iltasyazilim
FD Üye
Allah Teâlâ, her bela ve musibeti, neticesi itibarıyla mü'min kulları için bir rahmet vesilesi ve arınma vasıtası kılmıştır Elverir ki, insan, zâhiren çirkin yüzlü hadiseler karşısında kadere taş atmasın ve Cenâbı Hak'tan şikâyetçi olmasın
Nitekim, Kur'anı Kerîm'de, And olsun ki, sizi biraz korku, biraz açlık ya da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan ederiz Sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına bir musîbet geldiğinde, 'Biz Allah'a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz' derler(Bakara, 2155156) buyurulmaktadır Özellikle belaya maruz kalınan vakitlerde, bütün varlığı yaratan Hâlıkı Kevn ü Mekân'ın kendi mülkünde dilediği tasarrufu yapabileceğini düşünmek ve Biz Allah'a âidizdiyerek malı, canı ve her şeyi Allah'a teslim etmek musibetlerin üstesinden gelmek için muazzam bir güç kaynağına dayanmak demektir Bu itibarla da, musibetten hemen sonraki sükut ve tefekkür faslını, Allah'a iltica ve O'na arzı halde bulunma safhası takip etmelidir
İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi ekmelüttehâyâ) bilhassa Mekke döneminde çok büyük musîbetlerle karşı karşıya kalmıştır; kavmi tarafından yalanlanmış, işkencelere maruz bırakılmış, ölümle tehdit edilmiş ve hatta kendisine komplolar kurulmuştur Diğer taraftan, kendisinin, ailesinin güzîde fertlerinin ve ashabı kiramın esaretten işkenceye, hastalıktan ölüme kadar pek çok imtihanına şahit olmuştur Fakat Rehberi Ekmel Efendimiz, hiçbir zaman kaderi tenkit manasına gelebilecek bir şikâyette bulunmamış; belki çok incindiği anlarda Mevlâyı Müteâl'e halini arz ederek O'nun rahmetine sığınmıştır
Ezcümle; bir ümitle gittiği Taif'te gördüğü o müsamahasız atmosferden sıyrılıp bir ağacın altına iltica eder etmez, vücudundan akan kana, yarılan başına ve yaralanan ayaklarına aldırmadan Cenâbı Hakk'a el açarak söylediği sözler hem pek hazîn hem de kulluk âdâbı adına çok ibretâmizdir: Allah'ım, güçsüzlüğümü, zaafımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikâyet ediyorum Ya Erhamerrahimîn! Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin; benim de Rabbimsin beni kime bırakıyorsun?! Kötü sözlü, kötü yüzlü, uzak kimselere mi; yoksa, işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa, Sen benden razıysan, çektiğim belâ ve mihnetlere hiç aldırmam Üzerime çöken bu musîbet ve eziyet, şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa, buna gönülden tahammül ederim Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferahfeza ve daha geniştir İlâhî, gazabına giriftâr yahud hoşnutsuzluğuna düçâr olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medârı salâhı Nûru Vechine sığınırım; Sen razı olasıya kadar affını muntazırım! İlâhî, bütün havl ve kuvvet sadece Sen'dedir
Musibetler karşısında edeb bozulmamalı
Hâşâ, biz Nebiler Serveri'nin kendi muhasebesini yaparken dile getirdiği bu ifadeleri lazımî manasıyla ele alamayız; bir yönüyle, O'nun kendi hakkındaki sözlerini zikrederken dahi sui edepte bulunmuş sayılırız Fakat O'nun tevazu, mahviyet ve kulluk edebine riayet gibi hasletlerini hesaba katarak meseleye baktığımızda, nefsini yerden yere vurduğunu, meseleyi hâşâ ve kellâ kendi yetersizliğine bağladığını ve Cenâbı Hakk'ın inayetine, vekâletine, kilâetine sığındığını görürüz Şayet, Resûli Ekrem Efendimiz'in bu sözlerinden ibret alacaksak, kendi hesabımıza şu manaları çıkarabiliriz: Rabbimiz, şu anda, bize yüklediğin misyon itibarıyla yerimizi doldurmuyoruz Zayıfız, güçsüzüz ve halk nazarında da hor hakîriz Söz ve davranışlarımız tutarsız, hemen her yaptığımız yanlış; adeta birer hatalar heykeliyiz Eğer, Sen bize inayet etmezsen, şerrin ta kendisiyiz Halimizi Sana şikâyet ediyor ve bizi ıslah eylemeni diliyoruz Tamir et bizi Rabbimiz!
Haddizatında, hiç kimsenin, hiçbir halinden şikâyet etmeye hakkı yoktur Çünkü şekvâ bir yönüyle, hak iddiasında bulunmak ve o hakkın zayi olduğunu ileri sürmek demektir Oysa, hiç kimsenin Cenâbı Hak'tan bir alacağı olamaz Bilakis, her insanın üzerinde Allah'ın pek çok hakkı mevcuttur ki, hâlâ onların şükrü eda edilmemiştir Öyleyse, bir insanın, kendisi Mevlâyı Müteâl'in hukukuna riayet edemediği halde, bir de halinden şikâyetçi olması ve böylece haksız bir surette hak iddia etmesi çok yanlıştır ve Allah'a karşı saygısızlıktır Evet, Yüce Yaratıcı yegâne mülk sahibidir; O mülkünde istediği tasarrufu yapabilir Hâlis bir kula yakışan, İlahî icraattan şikâyet değil, her zaman kendisinden daha aşağı derecelerde bulunan biçareleri düşünüp haline hamdetmektir; mesela, eğer bir ayağı yoksa, iki ayağı da olmayanlara bakmak ve hamd duygusuna sarılarak şekvâdan kaçınmaktır
Elbette âciz ve zayıf insan, musibet darbeleri karşısında şikâyet edercesine ağlar Fakat şekvâ Allah'a olmalıdır; Allah'ı kullarına şikâyet ediyormuş gibi bir tavır takınmak büyük hatadır İnsan, başına gelen belaları bile kendi hata ve günahlarından bilmeli; halini Cenâbı Hakk'a arz ederek ve nefsinin oyunlarından dert yanarak istiğfara yönelmelidir Hatta insan falanın filanın tavır almasında ve kendisine haksızlık yapmasında bile bir hikmet aramalı; Allah'ım, inanıyorum ki, Sen bana teveccüh ettiğin zaman, bütün gönül kapıları da benim için açılacaktır Bana kusurlarımı telafi imkânı ver ve beni günahlarımdan arındır; böylece, bendeni kötü söz ve davranışlara muhatap olmaktan da kurtar!diyecek kadar problemi kendi üzerine almalıdır
ÖZETLE
1 Allah, her musibeti, mü'min kulları için bir arınma vasıtası kılmıştır Elverir ki, insan, kadere taş atmasın ve Cenâbı Hak'tan şikâyetçi olmasın
2 Efendimiz, musibetler karşısında hiçbir zaman bir şikâyette bulunmamış; Mevlâyı Müteâl'e halini arz ederek O'nun rahmetine sığınmıştır
3 Halinden şikâyet, bir yönüyle, hak iddiasında bulunmak ve o hakkın zayi olduğunu ileri sürmek demektir Oysa hiç kimsenin Cenâbı Hak'tan alacağı olamaz
Zaman Kürsü
Nitekim, Kur'anı Kerîm'de, And olsun ki, sizi biraz korku, biraz açlık ya da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan ederiz Sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına bir musîbet geldiğinde, 'Biz Allah'a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz' derler(Bakara, 2155156) buyurulmaktadır Özellikle belaya maruz kalınan vakitlerde, bütün varlığı yaratan Hâlıkı Kevn ü Mekân'ın kendi mülkünde dilediği tasarrufu yapabileceğini düşünmek ve Biz Allah'a âidizdiyerek malı, canı ve her şeyi Allah'a teslim etmek musibetlerin üstesinden gelmek için muazzam bir güç kaynağına dayanmak demektir Bu itibarla da, musibetten hemen sonraki sükut ve tefekkür faslını, Allah'a iltica ve O'na arzı halde bulunma safhası takip etmelidir
İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi ekmelüttehâyâ) bilhassa Mekke döneminde çok büyük musîbetlerle karşı karşıya kalmıştır; kavmi tarafından yalanlanmış, işkencelere maruz bırakılmış, ölümle tehdit edilmiş ve hatta kendisine komplolar kurulmuştur Diğer taraftan, kendisinin, ailesinin güzîde fertlerinin ve ashabı kiramın esaretten işkenceye, hastalıktan ölüme kadar pek çok imtihanına şahit olmuştur Fakat Rehberi Ekmel Efendimiz, hiçbir zaman kaderi tenkit manasına gelebilecek bir şikâyette bulunmamış; belki çok incindiği anlarda Mevlâyı Müteâl'e halini arz ederek O'nun rahmetine sığınmıştır
Ezcümle; bir ümitle gittiği Taif'te gördüğü o müsamahasız atmosferden sıyrılıp bir ağacın altına iltica eder etmez, vücudundan akan kana, yarılan başına ve yaralanan ayaklarına aldırmadan Cenâbı Hakk'a el açarak söylediği sözler hem pek hazîn hem de kulluk âdâbı adına çok ibretâmizdir: Allah'ım, güçsüzlüğümü, zaafımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikâyet ediyorum Ya Erhamerrahimîn! Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin; benim de Rabbimsin beni kime bırakıyorsun?! Kötü sözlü, kötü yüzlü, uzak kimselere mi; yoksa, işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa, Sen benden razıysan, çektiğim belâ ve mihnetlere hiç aldırmam Üzerime çöken bu musîbet ve eziyet, şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa, buna gönülden tahammül ederim Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferahfeza ve daha geniştir İlâhî, gazabına giriftâr yahud hoşnutsuzluğuna düçâr olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medârı salâhı Nûru Vechine sığınırım; Sen razı olasıya kadar affını muntazırım! İlâhî, bütün havl ve kuvvet sadece Sen'dedir
Musibetler karşısında edeb bozulmamalı
Hâşâ, biz Nebiler Serveri'nin kendi muhasebesini yaparken dile getirdiği bu ifadeleri lazımî manasıyla ele alamayız; bir yönüyle, O'nun kendi hakkındaki sözlerini zikrederken dahi sui edepte bulunmuş sayılırız Fakat O'nun tevazu, mahviyet ve kulluk edebine riayet gibi hasletlerini hesaba katarak meseleye baktığımızda, nefsini yerden yere vurduğunu, meseleyi hâşâ ve kellâ kendi yetersizliğine bağladığını ve Cenâbı Hakk'ın inayetine, vekâletine, kilâetine sığındığını görürüz Şayet, Resûli Ekrem Efendimiz'in bu sözlerinden ibret alacaksak, kendi hesabımıza şu manaları çıkarabiliriz: Rabbimiz, şu anda, bize yüklediğin misyon itibarıyla yerimizi doldurmuyoruz Zayıfız, güçsüzüz ve halk nazarında da hor hakîriz Söz ve davranışlarımız tutarsız, hemen her yaptığımız yanlış; adeta birer hatalar heykeliyiz Eğer, Sen bize inayet etmezsen, şerrin ta kendisiyiz Halimizi Sana şikâyet ediyor ve bizi ıslah eylemeni diliyoruz Tamir et bizi Rabbimiz!
Haddizatında, hiç kimsenin, hiçbir halinden şikâyet etmeye hakkı yoktur Çünkü şekvâ bir yönüyle, hak iddiasında bulunmak ve o hakkın zayi olduğunu ileri sürmek demektir Oysa, hiç kimsenin Cenâbı Hak'tan bir alacağı olamaz Bilakis, her insanın üzerinde Allah'ın pek çok hakkı mevcuttur ki, hâlâ onların şükrü eda edilmemiştir Öyleyse, bir insanın, kendisi Mevlâyı Müteâl'in hukukuna riayet edemediği halde, bir de halinden şikâyetçi olması ve böylece haksız bir surette hak iddia etmesi çok yanlıştır ve Allah'a karşı saygısızlıktır Evet, Yüce Yaratıcı yegâne mülk sahibidir; O mülkünde istediği tasarrufu yapabilir Hâlis bir kula yakışan, İlahî icraattan şikâyet değil, her zaman kendisinden daha aşağı derecelerde bulunan biçareleri düşünüp haline hamdetmektir; mesela, eğer bir ayağı yoksa, iki ayağı da olmayanlara bakmak ve hamd duygusuna sarılarak şekvâdan kaçınmaktır
Elbette âciz ve zayıf insan, musibet darbeleri karşısında şikâyet edercesine ağlar Fakat şekvâ Allah'a olmalıdır; Allah'ı kullarına şikâyet ediyormuş gibi bir tavır takınmak büyük hatadır İnsan, başına gelen belaları bile kendi hata ve günahlarından bilmeli; halini Cenâbı Hakk'a arz ederek ve nefsinin oyunlarından dert yanarak istiğfara yönelmelidir Hatta insan falanın filanın tavır almasında ve kendisine haksızlık yapmasında bile bir hikmet aramalı; Allah'ım, inanıyorum ki, Sen bana teveccüh ettiğin zaman, bütün gönül kapıları da benim için açılacaktır Bana kusurlarımı telafi imkânı ver ve beni günahlarımdan arındır; böylece, bendeni kötü söz ve davranışlara muhatap olmaktan da kurtar!diyecek kadar problemi kendi üzerine almalıdır
ÖZETLE
1 Allah, her musibeti, mü'min kulları için bir arınma vasıtası kılmıştır Elverir ki, insan, kadere taş atmasın ve Cenâbı Hak'tan şikâyetçi olmasın
2 Efendimiz, musibetler karşısında hiçbir zaman bir şikâyette bulunmamış; Mevlâyı Müteâl'e halini arz ederek O'nun rahmetine sığınmıştır
3 Halinden şikâyet, bir yönüyle, hak iddiasında bulunmak ve o hakkın zayi olduğunu ileri sürmek demektir Oysa hiç kimsenin Cenâbı Hak'tan alacağı olamaz
Zaman Kürsü