Buyuk İslam alimlerinden ve evliyanın meşhurlarındandır Kunyesi, Ebu Muhammed'dir Muhyiddin, Gavsula'zam, Kutbi Rabbani, Sultanulevliya, Kutbi a'zam gibi lakabları vardır
İran'ın Geylan şehrinde 1078 (h471) yılında doğdu Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur Hazreti Hasan’ın oğlu Hasanı Musenna'nın oğlu Abdullah'ın soyundandır Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ummulhayr olup seyyidedir Bunun icin Geylani hazretleri, hem seyyid, hem şerifdir 1166 (h561) yılında Bağdat’ta vefat etti Turbesi Bağdat’tadır
Ehli sunnet itikadını ve din bilgilerini her tarafa yaydı Fıkıh ve hadis ilimlerinde muctehid idi Onceden Şafii mezhebinde idi Hanbeli mezhebi unutulmak uzere olduğundan, Hanbeli mezhebine gecti Boylece, bu mezhep yayıldı
Abdulkadir Geylani hazretleri daha doğmadan, ilerde buyuk bir zat olacağına dair alametler, işaretler gorulmuştu Mubarek babasına ruyasında Peygamber efendimiz; Ey Ebu Salih! Allahu teala bu gece sana kamil, olgun ve derecesi yuksek bir erkek evlad ihsan etti O benim oğlum ve sevdiğimdir Evliya arasında derecesi yuksek olacakbuyurdu
Doğduktan sonra yuksek halleri ile dikkatleri cekti Ramazanı şerifte gun boyunca sut emmez, iftar olunca emerdi Bu halini şu beyti ile anlatır:
Başlangıcım şoyleydi, dillerde soylenirdi
Beşikteyken oructum, bunu herkes bilirdi
Doğduğu senenin Ramazanı şerif ayının sonunda havalar bulutlu gecmişti Bunun icin Ramazanın cıkıp cıkmadığında tereddut edildi Halk annesine cocuğun sut emip emmediğini sordular Emmediğini oğrenince, Ramazanın henuz cıkmadığını anlayıp oruca devam ettiler
Bir gun Abdulkadir Geylani hazretlerine, Bu işe başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne uzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da boyle yuksek dereceye ulaştınız?diye sordular Buyurdu ki:
Temeli sıdk ve doğruluk uzerine attım Asla yalan soylemedim Yalanı kağıda bile yazmadım ve hic yalan duşunmedim İcim ile dışımı bir yaptım Bunun icin işlerim hep rast gitti Cocuk iken maksadım, niyetim, ilim oğrenmek, onunla amel etmek, oğrendiklerime gore yaşamaktı Kucukluğumde Arefe gunu cift surmek icin tarlaya gittim bir okuzun kuyruğundan tutunup, arkasından gidiyordum Hayvan dile geldi ve donup bana; Sen bunun icin yaratılmadın ve bununla emrolunmadındedi Korktum, geri dondum Evimizin damına cıktım Gozume, hacılar gozuktu Arafat'ta vakfeye durmuşlardı Anneme gidip; Beni Allahu tealanın yolunda bulundur İzin ver, Bağdat'a gidip ilim oğreneyim Salih zatları ve evliyayı bulup ziyaret edeyimdedim Annem sebebini sordu, gorduklerimi anlattım Ağladı, kalkıp babamdan miras kalan seksen altının yarısını kardeşime ayırdı Kalanını bana verip, altınları elbisemin koltuğunun altına dikti Gitmeme izin verip, her ne olursa olsun doğruluk uzere olmamı soyleyip, benden soz aldı Haydi Allah selamet versin oğlum Allahu teala icin ayrıldım Artık kıyamete kadar bir daha yuzunu gorememdedi
Kucuk bir kafile ile Bağdat'a gitmek uzere yola cıktım Hemedan'ı gecince, altmış atlı eşkıya cıka geldi Kafilemizi bastılar Kervanı soydular İclerinden biri benim yanıma geldi Ey derviş! Senin de bir şeyin var mı?diye sordu Kırk altınım vardedim Nerededir?dedi Koltuğumun altında dikilidedim Alay ediyorum zannetti Beni bırakıp gitti Bir başkası geldi, o da sordu Fakat, o da bırakıp gitti İkisi birden reislerine gidip, bu durumu soylediler Reisleri beni cağırttı Bir yerde, kafileden aldıkları malları taksim ediyorlardı Yanına gittim Altının var mı?dedi Kırk altınım vardedim Elbisemin koltuk altını sokmelerini soyledi Sokup, altınları cıkardılar Neden bunu soyledin?dediler Annem, ne olursa olsun yalan soylemememi tembih etti Doğruluktan ayrılmayacağıma soz verdim Verdiğim sozde durmam lazımdedim Eşkıya reisi, ağlamaya başladı ve; Bu kadar senedir ben, beni yaratıp, yetiştiren Rabbime verdiğim sozu bozuyorumdedi Bu pişmanlığından sonra tevbe edip, haydutluğu bıraktığını soyledi Yanındakiler de, İnsanları soymakta, yol kesmede sen bizim reisimiz idin, şimdi tevbe etmekte de reisimiz oldediler Sonra, hepsi tevbe ettiler Kafileden aldıkları malları sahiplerine geri verdiler İlk defa benim vesilemle tevbe edenler, bu altmış kişidir
Abdulkadir Geylani efendi, Bağdat'a geldi Buradaki meşhur alimlerden ders almak suretiyle hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde cok iyi yetişti
İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vaaz ve ders vermeye başladı Hocası Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde verdiği ders ve vaazlarına gelenler medreseye sığmaz sokaklara taşardı Bu sebeple, cevresinde bulunan evler de ilave edilmek suretiyle medrese genişletildi Bu iş icin Bağdat halkı cok yardımcı oldu Zenginler para vererek, fakirler calışarak yardım ettiler Derslerine devam edenler arasında pek cok alim yetişti
Abdulkadir Geylani hazretleri tasavvuf bilgilerini herkesin anlayacağı şekilde sundu Peygamber efendimizin bereketiyle sozleri gayet tatlı ve tesirli idi
Bir gun, minberde oturmuş vaaz ediyordu Birden suratle en son basamağa indi Ayakta, elini elinin ustune koyarak, mutevazı bir şekilde durdu Bir muddet sonra minbere cıktı Eski yerine oturdu ve vaazına devam etti Oradakilerden birisi, ne oldu diye sual edince; Ceddim Resulullahı gordum Geldi ve minber onunde durdu Haya edip, son basamağa indim Kalkıp, gitmeye başlayınca, bana yerime oturmamı ve insanlara vaaz etmemi emretti, dedi
Sohbetlerinde bazen birkac kişi coşarak kendinden gecerdi Haftada uc gun, cuma, salı ve pazartesi gecesi halka vaaz ederdi Vaazında, alim ve evliyadan zatlar da bulunur, hepsi buyuk bir huzur icerisinde dinlerlerdi Kırk sene boyle devam etti Ders ve fetva vermeye yirmi sekiz yaşında başlamış olup, bu hal altmış yaşına kadar devam etti Huzurunda Kur'anı kerim tegannisiz gayet sade, tecvide riayetle okunurdu Dort yuz alim onun anlattıklarından notlar tutar, izdiham, kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlardı Sorulan suallere gayet acık ve doyurucu cevaplar verirdi
Derin ilim sahibi idi On uc ceşit ilimde ders verirdi
İran'ın Geylan şehrinde 1078 (h471) yılında doğdu Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur Hazreti Hasan’ın oğlu Hasanı Musenna'nın oğlu Abdullah'ın soyundandır Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ummulhayr olup seyyidedir Bunun icin Geylani hazretleri, hem seyyid, hem şerifdir 1166 (h561) yılında Bağdat’ta vefat etti Turbesi Bağdat’tadır
Ehli sunnet itikadını ve din bilgilerini her tarafa yaydı Fıkıh ve hadis ilimlerinde muctehid idi Onceden Şafii mezhebinde idi Hanbeli mezhebi unutulmak uzere olduğundan, Hanbeli mezhebine gecti Boylece, bu mezhep yayıldı
Abdulkadir Geylani hazretleri daha doğmadan, ilerde buyuk bir zat olacağına dair alametler, işaretler gorulmuştu Mubarek babasına ruyasında Peygamber efendimiz; Ey Ebu Salih! Allahu teala bu gece sana kamil, olgun ve derecesi yuksek bir erkek evlad ihsan etti O benim oğlum ve sevdiğimdir Evliya arasında derecesi yuksek olacakbuyurdu
Doğduktan sonra yuksek halleri ile dikkatleri cekti Ramazanı şerifte gun boyunca sut emmez, iftar olunca emerdi Bu halini şu beyti ile anlatır:
Başlangıcım şoyleydi, dillerde soylenirdi
Beşikteyken oructum, bunu herkes bilirdi
Doğduğu senenin Ramazanı şerif ayının sonunda havalar bulutlu gecmişti Bunun icin Ramazanın cıkıp cıkmadığında tereddut edildi Halk annesine cocuğun sut emip emmediğini sordular Emmediğini oğrenince, Ramazanın henuz cıkmadığını anlayıp oruca devam ettiler
Bir gun Abdulkadir Geylani hazretlerine, Bu işe başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne uzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da boyle yuksek dereceye ulaştınız?diye sordular Buyurdu ki:
Temeli sıdk ve doğruluk uzerine attım Asla yalan soylemedim Yalanı kağıda bile yazmadım ve hic yalan duşunmedim İcim ile dışımı bir yaptım Bunun icin işlerim hep rast gitti Cocuk iken maksadım, niyetim, ilim oğrenmek, onunla amel etmek, oğrendiklerime gore yaşamaktı Kucukluğumde Arefe gunu cift surmek icin tarlaya gittim bir okuzun kuyruğundan tutunup, arkasından gidiyordum Hayvan dile geldi ve donup bana; Sen bunun icin yaratılmadın ve bununla emrolunmadındedi Korktum, geri dondum Evimizin damına cıktım Gozume, hacılar gozuktu Arafat'ta vakfeye durmuşlardı Anneme gidip; Beni Allahu tealanın yolunda bulundur İzin ver, Bağdat'a gidip ilim oğreneyim Salih zatları ve evliyayı bulup ziyaret edeyimdedim Annem sebebini sordu, gorduklerimi anlattım Ağladı, kalkıp babamdan miras kalan seksen altının yarısını kardeşime ayırdı Kalanını bana verip, altınları elbisemin koltuğunun altına dikti Gitmeme izin verip, her ne olursa olsun doğruluk uzere olmamı soyleyip, benden soz aldı Haydi Allah selamet versin oğlum Allahu teala icin ayrıldım Artık kıyamete kadar bir daha yuzunu gorememdedi
Kucuk bir kafile ile Bağdat'a gitmek uzere yola cıktım Hemedan'ı gecince, altmış atlı eşkıya cıka geldi Kafilemizi bastılar Kervanı soydular İclerinden biri benim yanıma geldi Ey derviş! Senin de bir şeyin var mı?diye sordu Kırk altınım vardedim Nerededir?dedi Koltuğumun altında dikilidedim Alay ediyorum zannetti Beni bırakıp gitti Bir başkası geldi, o da sordu Fakat, o da bırakıp gitti İkisi birden reislerine gidip, bu durumu soylediler Reisleri beni cağırttı Bir yerde, kafileden aldıkları malları taksim ediyorlardı Yanına gittim Altının var mı?dedi Kırk altınım vardedim Elbisemin koltuk altını sokmelerini soyledi Sokup, altınları cıkardılar Neden bunu soyledin?dediler Annem, ne olursa olsun yalan soylemememi tembih etti Doğruluktan ayrılmayacağıma soz verdim Verdiğim sozde durmam lazımdedim Eşkıya reisi, ağlamaya başladı ve; Bu kadar senedir ben, beni yaratıp, yetiştiren Rabbime verdiğim sozu bozuyorumdedi Bu pişmanlığından sonra tevbe edip, haydutluğu bıraktığını soyledi Yanındakiler de, İnsanları soymakta, yol kesmede sen bizim reisimiz idin, şimdi tevbe etmekte de reisimiz oldediler Sonra, hepsi tevbe ettiler Kafileden aldıkları malları sahiplerine geri verdiler İlk defa benim vesilemle tevbe edenler, bu altmış kişidir
Abdulkadir Geylani efendi, Bağdat'a geldi Buradaki meşhur alimlerden ders almak suretiyle hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde cok iyi yetişti
İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vaaz ve ders vermeye başladı Hocası Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde verdiği ders ve vaazlarına gelenler medreseye sığmaz sokaklara taşardı Bu sebeple, cevresinde bulunan evler de ilave edilmek suretiyle medrese genişletildi Bu iş icin Bağdat halkı cok yardımcı oldu Zenginler para vererek, fakirler calışarak yardım ettiler Derslerine devam edenler arasında pek cok alim yetişti
Abdulkadir Geylani hazretleri tasavvuf bilgilerini herkesin anlayacağı şekilde sundu Peygamber efendimizin bereketiyle sozleri gayet tatlı ve tesirli idi
Bir gun, minberde oturmuş vaaz ediyordu Birden suratle en son basamağa indi Ayakta, elini elinin ustune koyarak, mutevazı bir şekilde durdu Bir muddet sonra minbere cıktı Eski yerine oturdu ve vaazına devam etti Oradakilerden birisi, ne oldu diye sual edince; Ceddim Resulullahı gordum Geldi ve minber onunde durdu Haya edip, son basamağa indim Kalkıp, gitmeye başlayınca, bana yerime oturmamı ve insanlara vaaz etmemi emretti, dedi
Sohbetlerinde bazen birkac kişi coşarak kendinden gecerdi Haftada uc gun, cuma, salı ve pazartesi gecesi halka vaaz ederdi Vaazında, alim ve evliyadan zatlar da bulunur, hepsi buyuk bir huzur icerisinde dinlerlerdi Kırk sene boyle devam etti Ders ve fetva vermeye yirmi sekiz yaşında başlamış olup, bu hal altmış yaşına kadar devam etti Huzurunda Kur'anı kerim tegannisiz gayet sade, tecvide riayetle okunurdu Dort yuz alim onun anlattıklarından notlar tutar, izdiham, kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlardı Sorulan suallere gayet acık ve doyurucu cevaplar verirdi
Derin ilim sahibi idi On uc ceşit ilimde ders verirdi