanlara kaptırmasın
8) Bu bahtiyarlardan biri de Hz Sevde Validemizdir İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan'a hicret edenlerden ve Ümmü Habibe'nin kaderine benzer şekilde, kocasının vefatıyla ortada kalanlardan
Efendimiz, bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmadan kurtardı ve ona enis oldu Zaten sadece Efendimiz'in nikâhı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbir şey de yoktu
İşte bütün izaçlarında, bu türlü hikmet ve maslahatlar bulunan Peygamber Efendimiz (sav) hiç mi hiç nefsânî duygularıyla bu işin içine girmemiştir Ya Râşid Halifelerin ilk ikisine karşı olduğu gibi, vezirleriyle bir karâbet tesisi ve zevcesi olacak kadındaki istîdat ve kabiliyet; veya teker teker, diğerlerinde gördüğümüz gibi, başka hikmet ve maslahatlarla evlenmiş ve büyük yük ve meûnetlerin altına girmiştir
Bunlardan başka, Peygamber Efendimiz'in bu kadar kadının, mesken, nafaka, elbise gibi ihtiyaçlarını, en âdil şekilde temin etmesi ve onlara karşı muâmelesinde kılı kırk yararcasına, adâlet ve hakkâniyete riâyette bulunması; aralarında meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları peşinen önlemesi, vârit olan geçimsizlikleri yağdan kıl çekme rahatlığı içinde halletmesi, Bernard Shaw'ın ifadesiyle En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde halledenO müstesna Zât'ın peygamberliğine delâlet eder
Bir kadın ve bir iki çocuğun dahi, idaresinin ne kadar müşkül olduğunu gören ve bilen bizler; daha evvel başka yuvalar kurmuş; başka âile yapılarına şâhit olmuş; girdiği yuvalarda farklı mizaçlar kazanmış pek çok kadını, bir şiir âhengi ve ritmi içinde idare eden, o muallâ ve mübeccel varlık karşısında iki büklüm oluyoruz
Bir husus kaldı ki, o da, zevcelerin adedinin, ümmetine meşru kılınan adedin üstünde olma keyfiyetidir Bu, bir hususî teşrîdir Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok maslahat ve hikmetleri hâvi bir hususî kanundur Bir müddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş; belli bir müddet sonra ise sınır konmuş ve evlenmesi yasak edilmiştir2
Sualin ehemmiyetine binaen, mevzuu uzatma lüzumunu duydum; mâzur görüleceğini umarım
Fethullah Gülen
Bu soruyu şimdiye kadar, beş altı yerde benden sordular; ben de her def'asında eksiktamam bazı şeyler anlatmağa çalıştım Bu defa da onlardan hatırımda kalanları tekrar edeceğim
Peygamberler Sultanı Zâtı Risâletpenâhın izaçlarında, değişik yönler vardır: Zâtı Ahmediye'ye (sav) taallûk eden hususlar, umumî olarak izaçlarında gözetilmiş olabilecek hedef ve maksatlar; bir kısım zarûretler ve nihayet zevcâtın hususî durumlarının gereğini yerine getirme gibi keyfiyetler Şimdi sırasıyla bu hususları teker teker tahlil edelim
Mevzuu ilk önce, O pâk şahsiyete bakan yönüyle ele alalım Her şeyden evvel bilinmelidir ki, O mübeccel Zât, yirmi beş yaşına kadar hiç evlenmedi O sıcak memleketin hususî durumu da nazarı itibara alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dün ve bugün böylece kabul ve teslim edilmesi, O'nda iffetin esas olduğunu ve müthiş bir irade ve nefis hâkimiyeti bulunduğunu gösterir Eğer bu hususta, küçük bir inhiraf bulunsaydı, dünkü ve bugünkü düşmanları, bunu cihana ilân etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı Hâlbuki eski ve yeni bütün hasımları, O'na hiç olmayacak şeyleri isnat ettikleri hâlde, bu istikamette bir şey söyleme cüretini gösterememişlerdir
Peygamberimiz (sav) ilk izaçlarını, yirmi beş yaşlarında iken yaptılar Bu izaç, Allah ve Resûlü katında çok yüce ve müstesna; fakat başından iki defa evlenme geçmiş kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu Bu mutlu yuva tam yirmi üç sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi kapanan bir perde gibi arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti Bu defa Efendimiz (sav) yirmi beş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı Evet, aile, çolukçocuk her şeyiyle yirmi üç senelik bu mesut hayattan sonra, yeniden dörtbeş sene bekâr olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli üçe ulaşmış bulunuyordu
İşte, bütün izaçları da böyle izaca alâkanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette elli beş yaşından sonra yapılan izaçta, beşerîlik ve şehevîlik görmek, ne insafla ne de iz'anla kat'iyen telif edilemez
Burada akla gelen diğer bir mesele de, Peygamberlik müessesesiyle çok evlenmenin telifi keyfiyetidir Buna da bir iki cümle ile temas etmek istiyorum
A) Evvelâ, bilinmelidir ki, bunu serrişte edenler, ya hiçbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir ki, onların böyle bir şeyi kınamaya aslâ ve kat'â hakları yoktur; Zira onlar, bütün prensiplere karşıdırlar Hiçbir kânun ve kayda tâbi olmaksızın, pek çok kadınla münasebet kurar; hatta mahremleriyle dahi nikâhı tecviz ederler Yahut bunlar, belli kitaplara dayanan bazı din müntesipleridir Onların hücumu da, insafsızca, garazlı ve teemmül edilmeden yapılmış, hatta kendi namlarına üzülecek bir keyfiyettir Çünkü, ellerindeki kitapların ve o kitaplara bağlı cemaatlerin teslim ve kabul ettiği, kendi peygamberleri bilip uydukları, nice enbiyâyı izâm vardır ki; bunlar birçok kadınla evlenmiş ve başlarından daha çok nikâh geçmiştir Meselâ; Süleyman (as) ve Davud (as) peygamberleri düşününce, onlara mensup olduklarını iddia edenlerin bu meseleyi serrişte etme hususunda insaflı davranmadıkları açıkça ortaya çıkar Binâenaleyh, çok kadınla izacı, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda çok izaç, nübüvvetin ruhuna da zıt değildir Kaldı ki; daha sonra anlatmaya çalışacağım hususlarda görüleceği gibi teaddüdü zevcâtın peygamberlik vazifesi noktai nazarından, tasavvurlar fevkinde faydaları vardır
Evet, çok kadınla izaç, bilhassa ahkâmla gelen enbiyâ için bir bakıma zarurîdir Zira, dinin, aile mahremiyeti içinde cereyan eden pek çok yönleri vardır ki, ona ancak bir insanın nikâhlısı muttali olabilir Binâenaleyh, dinin bu yönlerini anlatmak için herhangi bir istiâre ve kinâyeye başvurmadan ki çok defa bu türlü anlatma tarzı anlamayı bulandırır ve istinbatı zorlaştırır her şeyi alabildiğine vuzûh içinde anlatacak, mürşidelere ihtiyaç vardır
İşte, her şeyden evvel, nübüvvet hânesinde olan bu temiz ve pâkize zevcât, kadınlık âlemine karşı irşat ve tebliğ vazifesinin sorumluları ve nakilcileri bulunmaları itibarıyla, peygamber için de, peygamberlik için de; kadınlık âlemi için de gerekli, hatta elzem olur
B) Diğer bir husus da, umumî mânâda Efendimiz'in zevceleriyle alâkalı oluyor ki, o da:
1) Zevceler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve gençler bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli ahkâm vaz'ediliyor Ve bizzat Peygamber (sav) hânesi içinde bulunan bu pâkize zevceler sayesinde tatbik imkânı buluyordu
2) Zevcelerin her birerleri, çeşitli oymaklardan olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında; sonra da muazzez şahsiyetiyle akrabalık tesis buyurduğu bütün cemaatler içinde, köklü bir sevgi ve alâkaya yol açılıyordu Her kabile ve oymak, O'nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî bir bağlılıkla O'na karşı derin bir alâka hissediyordu
3) Her kabileden aldığı kadın, O'nun hayatında ve irtihalinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddî dinî hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, zâhir ve bâtını Ahmediye (sav) hususunda tercümanlık yapıyordu Bu sayede O'nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur'ân'ı, tefsiri, hadîsi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vâkıf olabiliyordu
4) Bu izaçlar vasıtasıyla, Nebiyyi Ekmel, âdeta bütün Ceziretü'lArap'la yakınlık tesis etmiş gibi, her hânenin, teklifsiz misafiri hâline gelmişti Herkes bu karâbet vasıtasıyla o mehâbet âbidesine yaklaşabiliyor ve dinî umûru öğrenme fırsatını buluyordu Aynı zamanda bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, bir çeşit, kendini O'na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu Mahzumoğulları, Ümmü Seleme vasıtasıyla; Emevîler, Ümmü Habîbe vasıtasıyla; Hâşimîler, Zeynep bintü Cahş (ra) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı
C) Buraya kadar olanlar umumî mânâda ve bazı yönleriyle de, diğer peygamberlere şâmil olacak şekilde idi Şimdi bir de, hususî mânâda ve teker teker her zevcenin serencâmesi içinde, meseleyi ele alalım:
Evet, burada dahi göreceğiz ki; mantık, vahiy ile müeyyed o Zât'ı hayatı seniyyesi karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; tabiri diğerle beşer düşüncesi Fetâneti A'zam önünde rükûa varıp iki büklüm oluyor
1) İlk zevceleri Seyyidetinâ Hz Hatîce'dir (ra) Kendinden on beş yaş daha büyük olan bu nâdîde kadınla izaçları, her evlilik için en büyük örnek mahiyetindedir O, bütün bir hayat boyu, derin bir vefâ ve sadakatle eşlerine bağlı kaldıkları gibi, zevcelerinin vefatından sonra dahi O'nu hiçbir zaman unutmamış, hatta her vesile ve fırsatta O'ndan bahisler açmıştır
Hz Hatîce'den sonra Peygamberimiz (sav) dörtbeş sene evlenmediler Başlarında birçok yetim bulunmasına rağmen, onların meûnetine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yürüttüler Muhâlfarz, evvel ve âhir kadınlara karşı küçük bir zaafı olsaydı, böyle mi hareket ederlerdi?
2) Sıra itibarıyla olmasa bile ikinci zevceleri, Âişei Sıddîka'dır (ra) En yakın arkadaşının kızı; acıtatlı bütün bir hayatı beraber yaşayan bu büyük insana karşı, nebînin en mutenâ ikramı Umum neseplerin sona erdiği günde, sona ermeyen karâbetiyle onun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır Evet, Âişei Sıddîka ile, Hazreti Ebû Bekir, maddîmânevî hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde kurbu Nebevîye mazhar olmuşlardı
Ayrıca, Hz Âişe gibi çok zeki bir nâdirei fıtrat, dâvâyı nübüvvete tam vâris olabilecek yaradılışta idi İzaçtan sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kat'iyen sübut bulmuştur ki; o muallâ varlık, ancak nebî zevcesi olabilirdi Zira o, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, zâhir ve bâtını Muhammedî'yi (sav) emsâlsiz kavrayışıyla, bihakkın temsil ediyordu
Bunun içindir ki; Efendimiz'e rüyasında, onunla izaç yapacağı iş'âr ediliyor ve henüz gözlerine başka hayal girmeden peygamber hânesine kadem basıyordu
Bu sayede o, Hz Ebû Bekir (ra) için vesilei şeref olacak ve kadınlık âlemi içinde, bütün istîdat ve kâbiliyetlerini inkişaf ettirerek, Efendimiz'in en başta talebelerinden biri olma hüviyetiyle, büyük mürşide ve mübelliğe olmaya hazırlanacaktı İşte böylece, o da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak saadet hânesine intisap etmiş bulunuyordu
3) Yine izaç sırasına göre olmamakla beraber üçüncü zevceleri, Ümmü Seleme'dir (ra) Mahzum Oymağı'ndan ve ilk Müslümanlardan olan Ümmü Seleme, Mekke'de tazyik görmüş; ilk olarak Habeşistan'a, ikinci defa da Medine'ye hicret etmiş ve o günkü şartlara göre ilk saftakiler arasında yer almıştı
Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocası vardı Ve, Ümmü Seleme'nin nazarında eşi, menendi olmayan bir insandı Bütün çile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebû Seleme'yi Medine'de kaybedince çocuklarıyla baş başa kaldı Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebû Bekir ve Ömer (ra) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti; Zira onun gözünde Ebû Seleme'nin yerini dolduracak insan yoktu
Nihayet, izaç teklifiyle Allah Resûlü (sav) ona el uzattı Bu izaç da gayet tabiîydi, zira İslâm ve iman uğrunda hiçbir fedâkârlıktan dûr olmayan bu muallâ kadın, Arab'ın en soylu oymağı içinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi Hele ihlâs, samimiyet ve İslâm için katlandığı şeyler düşünülünce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı Ve, işte Kâinatın Fahrı, onu nikâhı altına alırken bu inâyet elini uzatmıştı Evet, gençliğinden beri yaptığı; kimsesizleri görüp gözetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazifesini, o günkü şartların iktizasına göre bu şekilde yerine getiriyordu
Ümmü Seleme de Hz Âişe gibi dirâyet ve fetâneti olan bir kadındı Bir mürşide ve mübelliğe olma istîdadındaydı Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himâyeye alırken diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin medyûnu şükran olabileceği bir talebe daha ilim ve irşat medresesine kabul ediliyordu
Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahri Kâinat Efendimiz'in, bir sürü çocuğu olan dul bir kadınla evlenmesini ve evlenip bir sürü külfet altına girmesini, başka hiçbir şeyle izah edemeyiz Hele şehevîlik ve kadınlara düşkünlükle aslâ ve kat'â!
4) Bir diğer zevceleri de Remle binti Ebî Süfyan'dır (Ümmü Habîbe) (ra) Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir müddet küfrü temsil eden birinin kızı Bu da ilk Müslüman olanlardan ve birinci safta yerini alanlardandı Çile devrinde Habeşistan'a hicreti, orada kocasının önce tanassur etmesini, sonra da vefâtını görmüş mûzdarip bir kadın
O gün sahabi, sayı itibarıyla az; mal yönünden fakirdi Herhangi birine bakacak, medarı maîşetini temin edecek durumları yoktu Buna göre, Ümmü Habîbe ne yapacaktı? Ya tanassur edip, Hıristiyanların yardımına mazhar olacak; ya küfür yuvası olan baba evine dönecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti Bu en dindar, en soylu, aile itibarıyla en zengin kadının bunlardan hiçbirini yapması mümkün değildi Bir tek şey kalıyordu; o da Efendimiz'in müdahalesi ve muâlecesi
İşte, Ümmü Habîbe ile izaçta da bu yapılıyordu Dini için her türlü fedakârlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının irtidat ve vefâtı kendisini dilgîr ettiği günlerde; Necâşi'nin huzurunda, Peygamberimizle nikâhının kıyılması gibi en tabiî bir şey yapılıyordu Bunu değil kınamak Rahmeten li'lÂlemînolmanın gerektirdiği bir hususun îfâsı sayarak alkışlamak lâzımdır
Kaldı ki; bu büyük kadının da, emsâli gibi kadınerkek Müslümanların irfan hayatına getireceği çok şey vardı O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethâneye intisap ediyordu
Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebû Süfyan ailesi de, Hânei Nübüvvete teklifsiz girip çıkma imkânını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu Hem değil sadece Ebû Süfyan ailesi, belki bütün Emevîler'de tesir icrâ edebilecek bir hâdise olma karakterinde Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve bağnaz olan bu aile, Ümmü Habîbe'nin nikâhı sayesinde oldukça yumuşadı ve her türlü hayrı kabul etmeye hazır hâle geldi
5) Saadet hânesine girenlerden biri de Zeyneb binti Cahş'dır (ra) Alabildiğine asil ve o kadar da ince, iç derinliğine sahip Hz Zeyneb, Sultânı Enbiyâ'nın yakın akrabası ve yanı başında büyüyen, gelişen bir kadındı Efendimiz (sav) Zeyd (ra) için O'nu talep ettiği zaman, ailesi biraz çekimser kalmış ve bu arada Efendimiz'e verme temâyülünü göstermişlerdi Sonunda Peygamberimizin (sav) ısrarıyla Zeyd b Hârise'ye vermeye râzı olmuşlardı
Zeyd, bir zamanlar hürriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra Kâinatın Efendisi tarafından hürriyetine kavuşturulmuş bir âzâtlı idi Peygamber Efendimiz (sav) bu izaçtaki ısrarıyla, insanlar arasındaki müsavâtı tesis, tahkîm ve tersîn etmek istiyor ve bu çetin işe de, yine yakınlarıyla başlıyordu Ne var ki, Zeyneb gibi çok yüce fıtratlı bir kadın, emre imtisâlden ibaret olan bir evliliği, uzun sürdüremeyecek gibiydi Bu evlilik, Zeyd için de bir şey getirmemiş ve sadece bir ızdırap ve hasret olmuştu
Nihayet boşama hâdisesi oldu; fakat Efendimiz Zeyd'i vazgeçirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine çalışıyordu Tam o esnada, Cibrîl (as) geldi ve semâvî fermanla, Zeyneb'in Peygamber Efendimiz'le izaç etmesi emrini getirdi Efendimiz'in mâruz kaldığı imtihan oldukça ağırdı; zira, o güne kadar, kimsenin cesaret edemediği bir şey yapılıyor ve yerleşmiş, kök salmış âdetlere karşı, ilânı harp ediliyordu Bu çok çetin bir mücadeleydi Ancak Allah emrettiği için yapılabilirdi Ve işte Efendimiz, derin bir kulluk şuuruyla, nezih şahsiyetine karşı çok ağır gelen bu işi yaptı Hz Âişe'nin dediği gibi, muhâlfarz, Peygamberimiz'in, vahyi münzelden bir şeyi ketmetmesi câiz olsaydı Zeyneb'le izacını emreden âyetleri ketmederdi Evet, bu Zâtı Risâlet Penâhiye o kadar ağır gelmişti
İlâhi hikmet ise, bu temiz ve yüce varlığı, Peygamber hânesine sokmak, ilim ve irfan yönüyle hazırlamak, irşat ve tebliğle vazifeli kılmak istiyordu Nihayet, öyle de oldu Ve daha sonraki nezih hayatı boyunca, Peygamber zevceliğinin iktizâ ettiği inceliklere riâyet etti
Ayrıca, cahiliye devrinde, evlâtlıklara evlât deniyor ve onların eşleri de aynen evlâdın eşi gibi kabul ediliyordu Cahiliyeye ait bu âdet, kaldırılmak murat buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz'le başlanıldı Herhangi bir kimseye evlâdımdemekle, evlâdınız olamayacağı gibi, evlâdımdediğinizin zevcesi de gelininiz olamaz 1
Zeyneb'le izaç hususunda söylenecek daha çok şey olmakla beraber, sualcevap mevzuunun istiâb haddini aşacağı için, şimdilik tek başına tahlîl edileceği âna havale ediyor ve kısa kesiyorum
6) Saadet hânesiyle şerefyâb olanlardan biri de, Cüveyriye bintü'lHâris'dir (ra) Gayri müslim olan kabîlesine karşı harp edilmiş ve kadın erkek esarete dûçar olmuşlardı Hissiyatı alt üst olmuş, gururu kırılmış bu saray mensubu kadın, huzûru risâlete getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu
İşte o zaman Fetâneti A'zam, yağdan kıl çekme kolaylığı içinde meseleyi bir hamlede halletti
Peygamber Efendimiz Hz Cüveyriye (ra) ile nikâh akdedince, Cüveyriye, mü'minlerin anası mevkiine yükseldi ve sahabenin bakışında bir ihtirâm âbidesi hâline geldi Hele Ashâbı Resûlullah, Peygamber'in akrabaları esir edilmezdeyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cüveyriye (ra) hem de onun aşiretin'in gönlü fethediliverdi
Görülüyor ki, Peygamberimiz altmış yaşları dolaylarında, yaptıkları bu izaçta dahi pek çok meseleyi bir çırpıda hallediyor; kızıl kıyamet hâdiselerin içinde, sulh ve sükûn meltemleri estiriyordu
7) Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bintü Huyey'dir (ra) Hayber emirlerinden birinin kızı Meşhur, Hayber Vak'ası'nda, babası, kardeşi ve kocası öldürülmüş; kabilesi de esir edilmişti Safiyye (ra) büyük bir öfke ve intikam hırsıyla yanıp tutuşuyordu Nikâh akdedilip, mü'minlerin hürmet duyacağı, Efendimiz'e zevce olma muallâ mevkiine yükselince, hem Ashab'ın (ra) Anam anamtâzimleri ve hem de Efendimiz'in eritici ve tüketici yüceliği karşısında, Hz Safiyye (ra) olup biten her şeyi unuttu ve Peygamberimiz'e zevce olmakla iftihar etmeye başladı
Ayrıca, Hz Safiyye vasıtasıyla pek çok Yahudi'nin, Efendimiz'i yakından görüp tanıma ve yumuşama imkânı da doğuyordu Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc) bütün izaçlarda olduğu gibi, bunda da pek çok hayır ve bereket yaratmıştı
Bundan başka, düşmanların iç âlemine muttalî olma bakımından, ümmetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de muvafık olur zannederim Hazreti Safiyye ve emsâli ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin iç durumlarına nüfûz bakımından büyük ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hâin olanlarıyla kendi sırlarını düşmanlara kaptırmasın
8) Bu bahtiyarlardan biri de Hz Sevde Validemizdir İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan'a hicret edenlerden ve Ümmü Habibe'nin kaderine benzer şekilde, kocasının vefatıyla ortada kalanlardan
Efendimiz, bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmadan kurtardı ve ona enis oldu Zaten sadece Efendimiz'in nikâhı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbir şey de yoktu
İşte bütün izaçlarında, bu türlü hikmet ve maslahatlar bulunan Peygamber Efendimiz (sav) hiç mi hiç nefsânî duygularıyla bu işin içine girmemiştir Ya Râşid Halifelerin ilk ikisine karşı olduğu gibi, vezirleriyle bir karâbet tesisi ve zevcesi olacak kadındaki istîdat ve kabiliyet; veya teker teker, diğerlerinde gördüğümüz gibi, başka hikmet ve maslahatlarla evlenmiş ve büyük yük ve meûnetlerin altına girmiştir
Bunlardan başka, Peygamber Efendimiz'in bu kadar kadının, mesken, nafaka, elbise gibi ihtiyaçlarını, en âdil şekilde temin etmesi ve onlara karşı muâmelesinde kılı kırk yararcasına, adâlet ve hakkâniyete riâyette bulunması; aralarında meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları peşinen önlemesi, vârit olan geçimsizlikleri yağdan kıl çekme rahatlığı içinde halletmesi, Bernard Shaw'ın ifadesiyle En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde halledenO müstesna Zât'ın peygamberliğine delâlet eder
Bir kadın ve bir iki çocuğun dahi, idaresinin ne kadar müşkül olduğunu gören ve bilen bizler; daha evvel başka yuvalar kurmuş; başka âile yapılarına şâhit olmuş; girdiği yuvalarda farklı mizaçlar kazanmış pek çok kadını, bir şiir âhengi ve ritmi içinde idare eden, o muallâ ve mübeccel varlık karşısında iki büklüm oluyoruz
Bir husus kaldı ki, o da, zevcelerin adedinin, ümmetine meşru kılınan adedin üstünde olma keyfiyetidir Bu, bir hususî teşrîdir Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok maslahat ve hikmetleri hâvi bir hususî kanundur Bir müddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş; belli bir müddet sonra ise sınır konmuş ve evlenmesi yasak edilmiştir2
Sualin ehemmiyetine binaen, mevzuu uzatma lüzumunu duydum; mâzur görüleceğini umarım
Fethullah Gülen