iltasyazilim
FD Üye
Hicretin yedinci senesi idi Sevgili Peygamberimiz ve Eshâbı hep birlikte, Medîne'den hareket ettiler Niyetleri; Mekke'ye varıp mübârekKâbe'ye yüzlerini sürmekti Çünkü geçen sene müşrikler, buna engel olmuşlardı Fakat bu yıl için anlaşmaları vardı
Böylece Resûlullah efendimiz ve arkadaşları, umre ibâdetlerini de ifâ etmiş, yerine getirmiş olacaklardı
Mekke'ye yaklaşırken Resûlullah efendimiz Kusvâ adlı devesinin üzerinde ve devenin yuları da Abdullah bin Revâha'nın elinde bulunuyordu Abdullah bin Revâha, hem şiirler söylüyor, hem ilerliyordu:
Bırak yâ Ömer
Bu şiirleri işiten Hz Ömer, hiddetlendi ve:
Ey Abdullah! Beytulah'ın önünde ve Peygamber efendimizin huzurlarında, nasıl böyle şiir söyliyebilirsin, diye çıkıştı
Fakat sevgili Peygamberimiz:
Bırak Yâ Ömer! Allaha yemîn ederim ki, Abdullah'ın sözleri; düşmana, ok saplamasından fazla te'sir eder Ey Revâha'nın oğlu devam et! buyurdular
Peygamber efendimiz biraz sonra Hz Abdullah bin Revaha'ya;
Allahü teâlâdan başka ilah yoktur! Bir olan O'dur! Va'dini gerçekleştiren O'dur! Bu kuluna yardım eden O'dur! Askerlerini güçlendiren O'dur! Toplanmış olan kabileleri, bozguna uğratan da yalnız O'dur, de! buyurdu Ve hayır duâda bulundu
Abdullah bin Revâha da söylemeye devam etti Diğer Eshâbı kirâm da onun söylediklerini tekrar ediyordu
Hakikaten o zamanlar, şâirlerin önemi çok fazlaydı Çünkü radyo, gazete, tv gibi propaganda araçları mevcut değildi Bu yüzden herkes kendi fikirlerini, şiirle beğendirmeye çalışıyordu Veya aksine beğenmediklerini de, ancak o yolla tenkîd edebiliyordu Şâirler bu yüzden çok önemliydiler
Din düşmanları da aynı yolu, acımasızca kullanıyorlardı Puta tapan ve kâfir şâirler; alçakça İslâmiyete saldırıyorlardı Dînimiz ve Peygamber efendimizle, utanmadan alay ediyorlardı
İslâmın büyük şâirleri
İşte bu hâin propagandaya karşı, islâmın ilk büyük şâirleri üç kişiydiler: Hassân bin Sâbit, Kâ'b bin Züheyr ve Abdullah bin Revâha hazretleri
Bunların yazdığı Beyit ve Kıt'alar, hemen ezberlenirdi Her yerde tekrarlanan bu şiirler, kâfir kalblerine ok gibi saplanıyordu
Ama günün birinde, şâirler için âyeti kerîme indi Cenâbı Hak, Kelâmında meâlen buyurdu ki:
Onlara, şâirlere ancak, sapıklar uyarlar
Bu şiddetli hitap karşısında, Hz Abdullah ve arkadaşları ağlamaya başladılar Bunu gören Peygaber efendimiz, âyetin devamını okudular:
Ancak îman edip, iyi işler yapanlar ve Allahı çok ananlar müstesnâ, Onlar öteki şâirler gibi değildirler
Hz Abdullah ve arkadaşları da, başka türlü değillerdi ki Ancak dînimizi övüyor, din düşmanlarını yeriyorlardı Ayeti kerimenin devamı gelince, üzüntüleri sevince dönüştü
Mübârek bir cum'a günü sevgili Peygamberimiz, mescidde hutbeye çıktılar
Hz Abdullah da telâşla, cum'aya yetişmeye çalışıyordu Henüz epeyce ilerde, Beni Ganmde bulunuyordu Tam o sırada, Peygamber efendimizin:
Oturun! buyurduklarını işitti
Derhal bulunduğu yere oturdu İki Cihân Güneşi'nin hutbeleri bitinceye kadar da, yerinden kalkmadı Bu hâli gören Müslümanlar, durumu Peygamber efendimize arz ettiler:
Resûlullaha itâ'at
Yâ Resûlallah! Revâha oğlunun, nerede oturduğunu görüyor musunuz?
Sevgili Peygamberimiz o tarafa doğru baktılar
Çünkü sizin oturunemrinizi, orada duydu ve hemen oturdu! dediler
Peygamber efendimiz bu hareketten çok hoşlanıp, Hz Abdullah'a:
Cenâbı Hak senin, yüce Allaha ve Resûlüne olan itâatte hırsını arttırsın, diye dua buyurdu
Hz Abdullahın şâirliği kadar, cengâverliği de (savaşçılığı) meşhurdu Peygamber efendimizle birlikte, bütün savaşlara katıldı Hepsinde büyük kahramanlık gösterdi
İşte bunlardan biri de Hicretin 8 yılındaki Mûte gâzâsıdır Sefere çıkılmasının sebebi, bir İslâm elçisinin öldürülmesidir
Resûlullah efendimiz, Bizans imparatoruna bağlı Busrâ emîrine de bir mektup yollandı Fakat küstah emîr, aldığı islâma dâvet mektubunu yırttı Üstelik islâm elçisini de, hâince şehîd etti İşte bu alçaklığa üzülen Allahü teâlânın Resûlü, o zâlimler üzerine kuvvet göndermeye karar verdi
Hepsi de gönüllü olan 3000 kişilik mücâhidler ordusu kısa zamanda hazırlandı
İki cihan sultânı Peygamber efendimiz, öğle namazını kıldırdıktan sonra, bu mübârek orduyu bizzat uğurlamaya çıktılar Sancağı şerîflerini, Hz Zeyd'e teslim ettiler Sonra da buyurdular ki:
Cihâd için hazırlanan bu ordunun başına Zeyd bin Hârise'yi kumandan ta'yin ettim Şâyet Zeyd şehîd olursa, sancağı Ca'fer alsın O da şehîd düşerse, Abdullah bin Revâha alsın O da şehîd olursa sizler, istediğiniz birini Kumandan seçersiniz
Niçin ağlıyorsun?
Herkes birbiriyle kucaklaşıyor, helâllaşıyordu Bu sırada arkadaşları, Hz Abdullah'ın ağladığını farkettiler:
Niçin ağlıyorsun, ey Revâha'nın Oğlu, diye sordular Cevap verdi:
Vallahi, dünyâyı sevdiğim için ağlamıyorum Sizlerden ayrılacağım için de değil
Peki, niçin ağlıyorsun?
Peygamber efendimizden duyduğum, Allahın kelâmını hatırladım: İçinizden hiçbiriniz hâriç olmamak üzere hepiniz, Cehenneme varacaksınızdeniyordu İşte oraya cehenneme vardığım zaman, hâlim ne olacak diye ağlıyorum, dedi Aradaşları, O'nu tesellî ettiler
Zeyd bin Hârise kumandasındaki ordu hareket ettiğinde Abdullah bin Revâha Peygamber efendimizin huzûruna gelerek:
Yâ Resûlallah! Bana ezberliyeceğim ve aklımdan hiç çıkarmıyacağım bir tavsiye de bulunur musunuz, dedi Resûlüllah efendimiz buyurdular ki:
Sen, yarın Allaha pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın Orada secdeleri çoğalt!
Yâ Resûlallah! Bana nasîhatinizi artırır mısınız?
Allahü teâlâyı zikret, çünkü, Allahü teâlâyı zikir, umduğuna kavuşmanda sana yardımcı olur
Çocukları öldürmeyin!
Ordu, Medîne dışındaki hurmalıklara gelince, sevgili Peygamberimiz son emirlerini verdiler:
Çocukları, kadınları, âmaları sakın öldürmeyin Evleri yıkıp, ağaçları yakıp harâp etmeyin
Zeyd bin Erkam der ki:
Ben Abdullah bin Revâha'nın terbiyesi altında yetişmiş bir yetimdim Mûte seferine çıktığımızda beni de terkesine bindirmişti Geceleyin biraz gidince dudaklarından şehidliği özlediğini ve buna kavuşmak için yandığını ifâde eden şiirler söylüyordu Bu beyitleri işitince ağladım Bunu fark eden Abdullah bin Revâha, bana dedi ki:
Sana ne oluyor! Şehid olmamın sana ne zararı var? Hak teâlâ bana şehidliği nasîb ederse, sen de hayvanıma biner, geri döner, yerine ulaşırsın Ben ise dünyânın dert, tasa, üzüntü ve hâdiselerinden kurtularak özlediğim şehidlik makâmına kavuşurum
Abdullah bin Revâha, gece inip iki rekat namaz kılıp, uzunca bir duâ yaptı Sonra Zeyd'e dönüp dedi ki:
Ey çocuk! İnşallah bu sefer şehidlik nasib olacaktır
İslâm ordusu, Şam topraklarında bulunan, Ma'an şehrine kadar hiç durmadı Ancak orada, Bizans imparatorunun kendilerine karşı, 100000 kişilik büyük bir ordu yolladığını haber aldılar Derhal istişâre toplantısı yapıldı Bazıları, şu fikri ileri sürdüler:
Peygamber efendimize yazalım Düşman sayısının çok fazla olduğunu arz edelim Ya bize, yardımcı kuvvet gönderirler veya ne yapacağımızı emrederler Biz de, o şekilde hareket ederiz
Zafer kazanacağız!
Başka fikirler de öne sürülürken, Hz Abdullah ayağa kalktı:
Ey Mücâhidler! Bu sefere niçin çıktığımızı, hatırlamıyor gibisiniz! Çünkü hepiniz biliyorsunuz ki, ya kahramanca savaşıp zafer kazanacağız veya Allah rızası için ölüp, şehîd olacağız Bu mertebelerin ikisi de, her Müslümân için, en büyük şereftir
Müslümanlar heyecanla dinliyorlardı O devamla:
Kardeşlerim Unutmayın ki biz düşmana karşı, sayı ve silâh çokluğuyla savaşmıyoruz Cenâbı Hakkın lutfettiği, İslâm dîni ve îman gücümüzle, er meydanına atıldık Hepimiz yüce Allahtan, iki şey diliyoruz: Ya gâzilik, ya şehîdlik, diyerek sözlerini tamamladı Oradakiler:
Vallahi, Revâha'nın Oğludoğru söylüyor, dediler Sonra da hep birlikte, ilerlemeye başladılar
Hz Ca'fer, Mûte savaşında çarpışırken şöyle diyordu:
Cennette yaşamak ne güzeldir! Onun şerbetleri tatlı ve soğuktur Rumlara gelince, Rumların âkıbetleri yakındır, kâfir ve cehennemliktirler Bana düşen onlardan karşılaştığıma kılıç vurmaktır
Hz Ca'fer böyle söyliyerek kılıç sallıyordu ama, kefere sürüsü, tükenecek gibi değildi Yüzlercesi birden, Hz Cafer'e çullandılar Önce, sağ kolunu kılıçladılar Sancağı, öbür eline aldı Sol kolunu da uçurdular Mübârek sancağı şerîfi, mübârek vücûduna sardı O hâliyle savaşa devam etti
Bu inanılmaz kahramanlığa, Bizans şövalyeleri hayret ediyorlardı Bir türlü yere yıkamadıkları o büyük mücâhide, yüzlerce ok ve mızrak sapladılar
Cennete uçtu
Artık o, Hz Ca'feri tayyâroldu Cennete uçarken, Hz Abdullah koşturdu Yere indi Sancağı kaptı Göklere doğru yükseltti
Mute'de Ca'feri tayyâr'ın şehid düşmesi ile sancağı alıp, göklere yükselten Abdullah bin Revâha bu anda, en son şiirini, kendisine söyledi ve kâfirler üzerine, bir ok gibi atıldı
Abdullah bin Revâha çarpışırken bir ara parmağı ağır yaralandı Kopmak üzere idi
Bunun üzerine atından indi Yaralı parmağını ayağının altına koyup:
Sen sadece yaralı parmak değil misin? Zaten bu kazâya da Allahü teâlânın yolunda uğramış bulunuyorsundiyerek çekip kopardı
Sonra tekrar atına binip olanca gücüyle çarpışmaya devam etti
Çarpışmanın bir anında Abdullah bin Revâha atından inmişti Amcasının oğlu kendisine biraz pişmiş et getirdi ve:
Al, bunu ye de biraz güçlen, dedi
Abdullah bin Revâha üç günden beri bir şey yememişti Etten ağzına bir lokma aldığı sırada, Müslümanların bulunduğu yerde bir karışıklık gördü Bunun üzerine:
Arkadaşların bu hâlde iken sen halâ bu dünyâdasın ve yiyipiçmekle meşgulsündiyerek nefsini kınadı ve elindeki eti bırakarak tekrar savaşa başladı
O'nunla övünürlerdi
Çok geçmeden sevgili Peygamberimizin, mübârek sözleri gerçekleşiyordu Hz Abdullah da, önceki kumandanlar gibi şehîd oldu Murâdına erdi
Bundan sonra sancak Hâlid bin Velîd hazretlerine verildi Hâlid bin Velid kumandası ve sancağı altında hücüma geçen mücâhidler düşmanı şaşkınlığa düşürüp bozguna uğrattılar Hâlid bin Velîd:
O gün benim elimde dokuz kılıç parçalandı Elimde geniş yüzlü bir Yemen palasından başka bir şey kalmamıştı, diyerek o zamanı dile getirmiştir
Bu esnada Medîne'de, Mescidi Nebî'de bulunan Allahü teâlânın Resûlü, şehidlerin Arşı a'lâya yükseldiklerini haber verdiler
Abdullah bin Revâha, Peygamber efendimizin vahy katipleri arasındadır Onun hakkında buyurdular ki:
Cenabı Hak, Abdullah bin Revâha'ya rahmet eylesin onun meclisiyle öğünürlerdi
Böylece Resûlullah efendimiz ve arkadaşları, umre ibâdetlerini de ifâ etmiş, yerine getirmiş olacaklardı
Mekke'ye yaklaşırken Resûlullah efendimiz Kusvâ adlı devesinin üzerinde ve devenin yuları da Abdullah bin Revâha'nın elinde bulunuyordu Abdullah bin Revâha, hem şiirler söylüyor, hem ilerliyordu:
Bırak yâ Ömer
Bu şiirleri işiten Hz Ömer, hiddetlendi ve:
Ey Abdullah! Beytulah'ın önünde ve Peygamber efendimizin huzurlarında, nasıl böyle şiir söyliyebilirsin, diye çıkıştı
Fakat sevgili Peygamberimiz:
Bırak Yâ Ömer! Allaha yemîn ederim ki, Abdullah'ın sözleri; düşmana, ok saplamasından fazla te'sir eder Ey Revâha'nın oğlu devam et! buyurdular
Peygamber efendimiz biraz sonra Hz Abdullah bin Revaha'ya;
Allahü teâlâdan başka ilah yoktur! Bir olan O'dur! Va'dini gerçekleştiren O'dur! Bu kuluna yardım eden O'dur! Askerlerini güçlendiren O'dur! Toplanmış olan kabileleri, bozguna uğratan da yalnız O'dur, de! buyurdu Ve hayır duâda bulundu
Abdullah bin Revâha da söylemeye devam etti Diğer Eshâbı kirâm da onun söylediklerini tekrar ediyordu
Hakikaten o zamanlar, şâirlerin önemi çok fazlaydı Çünkü radyo, gazete, tv gibi propaganda araçları mevcut değildi Bu yüzden herkes kendi fikirlerini, şiirle beğendirmeye çalışıyordu Veya aksine beğenmediklerini de, ancak o yolla tenkîd edebiliyordu Şâirler bu yüzden çok önemliydiler
Din düşmanları da aynı yolu, acımasızca kullanıyorlardı Puta tapan ve kâfir şâirler; alçakça İslâmiyete saldırıyorlardı Dînimiz ve Peygamber efendimizle, utanmadan alay ediyorlardı
İslâmın büyük şâirleri
İşte bu hâin propagandaya karşı, islâmın ilk büyük şâirleri üç kişiydiler: Hassân bin Sâbit, Kâ'b bin Züheyr ve Abdullah bin Revâha hazretleri
Bunların yazdığı Beyit ve Kıt'alar, hemen ezberlenirdi Her yerde tekrarlanan bu şiirler, kâfir kalblerine ok gibi saplanıyordu
Ama günün birinde, şâirler için âyeti kerîme indi Cenâbı Hak, Kelâmında meâlen buyurdu ki:
Onlara, şâirlere ancak, sapıklar uyarlar
Bu şiddetli hitap karşısında, Hz Abdullah ve arkadaşları ağlamaya başladılar Bunu gören Peygaber efendimiz, âyetin devamını okudular:
Ancak îman edip, iyi işler yapanlar ve Allahı çok ananlar müstesnâ, Onlar öteki şâirler gibi değildirler
Hz Abdullah ve arkadaşları da, başka türlü değillerdi ki Ancak dînimizi övüyor, din düşmanlarını yeriyorlardı Ayeti kerimenin devamı gelince, üzüntüleri sevince dönüştü
Mübârek bir cum'a günü sevgili Peygamberimiz, mescidde hutbeye çıktılar
Hz Abdullah da telâşla, cum'aya yetişmeye çalışıyordu Henüz epeyce ilerde, Beni Ganmde bulunuyordu Tam o sırada, Peygamber efendimizin:
Oturun! buyurduklarını işitti
Derhal bulunduğu yere oturdu İki Cihân Güneşi'nin hutbeleri bitinceye kadar da, yerinden kalkmadı Bu hâli gören Müslümanlar, durumu Peygamber efendimize arz ettiler:
Resûlullaha itâ'at
Yâ Resûlallah! Revâha oğlunun, nerede oturduğunu görüyor musunuz?
Sevgili Peygamberimiz o tarafa doğru baktılar
Çünkü sizin oturunemrinizi, orada duydu ve hemen oturdu! dediler
Peygamber efendimiz bu hareketten çok hoşlanıp, Hz Abdullah'a:
Cenâbı Hak senin, yüce Allaha ve Resûlüne olan itâatte hırsını arttırsın, diye dua buyurdu
Hz Abdullahın şâirliği kadar, cengâverliği de (savaşçılığı) meşhurdu Peygamber efendimizle birlikte, bütün savaşlara katıldı Hepsinde büyük kahramanlık gösterdi
İşte bunlardan biri de Hicretin 8 yılındaki Mûte gâzâsıdır Sefere çıkılmasının sebebi, bir İslâm elçisinin öldürülmesidir
Resûlullah efendimiz, Bizans imparatoruna bağlı Busrâ emîrine de bir mektup yollandı Fakat küstah emîr, aldığı islâma dâvet mektubunu yırttı Üstelik islâm elçisini de, hâince şehîd etti İşte bu alçaklığa üzülen Allahü teâlânın Resûlü, o zâlimler üzerine kuvvet göndermeye karar verdi
Hepsi de gönüllü olan 3000 kişilik mücâhidler ordusu kısa zamanda hazırlandı
İki cihan sultânı Peygamber efendimiz, öğle namazını kıldırdıktan sonra, bu mübârek orduyu bizzat uğurlamaya çıktılar Sancağı şerîflerini, Hz Zeyd'e teslim ettiler Sonra da buyurdular ki:
Cihâd için hazırlanan bu ordunun başına Zeyd bin Hârise'yi kumandan ta'yin ettim Şâyet Zeyd şehîd olursa, sancağı Ca'fer alsın O da şehîd düşerse, Abdullah bin Revâha alsın O da şehîd olursa sizler, istediğiniz birini Kumandan seçersiniz
Niçin ağlıyorsun?
Herkes birbiriyle kucaklaşıyor, helâllaşıyordu Bu sırada arkadaşları, Hz Abdullah'ın ağladığını farkettiler:
Niçin ağlıyorsun, ey Revâha'nın Oğlu, diye sordular Cevap verdi:
Vallahi, dünyâyı sevdiğim için ağlamıyorum Sizlerden ayrılacağım için de değil
Peki, niçin ağlıyorsun?
Peygamber efendimizden duyduğum, Allahın kelâmını hatırladım: İçinizden hiçbiriniz hâriç olmamak üzere hepiniz, Cehenneme varacaksınızdeniyordu İşte oraya cehenneme vardığım zaman, hâlim ne olacak diye ağlıyorum, dedi Aradaşları, O'nu tesellî ettiler
Zeyd bin Hârise kumandasındaki ordu hareket ettiğinde Abdullah bin Revâha Peygamber efendimizin huzûruna gelerek:
Yâ Resûlallah! Bana ezberliyeceğim ve aklımdan hiç çıkarmıyacağım bir tavsiye de bulunur musunuz, dedi Resûlüllah efendimiz buyurdular ki:
Sen, yarın Allaha pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın Orada secdeleri çoğalt!
Yâ Resûlallah! Bana nasîhatinizi artırır mısınız?
Allahü teâlâyı zikret, çünkü, Allahü teâlâyı zikir, umduğuna kavuşmanda sana yardımcı olur
Çocukları öldürmeyin!
Ordu, Medîne dışındaki hurmalıklara gelince, sevgili Peygamberimiz son emirlerini verdiler:
Çocukları, kadınları, âmaları sakın öldürmeyin Evleri yıkıp, ağaçları yakıp harâp etmeyin
Zeyd bin Erkam der ki:
Ben Abdullah bin Revâha'nın terbiyesi altında yetişmiş bir yetimdim Mûte seferine çıktığımızda beni de terkesine bindirmişti Geceleyin biraz gidince dudaklarından şehidliği özlediğini ve buna kavuşmak için yandığını ifâde eden şiirler söylüyordu Bu beyitleri işitince ağladım Bunu fark eden Abdullah bin Revâha, bana dedi ki:
Sana ne oluyor! Şehid olmamın sana ne zararı var? Hak teâlâ bana şehidliği nasîb ederse, sen de hayvanıma biner, geri döner, yerine ulaşırsın Ben ise dünyânın dert, tasa, üzüntü ve hâdiselerinden kurtularak özlediğim şehidlik makâmına kavuşurum
Abdullah bin Revâha, gece inip iki rekat namaz kılıp, uzunca bir duâ yaptı Sonra Zeyd'e dönüp dedi ki:
Ey çocuk! İnşallah bu sefer şehidlik nasib olacaktır
İslâm ordusu, Şam topraklarında bulunan, Ma'an şehrine kadar hiç durmadı Ancak orada, Bizans imparatorunun kendilerine karşı, 100000 kişilik büyük bir ordu yolladığını haber aldılar Derhal istişâre toplantısı yapıldı Bazıları, şu fikri ileri sürdüler:
Peygamber efendimize yazalım Düşman sayısının çok fazla olduğunu arz edelim Ya bize, yardımcı kuvvet gönderirler veya ne yapacağımızı emrederler Biz de, o şekilde hareket ederiz
Zafer kazanacağız!
Başka fikirler de öne sürülürken, Hz Abdullah ayağa kalktı:
Ey Mücâhidler! Bu sefere niçin çıktığımızı, hatırlamıyor gibisiniz! Çünkü hepiniz biliyorsunuz ki, ya kahramanca savaşıp zafer kazanacağız veya Allah rızası için ölüp, şehîd olacağız Bu mertebelerin ikisi de, her Müslümân için, en büyük şereftir
Müslümanlar heyecanla dinliyorlardı O devamla:
Kardeşlerim Unutmayın ki biz düşmana karşı, sayı ve silâh çokluğuyla savaşmıyoruz Cenâbı Hakkın lutfettiği, İslâm dîni ve îman gücümüzle, er meydanına atıldık Hepimiz yüce Allahtan, iki şey diliyoruz: Ya gâzilik, ya şehîdlik, diyerek sözlerini tamamladı Oradakiler:
Vallahi, Revâha'nın Oğludoğru söylüyor, dediler Sonra da hep birlikte, ilerlemeye başladılar
Hz Ca'fer, Mûte savaşında çarpışırken şöyle diyordu:
Cennette yaşamak ne güzeldir! Onun şerbetleri tatlı ve soğuktur Rumlara gelince, Rumların âkıbetleri yakındır, kâfir ve cehennemliktirler Bana düşen onlardan karşılaştığıma kılıç vurmaktır
Hz Ca'fer böyle söyliyerek kılıç sallıyordu ama, kefere sürüsü, tükenecek gibi değildi Yüzlercesi birden, Hz Cafer'e çullandılar Önce, sağ kolunu kılıçladılar Sancağı, öbür eline aldı Sol kolunu da uçurdular Mübârek sancağı şerîfi, mübârek vücûduna sardı O hâliyle savaşa devam etti
Bu inanılmaz kahramanlığa, Bizans şövalyeleri hayret ediyorlardı Bir türlü yere yıkamadıkları o büyük mücâhide, yüzlerce ok ve mızrak sapladılar
Cennete uçtu
Artık o, Hz Ca'feri tayyâroldu Cennete uçarken, Hz Abdullah koşturdu Yere indi Sancağı kaptı Göklere doğru yükseltti
Mute'de Ca'feri tayyâr'ın şehid düşmesi ile sancağı alıp, göklere yükselten Abdullah bin Revâha bu anda, en son şiirini, kendisine söyledi ve kâfirler üzerine, bir ok gibi atıldı
Abdullah bin Revâha çarpışırken bir ara parmağı ağır yaralandı Kopmak üzere idi
Bunun üzerine atından indi Yaralı parmağını ayağının altına koyup:
Sen sadece yaralı parmak değil misin? Zaten bu kazâya da Allahü teâlânın yolunda uğramış bulunuyorsundiyerek çekip kopardı
Sonra tekrar atına binip olanca gücüyle çarpışmaya devam etti
Çarpışmanın bir anında Abdullah bin Revâha atından inmişti Amcasının oğlu kendisine biraz pişmiş et getirdi ve:
Al, bunu ye de biraz güçlen, dedi
Abdullah bin Revâha üç günden beri bir şey yememişti Etten ağzına bir lokma aldığı sırada, Müslümanların bulunduğu yerde bir karışıklık gördü Bunun üzerine:
Arkadaşların bu hâlde iken sen halâ bu dünyâdasın ve yiyipiçmekle meşgulsündiyerek nefsini kınadı ve elindeki eti bırakarak tekrar savaşa başladı
O'nunla övünürlerdi
Çok geçmeden sevgili Peygamberimizin, mübârek sözleri gerçekleşiyordu Hz Abdullah da, önceki kumandanlar gibi şehîd oldu Murâdına erdi
Bundan sonra sancak Hâlid bin Velîd hazretlerine verildi Hâlid bin Velid kumandası ve sancağı altında hücüma geçen mücâhidler düşmanı şaşkınlığa düşürüp bozguna uğrattılar Hâlid bin Velîd:
O gün benim elimde dokuz kılıç parçalandı Elimde geniş yüzlü bir Yemen palasından başka bir şey kalmamıştı, diyerek o zamanı dile getirmiştir
Bu esnada Medîne'de, Mescidi Nebî'de bulunan Allahü teâlânın Resûlü, şehidlerin Arşı a'lâya yükseldiklerini haber verdiler
Abdullah bin Revâha, Peygamber efendimizin vahy katipleri arasındadır Onun hakkında buyurdular ki:
Cenabı Hak, Abdullah bin Revâha'ya rahmet eylesin onun meclisiyle öğünürlerdi