Platonun Mağara Alegorisi
Platon Mağara Alegorisi Hakkında Bilgi
Platonun mağara alegorisi duşunceler dunyası denilen dunyayı, filozofun bu dunyadaki vazifesini ve eşyanın manasına dair hikmetleri anlatmak icin anlatılmış ufak bir model Eflatun Efendi buyurur ki, bir mağara duşunun Tek bir kapısı var ve oradan ışık geliyor
İnsanlar olsun, sırtları o kapıya cevrilmiş durumda Hepsi de mağaranın buyuk duvarına bakıyor olsunlar Bu insanların, boyunlarına ve ellerine ve ayaklarına zincirler bağlansın Kafalarını ışığın geldiği kapıya ceviremesinler yani Birbirlerini de net bir bicimde goremesinler ama zincirlerle bağlı olsunlar Butun gorebildikleri, duvardaki golgeler olsun yani Bu golgeleri yorumlayarak, konumlarını, diğer insanların hallerini, mağaranın dışını, eşyanın tabiatını anlamaya calışsınlar
İşte insanlar, o ışık denilen şeyden bihaber, sadece golgeler uzerinden duşunurlerken, filozof (ehli hikmet) denilen adamlar, kadınlar zincirlerden kurtulup mağaranın dışına cıkabilen, ardından gelip mağaradaki insanlara ışığı (hikmeti) ve dışarıdaki dunyayı anlatabilen insandır İnsanlara donup, bakın efendiler, dışarıda şoyle bir dunya var, onu gordum diyendir
Fakat Eflatun, akıllı bir adamdır ve şunu da demiştir: Mağaranın dışını gorebilen insan, bunu mağaradakilere anlattığında, anlaşılmamak ile imtihan olacaktır Bu oyle bir imtihandır ki, filozof (akil adam) bu vazifeden vazgecebilir Anlaşılmamak, butun dunyası golgeler olan birine ışıktan ve nesnelerin gercek hallerinden bahsetmenin sancısına işaret eder Bu oyle bir durumdur ki, mağaradan kacıp ışığın geldiği dış dunyaya kacanlar coktur Asıl hikmet sahibi, her şeye rağmen donup o insanlara gerceği (hikmeti, varlığı, hakikati) anlatmaya calışandır
Platon Mağara Alegorisi Hakkında Bilgi
Platonun mağara alegorisi duşunceler dunyası denilen dunyayı, filozofun bu dunyadaki vazifesini ve eşyanın manasına dair hikmetleri anlatmak icin anlatılmış ufak bir model Eflatun Efendi buyurur ki, bir mağara duşunun Tek bir kapısı var ve oradan ışık geliyor
İnsanlar olsun, sırtları o kapıya cevrilmiş durumda Hepsi de mağaranın buyuk duvarına bakıyor olsunlar Bu insanların, boyunlarına ve ellerine ve ayaklarına zincirler bağlansın Kafalarını ışığın geldiği kapıya ceviremesinler yani Birbirlerini de net bir bicimde goremesinler ama zincirlerle bağlı olsunlar Butun gorebildikleri, duvardaki golgeler olsun yani Bu golgeleri yorumlayarak, konumlarını, diğer insanların hallerini, mağaranın dışını, eşyanın tabiatını anlamaya calışsınlar
İşte insanlar, o ışık denilen şeyden bihaber, sadece golgeler uzerinden duşunurlerken, filozof (ehli hikmet) denilen adamlar, kadınlar zincirlerden kurtulup mağaranın dışına cıkabilen, ardından gelip mağaradaki insanlara ışığı (hikmeti) ve dışarıdaki dunyayı anlatabilen insandır İnsanlara donup, bakın efendiler, dışarıda şoyle bir dunya var, onu gordum diyendir
Fakat Eflatun, akıllı bir adamdır ve şunu da demiştir: Mağaranın dışını gorebilen insan, bunu mağaradakilere anlattığında, anlaşılmamak ile imtihan olacaktır Bu oyle bir imtihandır ki, filozof (akil adam) bu vazifeden vazgecebilir Anlaşılmamak, butun dunyası golgeler olan birine ışıktan ve nesnelerin gercek hallerinden bahsetmenin sancısına işaret eder Bu oyle bir durumdur ki, mağaradan kacıp ışığın geldiği dış dunyaya kacanlar coktur Asıl hikmet sahibi, her şeye rağmen donup o insanlara gerceği (hikmeti, varlığı, hakikati) anlatmaya calışandır