adanali
FD Üye
- Katılım
- Eki 20, 2019
- Mesajlar
- 2,792
- Etkileşim
- 0
- Puan
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web sitesi
- bilgilihocam.com
- F-D Coin
- 69
Peygamberimize Cennette Komsu Olmak ?
Evet cennete giden her insan Peygamber Efendimizle görüşecek ve onunla beraber olacaktır.
Bir hadiste ”Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurulmuş. Bu açıdan bakınca Peygamberimizi seven birisi onunla beraber olacaksa bu nasıl olur, diye ayrı bir soru da akla gelebilir.
Kuran'ı dinlerken bir Peygamber ile bir medrese talebesi aynı yerde olsalar bile aynı zevki ve lezzeti almayacaklardır. Onların aynı yerde olmaları zevklerinin de aynı derecede olmasını gerektirmiyor. Bu nedenle maddi ve manevi nimetlerin cennete layık olarak bulunduğu ahiret alemlerinde iki dost veya iki eş aynı yerde olsalar bile alacakları lezzet ve keyif aynı olmayacaktır. Beraber olmalarına engel yoktur.
Az önce arz ettiğimiz ve konumuzu ilgilendiren Hadisi, Bediüzzaman söyle açıklıyor:
“Bir temsil ile, şu ulvi hakikata şöyle bir işaret ederiz ki, mesela: Gayet güzel ve şaşaalı bir bağda muhteşem bir zat gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir seyrangah öyle bir surette ihzar etmiş ki:
Kuvve-i zaikanın hissedecek bütün lezaiz-i mat'umatı cami', kuvve-i basıranın hoşuna gidecek bütün mehasini şamil, kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garaibi müştemil ve hakeza.. bütün havass-ı zahire ve batınayı okşayacak ve memnun edecek herşeyi içine koymuştur.
Şimdi iki dost var. Beraber o ziyafete giderler. Bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat birisinin kuvve-i zaikası pek az olduğundan cüz'i zevk alır. Gözü de az görüyor. Kuvve-i şammesi yok. Sanayi-i garibeden anlamaz. Harika şeyleri bilmez. O nüzhetgahın, binden ve belki milyondan birisini, kabiliyeti nisbetinde ancak zevkederek istifade eder. Diğeri ise bütün zahiri ve batıni duyguları, akıl ve kalb ve his ve latifeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkişaf etmiştir ki; o seyrangahtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letaifi ve garaibi ayrı ayrı hissedip zevkederek, ayrı ayrı lezzet aldığı halde o dost ile omuz omuzadır.
Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken, seradan süreyyaya kadar fark oluyor. Elbette dar-ı saadet ve ebediyet olan Cennet'te bittarik-ıl evla dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadına göre sofra-i Rahmanürrahim'den, istidadları derecesinde hisselerini alırlar.
Bulundukları cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mani olmaz. çünki Cennet'in sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı A'zam'dır. Nasılki mahruti bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir fakat birbirinin güneş görmelerine mani olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. öyle de Cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehadisin mütenevvi rivayatı işaret ediyor.” (sözler)
Evet cennete giden her insan Peygamber Efendimizle görüşecek ve onunla beraber olacaktır.
Bir hadiste ”Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurulmuş. Bu açıdan bakınca Peygamberimizi seven birisi onunla beraber olacaksa bu nasıl olur, diye ayrı bir soru da akla gelebilir.
Kuran'ı dinlerken bir Peygamber ile bir medrese talebesi aynı yerde olsalar bile aynı zevki ve lezzeti almayacaklardır. Onların aynı yerde olmaları zevklerinin de aynı derecede olmasını gerektirmiyor. Bu nedenle maddi ve manevi nimetlerin cennete layık olarak bulunduğu ahiret alemlerinde iki dost veya iki eş aynı yerde olsalar bile alacakları lezzet ve keyif aynı olmayacaktır. Beraber olmalarına engel yoktur.
Az önce arz ettiğimiz ve konumuzu ilgilendiren Hadisi, Bediüzzaman söyle açıklıyor:
“Bir temsil ile, şu ulvi hakikata şöyle bir işaret ederiz ki, mesela: Gayet güzel ve şaşaalı bir bağda muhteşem bir zat gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir seyrangah öyle bir surette ihzar etmiş ki:
Kuvve-i zaikanın hissedecek bütün lezaiz-i mat'umatı cami', kuvve-i basıranın hoşuna gidecek bütün mehasini şamil, kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garaibi müştemil ve hakeza.. bütün havass-ı zahire ve batınayı okşayacak ve memnun edecek herşeyi içine koymuştur.
Şimdi iki dost var. Beraber o ziyafete giderler. Bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat birisinin kuvve-i zaikası pek az olduğundan cüz'i zevk alır. Gözü de az görüyor. Kuvve-i şammesi yok. Sanayi-i garibeden anlamaz. Harika şeyleri bilmez. O nüzhetgahın, binden ve belki milyondan birisini, kabiliyeti nisbetinde ancak zevkederek istifade eder. Diğeri ise bütün zahiri ve batıni duyguları, akıl ve kalb ve his ve latifeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkişaf etmiştir ki; o seyrangahtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letaifi ve garaibi ayrı ayrı hissedip zevkederek, ayrı ayrı lezzet aldığı halde o dost ile omuz omuzadır.
Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken, seradan süreyyaya kadar fark oluyor. Elbette dar-ı saadet ve ebediyet olan Cennet'te bittarik-ıl evla dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadına göre sofra-i Rahmanürrahim'den, istidadları derecesinde hisselerini alırlar.
Bulundukları cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mani olmaz. çünki Cennet'in sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı A'zam'dır. Nasılki mahruti bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir fakat birbirinin güneş görmelerine mani olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. öyle de Cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehadisin mütenevvi rivayatı işaret ediyor.” (sözler)