iltasyazilim
FD Üye
Ruh Ne Aramak Ruh Hakkında Veri
Canlı özdeğin duyusal yanı
Canlı örgenliğin özdeksel yanını dile getiren Ar beden (Tr Gövde) deyimine aleyhinde olarak canlı örgenliğin özdeksiz yanını dile getiren Ar ruh deyimi uçucu gaz anlamındadır Çoğulu ervâh'tır Bu anlamından ötürü de tuz ruhu, nane ruhu vb gibi deyimlerde de kullanılır Arapça'da ruh anlamı nefis deyimiyle dile getirilir ki can demektir Canlı örgenlikler aralarında insanın ruhu'nu söz etmek için Arapçada nefsi nâtıka (Düşünüp söyleyebilen can) deyimi kullanılır Ruh deyimi dilimizde her ne değin tin deyimiyle özdeşleştiriliyorsa da bu deyim, canlı örgenliğin düşünsel yanı'nı dilegetiren Ar düşünce, İng Spirit deyimini özleştirmek için önerilmiştir Ruh deyiminin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı psykhe (La Anima), buna aleyhinde tin deyiminin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı pneuma (La Spiritus)'dır Aynı Zamanda ruh ve tin deyimleri gerek Doğu ve lüzum Batı dillerinde anlamdaş olarak da kullanılmaktadır Her ne değin ruh deyimi bir canlılık ilkesi ve tin deyimi bir düşünme ilkesi olarak tanımlanmaktaysa da bu iki deyim arasındaki manâ karışıklığı devam etmektedir Bu tanıma kadar canlı örgenlikler arasında hayvan yalnızca ruhlu, insansa keza ruhlu ve hem tinli bir varlıktır Ruh ve tin deyimlerinin gerek Doğu ve gerek Batı dillerindeki köktenbilimsel kökenleri de solgun (Ar Nefes) anlamında birleşmektedir Mesela antikçağ Yunan felsefesindeki psykhe (Ruh) deyimi de pneuma (Tin) deyimi gibi solgun demektir, Latincedeki anima (Ruh) deyimi de spiritus (Tin) deyimi gibi solgun anlamındadır Arapçadaki ruh sözcüğünün kökeni rüzgâr (hava, rüzgar) anlamına gelen rih (Çoğulu:Riyâh) sözcüğüdür Ruh anlamını dile getiren Al Sele ve İng Soul deyimleri Got'ların dilindeki yelli hava (Fırtına) anlamını dile getiren saivala sözcüğünden türemiştir İngilizcedeki hortlamış ruh (Cadı) anlamını dile getiren ghost deyimiyle Almancada tin anlamını dile getiren geist deyimleri Flamanca hava anlamını dile getiren gaz sözcüğünden türemiştir İbranicede ruh anlamını dile getiren nefes ve revah (Eloah) deyimleri bitik anlamındadır Sanskritçede ruh anlamını dile getiren 'atma' deyimi aynı zamanda hava (Yel) demektir Eski Yunancada buhar ve hava anlamlarına gelen atmos sözcüğü de Sanskritçeden geçmedir fakat hava yuvarı anlamına gelen atmosfer (Fr Atmospere) deyimi de bu kökten türemiştir Görüldüğü gibi, özel ve felsefesel anlamları içinde de ruh ve in deyimleri insanlarca her zaman solukhava olarak tasarımlanmıştır
Canlıcılara tarafından ruh tasarımı, uykuyla uyanıklığın birbirine karıştırılmasından doğmuştur İlkel, düşünde gördüklerini uyanıkken gördükleriyle bir miktar; düşünde gittiği yere sahiden gitmiş olduğuna inanır Buysa bedenden çıkıp ortalıkta dolaşan can tasarımını gerçekleştirmiştir Bu bedenden çıkıp dilediği yere dışarı giden can, bedence kıyaslanamayacak kadar mantıklı ve yumuşaktır, çünkü ağız ve burun gibi ufacık deliklerden de çıkabilmektedir Lakin bu canruh gene de bedenle sımsıkı ilişkilidir, çünkü ilkel, bedeninde var olan yarayı ruhunda da varsayar, bundan ötürü de öldürdüğü düşmanının elini keser ve böylece onun ruhunun ok atmasına engel olduğunu sanır ruhun tine dönüşüp nasıl tanrı olduğu da canlıcılarca şöyle açıklanmaktadır: Ruh, bedenle ilişkili olmakla beraber, bedene emrindeki değildir; çünkü dilediğince çıkıp dolaşabilmektedir Ne var ancak insanın yaşamında ruh bedenden çıkıp gezip dolaştıktan sonradan tekrar bedenine girer ve orada oturur Lakin insan ölüp de bedeni çürüyünce bu ruh ondan kaçar, bedeninden kurtulur ve halk müziği aralarında serbestçe gezip dolaşmaya başlar İşte bu bağımsızlık ruh tin'dir Dilediği insanın bedenine girer ve ona iyilik ya da kötülük eder Millet bu tinlerin kötülüklerinden kurtulup iyiliklerine kavuşmak için onlara adaklar vermeye, kurbanlar kesmeye, onlardan dileklerde bulunup dualar etmeye başlamışlardır İşte tin bu nedenle tanrı'laşmıştır Bu durum ölümle gerçekleştiğinden ilk tanrılar ölü ata ruhlarıdır Ilk kurban kesme ve dua etme yerleri de mezarlıklardır
Cet ruhlarına tapımı doğa tapımı izlemiştir Çünkü ilkeller bütün doğanın ölmüş soy tinleriyle dolu bulunduğunu varsaymışlardır Ölmüşler canlılarla kıyaslanamayacak dek fazla olduklarına göre bütün doğa bunlarla tıklım tıklım dolmuş olmalıdır Doğanın kımıldayan (devinen) her yanına (ağaçlarda, ularda, yellerde vb) bu tinler vardır (Bk Tylor, La Civilisation Primitive, C 1, s 326555)
Düşünceciliğin ruh anlayışı tamamen Hıristiyan tanrıbilimine ve metafiziğe dayanır Antikçağın Parmenides'inden günümüze değin sürüp gelen ve düşüncecilikle metafiziğin başkavramı olan tek, değişmeyen, varoluşu bulunmayan varlık kavramının kaynağı, Mûsâ dininin tanrı Yehova'sıdır İbr Yehova deyimi odur, eş deyişle dır, benzeşen deyişle varlık anlamındadır Neyi soyutlarsanız soyutlayın hep bu dır' ı, benzeyen deyişle varlık'ı elde edersiniz
Bilhassa Platon'un varsayımına tarafından tüm nesneler, onlara yüklediğimiz kavramlarla varlaşırlar Mesela ağaç yeşildir, dallıdır, yapraklıdır, uzundur ya da kısadır Bütün bunlardan soyutlayın, ağaçtan apaçık sadece dır (eşdeyişle odur, İbr Yehova) kalır Varlığı (ne türlü olursa olsun, herhangi bir varlığı) bu dır'dan, eş deyişle varlığından da soyutlayın, yokluğu elde edersiniz Daha açık bir deyişle, tüm kavramsal yüklemlerinden ve sonunda da kendiliğinden soyutladığınız kuş, ağaç, insan, taş, meyve, yıldız ve sayısız nesnelerden ortada sadece bir yoksulluk kalır İşte bundan ötürüdür ama düşünceciliğe ve metafiziğe göre hakiki varlık, var olan yok, var olmayandır Buysa tek'tir, çünkü bütün sayısız nesneler soyutlamalar sonunda buna indirgenir Sayısız nesnelerin çokluğu bu teklikte böylece birleşir Her şeyin kökeni de bu değişmeyen, bana kalırsa varoluşu (Fr Existence) bulunmayan, bu teklik olduğuna göre aramak ancak başlıca varlık odur, buysa evrende varoluşu bulunan tüm şeylerin var edici bulunduğu pek açık olan tanrı'dır Ruh da bunun için özdeksizdir, çünkü var değildir, benzeşen deyişle yoktur
ParmenidesAristotelesPlaton üçlüsünden Berkeley'lere, Hegel'lere dek sürüp gelmiş bulunan tüm idealizmin dayandığı mantık bundan ibarettir Bu mantığa uyarsanız siz de öyle doğal olarak bir evren ruhu'nun sözünü etmek ve her şeyi onunla açıklama yapmak zorunda kalırsınız Çünkü bu mantığa kadar, ondan başka hiçbir şey yoktur Bu mantığa uyarsanız siz de pek doğal olarak Berkeley gibi evreni özdeksiz saymak zorunda kalırsınız, çünkü ondan diğer hiçbir şey bulunmadığı gibi var bulunmayan bir şey de şüphesiz özdeksel olamaz Ama bu mantığa uyarsanız, böylece büyük bir mantıksızlık etmiş olacağınız da şüphesizdir İdealizmin vardığı sonuç şudur: Evrende tek varlık (Ruh, Tanrı) vardır, o da var bulunmayandır Ruh kavramının idealist ve metafizik felsefedeki serüveni budur
Eytişimsel ve tarihsel özdekçi felsefe ruh kavramını, metafiziğin ve idealizmin bilimdışı tüm yakıştırmalarından arındırmış ve onu objektif gerçekliğin yüksek derecede örgenleşmiş özdekte (insan beyninde N) imgeler şeklinde yansısı olarak tanımlamıştır Ruhsal emrindeki, özneyle nesnenin karşılıklı etkileşiminde, toplumsaltarihsel bir mahsul olarak öznede meydana çıkar Toplumsaltarihsel bir yaşam biçimiyle belirlenmiştir Bu belirlenimin sonucu olarak öznede duygular ve düşünceler halinde biçimlenir, insan örgenliğinin iç dünya'sını meydana getirir Bu iç dünyada olup bitenler, temelde tarafsız gerçeklikte olup bitenlerdir Ne var oysa insansal bilinç, nesnel gerçekliğin özneden yansıyan imgelerine kendi etkinliğini de katar ve onları zenginleştirir Benzeyen deyişle, tarafsız gerçekliği yalnızca bir ayna gibi yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda onu yaratır da Bundan ötürüdür oysa kimi insanlara, öbürlerinden ayrı olarak, ulu ruhlu deriz Friedrich Engels şöyle der: ''Halk kendi fizik yapıları üstünde hiçbir bilgiye sahip olmadıkları çağlarda, düşlerinde gördüklerine dayanarak şu düşünceye varmışlardı: Duygu ve düşünceleri, gövdelerinden yok, gövdelerinin içinde yer alan ve ölümle beraber gövdelerini bırakıp giden ruh'tan gelmektedir İşte o zamandan beri ruh'la dış dünya arasındaki ilişkiler üstünde kafa yormaları gerekti Ruh, ölümle gövdeden ayrıldığına ve yaşamaya devam ettiğine göre çağırmak oysa ölmüyordu Ruhun ölmezliği düşüncesi de böylece doğdu Bu, bir avunç olarak değil, bütün aksine, kendisine aleyhinde bir şey yapılamayan bir alınyazısı olarak ele alındı Ruhun ölmezliği, genelde, özellikle eski Yunanlılarda bir mutsuzluk sayılmıştır Bu bezginlik, o zamanlar içinde bulunulan genel bilgisizlikten ve gövdenin ölümünden sonra da yaşadığı bir kez kabul edilince ardındaki insanın ölümsüzlüğü gibi bıktırıcı bir kuruntuyu da doğal olarak getirecek olan ruh'a ne yapılması gerektiğini bilememekten doğan bir sıkıntıdır'' (Etudes Philosophiques, s 24)
Ruh, ilkin bir tanımlama ve sonra inanç konusu olan ve sonradan kimi insanların işlerine yaradığı ölçüde yaygınlaşan tüm bu masalların dışarıya, özdeğin hayvansal evrim sürecinde sinirler ve beyin olarak örgenleşmiştir İnsansal evrim sürecinde ruhsal oluşmaya dil ve bilinç olguları da katılmıştır Böylelikle canlı örgenlik, dış dünyaya uyabilme yapısını gerçekleştirmiştir Ruh kavramı, dış dünyaya uyabilmeyi gerçekleştiren bu öznel yapıyı dilegetirir *
Canlı özdeğin duyusal yanı
Canlı örgenliğin özdeksel yanını dile getiren Ar beden (Tr Gövde) deyimine aleyhinde olarak canlı örgenliğin özdeksiz yanını dile getiren Ar ruh deyimi uçucu gaz anlamındadır Çoğulu ervâh'tır Bu anlamından ötürü de tuz ruhu, nane ruhu vb gibi deyimlerde de kullanılır Arapça'da ruh anlamı nefis deyimiyle dile getirilir ki can demektir Canlı örgenlikler aralarında insanın ruhu'nu söz etmek için Arapçada nefsi nâtıka (Düşünüp söyleyebilen can) deyimi kullanılır Ruh deyimi dilimizde her ne değin tin deyimiyle özdeşleştiriliyorsa da bu deyim, canlı örgenliğin düşünsel yanı'nı dilegetiren Ar düşünce, İng Spirit deyimini özleştirmek için önerilmiştir Ruh deyiminin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı psykhe (La Anima), buna aleyhinde tin deyiminin antikçağ Yunan felsefesindeki karşılığı pneuma (La Spiritus)'dır Aynı Zamanda ruh ve tin deyimleri gerek Doğu ve lüzum Batı dillerinde anlamdaş olarak da kullanılmaktadır Her ne değin ruh deyimi bir canlılık ilkesi ve tin deyimi bir düşünme ilkesi olarak tanımlanmaktaysa da bu iki deyim arasındaki manâ karışıklığı devam etmektedir Bu tanıma kadar canlı örgenlikler arasında hayvan yalnızca ruhlu, insansa keza ruhlu ve hem tinli bir varlıktır Ruh ve tin deyimlerinin gerek Doğu ve gerek Batı dillerindeki köktenbilimsel kökenleri de solgun (Ar Nefes) anlamında birleşmektedir Mesela antikçağ Yunan felsefesindeki psykhe (Ruh) deyimi de pneuma (Tin) deyimi gibi solgun demektir, Latincedeki anima (Ruh) deyimi de spiritus (Tin) deyimi gibi solgun anlamındadır Arapçadaki ruh sözcüğünün kökeni rüzgâr (hava, rüzgar) anlamına gelen rih (Çoğulu:Riyâh) sözcüğüdür Ruh anlamını dile getiren Al Sele ve İng Soul deyimleri Got'ların dilindeki yelli hava (Fırtına) anlamını dile getiren saivala sözcüğünden türemiştir İngilizcedeki hortlamış ruh (Cadı) anlamını dile getiren ghost deyimiyle Almancada tin anlamını dile getiren geist deyimleri Flamanca hava anlamını dile getiren gaz sözcüğünden türemiştir İbranicede ruh anlamını dile getiren nefes ve revah (Eloah) deyimleri bitik anlamındadır Sanskritçede ruh anlamını dile getiren 'atma' deyimi aynı zamanda hava (Yel) demektir Eski Yunancada buhar ve hava anlamlarına gelen atmos sözcüğü de Sanskritçeden geçmedir fakat hava yuvarı anlamına gelen atmosfer (Fr Atmospere) deyimi de bu kökten türemiştir Görüldüğü gibi, özel ve felsefesel anlamları içinde de ruh ve in deyimleri insanlarca her zaman solukhava olarak tasarımlanmıştır
Canlıcılara tarafından ruh tasarımı, uykuyla uyanıklığın birbirine karıştırılmasından doğmuştur İlkel, düşünde gördüklerini uyanıkken gördükleriyle bir miktar; düşünde gittiği yere sahiden gitmiş olduğuna inanır Buysa bedenden çıkıp ortalıkta dolaşan can tasarımını gerçekleştirmiştir Bu bedenden çıkıp dilediği yere dışarı giden can, bedence kıyaslanamayacak kadar mantıklı ve yumuşaktır, çünkü ağız ve burun gibi ufacık deliklerden de çıkabilmektedir Lakin bu canruh gene de bedenle sımsıkı ilişkilidir, çünkü ilkel, bedeninde var olan yarayı ruhunda da varsayar, bundan ötürü de öldürdüğü düşmanının elini keser ve böylece onun ruhunun ok atmasına engel olduğunu sanır ruhun tine dönüşüp nasıl tanrı olduğu da canlıcılarca şöyle açıklanmaktadır: Ruh, bedenle ilişkili olmakla beraber, bedene emrindeki değildir; çünkü dilediğince çıkıp dolaşabilmektedir Ne var ancak insanın yaşamında ruh bedenden çıkıp gezip dolaştıktan sonradan tekrar bedenine girer ve orada oturur Lakin insan ölüp de bedeni çürüyünce bu ruh ondan kaçar, bedeninden kurtulur ve halk müziği aralarında serbestçe gezip dolaşmaya başlar İşte bu bağımsızlık ruh tin'dir Dilediği insanın bedenine girer ve ona iyilik ya da kötülük eder Millet bu tinlerin kötülüklerinden kurtulup iyiliklerine kavuşmak için onlara adaklar vermeye, kurbanlar kesmeye, onlardan dileklerde bulunup dualar etmeye başlamışlardır İşte tin bu nedenle tanrı'laşmıştır Bu durum ölümle gerçekleştiğinden ilk tanrılar ölü ata ruhlarıdır Ilk kurban kesme ve dua etme yerleri de mezarlıklardır
Cet ruhlarına tapımı doğa tapımı izlemiştir Çünkü ilkeller bütün doğanın ölmüş soy tinleriyle dolu bulunduğunu varsaymışlardır Ölmüşler canlılarla kıyaslanamayacak dek fazla olduklarına göre bütün doğa bunlarla tıklım tıklım dolmuş olmalıdır Doğanın kımıldayan (devinen) her yanına (ağaçlarda, ularda, yellerde vb) bu tinler vardır (Bk Tylor, La Civilisation Primitive, C 1, s 326555)
Düşünceciliğin ruh anlayışı tamamen Hıristiyan tanrıbilimine ve metafiziğe dayanır Antikçağın Parmenides'inden günümüze değin sürüp gelen ve düşüncecilikle metafiziğin başkavramı olan tek, değişmeyen, varoluşu bulunmayan varlık kavramının kaynağı, Mûsâ dininin tanrı Yehova'sıdır İbr Yehova deyimi odur, eş deyişle dır, benzeşen deyişle varlık anlamındadır Neyi soyutlarsanız soyutlayın hep bu dır' ı, benzeyen deyişle varlık'ı elde edersiniz
Bilhassa Platon'un varsayımına tarafından tüm nesneler, onlara yüklediğimiz kavramlarla varlaşırlar Mesela ağaç yeşildir, dallıdır, yapraklıdır, uzundur ya da kısadır Bütün bunlardan soyutlayın, ağaçtan apaçık sadece dır (eşdeyişle odur, İbr Yehova) kalır Varlığı (ne türlü olursa olsun, herhangi bir varlığı) bu dır'dan, eş deyişle varlığından da soyutlayın, yokluğu elde edersiniz Daha açık bir deyişle, tüm kavramsal yüklemlerinden ve sonunda da kendiliğinden soyutladığınız kuş, ağaç, insan, taş, meyve, yıldız ve sayısız nesnelerden ortada sadece bir yoksulluk kalır İşte bundan ötürüdür ama düşünceciliğe ve metafiziğe göre hakiki varlık, var olan yok, var olmayandır Buysa tek'tir, çünkü bütün sayısız nesneler soyutlamalar sonunda buna indirgenir Sayısız nesnelerin çokluğu bu teklikte böylece birleşir Her şeyin kökeni de bu değişmeyen, bana kalırsa varoluşu (Fr Existence) bulunmayan, bu teklik olduğuna göre aramak ancak başlıca varlık odur, buysa evrende varoluşu bulunan tüm şeylerin var edici bulunduğu pek açık olan tanrı'dır Ruh da bunun için özdeksizdir, çünkü var değildir, benzeşen deyişle yoktur
ParmenidesAristotelesPlaton üçlüsünden Berkeley'lere, Hegel'lere dek sürüp gelmiş bulunan tüm idealizmin dayandığı mantık bundan ibarettir Bu mantığa uyarsanız siz de öyle doğal olarak bir evren ruhu'nun sözünü etmek ve her şeyi onunla açıklama yapmak zorunda kalırsınız Çünkü bu mantığa kadar, ondan başka hiçbir şey yoktur Bu mantığa uyarsanız siz de pek doğal olarak Berkeley gibi evreni özdeksiz saymak zorunda kalırsınız, çünkü ondan diğer hiçbir şey bulunmadığı gibi var bulunmayan bir şey de şüphesiz özdeksel olamaz Ama bu mantığa uyarsanız, böylece büyük bir mantıksızlık etmiş olacağınız da şüphesizdir İdealizmin vardığı sonuç şudur: Evrende tek varlık (Ruh, Tanrı) vardır, o da var bulunmayandır Ruh kavramının idealist ve metafizik felsefedeki serüveni budur
Eytişimsel ve tarihsel özdekçi felsefe ruh kavramını, metafiziğin ve idealizmin bilimdışı tüm yakıştırmalarından arındırmış ve onu objektif gerçekliğin yüksek derecede örgenleşmiş özdekte (insan beyninde N) imgeler şeklinde yansısı olarak tanımlamıştır Ruhsal emrindeki, özneyle nesnenin karşılıklı etkileşiminde, toplumsaltarihsel bir mahsul olarak öznede meydana çıkar Toplumsaltarihsel bir yaşam biçimiyle belirlenmiştir Bu belirlenimin sonucu olarak öznede duygular ve düşünceler halinde biçimlenir, insan örgenliğinin iç dünya'sını meydana getirir Bu iç dünyada olup bitenler, temelde tarafsız gerçeklikte olup bitenlerdir Ne var oysa insansal bilinç, nesnel gerçekliğin özneden yansıyan imgelerine kendi etkinliğini de katar ve onları zenginleştirir Benzeyen deyişle, tarafsız gerçekliği yalnızca bir ayna gibi yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda onu yaratır da Bundan ötürüdür oysa kimi insanlara, öbürlerinden ayrı olarak, ulu ruhlu deriz Friedrich Engels şöyle der: ''Halk kendi fizik yapıları üstünde hiçbir bilgiye sahip olmadıkları çağlarda, düşlerinde gördüklerine dayanarak şu düşünceye varmışlardı: Duygu ve düşünceleri, gövdelerinden yok, gövdelerinin içinde yer alan ve ölümle beraber gövdelerini bırakıp giden ruh'tan gelmektedir İşte o zamandan beri ruh'la dış dünya arasındaki ilişkiler üstünde kafa yormaları gerekti Ruh, ölümle gövdeden ayrıldığına ve yaşamaya devam ettiğine göre çağırmak oysa ölmüyordu Ruhun ölmezliği düşüncesi de böylece doğdu Bu, bir avunç olarak değil, bütün aksine, kendisine aleyhinde bir şey yapılamayan bir alınyazısı olarak ele alındı Ruhun ölmezliği, genelde, özellikle eski Yunanlılarda bir mutsuzluk sayılmıştır Bu bezginlik, o zamanlar içinde bulunulan genel bilgisizlikten ve gövdenin ölümünden sonra da yaşadığı bir kez kabul edilince ardındaki insanın ölümsüzlüğü gibi bıktırıcı bir kuruntuyu da doğal olarak getirecek olan ruh'a ne yapılması gerektiğini bilememekten doğan bir sıkıntıdır'' (Etudes Philosophiques, s 24)
Ruh, ilkin bir tanımlama ve sonra inanç konusu olan ve sonradan kimi insanların işlerine yaradığı ölçüde yaygınlaşan tüm bu masalların dışarıya, özdeğin hayvansal evrim sürecinde sinirler ve beyin olarak örgenleşmiştir İnsansal evrim sürecinde ruhsal oluşmaya dil ve bilinç olguları da katılmıştır Böylelikle canlı örgenlik, dış dünyaya uyabilme yapısını gerçekleştirmiştir Ruh kavramı, dış dünyaya uyabilmeyi gerçekleştiren bu öznel yapıyı dilegetirir *