Konya’da, eski adıyla gulluk mevkiinde Şems Parkı olarak bilinen alanın icinde eski bir cami ve turbe vardır Yılın her gunu ziyaretcilerle dolup taşan Mevlana turbesine yaklaşık on dakikalık mesafedeki bu mekanı bilen ve ziyaret edenlerin sayısı ise parmakla gosterilecek kadar azdır
Sozunu ettiğimiz turbe, Mevlana’yı hakikatin sırlarına ulaştıran bir zatın adını taşımaktadır Tahmin ettiğiniz gibi Şemsi Tebrizi’nin adını
Buyuk bir arif olduğu bilinen Melikdad oğlu Ali adlı bir kişinin oğlu olan Muhammed Şemseddin, 1164 senesinde Tebriz’de dunyaya gelmiştir Henuz cocukluk ve ilk genclik yıllarında bile kendi kuşağının cocuklarından bambaşka olduğunu gostermiş, anne babasını,yakınlarını, hocalarını hayrete duşuren davranışlar ortaya koymuştur Zamanın olculerini aşan bu zat, cocukluk donemine ait bir anıyı şoyle anlatıyor:
“Henuz ergenlik cağına girmemiştim Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gun hicbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim Gunlerce aclığa susuzluğa katlanırdım Bir gun babam bana cıkıştı : ’ Oğlum’, dedi ‘ben senin bu halinden bir şey anlamıyorum Bunun sonu nereye varacak?‘ ben ona şu cevabı verdim:
‘Baba, seninle benim babalık ve evlatlık ilişkimiz neye benzer bilir misin? Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla bir de kaz yumurtası koymuşlar Vakti gelip de civcivler cıktığı zaman, bunlar hep birlikte analarının ardına duşerler, bir gol kenarına gelirler Kaz yumurtasından cıkan civciv hemen kendini suya atar, bunu goren ana tavuk, eyvah yavrum boğulacak der Cırpınmaya başlar Halbuki kaz yavrusu, neşe icinde suda yuzmektedir İşte, seninle benim aramdaki fark da boyledir
Muhammed Şemseddin, bazı goruşlerin ve Mevlana’nın muridi, oğrencisi olduğu yolundaki yaygın inanışın aksine, basit bir batıni dervişi değil, ustun vasıflarla bezenmiş, hatta vasıftan dahi soz edilemeyecek yapıda bir zattır Mevlana gibi zahir ve batın ilimlerinde yuksek derecelere ermiş, muderrislik, muftuluk yapmış seckin bir insanı aşk ateşiyle pişirip ona mana aleminin pencerelerini acan biri hakkında başka nasıl duşunebiliriz ki?
Her sozu, sohbeti ve bakışı ile insanları alt ust eden, dar, sınırlı bir ahlaktan Allah’ın ahlakı anlayışına ceken Şems, kendisi icin şunları soyluyor :
“Ben bir tarafta, dunyanın insanla şenelmiş dortte bir kısmının halkı da bir tarafta olsa,beni sorguya cekse onlara cevap vermekten kacınmam ve daldan sıcramam Ne kadar zor şey sorsalar cevap ustune cevap veririm Benim bir sozum, onlardan her birisi icin on cevap ve huccet olur
Bir gun Baba Kemal’in, kendisine Şeyh Fahreddin Iraki’ye acılan sırlardan ve hakikatlerden yana bir keşif gelip gelmediğini, sorması uzerine Tebrizi:
“Ondan daha cok muşahade gelir! Ancak onun bildiği bazı ıstılahlar vardır,onun icin gorduğunu en sevimli şekilde sunar Bana gelince, bende oyle guc yoktur diye cevap verir Baba Kemal de
“Allah u Teala, sana gunluk bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikatlerini senin adına izhar etsin Hikmet ırmakları onun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rutbesi de senin adına olsun der
Makalat adlı eserindeki ifadelerinden onun Tebriz’de Ebubekir adlı Şeyhinden feyz aldığı anlaşılır, ancak yine kendisinin bildirdiğine gore, şeyhi onda olan bir şeyi gorememiş, başka kimsenin de goremediği bu farkı, sadece Hudavendigarı Mevlana anlayabilmiştir
Zaten şeyhi onu daha fazla olgunlaştırmanın kendi gucunu aştığını anladığı zaman seyahate cıkmasına izin verir O da diyar diyar gezip Sohbetine dayanabilecek bir dost, bir murşit arar Fakat aradığını bir turlu bulamaz, hic kimse onu tatmin edemez Konuştuğu kişileri imtihan eder,istediği cevabı alamayınca oradan ayrılır Kendisini olgunlaştıracak bir şeyh aradığını soyler; ama butun şeyhleri kendine murid yapıp arayışına devam eder
Memleketi olan Tebriz’de kendisine manevi kemalinden dolayı “Kamili Tebrizi, durmadan gezdiği, yolları tayy ettiği icin “Şemseddini Perende (ucan Şemseddin) derler
Sozunu ettiğimiz turbe, Mevlana’yı hakikatin sırlarına ulaştıran bir zatın adını taşımaktadır Tahmin ettiğiniz gibi Şemsi Tebrizi’nin adını
Buyuk bir arif olduğu bilinen Melikdad oğlu Ali adlı bir kişinin oğlu olan Muhammed Şemseddin, 1164 senesinde Tebriz’de dunyaya gelmiştir Henuz cocukluk ve ilk genclik yıllarında bile kendi kuşağının cocuklarından bambaşka olduğunu gostermiş, anne babasını,yakınlarını, hocalarını hayrete duşuren davranışlar ortaya koymuştur Zamanın olculerini aşan bu zat, cocukluk donemine ait bir anıyı şoyle anlatıyor:
“Henuz ergenlik cağına girmemiştim Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gun hicbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim Gunlerce aclığa susuzluğa katlanırdım Bir gun babam bana cıkıştı : ’ Oğlum’, dedi ‘ben senin bu halinden bir şey anlamıyorum Bunun sonu nereye varacak?‘ ben ona şu cevabı verdim:
‘Baba, seninle benim babalık ve evlatlık ilişkimiz neye benzer bilir misin? Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla bir de kaz yumurtası koymuşlar Vakti gelip de civcivler cıktığı zaman, bunlar hep birlikte analarının ardına duşerler, bir gol kenarına gelirler Kaz yumurtasından cıkan civciv hemen kendini suya atar, bunu goren ana tavuk, eyvah yavrum boğulacak der Cırpınmaya başlar Halbuki kaz yavrusu, neşe icinde suda yuzmektedir İşte, seninle benim aramdaki fark da boyledir
Muhammed Şemseddin, bazı goruşlerin ve Mevlana’nın muridi, oğrencisi olduğu yolundaki yaygın inanışın aksine, basit bir batıni dervişi değil, ustun vasıflarla bezenmiş, hatta vasıftan dahi soz edilemeyecek yapıda bir zattır Mevlana gibi zahir ve batın ilimlerinde yuksek derecelere ermiş, muderrislik, muftuluk yapmış seckin bir insanı aşk ateşiyle pişirip ona mana aleminin pencerelerini acan biri hakkında başka nasıl duşunebiliriz ki?
Her sozu, sohbeti ve bakışı ile insanları alt ust eden, dar, sınırlı bir ahlaktan Allah’ın ahlakı anlayışına ceken Şems, kendisi icin şunları soyluyor :
“Ben bir tarafta, dunyanın insanla şenelmiş dortte bir kısmının halkı da bir tarafta olsa,beni sorguya cekse onlara cevap vermekten kacınmam ve daldan sıcramam Ne kadar zor şey sorsalar cevap ustune cevap veririm Benim bir sozum, onlardan her birisi icin on cevap ve huccet olur
Bir gun Baba Kemal’in, kendisine Şeyh Fahreddin Iraki’ye acılan sırlardan ve hakikatlerden yana bir keşif gelip gelmediğini, sorması uzerine Tebrizi:
“Ondan daha cok muşahade gelir! Ancak onun bildiği bazı ıstılahlar vardır,onun icin gorduğunu en sevimli şekilde sunar Bana gelince, bende oyle guc yoktur diye cevap verir Baba Kemal de
“Allah u Teala, sana gunluk bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikatlerini senin adına izhar etsin Hikmet ırmakları onun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rutbesi de senin adına olsun der
Makalat adlı eserindeki ifadelerinden onun Tebriz’de Ebubekir adlı Şeyhinden feyz aldığı anlaşılır, ancak yine kendisinin bildirdiğine gore, şeyhi onda olan bir şeyi gorememiş, başka kimsenin de goremediği bu farkı, sadece Hudavendigarı Mevlana anlayabilmiştir
Zaten şeyhi onu daha fazla olgunlaştırmanın kendi gucunu aştığını anladığı zaman seyahate cıkmasına izin verir O da diyar diyar gezip Sohbetine dayanabilecek bir dost, bir murşit arar Fakat aradığını bir turlu bulamaz, hic kimse onu tatmin edemez Konuştuğu kişileri imtihan eder,istediği cevabı alamayınca oradan ayrılır Kendisini olgunlaştıracak bir şeyh aradığını soyler; ama butun şeyhleri kendine murid yapıp arayışına devam eder
Memleketi olan Tebriz’de kendisine manevi kemalinden dolayı “Kamili Tebrizi, durmadan gezdiği, yolları tayy ettiği icin “Şemseddini Perende (ucan Şemseddin) derler