Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Roma Felsefesi Ne Demek Hakkında Bilgi

Roma Felsefesi Ne Demek Hakkında Bilgi

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Roma Felsefesi Ne Aramak

Eski Romalıların düşünsel yaşamı

İlkin bir alba kolonisiyken sonra özgürlüğe kavuşan ve tüm dünyayı özgürlükten yoksun bırakarak birincil çağın en büyük imparatorluğunu kuran Roma, kılgın (pratik) amaçlar güden insanların yaşadığı bir ülkeydi Bundan ötürüdür ama Roma'nın kendisine özgü bir düşüncesi yoktur Bir dinbilim araştırmacısı Roma, bütün dünyanın tanrılarına tapmıştırder Roma, bütün dünyanın tanrılarına taptığı gibi tüm dünyanın düşüncelerinden kendi çıkarlarına yerinde olanları seçip işe fayda kılmaya çalışmıştır Bundan ötürüdür ancak seçmecilik (Eklektizm) gerçek bir Roma icâdı olan tek düşünsel yöntemdir Romalılar, bireysel hoşgörü ve çıkarlarına en uygun olan düşünceleri seçip birleştirerek işe fayda kılmakla, Amerikalılardan yüzyıllarca önce pragmacılığın da kurucusu sayılabilirler Düşünsel hayat açısından en tipik Romalı Cicero, en büyük Romalı Lucretius'tür Felsefe, Roma'ya155 yılında Stoacı Diogenes, Peripatosçu Kritolaos ve Akademiacı Karneades'in Atina elçileri olarak Roma'ya gelmeleri ve orada konferanslar vermeleriyle girmiştir Romalılar, bilhassa siyasada ve güzel konuşmada, davranmak için ona ilgi duymuşlardır Ennius'da Pythagoras felsefesiyle tanışmanın izlerine rastlanmaktadır sonra stoacı Panaitios Roma'ya geliyor ve Romalı dostları Scipio, Lucullus, Laelius vb onun etkisiyle felsefeye aleyhinde alaka duyuyorlar Roma soylularının felsefeyle uğraştıklarını bakmak, Romalı gençlerin dikkatini bu alana çekmektedir En sonunda stoacı Poseidonios, Rhodos'ta ders verirken, dinleyicileri arasında Cicero ve Pompeiusla karşılaşmıştır Bütün Yunan öğretileri yavaş yavaş Roma'ya akıyorlar Ama bunların içinden ama iki doktrin tutunabiliyor: Stoacılık ve Epikurosçuluk Stoacılık bu başarısını gerçek bir Romalı olan Civero'ya, Epikurosçuluk da bu başarısını hakiki bir bilim adamı olan Lucretius'a borçludur Cicero, tinsel ekin özlemine Stoacılıkta karşılık buluyor; Lucretius da bilimsel veri özlemine Epikurosçulukta Roma stoacılığının ünlü düşünürleri Marcus Tullius Cicero (İÖ 10643), Annaeus Seneca (365), esir Epiktetos (50130) ve imparator Marcus Aurelius'tur (121180)

Cicero

Cicero'nun önemi, stoacılığından çok, Roma felsefe dilini kurmuş olmasındadır O da, eski stoacılar gibi, en reel yasa dürüst ustur, der Dürüst düşünce; doğaya yerinde, tüm varlıklarda benzer, değişmez ve değil olmaz bir güçtür Stoacılığın asıl Romalı temsilcileri olan Seneco (Seneca N), Epiktetos ve Marcus Aurelius stoacılığı töresel ve dinsel bir doğrultuda geliştirmişlerdir Stoacı geçindiği halde Stoa öğretisine tüm karşıt bir tutumla Cicero, kimi insanların allah vergisi bir köle doğasına sahip olduklarını ve el işleriyle uğraşanların en aşağıda tabakadan bulunduklarını ileri sürüyor, Aristoteles'i izleyerek kazanç hırsını (krematistik) kınamaya çalıştığı halde tüccarlarla bankerleri bu kınamanın dışarıya tutmaya özen gösteriyordu (Bk Roger Labrousse, Introduction a la philosophie Politique, Paris 1959, s89) Cicero'ya göre yasa, doğanın içinde bulunan ustur Yapmamız gerekeni buyurur, yapmamamız gerekeni de yasaklar İyi yasayla fena yasayı doğa ölçütü birbirinden ayırır Törebilimsel açıdan hoş olanla çirkin olanı da doğa ayırt eder Anlak, doğanın içindedir ve oradan tüm evrene yayılmaktadır(Des Lois, Fransızca tercüme, 1) Hense Leonard, haklı olarak şöyle der: Eklektizm dağıtılmış sistemlerden şahsi zevke en çok uyanı seçen bir istikamet olup en ince ayrıntısına kadar Romalı malıdır Bu istikametin baş temsilcisi olan Cicero bilgi öğretisinde orta Akademianın verimli şüphesine tutunur, ahlakta Stoa'yla Peripatos ethik'i aralarında bocalamaktadır Felsefenin esasını tanımaksızın da Epikuros'a karşısında savaşır(HenseLeonard, HelenLatin Eskiçağ Bilgisi, Suat Yakup Baydur çevirisi, İstanbul 1948, c 1, s103)

Annaeus Seneca (İS 365), ruhun ölümsüzlüğüne inanmak gibi ruhçu çıkışlarına karşın, bilhassa doğabilimi bakımından, Stoacılığa yeni değerler kazandırmıştır Şu mektuplar, onun Stoacı düşüncelerini belirtmektedir: Ölçülü tutkuları edinmek mı, ya da hiçbir tutkusu olmamak mı daha iyidir dersin Lucilius?Bizim Stoacılar hiçbir tutkuyu istemiyorlar Aristocularsa ölçülü almak şartıyla kimilerine göz yumuyorlar Ben, kendi payıma, bir hastalıktan vücudun nasıl yararlanabileceğini anlamıyorum Korkma, elinden alınmasını istemediğin hiçbir şeyi senden ayıracak değilim Ben fakat fena ve bozuk olanı alacağım senin elinden Şehveti ve sefihliği senden alıyorum lakin, yaşayışını tatlı kılabilecek her şeyi sana bırakıyorum Onlar seni yöneteceği yerde, sen onları yönet Bütün tutkuların doğal kaynaktan çıktığını bilmez değilim Bunlar, yaşamaya katlanabilmek için gereklidir Ama, şehvet ve sefihlik, yaşamaya katlanabilmek için değil, yalnızca kendileri için gereklidirler O halde kapılarımızı bunlara kapayalım Çünkü onları içeri olmak kolaydır fakat, haricen atmak zordur Lucilius (Lucilius'a Mektuplar C16) Köle de ne seslenmek oluyor Lucilius? Şehvet ve oburluğun yüzünden asıl esir sen değil misin? Hepimiz benzer kökten, benzer kaynaktan gelmekteyiz Hiç kimse başkasından daha asilzade değildir Evlerinin avlusunu atalarının resimleriyle süsleyenler, aristokrat yok, ünlüdürler Herkesin bir tek babası vardır, o da GökTanrı'dır Parlak ya da basamaklarla herkesin kütüğü ona çıkar (De Beneficiis, 28) Sadece namusun iyi olduğunu anlamadıkça, mutlu olamazsın Lucilius Çünkü mutlu yaşamak için kuşkuyla titrememek gerekir Bizi güvene götüren tek yol varsa, o da tüm dış şeyleri küçük görmek ve namusla yetnmektir Kendini erdeme değil de tâlihe bırakırsan özgürlüğünden olur, başkalarına boyun eğersin Gerçek iyiler, aklın verdikleridir Çünkü onlar sağlam ve süreklidir Mutluluk budur Lucilius(Lucilius'a Mektuplar L25)

Epiktetos (İS 50130), ölümsüzlüğe inanmaz, bitimsiz bir yaşayışı düşünmeyi açık açık komik bulur Eski stoaya ast sert bir ahlakçıdır Efendisi sakat bacağını bükerek eğlenirken; yapma kırarsın, demiş But kırılınca da, hiçbir şey olmamış gibi, soğukkanlılıkla; kırarsın demedim mi, diye mırıldanmakla yetinmiş Bu durum, onun Andreia erdemine ne büyük bir zihin gücüyle bağlandığını tanıtlamaktadır (İnsanların, kırılan bacağa katlanmak yerine, o bacağı kırdırmamak gerektiğini öğrenmeleri için daha pek uzun yıllar geçecektir) (N Epiktetos, karşısında koymanın elinde olmadığını bilerek davranmış ve ölüm ve bacağının kırılması arasında doğru bir seçim yapmış, belki de bacağının kırılması karşılığında özgürlüğüne kavuştu, insanların bacağını kırdırmamak için karşı koyabilmeleri için daha fazla uzun yıllar geçecektir N) Tek satır yazmamıştı Düşüncelerini, öğrencilerinin tuttuğu notlardan öğreniyoruz Bu notlarda, örneğin şunları söylemektedir: Akıllılık, elimizde olan ve olmayan şeyleri bilmek ve ona göre davranmaktır Elimizde olanlar davranışlarımız, elimizde olmayanlarsa vücudumuzdur Senin olanı kendine ayır, senin omayanın yakasını bırak En büyük felaket, ölümü yıkım saymaktır İsteklerinin her hâlükarda gerçekleşmesini istiyorsan, yalnızca kendi elinde olanları iste Her şeyin iki kulpu vardır Biri onu taşımaya kullanışlı, öbürü değildir Kardeşin sana bir kötülük ederse, onu sana musibet ettiği yanlamasına alma Çünkü o kulp onu taşımaz Kardeşin olduğu yanlamasına al Çünkü onu taşıyabilecek kulp, bu kulptur Yapacağın işi ölç: o yükü kaldırabilecek misin? Pehlivan almak istiyorsan, kollarına bak Filozof edinmek istiyorsan, başkaları değin yemekle beraber, filozoflar kadar içmekle yetinip yetinemeyeceğini düşün Bugün filozof, yarın tefeci, değişik gün Kayser'in vekilharcı olamazsın Tek bir adam olman gerek, iyi veya fena tek bir adam Bilge odur ama kimseyi kötülemez, kimseyi övmez, kimseden yakınmaz, kimseyi suçlamaz O, bütün isteklerini kökünden söküp atmıştır Yalan söylememek gerektiğini defalarca tanıtlarız ve her zaman yalan söyleriz Gerekli olan, niçin yalan söylememeli? Sorusunun karşılığını bulmak yok, yalan söylememektir Doğa yasası, her doğanın ölmesini gerektirir O halde ölmem gerek Ben ölümsüzlük değilim Nasıl saat günün bir parçasıysa, ben de bütünün bir parçasıyım Saat gelir geçer, ben de gelir geçerim Geçip gitmenin biçimi hiç de kayda değer değil İster sıtmayla olsun, ister suyla görevimiz, elimizde olanı gerçekleştirmek, üst yanında kulak asmamaktır Deniz yolculuğuna çıkacaksam gemiyi, kaptanı, mevsimi seçerim Çünkü bunlar benim elimdedir Yolda bir fırtına koparsa umursamam, çünkü bu, benim elimde değildir Nasıl kaptanı yeğlemek benim görevimse, fırtınayla uğraşmak öylece kaptanın görevidir, o düşünsün, bana ne (Fikirler Sohbetler)

İmparator Marcus Aurelius (İS 121180) da, Seneca gibi, ruhun ölümsüzlüğüne inanıyor Bir yana da, Epiktetos gibi, sert bir ahlakçıdır Eski Stoa'nın, kendi kendisiyle hesap görmek (Lezzetli murakabesi) ilkesini en iyi uygulayanlardan biri olduğunu şu yapıtıyla da tanıtlamıştır: Kendime Bakışlar Marcus Aurelius'a kadar bizler, bir bağ kütüğü gibi yemiş belirlemek için yaşamaktayız Aklımız, bedenimiz üzerinde dominant olamayacak dek güçsüzleşmişse, yaşamaktan isteğimizle ayrılmalıyız Seneca'nın da dediği gibi, yeterince yaşamak elimizdedir Marcus Aurelius şöyle demektedir: Doğaya uygun şekilde yaşa ve ondan tasalanmadan ayrıl, tıpkı olgunlaşmış bir yemiş gibi Yemiş olgunlaşınca, kendisini yaratmış olan ağaca ve toprağa minnet duyarak yere düşer

Antikçağ Yunan bölünemezciliği (Atomculuğu)'nun büyük ve dinç ürünü Epikurosçuluk'tur Epikurosçuluğun büyük ürünü de latin özdekçiliği'nin temsilcisi Lukretius'dur Özdekçilik böylelikle eski Yunan'dan eski Roma'ya geçmiş bulunmaktadır Bu öylesine bir geçiştir ama, yüzyıllarca daha sonra Batı'yı uyandıracak ve özdekçilik anlayışına geniş boyutlar kazandıracaktır İdealizme o kadar yakışan bir güçlüler egemenliğinin vatanı olan Roma'da Lukretius, Roma'nın bütün görkemine boyun eğmez sağlam bir tohum gibidir Roma egemenlerinin çıkarlarına yerinde düşen dinsel ve gizemsel felsefenin temsilcileri Cicero, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius'un tüm çabalarına karşın bu tohum gitgide bereketli olmaktan alıkonulamamıştır Benjamin Farrington, Epikuros'un Tanrıları ve Roma Devleti adlı yazısında şöyle der (The Modern Quarterly, sayı 3, c 1, Londra, s214): Epikurosçuların ona karşısında duydukları taparcasına sevgi Cicero'nun hoşuna gitmiyordu Tusculenedes, İÖ 45 yılında Epikurosçuluğun Roma'da yayılışına öfkeleniyor, diğer bir felsefenin önerilmesini amaçlıyordu Epikuros özdekçiliği'nin Roma'da yayılışının başlıca etkenleri, onun birincil çeviricisi Amafiniusle Lukretius'dür (Bilinmesi gerekir oysa Lukretius, Roma'da kendisinden hiç laf edilmemek aracılığıyla baltalanmıştır Kimi incelemecilere tarafından bu susku, örgütlenmiş ve bilinçli bir suskudur Çağımızda da uygulanan bu yöntem bir dereceye değin etkendir Nitekim Lukretius'un kişiliği ve yaşamı üzerine bu yüzden anında hiçbir data kalmadığı gibi, yazılarının çoğu da yitip gitmiştir) Günümüze kalan parçalarından birinde Lukretius şöyle der (Lukretius, Nesnelerin Doğası Üzerine, kitap 2, satır 5963): Kendi zenginliklerini çoğaltmak için vatandaşlarının kanlarını dökerler Ceza üzerine suç oluşturan işleyerek zenginliklerini iki katına çıkarırlar Kardeşlerinin cenaze törenleri onlar için zevk konusu, yakınlarının sofraları kin kaynağıdır Lukretius'un tüm düşüncelerini ve Epikuros özdekçiliğine katkısını De Rerum Natura adını taşıyan bu şiirden öğreniyoruz Bu şiir altı kitaba bölünmüştür

Lukretius'a kadar âlem, sürekli olarak devinen özdekten meydana gelmiştir, başlangıcı ve sonu yoktur, yaratılmamıştır ve değil olmayacaktır, vakit ve uzay, devinen özdeğin dışında varolamaz, bunlar birbirleriyle bağıntılıdırlar, özdeğin bölünebilirliği atomda biter, evrenin bütün öbür görünüşlerinin içinde bu atomlar vardır, doğayı açıklamada becerikli ilkeler düş etmek yanlıştır ve yalandır, ebedi olan evrende sayısız dünyalar vardır, bu dünyalar daima aynı atomsal özdekten meydana gelmişlerdir, devim özdeğin bir özelliğidir ve hiçbir doğadışı varlığın fiskesiyle meydana gelmiş değildir, demir gibi en katı cisimlerin bile içi ölümsüz bir devimle devinmektedir Görüldüğü gibi modern bilimin birçok verileri bu şiirde verilmiştir
Dikkat edilmesi gereken nokta bu gibi özdekçi düşüncelerin tekrar tekrar şunlar gibi sosyoekonomik gözlem ve düşünceleri de birlikte getirmiş olmasıdır:İnsanların gümüş ve altın damarlarını izlediği, toprağın derinliklerinin demirle araştırıldığı bu yerlerde Scaptensula'nın dibinden pis kokulu bir benzi atmış yayılır Madencilerin yüzleri ve tenleri bu zararlı benzi atmış aşağıda çöker Onların neden tez öldüklerini ve ne türlü çetin bir baskıyla bu uğraşıya boyun eğdirildiklerini, varlıklarının nasıl bir güvensizlik içinde olduğunu hiç görmediniz ya da duymadınız mı?(İbid, Kitap 6, satır 808815) Bu birlikteliğe uyarı etmekle toplumsalekonomik düşüncelerin neden özdekçiliği gerektirdiği ve özdekçiliğin neden toplumsalhesaplı düşüncelerden egemen olamayacağı daha iyi anlaşılır Lukretius, zorunlu olarak, felsefeyi toplumun sorunlarına bağlamıştır Bu şiirde ileri sürdüğü 'ortak kuruluş' ve 'ortak iyi' kavramları hatalı olarak bireyci sayılan Epikurosçuluktan fazla daha tutarlı olan, Lukretius toplumculuğunu belirtir

Lukretius bunlardan başka doğaya hiçbir şeyin kumanda etmediği ve edemeyeceği, doğada tarafsız yasaların varbulunduğu ve doğanın bu yasalara tarafından geliştiği, bu yasaların objektif oldukları dek da zorunlu bulundukları, düşüncenin objektif gerçeğin bir yansıması olduğu, sevinç ve acı izlenimlerimizin duyumlarımız ve algılarımızla meydana konduğu vb gibi şaşkınlık verici modern fikirler ileri sürmüştür

Unutulmamalıdır ancak bu fikirler Muhammed'den ve İsa'dan önce ileri sürülmüşlerdir, yürmibir asırlık bir kıdemleri vardır

Lukretius'a göre kendiliğindenlik evrenin oluşmasında temel yasadır Şöyle der: Evrenin atomlarının yerli yerine yerleştirilmiş olmaları, bir kafanın hazırladığı bir plana göre olmuş değildir Evrenin içinde bin bir türlü değişime uğradıktan, ölümsüzlük baştan başa sarsılıp yerlerinden edildikten sonra, her değişiklik devinmeleri ve birleşmeleri deneye deneye sonunda evreni meydana getiren bir düzene ulaşmışlardır(İbid, kitap 1, satır 10241028) Çağırmak ama bu armoni kendiliğinden elde edilmiş, cihan kendi kendini deneye deneye kurmuştur Her şeyin bir başlangıcı, bir yaşamı ve bir sonu olduğu yolundaki eytişimsel çabuk, Luretius'ta bütün açıklığıyla dile getirilir:Devinmeler, varoluşa ne kesinkes üstün gelebilirler ve ne de onu koruyabilirler Meydana gelmiş olanı bütünüyle yıkamayacakları gibi meydana getirdiklerini koruyamazlar da Varolma ve yokolma arasındaki savaş bu yüzden sonsuzca eşdeğer koşullarda sürüpgider Yaşam, kimi vakit burada ve kimi zaman orada üsttedir, ölüm de öyle Parlak denizin kıyılarına ayak basan çocuğun hayat viyaklamaları, ölümün üzüntü verici iniltilerine karışır Bu iki oluş birbirine karışmadan hiçbir gecenin ardındaki gündüz gelmediği gibi hiçbir gündüz de geceye dönmemiştir(İbid, kitap 2, satır 569580) Demek ancak evren ebedi bir oluş içindedir Fransız düşünürü JJ Rousseau'nun Toplumsal Sözleşme'nin kaynaklarından biri de Lukretius'dür Lukretius'a tarafından halk, birbirlerine hasar vermemek için bir sözleşmeyle birbirlerine bağlıdırlar Tüze, tanrısal değil doğaldır Her ikisi de düşünceci yapıda olmakla bereber Lukretius'un sözleşmesi, Rousseau'nunkinden daha anlaşılır bir niteliktedir Çünkü Rousseau'nun sözleşmesi bir uzun düşünüp taşınma sonunda bilinçle gerçekleştirilmiştir, Lukretius'unkiyse doğal ve eylemseldir Epikurosçu ataraxia, Lukretius'un büyük şiirsel değeri yer alan dizelerinde şöyle dile kazanç: Doğanın ne istediğini duymuyor musunuz? Beden için acıdan uzakta, tin için endişesiz olmaktan diğer bir ricası var mı ki?Acıyı dindirebilen, tasayı yok edebilen her şey ona mutluluk verir Doğa, doğa olarak, bir de bir şey istemez Eğer bizim evimizde ellerinde geceyi aydınlatmak için meşaleler tutan heykeller yahut, her yanı gümüşle ışıldamıyor ve altınla parıldamıyorsa, gitar sesleri duvarlarını çınlatmıyorsa ne çıkar, bir çay boyunda, bir ağacın dalları altında, dostların arasında, taze çimenlerin üzerine uzanarak, zahmetsizce ve masrafsızca, kendimizi dinçleştirebilmek, hele hava bize gülümsüyorsa ve mevsim yeşil otların arasına çiçekler serpiştirmişsebize yeter(İbid, kitap 2, satır 1733) Bk Stoacılık, Epikurosçuluk (Felsefe SözlüğüOrhan Hançerlioğlu, s344347) *
 

Similar threads

Lukretius hakkında bilgi Lukretius yaşam öyküsü MÖ 9451 yılları arasında yaşamış olan Romalı düşünür Altı kitaptan oluşan Doğa Üstüne adlı eseri yazmış olan Lukretius, 1 hiçten hiçbir şeyin çıkmayacağı ve 2 hiçbir şeyin ortadan kaldırılamayacağı ilkeleriyle birlikte, fiziksel cismin ve...
Cevaplar
0
Görüntüleme
156
Roma Felsefesi Ne Demek Eski Romalıların duşunsel yaşamı İlkin bir alba kolonisiyken sonradan ozgurluğe kavuşan ve butun dunyayı ozgurlukten yoksun bırakarak ilk cağın en buyuk imparatorluğunu kuran Roma, kılgın (pratik) amaclar guden insanların yaşadığı bir ulkeydi Bundan oturudur ki...
Cevaplar
0
Görüntüleme
145
Stoacılık Ne Aramak Antikçağ Yunan felsefesinin kamutanrıcı (Panteist N) ve özdekçi doğa öğretisi Stoacılığın kurucusu Kıbrıslı Zenon ’dur (İÖ 336264) Ama stoacılık yüzyıllar ve kuşaklar her tarafında tamamlanmış ve gelişmiş bir öğretidir Eski stoa Zenon, Kleantes (İÖ 331233) ve Krisippos...
Cevaplar
0
Görüntüleme
89
Lucretius kim, Lucretius biyografi Lucretius hayatı, Lucretius hakkında bilgi Lukretius, (Titus Lucretius Carus) MÖ 99 MÖ 55 yılları aralarında yaşamış, yazılarını bitiremeden çıldırmış, kendi eliyle canına kıymış Roma dönemi şair ve filozof Eksik kalan yazılarını ölümünden bir vakit...
Cevaplar
0
Görüntüleme
204
Marcus Tulius Cicero hayatı Marcus Tulius Cicero çalışmaları Marcus Tulius Cicero hakkında data Marcus Tulius Cicero Kimdir? Marcus Tullius Cicero (MÖ 106 MÖ 43), (Lâtin) Romalı devlet adamı, bilgin, hatip ve yazar Felsefe öğrenimini, Epikürosçu Phaedros, Stoacı Diodotos ve Akademi'ye...
Cevaplar
0
Görüntüleme
168
858,536Konular
981,828Mesajlar
32,356Kullanıcılar
zumzumSon üye
Üst Alt