Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Sapere Aude!

Sapere Aude!
0
157

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
I
İslam aleminin modernite karşısında en temelde yitirdiği belki de özgüveniydi Kendi temel kaynağına yabancılaşmış Müslüman düşünürün kurtuluşu Batılı düşünürde aradığında şahid oluyoruz Kuran’la hisseden, Kuran’la akleden, Kuran’la yaşayan düşünür modeli yok gözlerimizin önünde Bugün Kuran, ahkam ayetleri modern yaşama uyuyor mu uymuyor mu konusunun tartışılmasından öte bir anlam ifade etmiyor Müslüman düşünürün gözünde
Foucaultyen söylemsel etiğe uymamak haram Heidegger’e referans vermemek cehalet göstergesi Bugünkü kokuşmuş modernlik bile Kuran’la değil de, Batılı filozofun kaygıları ekseninde yerle bir ediliyor, ah şu akıl tutulması Sanki bu düşünürün meselesi, kaygısı Kurani bir değerler örgüsünde şekillenmiş gibi, hiç okunmamış Kuran, örneğin Wittgensteincı dil oyunları söylemiyle savunuluyor Eğer bugün orta yaşlarındaki Müslüman entelektüel mesaisinin –Allah’ın payı olan beşte birini Kelamullah’a adasaydı belki de Kuran’da buram buram fışkıran hayat çağa taptaze bir nefes sunacaktı Fakat, ne yazık ki, kendi yaşam kaynağına en derininde güven duyan bir Müslüman düşünür bulamıyoruz bugün
II
Beklemek hakkımız mı böyle bir entelektüeli? Yani Kuran’ın ufku 12 yüzyılda kristalleşmiş bir dünya görüşüne hapsedilmişken, ve yeni yepyeni argümanlar ve tezler ‘sapkınlık’ olarak etiketlenirken, çağdaş Müslüman düşünürün Kuran’la yaşamasını Kuran’la düşünmesini beklemek hakkımız mı, bizzat biz Müslümanlar antik döneme ait bir billur kadehten vazgeçemezken? Ve çağın değerler sistemi Kuran düşünürünü temele, en temele inmeye zorlarken yıkılacak şeylerin bedelini ödemeye hazır mı Müslüman bilinç? Ve hakkı ararken, henüz yoldayken yanlışlar yapması mukadder düşünürün hep doğruyu bulmasını beklemek ve en ufak sapkınlıkta onu küfürle suçlamak hakkımız mı? Ve böyle bir tutum takınmak, belki de en başta ulaşmak istediğimiz noktayı ulaşılmaz kılmıyor mu? Bizzat bizim hataya tahammülsüzlüğümüz –ki bin yıllık bir şaraptan daha güzel bir geleneği yitirmekten korkuyoruz yaşamamız gereken bu zorunlu süreci imkansız kılmıyor mu? Lütfen Müslüman düşünürün, vicdanının temizliğini zaten bildiğimiz müminin, sapıtmasına izin verelim, hem de sonuna kadar Zira, vicdanı, aklı ve irfanı hür kaldığında, ya o ya da yetiştirdikleri, eninde sonunda hakka varacak Eninde sonunda Kuran’ın 21 yüzyıla nüzulünün keyfiyetini kavrayacak Öyleyse bir söz verelim: Diyelim ki: ‘Benim İslam’dan anladığım budur Ama hakikat kökten farklı olabilir Ve ben kendi –henüz sorgulanmamış imanımı kökten değiştirmeye hazır olmasam da bunları tartışalım’ Ve yine diyelim ki: ‘Selefe hak ettiği saygıyı sonuna kadar duymakla beraber, ve onların 21 yüzyıla söyleyeceklerini göz ardı etmemekle beraber, yepyeni bir bakış gerekebilir elbette’ Ve yine diyelim ki: ‘Aslında Kuran sadece 7 asra değil, 21 asra da nüzul etti Fakat ben henüz bu çağa nüzulün mantığını ve dilini kavramış değilim O dile varırsam ve o mantığı yakalarsam, işte o zaman 21 asrın Kuran’la nasıl hayatlanabileceğini göreceğim’
III
Ne var ki, bugüne kadar, Kuran’ı çağa taşıma derdinde her akım, tam tersi bir sonuca götürdü bizi Ahkam ayetleri tarihseldi Kıssalar salt yapıntıydı, Nasrettin Hoca fıkraları gibi, kıssaya değil hisseye bakmalıydık Doğadan bahseden ayetlerse besbelli 7 asrın mantığına hitap ediyordu Amaç ahlaklı bir toplumdu, o kadar İnsanın diyesi geliyor: aslında iki tanrı var, fakat anlaşmışlar insanlık ahlaklı olsun diye tevhid doktrinini göndermişler Sanılıyor ki, Kuran’ın içeriği boşaltıldığında, Kuran’ın mantığı parça parça edilip 21 asır kafasına yamandığında herkes Müslüman olacak Gülüp geçerler azizim, gülüp geçerler Şöyle tahkir ederek bakar, sonra geçip giderler Halbuki yapılması gereken çok basitti: Kitabını ilahiyatçılara havale etmemeliydin Hepsi bu Çağdaş düşünceye ayırdığın mesainin dörtte birini Kuran’a ayıracaktın hepsi bu Kuran’ın bu çağa da nüzul ettiğine imanla –ki başta zorlanacaktın vahyi didik didik edecektin, hepsi bu Ama sen o samimi bağlılığı gösterince Allah kalbine ilhamını gönderecekti, hepsi bu
Nerde? Bir yaz tatilinde sular seller gibi öğrenilecek Kuran Arapçası’na dahi tenezzül etmiyoruz Hal böyle olunca da Kuran kalbimize nüzul etmiyor
IV
İyi bir mealle de olsa Kuran’a muhatap olmayı, Allah’la konuşmaya başlamayı göze alabilmeliydin İmam Şafii böyle diyor ama Kuran ne diyor? Kuran böyle derken zırcahil olmayan Kuran’ı da sular seller gibi bilen İmam Şafii neden böyle diyor? Ve İmam Şafii’nin dediği vahyin gereği mi, değilse bu çağda da geçerli mi, değilse bugün ne gerekli? Kuran’a muhatap olmayı göze alabilmeliydin, İmam Şafii’yi yitirmek pahasına Şöyle diyeyim: Kuran’a muhatap olmayı göze alabilmeliydin, Kuran’a imanını yitirmek pahasına Ve aynı Derrida’yı okuduğun ciddiyette okumalıydın Kuran’ı, anlamadığım bu ayetin muhakkak bir mantığı vardır diye Ve sana gerekli olan ilham zaten hafakanlarına gelecekti Karşılaştıracaktın mealleri ve artık meal kifayet etmeyecekti Yavaş yavaş Kuran Arapçasına dalacaktın Kelimeler öğrenecektin önce, Kuran’ın temel kavramlarını Piyasada vardı böyle kitaplar nasıl olsa Ve kelimeler arası ilişkiler dikkatini çekecekti, ve elbette kök anlamları İki haftada sarfın temelleri bitecekti Ve hamrın, aklı örttüğü için hamr, ve humurun o özel zineti örttüğü için humur olduğunu görecektin Ve bazı bazı, ayetlerin içinde bulunduğu bağlamı yakalayacaktın Ve sana önceleri mantıksız gelen ayetteki hükmün bu bağlamda nasıl da cuk oturduğunu hayretle seyredecektin ‘O müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün’ ayeti metin içindeki bağlam yakalandığında adaletin ta kendisi olacaktı Zira ana sözleşmeyi bozmamış dost müşrikler gözünün önünde canlanacaktı Zahirle mecaz arasındaki oyun dikkatini çekecekti ‘Kendi yurtlarında dizüstü çöktüler, hiç gani olmamış gibi’ derken sadece Hud kavminin bir sayhada gerçekleşen helakini değil, on dokuzuncu yüzyıl İslam coğrafyasının Avrupa’ya boyun eğişini de orada okuyacaktın Bazen vahyin gerçekten nüzul ettiğini görecektin Bazen de çağa ne kadar uzak olduğunu vehmedecekin Ama direnecektin sonuna kadar ‘Bu rabbimin kelamı!’ diye dayatacaktın Kestirip atacaktın ve hafakanlar saracaktı soluksuz bırakarak Her şeyi bırakacağın gün vahiy açacaktı sana kendini ve gülüp geçecektin, ne kolaymış diye Kıssaların canlı olduğunu görecektin: Hud toplumu basbayağı militarist, Meydense elbette kapitalist Ve Salih’in toplumu doğaya hükmeden toplum, baksana kontrol dışı doğal bir unsuru hemen iğdiş ediyorlar Ve çağrışımlar, argümanlar birbirini kovalayacaktı Ve bir şeyler yakalarken asla anlamı kendi yakaladıklarınla sınırlamayacaktın Yeminlerin meallerdeki anlamlarının ne kadar sığ olduğunu ve kendi etimolojilerine bakıldığında ve yeminle yemin edilen söz arasındaki ilişkilere bakınca karşındaki edebi güzellik gözlerini kamaştıracaktı İnsanın kendini kötülemesi (nefsi levvame) elbette ki kıyamet gününün en büyük deliliydi Hesap günü yoksa bendeki bu kendimilevmetme nereden gelebilirdi ki? Ve Mürselat’taki yeminde arka arkaya vahyin ve elçilerin nitelendirilişi öyle bir canlanacaktı ki beyninde ‘Bu kadar olur! Diyecektin Ahkam ayetlerini bütünlüğü içinde ve anlattıkları kadar anlatmadıkları ve ima ettikleri ve izin verdikleri içinde değerlendirdiğinde bu hükümlerin aklı selimin mecbur kıldığı hükümler olduğunu görecektin Doğa ayetleriyse Şöyle diyeyim: Bu bahsettiğim yolculuğu zaten yapmış Bediüzzaman, Kuran’ın doğa ayetlerinin bu çağa ne anlattığını gözler önüne yeterince sermedi mi?
V
Yavaş yavaş yaşayan bir Kuran’a dönecektin Hikmet dolu bir hitap olacaktın Ve okumuş olduğun bütün bir çürümüş tefekkürat yığını nurlanacaktı beyninde Kuran’ın vahyiyle Yapmadın, ama yapabilirsin Cesaret etmedin, ama kaybedecek bir şeyin kalmadı Zira, kalbin mümin olsa da, şu anda kafan tam olarak bir Modern asrın Batılı düşünürü gibi işliyor, daha fazlası değil Sapıtmaktan korktun, ama sapıtmayı göze almadan korkunla yüzleşmeden kimseye yararın olmayacak ‘Sonuçta korkudan arkanı dönüp geriye bakmadan kaçacak olsan bile Musa nasıl asasını serbest bıraktıysa, sen de aklını serbest bırakmalısın Allah’la konuşurken!’
‘Sapere aude!’ demişti Kant Cüret et! Kuran’a muhatap olmaya cüret et! Aklını esir almış büyük düşünürleri Kuran’la buluşturmaya cüret et! Sadece mesainin beşte biri Ganimetin beşte biri Allah’ındır Allah’ın sana bahşettiği bu entelektüel birikiminin beşte birini Allah’a ayır O zaman göreceksin: Üstat tanıdığın düşünceler senin şakıdığın şarkıya koşacak Onlara hayat vereceksin Şöyle diyeyim, Heidegger gibi: Otantik olacaksın! Onlar sende mana bulacak, sen onlarda değil Zira Kuran’ın mantığında kendini bulacaksın İşte ancak o zaman arzun yerine gelecek, gerçek bir entelektüel olacaksın: ‘ontolojik kanıt’ın sembolü İbrahim gibi Toplumunu hakikat ve adalet kıstasıyla hayra çağıran bir entelektüel İşte o zaman gerçekten değerin olacak fikirler pazarında Yeter ki cüret et!
 
858,497Konular
981,950Mesajlar
29,947Kullanıcılar
Pelin06432Son üye
Üst Alt