iltasyazilim
FD Üye
Güçlü bir imana sahip olmayan bazı insanlar genellikle samimi ve güzel ahlaklı davranmanın kendilerine zarar vereceğini düşünürler Çünkü insanlarn büyük çoğunluğu küçük yaştan itibaren samimiyetin ve dürüstlüğün kayıp getireceği gibi gerçek dışı bir telkinle yetiştirilmişlerdir Bu yanlış mantık pek çok yönden insanlara telkin edilir Materyalist düşünceyle hareket eden anne babalar çocuklarına vicdanlı, dürüst, samimi davranmayı değil, sadece kendi çıkarlarını korumayı yani kendi dünya görüşlerine göre mantıklı hareket etmeyi öğütlerler Bu yüzden bu kimseler, büyük bir hata olarak vicdanlı davranmanın mantıklı olmadığı, mantıklı olmanın ise bencil olmayı gerektirdiği yanılgısına kapılırlar Örneğin bir işyerinde yolsuzluk yapılıyorsa onu ortaya çıkarmanın dolayısıyla da işinden olmanın akılsızca bir davranış olacağı ve bunun sadece kayıp getireceğine inanırlar Mantıklı olanın ise, mevcut koşullardan yani yapılan yolsuzluktan kendi payına olanı almak veya yapılana hiç ses çıkarmayarak, görmemezlikten gelerek durumu muhafaza etmek olduğu düşünülür Hatta dürüst davranmak isteyen, sonucu maddi kayıp getirse de ahlaklı davranmayı düşünen birine 'herkesin en akıllısı sen misin, aklını başına al, dürüstlük sana mı kaldı, herkes yapıyor?' şeklinde sözler söylenerek o kişi samimi davranma kararından vazgeçirilmeye çalışılır
Sonuçta “mantıklı ol telkinleriyle o kişinin ahlaka, dürüstlüğe, samimiyete uymayan bir yolu tercih etmesi istenir Etraftan gelen bu telkinler aslında bir nevi şeytanın sesini yansıtmaktadır Çünkü o ahlaksızlığı yaptırmak isteyen aslında şeytandır İnsanları saptırmak için çeşitli yollar kullanan şeytan mantıkkılıfı altında insanlara yaklaşarak, samimiyetin zarar getireceği gibi Kuran ahlakına aykırı bir batıl inancı insanlar arasında yaygınlaştırmaktadır
Salih bir müminin ise bu tip telkinlere uyması asla söz konusu değildir Samimi olan, vicdanı ile hareket etmeyi seçen bir mümine şeytanın bu tip kışkırtmaları etki etmez Candan iman eden bir kimse için hiçbir şey samimi davranmasını, vicdanlı davranmasını engellemez Hiçbir koşul samimiyetten ödün vermesini sağlamaz Allah Kuran’da samimi olan kullarının şeytanın etkisinden kurtulacağını bizlere bildirmektedir
Dedi ki: Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyipçekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıpsaptıracağım Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna(Hicr Suresi, 3940)
Eğer insan hayatında gelişen olaylarda şeytani bir mantık ile değil, vicdanı ile, temiz bir akıl ile, Allah’tan korkarak ve Allah'ı çok severek davranırsa dünyada da ahirette de türlü türlü güzelliklere erişebilir Çünkü samimiyetin, ihlaslı (sadece Allah'ın rızasını umarak temiz niyetle hareket etmenin) olmanın insan ruhu ve aklı üzerinde çok olumlu, çok güzel bir etkisi vardır Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de ihlası “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk olarak tanımlamaktadır (Lemalar, s 152) Samimiyetin getirdiği derinlik hali, dürüstlükten kaynaklanan ruh temizliği, cenneti ummanın heyecanı ve Allah rızasını gözetmenin şevki, bunların hepsi ayrı birer zevktir Samimi olan kişi vicdanına uyduğu için ve Allah’a tam teslim olduğu için tüm kaslarına kadar gevşer ve huzurlu yaşar Gönlü son derece rahattır O yüzden hem aklen hem bedenen, her yönden çok sıhhatli olur Körükörüne çıkarlarını koruma hırsının verdiği acı ve sıkıntı yerine, Allah rızası için hareket etmenin güzelliğini hisseder Ama dışarıdan bakıldığında o kişi, imanın güzelliğini bilmeyen kimselerin bakış açısına göre, kayıp içerisindeymiş gibi görünebilir
Örneğin bir insan vefa gösterir bir dostunu hastaneye götürür Yolda giderken belki üşür, vakti gider, parası harcanır, emek sarfedilmiş olur O sırada başka bir işle ilgilenip maddi menfaat elde edebilecekken, gerekirse maddi kayıp içinde olup arkadaşına yardımcı olmaya gayret eder Bütün bunları cahiliye mantık ölçüsünde değerlendiren bir kişi ise, tüm bunları birer kayıp olarak değerlendirebilir Gerçekte ise salih bir mümin hiçbir zaman, hiçbir koşulda kayıpta değildir Tam tersine o kimselerin hiç ummadığı, bilmediği kazançlar içindedir Şunu hiç unutmamak gerekir ki, vicdan çoğu zaman insanın dünyevi çıkarlarının aleyhinde kararlar aldırtır Mesela güzel huylu bir kişi evine gelen misafirine imkanları dar olmasına rağmen en iyi odasını verir, az bir miktar yiyeceği de olsa en güzelini ikram eder İlk bakışta bu durumdan zarar ediyor gibi görünebilir Güzel ahlakta hep böyle maddi kayıplar olabilir Gerçekte ise Allah bu fedakarlığı yapan kuluna birçok yönden nimetini açabilir En önemlisi de ahiretteki sonsuz nimet yurdunu, cenneti nasip edebilir Ama kişi sürekli kendi çıkarlarını gözetiyorsa ve dünyevi menfaatleri en küçük bir kayba uğramıyorsa yanlış bir tutum içindedir demektir
Unutmamak gerekir ki, herşey en ince detayına kadar Yüce Rabbimiz Allah’ın kontrolündedir Allah o fedakarlığı yapan ve güzel ahlak gösteren kuluna hiç bilmediği bir yerden rızkını arttırabilir Yaptığı bir başka işte bereketini arttırabilir Ama elbette, bir mümin bereketinin artması, durumunun iyileşmesi gibi bir beklenti amacıyla fedakarlıkta bulunmaz, güzel ahlak göstermez Zaten bu samimiyetsizlik olur Mümin sadece Allah'ın rızasını umarak güzellikte bulunur, Allah bu ahlakına karşılık ona dünyada bereket nasip ederse buna şükreder, ama asıl olarak Allah'ın ahirette vereceği karşlığı umar Öte yandan Allah, menfaatleri zarar görür korkusuyla fedakarlıktan, güzel ahlaktan uzak duran bencilce kendi menfaatini korumaya çalışan kişiye de, harcamaktan çekindiği paranın belki 10 mislini harcamak zorunda kalacağı bir olaylar zinciri yaratabilir
Sonuçta “mantıklı ol telkinleriyle o kişinin ahlaka, dürüstlüğe, samimiyete uymayan bir yolu tercih etmesi istenir Etraftan gelen bu telkinler aslında bir nevi şeytanın sesini yansıtmaktadır Çünkü o ahlaksızlığı yaptırmak isteyen aslında şeytandır İnsanları saptırmak için çeşitli yollar kullanan şeytan mantıkkılıfı altında insanlara yaklaşarak, samimiyetin zarar getireceği gibi Kuran ahlakına aykırı bir batıl inancı insanlar arasında yaygınlaştırmaktadır
Salih bir müminin ise bu tip telkinlere uyması asla söz konusu değildir Samimi olan, vicdanı ile hareket etmeyi seçen bir mümine şeytanın bu tip kışkırtmaları etki etmez Candan iman eden bir kimse için hiçbir şey samimi davranmasını, vicdanlı davranmasını engellemez Hiçbir koşul samimiyetten ödün vermesini sağlamaz Allah Kuran’da samimi olan kullarının şeytanın etkisinden kurtulacağını bizlere bildirmektedir
Dedi ki: Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyipçekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıpsaptıracağım Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna(Hicr Suresi, 3940)
Eğer insan hayatında gelişen olaylarda şeytani bir mantık ile değil, vicdanı ile, temiz bir akıl ile, Allah’tan korkarak ve Allah'ı çok severek davranırsa dünyada da ahirette de türlü türlü güzelliklere erişebilir Çünkü samimiyetin, ihlaslı (sadece Allah'ın rızasını umarak temiz niyetle hareket etmenin) olmanın insan ruhu ve aklı üzerinde çok olumlu, çok güzel bir etkisi vardır Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de ihlası “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk olarak tanımlamaktadır (Lemalar, s 152) Samimiyetin getirdiği derinlik hali, dürüstlükten kaynaklanan ruh temizliği, cenneti ummanın heyecanı ve Allah rızasını gözetmenin şevki, bunların hepsi ayrı birer zevktir Samimi olan kişi vicdanına uyduğu için ve Allah’a tam teslim olduğu için tüm kaslarına kadar gevşer ve huzurlu yaşar Gönlü son derece rahattır O yüzden hem aklen hem bedenen, her yönden çok sıhhatli olur Körükörüne çıkarlarını koruma hırsının verdiği acı ve sıkıntı yerine, Allah rızası için hareket etmenin güzelliğini hisseder Ama dışarıdan bakıldığında o kişi, imanın güzelliğini bilmeyen kimselerin bakış açısına göre, kayıp içerisindeymiş gibi görünebilir
Örneğin bir insan vefa gösterir bir dostunu hastaneye götürür Yolda giderken belki üşür, vakti gider, parası harcanır, emek sarfedilmiş olur O sırada başka bir işle ilgilenip maddi menfaat elde edebilecekken, gerekirse maddi kayıp içinde olup arkadaşına yardımcı olmaya gayret eder Bütün bunları cahiliye mantık ölçüsünde değerlendiren bir kişi ise, tüm bunları birer kayıp olarak değerlendirebilir Gerçekte ise salih bir mümin hiçbir zaman, hiçbir koşulda kayıpta değildir Tam tersine o kimselerin hiç ummadığı, bilmediği kazançlar içindedir Şunu hiç unutmamak gerekir ki, vicdan çoğu zaman insanın dünyevi çıkarlarının aleyhinde kararlar aldırtır Mesela güzel huylu bir kişi evine gelen misafirine imkanları dar olmasına rağmen en iyi odasını verir, az bir miktar yiyeceği de olsa en güzelini ikram eder İlk bakışta bu durumdan zarar ediyor gibi görünebilir Güzel ahlakta hep böyle maddi kayıplar olabilir Gerçekte ise Allah bu fedakarlığı yapan kuluna birçok yönden nimetini açabilir En önemlisi de ahiretteki sonsuz nimet yurdunu, cenneti nasip edebilir Ama kişi sürekli kendi çıkarlarını gözetiyorsa ve dünyevi menfaatleri en küçük bir kayba uğramıyorsa yanlış bir tutum içindedir demektir
Unutmamak gerekir ki, herşey en ince detayına kadar Yüce Rabbimiz Allah’ın kontrolündedir Allah o fedakarlığı yapan ve güzel ahlak gösteren kuluna hiç bilmediği bir yerden rızkını arttırabilir Yaptığı bir başka işte bereketini arttırabilir Ama elbette, bir mümin bereketinin artması, durumunun iyileşmesi gibi bir beklenti amacıyla fedakarlıkta bulunmaz, güzel ahlak göstermez Zaten bu samimiyetsizlik olur Mümin sadece Allah'ın rızasını umarak güzellikte bulunur, Allah bu ahlakına karşılık ona dünyada bereket nasip ederse buna şükreder, ama asıl olarak Allah'ın ahirette vereceği karşlığı umar Öte yandan Allah, menfaatleri zarar görür korkusuyla fedakarlıktan, güzel ahlaktan uzak duran bencilce kendi menfaatini korumaya çalışan kişiye de, harcamaktan çekindiği paranın belki 10 mislini harcamak zorunda kalacağı bir olaylar zinciri yaratabilir