Sedat Peker: 'Bir Dahaki Videoda Baş Başa Konuşacağız Tayyip Abi, Helalleşeceğiz'

Sedat Peker, mafya-siyaset-uyuşturucu eksenindeki tezlerine devam ediyor. Yayınladığı 8. videoya 'Fırtınalarla Büyüyen Fidanlar Rüzgarlarla Yıkılmazlar' başlığını atan Peker, yine gündeme oturacak açıklamalarda bulundu.

Bu görüntüsünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenen Peker, "Bir dahaki görüntüde konuşacağız Tayyip Abi, baş başa, abi-kardeş. Açık kanıtlarla, bilinmeyen kanıtlarla anlatımlarımı doğrulayacağım. Helalleşeceğiz abi, ben casus değilim. Bunu tüm dünyaya göstereceğim." dedi.





Evvelki videodakinden farklı bir yerde olduğu görülen Peker, konuşmasının başında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "8 milyon kişi çocuk pornosu da izliyor" sözlerine atıfla "Adet olduğu üzere yeniden yoklama yapmak istiyorum. Lakin bu sefer Süslü Süleyman'a tek ayak cezası vereceğim. Zira çok ayıp şeyler söylemeye başladı. Bilinçaltında yaşadığı olayları dışa vurmaya başladı" dedi.

Gazete Duvar'ın aktardığına göre Peker'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:


"Süleyman’a bir an evvel müdahale edilmesi lazım"



"Bizim süslü, aslan Süleyman biliyorsunuz bayan iç çamaşırları olayı, ahlaksız, makamı hariç. Ondan sonra da çocuk pornosu olayını çıkardı. Ben yüz bin sene düşünsem, örnek verirken aklıma çocuk pornosu gelmez. Freud, psikanalistin temel unsurlarında bilinçaltının dışa vurumu diye bunu inceliyor. Maslow’un hümanist psikolojisinde anlatmış olduğu tedavi sistemi Süleyman’a uygun değil. Zira Süleyman’a bir an evvel müdahale edilmesi lazım ve sorunun üstüne gidip bir an evvel o meseleyle yüzleştirmemiz lazım. Süleyman, bundan sonra sen bana, ‘Doktorum’ diyeceksin. Biz seninle artık ahiretlik olduk. Beni cennete koysalar, seni cehenneme, 'Olmaz, ben Süleyman'ın yanına gitmek istiyorum' derim. En son programda söylediklerinden sonra bizim seninle ayrılmamız mümkün değil  süslü Süleyman.

• "Çakma gazetecilere sakın inanmayın"

Yanlış anlamazsınız size de bir şey söylemek isterim. 40 yaşından küçük olan kardeşlerim, bence sizin bir probleminiz var. Televizyonlarda gördüğünüze inanıyorsunuz, inanmayın dedim, artık ben anlatıyorum bana inanıyorsunuz. Ben, ‘Bana da inanmayın’ dedim. Zira bu dünyada değişmeyen bir üçlem vardır. Bir insanı kaygı öldürür, kuşku yaşatır, cüret de muvaffakiyete götürür.Şimdi siz, bilhassa benim söylediklerim de dahil olaylara kuşkuyla bakarsanız daha çok incelerseniz doğruyu daha uygun yakalamış olursunuz. Ben de her insan üzere palavra söylemişimdir hayatımda, lakin az ancak çok. Ama ben sizinle akit yaptım, yüzden size palavra söylemeyeceğim, kelam namus. Allah’a yemin olsun sizinle olan akdimi bozmam. Kelam namus, o yüzden ötürü palavra söylemeyeceğim. Bilhassa çakma gazetecilere sakın inanmayın.

"O kelamı muhaliflere demedim"



Mesela bu çakma solcularla, çakma gazeteciler, çoğunuz geçmiş tarihlerde bana küfür yazdınız. İddia edebiliyorum. Orada size dediler ki, ‘Muhalifleri öldüreceğim' dedi, 'muhalifleri bayrak direklerine asacağım, oluk oluk kanlarını akıtacağım’ dedi... Mesela onları şunu söylemenizi isterim, bir gram namusunuz, gururunuz varsa, Sedat Peker'in söylediği bu kelamı, 'Ben muhalifleri bayrak direğine asacağım, oluk oluk kanlarını akıtacağım' kelamını getiremeyecekler zira o denli bir şey söylemedim. Lakin o kadar sık tekrar ettiler ki herkes o denli biliyor. Ben 15 Temmuz anma aktifliği yapılırken, bir tane asker (duruşmada) üstüne ‘Hero’ tişörtü giyip, ruhsal algı yapınca, o vakit insanlarda da dehşet vardı, tekrar bunlar gelir diye. Üst perdeden bir giriş yapayım dedim; 'Bastille hapishanesinin basılması üzere siz de cezaevlerini basıp arkadaşlarınızı çıkaracakmışsınız, vatan evlatları da orada olacak FETÖ’cüler sizi boyunlarınızdan bayrak direklerine asacağız' dedim. Ben muhalif demedim.

Rize’de yaptığım konuşmada da, ‘Hamile karılarının yanında şehit edilen, kocalarının, çocuklarının yanında şehit edilen babalarının intikamını sizden alacağız. Size merhamet etmeyeceğiz. Oluk oluk gerekirse kanlarınızı akıtacağız’ dedim. Bu hususa sonradan değineceğim. Bunu şundan ötürü söyledim; birebir palavrası tekraren süratli bir halde tekrarlarsanız toplumun buna inanmasını sağlarsınız.

• "Size geçmişten iki skandal anlatacağım"

Bir de kardeşlerim, sizin mesela televizyonlarda anlatılanlara inanmamanız için geçmişte yaşanılan, öteki bir başbakanlık periyodu, mevcut olan değil, iki tane skandal anlatacağım. İçinde bütün herkes var. O vakit diyeceksiniz, orada da bağırıyorlardı, pak toplum diye.

Sloganı o dönemki başbakanın pak toplumdu. Onun da içinde olduğu, onun ailesinin de içinde olduğu, gazete işverenlerinin içinde olduğu, benim içinde olduğum… Ve o gazete işvereninin sahibi olduğu tüm gazetelerde pak toplum diye bağırıyordu, biz bunları yaparken... O denli... Samimi söylüyorum. Amacım birilerine sizi düşman etmek değil. Âlâ müellifler var, onları kesinlikle siz biliyorsunuz. Geri kalana inanmayın. Bizim düşkün Abdulkadir bir yazı yazmış. ‘Sayın Cumhurbaşkanımız bu memleketler arası komployu, savaşı kazanacak, çökertecek’ demiş. Sana 50 defa anlatmadık mı düşkün Abdulkadir? Kameraya, tripoda, zekâya yenileceksiniz. Fakat benden evvel aziz Allah’a yenileceksiniz.

"Tayyip abi onlara inanmayı tercih etti"



Yapılan zulüm çok fazla olunca buharlaşan su üzere gökyüzüne çıkıyor sonra da azap olarak aşağıya iniyor. FETÖ’cülere ben demiştim. Mevcut olanlara da söyledim. Sülü’ye, Pelikancılara, Derin Mehmet’e söyledim. Keşke Tayyip Abi bu biçimde olaylara müdahale edip çözseydi. Bu kadar bilgi, evrak, anlatım varken… Fakat nedense bize değil, bana değil onlara inanmayı tercih etti. Daha doğrusu bana da değil doğrulara. Lakin bu cihan kaçınılmaz bir öykü var. Bir gün kesinlikle gerçekleşecektir.

Düşkün Abdülkadir, CIA filan öykülerini geç. Onlar da neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Biz ortada arayı alıyoruz, yol aldık gidiyoruz.

• "Azerbaycan'a SİHA, Katar'a askeri birlik, Filistin’de ne var?"

Bir de benim için yazıyorlar, ‘Filistin’de olaylar oldu, dayanak vermedi’ diye. Ben elimden geldiğinde takviye verdim fakat imgelerle bunu desteklemeye çalıştım. Kendimizi neden kandırıyoruz? Kendimizi kandırmanın ne alemi var. Azerbaycan’da olay oldu, Azerbaycan’a SİHA’ları yolladık. Uygun de yaptık. Katar’da sorun oldu, Katar’a askeri birlik kurduk. Azerbaycan’da SOCAR var, SOCAR’ın alt şirketleri var. Katar’da bankalarda paralar var. Filistin’de ne var? Filistin’de hamaset. Kardeşlerimizle beraberiz, e kardeşlerimizle berabersek 10 tane de SİHA oraya yollayın. E hani beraberdik? O denli cami çıkışında bağırmayla olmaz bu işler. Olmaz. Devletin ekonomik meşakkati var diyorlar, parayı biz toplayalım. 10 tane SİHA parasını toplarız. Şu anda bende o kadar yok, veremem, zira düşünceli güç bir süreç yaşıyoruz. Lakin arkadaşlarla toplarız.

• "İsrail'e giden gemilerin kimlerin olduğu belli"

 İsrail’e giden malları taşıyan gemilerin kimin olduğu aşikâr. İsrail’de kimin, o gemilerin yazıhanesinin olduğu da belirli. Boykot edelim, şu bu... Boykotu bırak onların malını taşımayı bırakın o vakit. Filistin konusu bambaşka bir husus. Buraya çok değinmek lazım. Lakin milleti kasmak için ‘Din elden gidiyor, devlet elden gidiyor, aman beka sorunu’... Yav doğdum din, devlet elden gidiyor, pak toplum. Daima bu bahisler olunca bir yerde bir sinema. 10 tane SİHA yollayın, parayı toplamaya ben başlatacağım. Palavradan sinema çevirmenin manası yok.

• "15 Temmuz'da sokağa birinci çıkanlardanım"

Buna emsal bir şey 15 Temmuz’da olmuştu. Birinci sokağa çıkanlardanım. ‘Rütbelilerin hepsini vurun, onlar şakirttir’ dedim. 'Size kim vurdu?' diye sorarlarsa, Sedat Peker dersiniz dedim. Sonraki gün çocukları topladık, eşim filan İstanbul’a geliyoruz. Bir baktım birinci konuşmalar başlamış. Çıkmışlar konuşmalar yapıyor, polis kardeşlerimiz de halkın önüne barikatlar kurmuş, konuşmacıları korumak için. Konuşmacıların hiçbiri sokakta yoktu ki. Bu adamlar bir gün önce, polis, asker herkes şok içinde, gözüne ateş tutulmuş sülün üzere herkes donmuş kalmış. Halk bir organize olmuş, darbeyi bastırmış. Bari birinci gün konuşsalardı. Eşime dedim, bırak gitmiyoruz. Ben çocukluğumdan beri bu türlü oyunların modülü olmayı kendime yediremedim.

"Beni bulup getirmek gerçekleri değiştirecek mi Tayyip Abi?"



Sayın Cumhurbaşkanımız, Tayyip Abi, bir milletlerarası komplo olduğunu, bu komplonun da merkezinde benim olduğumu ismimi geçirmeden anlattı. ‘Görecekler, bulup getireceğiz’ dedi. Devlet, bulup getirir orada bir problemimiz yok. Beni bulup getirmek gerçekleri değiştirecek mi Tayyip Abi? Madem ben memleketler arası komplonun kesimi ajansam o vakit bundan sonraki görüntüyü da Tayyip Abi oturup ben kardeş olarak ben anlatacağım. Ne vakit tanıştık, ne vakit görüştük. Ne bir eksik ne bir fazla. Onlara parmak, bilek diyet verdim. Allah’a yemin olsun sen bizim büyüğümüzsün abimizsin, silahı buraya koyacağız, iki tane müfettiş, palavra makinelerinin yüzde 1,5 yanılma hissesi var, o yüzden mahkemelerde kullanılmıyor. O yüzde 1,5’ta ben yanlışsız söylesem makine ötse başıma yeniden sıkacağım.

• "Bir dahaki görüntüde baş başa konuşacağız Tayyip Abi"

Madem ben casusum abi, anlatacağım, bir özür bekledim abi ya. Ya bütün olanları anlattık, bütün her şey ortada. Bütün bunları halk biliyor, sana anlatmıyorlar. Bir sen bilmiyorsun, çevreni sarmışlar. Geri kalan herkes biliyor. Yaşadığım sürece sana karşı asla saygısızlık içerisinde olmayacağım. Lakin sen görmek istemiyorsan, ben vatan haini olarak anılmak istemem. Ben vatan haini değilim. Bunu en güzel sen biliyorsun. Senin hiçbir gücün yokken ben vardım. Onların hiçbiri yoktu. Alkış beklemedim, ön planda olmadım, elimden ne geliyorsa onu da yaptım. Bir dahaki görüntüde konuşacağız Tayyip Abi, bir arada baş başa, abi-kardeş. Açık kanıtlarla, bilinmeyen kanıtlarla anlatımlarımı doğrulayacağım. Helalleşeceğiz abi, ben casus değilim. Bunu tüm dünyaya göstereceğim.

• "Kriminal bir yapı var, bir ucu Venezuela'da bir ucu Kıbrıs'ta"

Devleti yıpratmak için milletlerarası kontaklarla mutabakat yaptı diyorlar. Ya cahilsiniz. Ben Kutlu Adalı cinayetini anlatırken deseydim ki Kıbrıs Rum Kesimi’ne Türk Kesimi’ni satmak için bu tertip yapılıp cinayet yapıldı, o vakit devlet yargılanırdı. Ben doğruyu söyledim, o denli bir şey yok. Ben ne dedim, kriminal bir yapı var. Bir ucu Venezuela’da bir ucu Kıbrıs’ta bir ucu da bu cinayette buna emsal halde 25 sene evveline üzere, o tarihlere tekabül eden. Bu merhum bu biçimde, bu sebeple dedim. Hiç kimse inanmadı. Zorla kardeşim söz verdi. Ne oldu? Zekâya hürmet duymasını öğreneceksiniz.Şunu da söyleyeyim, karşı taraf çok çoğaldı. Aklımı tatilden geri çağırdım.

"Halil Falyalı'yı neden almıyorsunuz? Onda kasetler var"



Bir de mesela şey diyorlar, memleketler arası uyuşturucu trafiği… Ben deseydim ki; Binali Yıldırım başbakanlığı periyodunda ülkeye sıcak para girsin diye özel saklı bir mutabakat yapıldı, bu biçimde uyum kuruldu diye, devleti yargılatmak için... Bu kriminal olay. Eski başbakanın oğlu, Venezuela ayağı, Kıbrıs’taki o para sistemi, Orta Doğu’ya gidiş. 

Diyorsunuz ya, ‘Biz herkesi gidip alırız’, Halil Falyalı’yı neden almıyorsunuz? Yayınladı arkadaşlar, ABD’nin kırmızı aramasını, Türkiye’de de İçişleri’nden aranıyor. Herkesi gidip alıyorsunuz, gidin onu da alın. Lakin onda kasetler var. Herkesi çekmiş o da. Ben Halil’den öğrenmedim. Namuslu adamın kasetini yayımlamam. Adam çıkıp derse ki, ‘Bu anlatılan doğru’ niçin yayımlayım, sapık mıyım teşhirci miyim. Beni boşa düşürecek, ben kendimi size mahcup ettirmeyeceğim. 40 yaşına kadar olan kardeşlerim, sizi de beni dinlediğiniz için diğerlerine karşı mahcup duruma düşürmeyeceğim. 

Bir de Kıbrıs’taki Kutlu Adalı cinayeti zamanaşımı demiştim. Milletlerarası hukuku, bizim içtihatları, infaz kanunlarını inceledim şöyle bir şey var: Cinayet 20 senede zamanaşımına uğruyor fakat açılmış bir mahkeme varsa bu zamanaşımını engelliyor. Burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Biz AİHM’e bağlı olduğumuz için AİHM’de bu bahisle ilgili yargılama yapılmış. O yüzden ötürü o yargılamanın başı zamanaşımını keser. Yani Korkut Eken, Mehmet Ağar ve öbürleri için zamanaşımı olmaz, kardeşim Atilla Peker için zamanaşımı var. Bu içtihat zorlama bir içtihat diyebilir hukukçular, lakin biraz bakıldığında üzerine infaz savcılığı çalışırsa bunu zamanaşımından çıkarır. Bu içtihat da Türk yargı tarihine benim yazmış olduğum içtihat olarak girer.

• "Sivil şehit yasasının ham halini ben yazdım"

O sivil şehit yasası var ya onun icadı da benim. Ham halini ben yolladım bir dostumuz vasıtasıyla. Kimileri da diyor ki ‘Sen akıllıymışsın hiç bilmiyorduk’. Bir defa sordunuz mu ‘Sen akıllı mısın?’ diye. Artık kendim gazeteci, üretimci, direktör oldum, kendim anlatıyorum.

"Vallahi İçişleri Bakanlığı makamında bir meczup oturuyor"



Bizim Süslü Süleyman’a geldik. Mahallede otururken bir çocuk gelir, delikanlı halleri vardır. Sonra bakarsınız biraz yamukluk var, kaypaklık yapıyor. Sonra bir yanlışını yakalarsınız tam döveceksiniz, çabucak bağırmaya başlar. Bunlara mahallenin kaşarı denir. Makamı hariç, o televizyon (HaberTürk yayını) programında görmedin mi. Gazeteciler ikişer dakika konuşmuş, o denli dedi, bu türlü dedi, soru soracaklar, tecavüzcü, tak ortadan yürüdü gitti.

Sülü, senin doktorunum, seni tedavi de edeceğim. Saydı, saydı kaçtı gitti ya Erhan Tuncel’in ortağı diyor. Bir adama demezler mi açıkla. Nerede ortakmışız? O kadar emin söyledi ki ben bile kuşkuya düştüm. Bu adamla ne yapmışız? O arkadaş beni tanımaz, ben de onu tanımam. Samimiyetimiz yok. Laik kısmın hassas olduğu bahis, Danıştay cinayeti, bu adam karışık adam, mahallenin kaşarları anlatır ya, başları karıştırır.Bir de ablası DHKP-C’li imiş o DHKP-C’den bana irtibat kurmuş, sonra Nurettin’den de (Nurettin Demir, eski Kadıköy İlçe Emniyet Müdürü) FETÖ’ye bağlamış olayı, benim muhafaza kararım. Vallahi İçişleri Bakanlığı’nın makamında bir meczup oturuyor. Ben size söylüyorum, inanmıyorsunuz. Ben desem ki Nurettin diye birini tanımıyorum, kimse aksini ispat edemez. Zira telefon konuşmam yok, fotoğrafım yok, hiçbir şeyim yok. Ben Nurettin’i tanıyorum. Tanımıyorum desem hiç kimse kanıtlayamazdı fakat ben tanıyorum. Bir şey var bunu anlatmak lazım. Komiser muaviniydi. Bir gün çevirme yaparken bu arkadaşla tanıştık, birkaç defa. Sonra bir arkadaşı anlattı, bu niçin bu türlü biraz içine kapanık bu arkadaş. O sırrını biliyormuş, sır üzere olaydı. Sülü dinle sen de öğren sırrı.

Bu polis akademisine giderken 13-14 yaşlarında ablası varmış bunun. DHKP-C’li. Bu gidip bilgi veriyor, ablasının toplantılar yaptığını. Onlar da teslim olmuyor, çatışma çıkıyor. Nurettin’in ablası ölüyor. Nurettin’in ablası üzerinden diyor ya. Ya 34 sene evvel ablası ölmüş ya. Bu adam meczup. Mahallenin kaşarı, tak tak anlattı kaçtı. Bir yere kaçamazsın, dur. Benim DHKP-C’den müdafaa almaya gereksinimim mı var. PKK’nın bütün yöneticileri ‘Sedat Peker çeteci, diz çöktüreceğiz’ dedi. FETÖ’nün birinci etkisiz hale getirilecekler listesindeyim. USB’den çıktı, kim hangi otelde, konutta, yanında kaç müdafaa var yazılı. Benim DHKP-C’nin tehdidi diye müdafaaya gereksinimim mı var?

"Koruma polisini casus diye yerleştirdik diyor, o da yalan"



Bir de diyor ki biz casus diye yerleştirdik. O da palavra. Casus diye yerleştirdiysen benim evrakta niçin bu müdafaa polislerinin sözü yok? Ajansa tabiri olması lazım. Sen nasıl bir adamsın ya. Bir de diyor ki, ‘Yurt dışına gitmedi polisi’ Yurt dışına gitmeyi bırak 7-8 ay yanımda kaldı. Özelim ben olağan değilim ki. 7-8 ay benimle kaldı, evrakları orada.

Tecavüzcü diyor. Ulan sapık senin tipin tecavüzcüye benziyor. Şu tipe bir bak Allah korusun tecavüzcü olmaya gereksinimim var. ‘Karakolda olayı kapattı gitti’ diyor. Ben o olayla ilgili karakola hiç gitmedim. Savcılığın daveti üzerine savcılığa gittim, olayı anlattım. ‘Bu polislerle ilgili şikâyetçi misin?’ dedi, ‘Şikâyetçiyim’ dedim. Bundan diğer bir şey yok. Polislerle ilgili şikayet… Ulu gazeteciler var ya, savcılığın kararını yayınlayın dedim, onlar ‘Biz yayınlayamaz ya. İsterseniz ilan verin’ dediler. 100 bin dolara yakın paramı aldılar. Ben neler çektim. Karakolun içinde kalpazan varmış, organizede. O tahkikatı yapanların hepsi artık FETÖ’den cezaevinde. O kalpazanı tercüman yapmışlar. Nezaretteki hatalıyı, onu da baht yapıtı öğrendik patlattık zati, savcının aklı çıktı. ‘Bu evrede bu türlü şeyler olur mu’ dedi.