Her şeyin en güzelini yapan, bütün varlıkların tek sahibi, iyiliği sonsuz, ikramı bol, din gününün tek sahibi Allah’ ın adıyla
Bugün toplumumuzda çok geniş bir kitleye hitap eden ve çok etkin olarak başvurulan bir kaynak olan Risale Nur hakkında yaptığım araştırmada şu sonuçlara ulaştım.
Kastamonu lahikası sayfa 13
Ben gönderilen risaleleri mütalaa ettim. Bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar edilmiş. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan niçin böyle olmuş, kuvve-i hafızama gelen nisyandan sıkıldım. Birden, şiddetli bir ihtarla "On Dokuzuncu Sözün ahirine bak" denildi.
Kastamonu lahikası sayfa 25
Birden bir ihtar-ı gaybîyle kat’î kanaat verecek bir surette kalbime geldi. Denildi ki:
"Ciddî bir alâkayla senin eskiden beri tekrar ettiğin ’Bir ışık var, bir nur göreceğiz’ diye müjdelerin tevili ve tefsiri ve tabiri, sizin hakkınızda belki iman cihetiyle, âlem-i İslam hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur’dur.
Kastamonu lahikası sayfa 24
Mânevî bir ihtarla bir iki ince meseleyi size yazıyorum.
Birincisi
Geçen Ramazan-ı Şerifte, Ehl-i Sünnetin selamet ve necatı için edilen pek çok duaların şimdilik âşikâre kabulleri görünmemesine hususi iki sebep ihtar edildi.
İkinci sebep: Yazmaya izin olmadığından yazılmadı.
Kastamonu lahikası sayfa 54
Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin’in suali ve ilhahlarıyla bazı biçarelerin imanlarını şübehattan muhafaza niyetiyle bu meseleye dair yalnız bir, iki, üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık
Kastamonu lahikası sayfa 74
Benim hususi tefekküratım o neviden olduğu cihetle bana ihtar edildi, ben de yazdım.
Sözler - — İkinci Makam - Sayfa 138
Size, hem dünya azabından, hem âhiret azabından kurtaracak bir hakikati beyân etmek kalbime ihtar edildi.
Şuâlar - Yedinci Şuâ - Sayfa 92
Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
Şuâlar - Eddâi - Sayfa 383
"Risale-i Nur yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu fikir karanlığından kurtarmak için, müellifinin kendi ihtiyarıyla değil, büyük Yaratıcımızın ihtarıyla yazılmış bir şâheserdir."
Buraya kadar yazılanlara bakarsak Risale-i Nur SAİD NURSİ tarafından yazılmamış, onun iradesi dışında Allah tarafından yazdırılmış ve birçok kereler de Allah tarafından ihtar edilerek bazı düzeltmeler yapılmıştır.
Kurana göre ise Allah yalnız peygamberleriyle görüşmüştür. Bu duruma göre SAİD NURSİ kendini peygamber statüsünde görmektedir. Aynı Resulullah sav. gibi dağdaki mağarada inzivaya çekiliyor. Resulullah sav gibi Allah’ la iletişim halinde olabiliyor. Allah bazı şeyleri yazdırıyor bazılarını yazdırmıyor ve SAİD NURSİ bunlara riayet ediyor. Yani Allah la bire bir iletişim halinde oluyor.
Halbuki Allah katında indirilen tek kitap Kur’an’dır.
Al-i İmran 78 “Yine onlardan öylesi de var ki, Kitap'tan olmadığı halde ona ait olduğunu sanasınız diye dillerini eğip bükerek Kitabı çarpıtırlar ve o Allah katından olmadığı halde "Bu Allah katındandır" derler: sonuçta onlar bile bile Allah'a iftira etmiş olurlar.” Demektedir.
Enam 93 “Allah hakkında yalan uyduran ya da kendisine hiçbir şey indirilmediği halde "Bana da indirildi" diyen ve "Allah'ın indirdiğine benzer şeyleri ben de indirebilirim" iddiasında bulunan kimseden daha tahripkâr biri olabilir mi? Ölüm sancısıyla kıvranırken melekler ellerini uzatarak "Ruhlarınızı teslim edin! Allah'a doğru olmayan şeyler atfettiğiniz ve O'nun mesajlarına karşı kibrinizden dolayı bugün onur kırıcı bir cezaya çarptırılacaksınız!" dediklerinde, bir görmeliydin o zalimleri!”
Ayetleri tam da bu konu ile ilgilidir.
Ayrıca
Şuâlar - — On Birinci Mesele - Sayfa 244
Sâniyen:
Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i mâneviye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi Risaletü’n-Nur’un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına mânen ve cifren tam tamına tetâbukları bir emâredir ki, Risaletü’n-Nur bu asırda, bu tarihte bir urvetü’l-vüskadır. Yani çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir hablullahtır. Ona elini atan yapışan, necat bulur diye mânâ-yı remziyle haber verir.
Dikkati çeken ilk mesele “Risaletü’n-Nur bu asırda, bu tarihte” ifadelerinin kullanılmasıdır hâlbuki Kuran kıyamete kadar geçerliliği olan bir kitaptır. Bu ifadeyle Kuran ikinci plana atılmış, sanki geçerliliğini yitirmiş te bu devirde geçerli olan sadece risele nur olduğu iddia ediliyor.
Ayrıca burada bahsi geçen urvetü’l-vüska ve hablullah ifadeleri Kuranda nasıl geçiyor bakalım.
Al-i İmran 103 “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın…..”
Yani bunlar Kuranın sıfatlarıdır. Fakat Said Nursi bu ifadeleri kendi yazdığı kitaba atfederek onu Kuran gibi kutsallaştırmıştır.
Şualar, 1-şua, cilt 1.sf.842
Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin burhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek, şu asırda bir şakirdini ve bir lem’asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.
Sadeleştirirsek
Peygamber devrinde Kuranın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kuranın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor.
"Kuran'ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor." Kuranın gizli gerçekleri olduğu iddiası, Kuranın mübin yani açık bir kitap olduğunu söyleyen ayetlerine aykırıdır.
Bu gizli gerçekleri, başkası değil de Said Nursi nereden biliyor?
Bütün bunların neticesinde bir tefrika söz konusudur. Bu da ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Yani Kuranı bir kenara atıp da Risale Nur okumak iman ile ilgili ciddi sorunlar oluşturabilir. Risale Nur okuyan samimi Müslüman kardeşlerimizin bu konuda ne yapmaları gerektiğini söylemek benim haddimi aşar.