nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Ağırbaşlılık; ağırbaşlılık, temkinli faydalanmak, önemli, şeref sahibi edinmek anlamına kazanç oysa, kibir, kibir ve bencillik gibi kötü huylardan farklıdır
Vakar, imandan gelen bir ciddiyet ve sakinlik iken, gurur, imandaki zaafın bir neticesi olarak görülür Örneğin bir idarecinin makamındaki ciddi olması ciddiyet sayılırken, aynı ciddiyeti evinde sürdürmesi şefkata, merhamete, samimiyet ve içtenliğe tutarsız düşer
Peygamberimiz son derece vakarlı, ciddi ve izzet sahibi idi Onun peygamberlik vakarı, görene önce bir ürperti ve korku verir, fakat daha sonra onun ne kadar şefkatli bir insan olduğunun farkına varırdı Peygamberlik gibi ulu bir görevi omuzlayan insanın, etrafında bulunan binlerce Müslümana yargı ve gerçeklik dersi veren bir insanın ciddi ve vakarlı olması kadar tabii bir şey yoktur Zaten ciddiyet, peygamberliğin en kayda değer özelliklerinden birisi olarak belirtilmektedir
Peygamberimiz ciddiyete hasar veren hareketlerde bulunmazdı Onun konuşması hikmetle doluydu Manâsız ve gereksiz sözler söylemezdi Rivayet yapmaz; kimsenin karşı bulunmadığı gibi, başkalarını o halde görürse de engel olurdu
Gülmesi yalnızca tebessümdü Sadece gülümserdi Gözlerinin içi gülerdi, yüzü parıl parıl olurdu, Tatlı ve şirin bir durum alırdı Sesli olarak gülmez, kahkaha atmazdı Hoşuna dışarı giden bir şey olur veya sevindirici bir haber duyarsa, sadece dişleri görünür ve inci gibi parlardı
Peygamberimizin oturuşu da gayet vakarlı idi Oturduğu zaman cübbesiyle ayaklarını ve dizlerini örter, elleriyle kendisine çekidüzen verirdi Başkalarını rahatsız edecek veya üzecek hareketlerde hiçbir süre bulunmazdı Başlıca bağdaş kurarak ya da dizüstü otururdu Sağa sola yayılmaz, ayaklarım uzatmazdı Bilhassa kıbleye hiç uzatmazdı
Peygamberimizin yürümesi de vakurdu Sağa sola bakışlarını salmaz, karşıya bakarak sert, ama mütevazı adımlarla yürürdü Yürüyüşü yüksekten akan suyu andırırdı
Özet Olarak, Peygamberimiz konuşmasında, susmasında, oturmasında, yürümesinde, ibadetinde ve tüm yaşayışında vakur bir insandı
Peygamberimizin halinde sükût, yani sessizlik hakimdi Sükûtu çok sever, gereksinim olmadan konuşmazdı Güzel konuşmayan veya konuşurken terbiye ve terbiyeye uymayan kişiden yüzünü çevirirdi
Sahabîlere, Resulullahla sohbet eder miydiniz?diye sorduklarında, onlar, Evet, ama o fazla eksik konuşurdubiçiminde yanıt verirlerdi
Peygamberimiz konuşsa deha eksik ve öz konuşur, lüzumsuz lakırdı yapmazdı
Ebû Mâlik, babasından Peygamberimizin konuşması ve susması ile ilgili gördüklerini şöyle anlatıyor:
Biz çocukken Resulullahın (asm) meclisinde otururduk Ben ondan daha az konuşan hiçbir kimse görmedim Bazı Sahabîler konuşup da sözü uzattıkları zaman gülümseme ederdi
Peygamberimizin üvey evladı Hind ise, Peygamberimizin sükûtunu şu şekilde anlatır:
Onun sükûtu dört şekilde olurdu:
Söylenenlere karşısında tahammül ve sabrederek, başkalarına sataşmaktan kaçınmak için, başkalarından hoşuna dışarı giden bir hareket görürse takdir manasında ve tefekkür için susardı
Sükûtu, bedene basit ve hafif gelen bir ibadet olarak vasıflandıran Peygamberimiz, bir meselenin mahiyetini bilmeden peşin fikirle konuşan kimseleri de ikaz ederdi
Yine Peygamberimiz, Sahabîlerin sorusu üzerine cihat, oruç ve zekâttan sonra en şanslı ibadetin sükût olduğunu bildirerek, şöyle buyuruyordu: Susmak, konuşunca da hayır konuşmakMuaz bin Cebel'in, Dilimizin söylediklerinden mes'ul olur muyuz?demesi üstüne Peygamberimiz şöyle buyurdu:
insanları Cehenneme yüzüstü düşürecek olan şey, dillerinden başkası değildir Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin, veya sussun Hayır konuşun, faydalanın, fena konuşmayın oysa, selâmette olasınız
Uygun konuşmanın, nafile laf söylememenin önemini her fırsatta Peygamberimiz bildirmektedir Bazen de Sahabîlerin sorusu üstüne bu meseleye dikkatimizi çekmektedir
Ubade bin Samit anlatıyor:
Bir gün Peygamber Efendimiz bineğine binerek Sahabîleri ile birlikte bir yolculuğa çıktı Sahabîlerden hiçbiri onun önüne geçmiyor, defalarca sağında ve solunda yürüyorlardı Muaz bin Cebel sordu:
Yâ Resulallah! Allah'tan bizim günümüzü sizin gününüzden önce getirmesini dilerim Allah o günü bize göstermesin Belki size bir şey olursa sizden sonradan hangi amelleri yapmamızı öğüt edersiniz?
Peygamber Efendimiz:
Allah yolunda cihada devam ediniz
Muaz:
Anam babam size feda olsun
Peygamber Efendimiz:
Allah yolunda cihad bir şeydir Ama bugünkü ahali için ondan daha önemli bir şey vardır
Muaz:
Ondan daha manâlı şey her hâlükarda oruç tutmak ve sadaka vermektir
Peygamber Efendimiz:
Oruçla sadaka muhakkak iyi şeylerdir Lakin onlardan daha kayda değer bir şey vardır
Bunun üzerine Muaz iyi bildiği tüm şeyleri sırasıyla söyledi Peygamberimiz hepsine de:
Daha önemli bir şey vardırdiye yanıt verdi
Sonunda Muaz:
Öyleyse yâ Resulallah açıklayın bize O manâlı olan şey nedir?
Peygamber Efendimiz dilini göstererek:
Bununla, iyilikten başka hiçbir şey söylememektirbuyurdular *
Vakar, imandan gelen bir ciddiyet ve sakinlik iken, gurur, imandaki zaafın bir neticesi olarak görülür Örneğin bir idarecinin makamındaki ciddi olması ciddiyet sayılırken, aynı ciddiyeti evinde sürdürmesi şefkata, merhamete, samimiyet ve içtenliğe tutarsız düşer
Peygamberimiz son derece vakarlı, ciddi ve izzet sahibi idi Onun peygamberlik vakarı, görene önce bir ürperti ve korku verir, fakat daha sonra onun ne kadar şefkatli bir insan olduğunun farkına varırdı Peygamberlik gibi ulu bir görevi omuzlayan insanın, etrafında bulunan binlerce Müslümana yargı ve gerçeklik dersi veren bir insanın ciddi ve vakarlı olması kadar tabii bir şey yoktur Zaten ciddiyet, peygamberliğin en kayda değer özelliklerinden birisi olarak belirtilmektedir
Peygamberimiz ciddiyete hasar veren hareketlerde bulunmazdı Onun konuşması hikmetle doluydu Manâsız ve gereksiz sözler söylemezdi Rivayet yapmaz; kimsenin karşı bulunmadığı gibi, başkalarını o halde görürse de engel olurdu
Gülmesi yalnızca tebessümdü Sadece gülümserdi Gözlerinin içi gülerdi, yüzü parıl parıl olurdu, Tatlı ve şirin bir durum alırdı Sesli olarak gülmez, kahkaha atmazdı Hoşuna dışarı giden bir şey olur veya sevindirici bir haber duyarsa, sadece dişleri görünür ve inci gibi parlardı
Peygamberimizin oturuşu da gayet vakarlı idi Oturduğu zaman cübbesiyle ayaklarını ve dizlerini örter, elleriyle kendisine çekidüzen verirdi Başkalarını rahatsız edecek veya üzecek hareketlerde hiçbir süre bulunmazdı Başlıca bağdaş kurarak ya da dizüstü otururdu Sağa sola yayılmaz, ayaklarım uzatmazdı Bilhassa kıbleye hiç uzatmazdı
Peygamberimizin yürümesi de vakurdu Sağa sola bakışlarını salmaz, karşıya bakarak sert, ama mütevazı adımlarla yürürdü Yürüyüşü yüksekten akan suyu andırırdı
Özet Olarak, Peygamberimiz konuşmasında, susmasında, oturmasında, yürümesinde, ibadetinde ve tüm yaşayışında vakur bir insandı
Peygamberimizin halinde sükût, yani sessizlik hakimdi Sükûtu çok sever, gereksinim olmadan konuşmazdı Güzel konuşmayan veya konuşurken terbiye ve terbiyeye uymayan kişiden yüzünü çevirirdi
Sahabîlere, Resulullahla sohbet eder miydiniz?diye sorduklarında, onlar, Evet, ama o fazla eksik konuşurdubiçiminde yanıt verirlerdi
Peygamberimiz konuşsa deha eksik ve öz konuşur, lüzumsuz lakırdı yapmazdı
Ebû Mâlik, babasından Peygamberimizin konuşması ve susması ile ilgili gördüklerini şöyle anlatıyor:
Biz çocukken Resulullahın (asm) meclisinde otururduk Ben ondan daha az konuşan hiçbir kimse görmedim Bazı Sahabîler konuşup da sözü uzattıkları zaman gülümseme ederdi
Peygamberimizin üvey evladı Hind ise, Peygamberimizin sükûtunu şu şekilde anlatır:
Onun sükûtu dört şekilde olurdu:
Söylenenlere karşısında tahammül ve sabrederek, başkalarına sataşmaktan kaçınmak için, başkalarından hoşuna dışarı giden bir hareket görürse takdir manasında ve tefekkür için susardı
Sükûtu, bedene basit ve hafif gelen bir ibadet olarak vasıflandıran Peygamberimiz, bir meselenin mahiyetini bilmeden peşin fikirle konuşan kimseleri de ikaz ederdi
Yine Peygamberimiz, Sahabîlerin sorusu üzerine cihat, oruç ve zekâttan sonra en şanslı ibadetin sükût olduğunu bildirerek, şöyle buyuruyordu: Susmak, konuşunca da hayır konuşmakMuaz bin Cebel'in, Dilimizin söylediklerinden mes'ul olur muyuz?demesi üstüne Peygamberimiz şöyle buyurdu:
insanları Cehenneme yüzüstü düşürecek olan şey, dillerinden başkası değildir Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin, veya sussun Hayır konuşun, faydalanın, fena konuşmayın oysa, selâmette olasınız
Uygun konuşmanın, nafile laf söylememenin önemini her fırsatta Peygamberimiz bildirmektedir Bazen de Sahabîlerin sorusu üstüne bu meseleye dikkatimizi çekmektedir
Ubade bin Samit anlatıyor:
Bir gün Peygamber Efendimiz bineğine binerek Sahabîleri ile birlikte bir yolculuğa çıktı Sahabîlerden hiçbiri onun önüne geçmiyor, defalarca sağında ve solunda yürüyorlardı Muaz bin Cebel sordu:
Yâ Resulallah! Allah'tan bizim günümüzü sizin gününüzden önce getirmesini dilerim Allah o günü bize göstermesin Belki size bir şey olursa sizden sonradan hangi amelleri yapmamızı öğüt edersiniz?
Peygamber Efendimiz:
Allah yolunda cihada devam ediniz
Muaz:
Anam babam size feda olsun
Peygamber Efendimiz:
Allah yolunda cihad bir şeydir Ama bugünkü ahali için ondan daha önemli bir şey vardır
Muaz:
Ondan daha manâlı şey her hâlükarda oruç tutmak ve sadaka vermektir
Peygamber Efendimiz:
Oruçla sadaka muhakkak iyi şeylerdir Lakin onlardan daha kayda değer bir şey vardır
Bunun üzerine Muaz iyi bildiği tüm şeyleri sırasıyla söyledi Peygamberimiz hepsine de:
Daha önemli bir şey vardırdiye yanıt verdi
Sonunda Muaz:
Öyleyse yâ Resulallah açıklayın bize O manâlı olan şey nedir?
Peygamber Efendimiz dilini göstererek:
Bununla, iyilikten başka hiçbir şey söylememektirbuyurdular *