nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Peygamberimizin ahlâkının en önemli özelliği, Allah vergisi oluşudur O bütün hoş vasıfları, çalışıp, emek verip, bir çaba sonucu kazanmış değildir Onun ahlâkı Allah tarafından ihsan edilmiş, ikram edilmiştir Yüce Allah onu insanların misal alacağı hatasız, eksiksiz ve seçkin bir şekilde yaratmıştır
O dünyaya gözünü açıp kapayıncaya değin hep benzer huy ve ahlâk üzerinde yaşamıştır Ondaki hoş vasıflar yaratılışında mevcuttu Onu eğiten, edep ve ahlâkın en üstün özellikleriyle süsleyen Ulu Rabbidir
İşte bundan dolayı, onu kendisine örnek kabul eden insan, onu ne değin taklit edebilirse, o kadar istifadesi fazla olur, o nurdan aldığı feyiz, o nisbette çoğalır
Peygamberimizin ahlâkının en bariz özelliklerinden birisi de, insan yaratılışında var olan birbirine ters ve ters huyları en çok iyi şekilde bağdaştırıp, tüm duyguların ideal noktasını bulmasıdır Hiçbir şekilde aşırılığa kaçmadan, orta yola, doğruya ulaşmasıdır
Peygamberimiz, herkesin istek edip de bir türlü ulaşamadığı en üstün değerleri ve olgunluğu çok iyi bir şekilde hayâtı her tarafında ümmetine göstermiş, tüm insanlığın gözleri önüne sermiştir
Bazı anlar olmuş, en cesur bir fedai olarak, düşmanın kat kat üstünlüğüne hiç aldırmadan, binlerce düşmana kimsesiz meydan okumuştur Ama bu halinde bile yumuşak kalpliliğini, merhametini geri bırakmamıştır
Meselâ bir savaş sonrası, öldürülmüş olarak gördüğü düşman çocuklarına öyle acımıştı ama, düşman da olsa çocukların öldürülmemesi gerektiğini, çünkü onların suçsuz ve Cennetlik olduklarını haber vermişti
O, bütün insanlığın kurtuluşu ve İslâmın dünyaya yayılması gibi yüce bir niyet için zihnini yorarken; bu arada binleri bulan ve Arabistan'ın her tarafına dal budak salan ümmetinin halini ve işlerini düşünürken; çevresinde bulunan fakir ve yoksul Müslümanları hiçbir zaman unutmamış; kendi çoluk çocuğunu, onların eğitim ve ihtiyaçlarını da ihmal etmemiştir Birincisini büyük görürken, öbürünü küçümsememiştir
Bu kadar ağır ve yükümlülük isteyen bir devir üstünde bulunduğu halde, o tekrar kendisini Rabbine vermiş, günün büyük bir kısmını ibadet ve zikirle geçirmiştir
Kalbi her an Allah'a bağlıdır Bu haliyle dünya ile ilişkisini kesmiş gibi görünse de, tekrar o dünyanın içindedir Tüm işlerinde Allah'ın rızasını gözetmiştir
Peygamber Efendimiz, dâva arkadaşlarını gözü gibi korumuş, onlara asılbabalarından görmedikleri şefkat ve yakınlığı göstermiş, kendi şahsına yapılan kötülüğü affetmiş, intikam almayı düşünmemiştir Kendisini öldürmek için tuzak kuranları yakaladığında hür bı
rakmış, fakat Allah düşmanlarını katiyen bağışlamamış, onların yakasını bırakmamıştır
İçi bozuk, dışarıdan Müslüman gibi görünen münafıkların kalbine aralıksız Cehennem korkusunu vermiş, âhiretteki acı hallerini hatırlatmıştır
İslâm toprakları, güneyde Yemen'e kuzeyde İran ve Suriye sınırına dayandığı sırada Peygamberimiz, Arapların sultanı, Arabistan'ın hakimi idi Savaş sonrası düşmanın bırakıp gittiği mallar ve ganimetler mescidin içini doldururken, en değerli mallar Müslümanların eline geçtiği halde, yeniden o kuru bir hasır üzerinde yatacak kadar engin ruhlu; içi ot dolu bir yastığa yaslanacak değin mütevazı; her türlü imkân mevcutken, açlık sıkıntısı çekecek değin kanaatkar ve tok gönüllü idi
Hz Ömer'in Bizans kralı ve İran şahı dünya nimetleri içinde yüzerken, Resulullah kuru hasır üzerinde yaşıyordiyerek ağlaması üzerine, Sahabîsinin gönlünü güzel tutan ulu Peygamberimiz:
Yâ Ömer, varsın, Kisra ve Kayser dünya nimetlerinden zevklerini alsınlar, keyif sürsünler Âhiret nimeti bize yeterdiyerek tevekkül ve rızasını dile getiriyordu
Peygamberimizin ahlâkı bir meleke halindeydi, öz olarak mevcuttu Güneş nasıl ışık saçar, çiçekler nasıl rengi ve kokusuyla ortalığı Cennete çevirip burcu burcu kokular saçarsa; ağaçlar nasıl türlü türlü meyveler verir, yaratılışlarında var olanları ortaya çıkarırsa; Resuli Ekrem Efendimizin ahlâkî hayâtı da o şekilde olağan bir seyir içinde akıntı ediyordu
O Kadar ama, her görebilen, Peygamberimizin o faziletle birlikte yaratıldığı kanaatine varırdı Hiç kimse ondan o fazilete aykırı bir şeyin görüleceğine inanmazdı O defalarca muhtaçlara takviye eder; zayıfları korur; tatlı sözlü, tebessüm eden bulunur; izzet ve vakarını muhafaza eder; alçakgönüllü ve hoşgörüsünü hiç kimseden esirgemezdi Güneş nasıl ama, Allah'a inananın da, inanmayanın da üstüne doğarsa, Peygamberimizin dünyayı kaplayan şefkati de ufakbüyük, gençihtiyar, müslimgayri müslim herkese benzer şekilde yayılırdı *
O dünyaya gözünü açıp kapayıncaya değin hep benzer huy ve ahlâk üzerinde yaşamıştır Ondaki hoş vasıflar yaratılışında mevcuttu Onu eğiten, edep ve ahlâkın en üstün özellikleriyle süsleyen Ulu Rabbidir
İşte bundan dolayı, onu kendisine örnek kabul eden insan, onu ne değin taklit edebilirse, o kadar istifadesi fazla olur, o nurdan aldığı feyiz, o nisbette çoğalır
Peygamberimizin ahlâkının en bariz özelliklerinden birisi de, insan yaratılışında var olan birbirine ters ve ters huyları en çok iyi şekilde bağdaştırıp, tüm duyguların ideal noktasını bulmasıdır Hiçbir şekilde aşırılığa kaçmadan, orta yola, doğruya ulaşmasıdır
Peygamberimiz, herkesin istek edip de bir türlü ulaşamadığı en üstün değerleri ve olgunluğu çok iyi bir şekilde hayâtı her tarafında ümmetine göstermiş, tüm insanlığın gözleri önüne sermiştir
Bazı anlar olmuş, en cesur bir fedai olarak, düşmanın kat kat üstünlüğüne hiç aldırmadan, binlerce düşmana kimsesiz meydan okumuştur Ama bu halinde bile yumuşak kalpliliğini, merhametini geri bırakmamıştır
Meselâ bir savaş sonrası, öldürülmüş olarak gördüğü düşman çocuklarına öyle acımıştı ama, düşman da olsa çocukların öldürülmemesi gerektiğini, çünkü onların suçsuz ve Cennetlik olduklarını haber vermişti
O, bütün insanlığın kurtuluşu ve İslâmın dünyaya yayılması gibi yüce bir niyet için zihnini yorarken; bu arada binleri bulan ve Arabistan'ın her tarafına dal budak salan ümmetinin halini ve işlerini düşünürken; çevresinde bulunan fakir ve yoksul Müslümanları hiçbir zaman unutmamış; kendi çoluk çocuğunu, onların eğitim ve ihtiyaçlarını da ihmal etmemiştir Birincisini büyük görürken, öbürünü küçümsememiştir
Bu kadar ağır ve yükümlülük isteyen bir devir üstünde bulunduğu halde, o tekrar kendisini Rabbine vermiş, günün büyük bir kısmını ibadet ve zikirle geçirmiştir
Kalbi her an Allah'a bağlıdır Bu haliyle dünya ile ilişkisini kesmiş gibi görünse de, tekrar o dünyanın içindedir Tüm işlerinde Allah'ın rızasını gözetmiştir
Peygamber Efendimiz, dâva arkadaşlarını gözü gibi korumuş, onlara asılbabalarından görmedikleri şefkat ve yakınlığı göstermiş, kendi şahsına yapılan kötülüğü affetmiş, intikam almayı düşünmemiştir Kendisini öldürmek için tuzak kuranları yakaladığında hür bı
rakmış, fakat Allah düşmanlarını katiyen bağışlamamış, onların yakasını bırakmamıştır
İçi bozuk, dışarıdan Müslüman gibi görünen münafıkların kalbine aralıksız Cehennem korkusunu vermiş, âhiretteki acı hallerini hatırlatmıştır
İslâm toprakları, güneyde Yemen'e kuzeyde İran ve Suriye sınırına dayandığı sırada Peygamberimiz, Arapların sultanı, Arabistan'ın hakimi idi Savaş sonrası düşmanın bırakıp gittiği mallar ve ganimetler mescidin içini doldururken, en değerli mallar Müslümanların eline geçtiği halde, yeniden o kuru bir hasır üzerinde yatacak kadar engin ruhlu; içi ot dolu bir yastığa yaslanacak değin mütevazı; her türlü imkân mevcutken, açlık sıkıntısı çekecek değin kanaatkar ve tok gönüllü idi
Hz Ömer'in Bizans kralı ve İran şahı dünya nimetleri içinde yüzerken, Resulullah kuru hasır üzerinde yaşıyordiyerek ağlaması üzerine, Sahabîsinin gönlünü güzel tutan ulu Peygamberimiz:
Yâ Ömer, varsın, Kisra ve Kayser dünya nimetlerinden zevklerini alsınlar, keyif sürsünler Âhiret nimeti bize yeterdiyerek tevekkül ve rızasını dile getiriyordu
Peygamberimizin ahlâkı bir meleke halindeydi, öz olarak mevcuttu Güneş nasıl ışık saçar, çiçekler nasıl rengi ve kokusuyla ortalığı Cennete çevirip burcu burcu kokular saçarsa; ağaçlar nasıl türlü türlü meyveler verir, yaratılışlarında var olanları ortaya çıkarırsa; Resuli Ekrem Efendimizin ahlâkî hayâtı da o şekilde olağan bir seyir içinde akıntı ediyordu
O Kadar ama, her görebilen, Peygamberimizin o faziletle birlikte yaratıldığı kanaatine varırdı Hiç kimse ondan o fazilete aykırı bir şeyin görüleceğine inanmazdı O defalarca muhtaçlara takviye eder; zayıfları korur; tatlı sözlü, tebessüm eden bulunur; izzet ve vakarını muhafaza eder; alçakgönüllü ve hoşgörüsünü hiç kimseden esirgemezdi Güneş nasıl ama, Allah'a inananın da, inanmayanın da üstüne doğarsa, Peygamberimizin dünyayı kaplayan şefkati de ufakbüyük, gençihtiyar, müslimgayri müslim herkese benzer şekilde yayılırdı *