nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Sezgicilik (Bergsonculuk, Entuisyonizm) Ne Seslenmek
Fransız idealisti Henri Bergson (18591941)'un öğretisi olarak Bergsonculuk adıyla da anılır Bergson'a kadar algı, gerçeği bilme yetişidir Gerçeği direkt kavratacak sezgiden diğer hiç bir yol yoktur Çünkü reel, bedensel doğa değil, ruhsal doğa, benzer deyişle ruhsal yaşam ve teksözle hayat'dır
Yaşam, evrenin kuruluşuyla başlamıştır ve Maddenin tüm engellerine rağmen yolunu açarak, onun durgunluğunu daha alçak edip kimi yerde onu kımıldatarak akıp gitmektedir Bu sürekli, bölümsüz ve aralıksız akışa Bergson vakit demektedir İşte bu süre'nin bilgisini çakmak için bu süreyle birlikte yaşamak, onun içinde edinmek ve onunla birlikte akmak gerekir ancak bunu ne hafıza ne de bilim gerçekleştirebilir Çünkü zihin ve bilim sinematografik olarak çalışırlar Bergson'a kadar ussal ve bilimsel bilgi sinematografiktir
Bir film, ard arda dizilmiş durgun ve bölümsel resimlerden oluşur Fikir ve bilim, filmin akışını durdurarak bu resimleri bir bir incelerler ve birtakım bilgiler saptarlar Ne yar ancak akışın kişisel olarak kendisini, eş deyişle yaşamı hiç bir vakit kavrayamazlar Çağrıda Bulunmak fakat zihin ve bilim, yalnızca, durgun ve bölünebilir dan Madde üstünde data edinebilirler, yaşam üzerinde data edinemezler (Bergson, geleneksel ruh ve madde karşıtlığı yerine, aynı şey olduğu kolaylıkla anlaşılmakla beraber, terim değiştirerek yaşam ve madde karşıtlığını Koymaktadır) Bergson, bölümsüz olan vakit tasarımını tanıtlamak için, bütün yapıtlarında niceliğe karşı niteliği, çokluğa karşısında yeğinliği, uzaya karşısında zamanı savunur
Ona tarafından evrendeki her değiştirme, bir sayı çoğalması değil bir yeğinlik (şiddet) artışıdır les donnees immediates de la Conscience (Bilincin Araçsız Verileri, Paris 1889) adlı yapıtının önsözünde şöyle der: Amacımız, deterministlerle endeterministler arasındaki tüm tartışmaların nitelikle niceliği birbirine karıştırmaktan ilerigeldiğini göstermeye çalışmaktır Bergson'a gere nicelik bölümlü, nitelikse bölümsüzdür, bundan ötürü de zaman'ye uygundur, şöyle der: Gerçek vakit, nitelikseldir
La pensee et le mouvant (Zihin ve Enerjik, Paris 1934) adlı yapıtında da şöyle der: Biz her değişikliği, her devimi şüphesiz bölünmez olarak tasarlıyoruz Bergson'a tarafından vakit, uzay gibi fiziksel değildir Uzay maddeseldir, çünkü maddesiz uzay ve uzaysız madde (benzeyen deyişle yer kaplamayan madde) yoktur Ama zamanı bölen, parçalayan, onu aylara ve yıllara ayıran hafıza ve bilimdir Hafıza ve bilim, zamanı uzaya bağlamakla (mesela ay ayın, sene dünyanın uzayda yer değiştirmesidir) onu maddeleştirmektedir Aramak ancak akıl ve bilim, hiç bir şeyi maddeleştirmeden inceleyemiyor Yaşamsal akışın, eş deyişle vakit'nin kavranmasıysa maddeleştirilmeden gerçekleşmelidir, çünkü reel zaman, defalarca süre adı verilmiş olan şeydir Bunu kavrayabilecek ol ansa sadece algılama'dir Bergson'a tarafından algılama, kendi bilincine varmış içgüdüdür Şöyle der: İçgüdüyü söyletebilseydik, yaşamın tüm sırlarını çözerdik
Bilinç, içgüdüde içkindir ve ruhsaldır Bundan ötürü de ruhsal hayat akışını sadece o kavrayabilir Bergson, L'Energie Spirituelle (Ruhsal Zorlama, Paris 1920) adlı yapıtında, ruhun ölümsüzlüğünü savunurken şöyle der: Bizler, örgenliği aşan bir bilinç düşüncesine ne dek alışırsak ruhun bedenden sonra yaşamasını da böylece doğal buluruz Şüphesiz, insan bilincinde, onun beynine kaydedilmiş şeylerden diğer hiç bir şey bulunmasaydı, bilincin bedenin alınyazısını izlediğini ve onunla birlikte ölüp gittiğini kabul edebilirdik Ne var ancak bilinç, beyinle benzer şey değildir
Olguları, her sistemden egemen olarak gözden geçirirsek bilinçsel yaşamın beyinsel yaşamdan çok daha geniş olduğunu kolaylıkla görürüz Bu halde de ruhun bedenin ölümünden sonra yaşamım sürdürmesi gerçeği böylece basitleşir ancak ispatlama yükümlülüğü, bizden çok, bu gerçeği yadsıyanlara düşer Çünkü ölümden sonradan bilincin de yok olup gideceği hakkında tek delil, bedenin ölümle çürüyüp dağıldığını görmektir Bu kanıtınsa, bilincin bedenden bağımsızlığı anlaşılınca, hiç bir değeri kalmaz
Bergson, fiziki olan her şeyi ruhsal olana indirgemek istediği gibi, tüm bilimleri de ruhbilime indirgemek ister, şöyle der: Kendi kendime nadiren sorup durmuşumdur: Modern bilim, mekaniğin, astronominin, fiziğin ve kimyanın doğrultusuna yönelmek için matematikten işe başlayacağına ve bütün çabalarını Maddenin incelenmesi üstüne toplayacağına, ruhu göz önünde tutmakla işe başlamış olsaydı; mesela Kepler, Galile, Newton birer ruhbilimci olsaydılar ne olurdu? Şüphesiz, hakkında bugün hiç bir tasarıma sahip olamayacağımız dek üstün bir ruhbilimimiz olurdu
Bergson, kavrama'yi Şöyle tanımlamaktadır: Gerçeği mutlak ya da saltığı reel olarak kavramaya seziş diyorum Tüm idealistlerde olduğu gibi Bergson'da da mutlak ve gerçek kavramları anlamdaştır Bergson'un yaptığı, Elealılar'dan beri sürüp gelen bu geleneksel idealist savı yinelemekten ibarettir Bergson'a tarafından evrim de nitelikseldir, niceliksel birikimlerin niteliksel değişimlere dönüşümü değildir Çünkü böyle olsaydı aralıklı, eş deyişle bölümlü olurdu ve sürüpgitmezdi (eş deyişle süredışı kalırdı) Evrim sadece niteliksel olunca becerikli olması, her lahza kendi kendini yaratarak yenilemesi, yetkinleştirmesi gerekir
Marifetli evrim (Evolution Creatrice, Paris 1906) adlı yanıtında bu yaratıcılığın hayat atılımıyla gerçekleştiğini ilerisürer Bu Nedenle araya bundan başka becerikli (Tanrı) yerleştirmekle Bergson, felsefesel dizgesini tamamlamaktadır Dış Görünüş şudur: Ruhsal bir yaratıcının yönetiminde ruhsal bir evren Bütün dinler de, yüzyıllardan beri, bunu söylemektedirler Böyle olunca Bergsoncu sezgiciliğin Papalık Katolikliğinden hiç bir farkı kalmamaktadır Bergson, madde'ten, yellerin akışına engel olan kocaman dağlar gibi, durgun, yerinden kıpırdamaz, hantal bir şeyi anlamaktadır
Açıkça görüldüğü gibi idealizm, istediği dek terim ve tasarım değiştirsin, Platon'dan kalma terim ve tasarımlarını değiştiremiyor Platon'undan Bergson'una dek yüzyıllardan beri söyledikleri şeyler, defalarca benzer şeylerdir İdealizmin bütün tasarımları gibi Bergson'un tasarımları da usaaykırı ve bilimdışıdır Kaldı ki Bergson, dobra dobra, idrak çekiminde varisi olmak için bilime sırt çevirmek gerektiğini savunmakta ve bilimsel bilgiyi hudut dışı bırakmaktadır Evreni kendi sezgisiyle anlamlandıran mistik sezgicilik, gerekli olarak tekbenciliğe (solipsizm) varır Bireysel sezgiyi, mesela Bergson'un sezgisini, mutlak ve gerçek bilim saymak gerekir ki bu da, ya diğer bilgileri yadsımak ya da herkesin kendi sezgisine kadar sayısız bilgileri benimsemek sonucunu doğurur
Bu sonuç, bilimsel bilginin nesnelliği gerçeğine karşıdır bir de, sadece nicesel değişiklikleri kabul eden vülger evrimciler gibi, sadece nitesel değişiklikleri kabul eden yaratıcı evrimcilerin de hatalı yolda bulundukları bilimsel olarak tanıtlanmıştır Evrim, ne yalnızca nicesel ne de yalnızca nitesel olmayıp, nicesel değişmelerin nitesel değişmeleri gerektirdiği bir süreçtir Bergson'un hayat atılımları adını verdiği olay, nicesel birikimler sonunda çelişmelerin çözümünden diğer bir şey değildir ve ruhsal değil, Maddesel doğada her lahza olagelmektedir *
Fransız idealisti Henri Bergson (18591941)'un öğretisi olarak Bergsonculuk adıyla da anılır Bergson'a kadar algı, gerçeği bilme yetişidir Gerçeği direkt kavratacak sezgiden diğer hiç bir yol yoktur Çünkü reel, bedensel doğa değil, ruhsal doğa, benzer deyişle ruhsal yaşam ve teksözle hayat'dır
Yaşam, evrenin kuruluşuyla başlamıştır ve Maddenin tüm engellerine rağmen yolunu açarak, onun durgunluğunu daha alçak edip kimi yerde onu kımıldatarak akıp gitmektedir Bu sürekli, bölümsüz ve aralıksız akışa Bergson vakit demektedir İşte bu süre'nin bilgisini çakmak için bu süreyle birlikte yaşamak, onun içinde edinmek ve onunla birlikte akmak gerekir ancak bunu ne hafıza ne de bilim gerçekleştirebilir Çünkü zihin ve bilim sinematografik olarak çalışırlar Bergson'a kadar ussal ve bilimsel bilgi sinematografiktir
Bir film, ard arda dizilmiş durgun ve bölümsel resimlerden oluşur Fikir ve bilim, filmin akışını durdurarak bu resimleri bir bir incelerler ve birtakım bilgiler saptarlar Ne yar ancak akışın kişisel olarak kendisini, eş deyişle yaşamı hiç bir vakit kavrayamazlar Çağrıda Bulunmak fakat zihin ve bilim, yalnızca, durgun ve bölünebilir dan Madde üstünde data edinebilirler, yaşam üzerinde data edinemezler (Bergson, geleneksel ruh ve madde karşıtlığı yerine, aynı şey olduğu kolaylıkla anlaşılmakla beraber, terim değiştirerek yaşam ve madde karşıtlığını Koymaktadır) Bergson, bölümsüz olan vakit tasarımını tanıtlamak için, bütün yapıtlarında niceliğe karşı niteliği, çokluğa karşısında yeğinliği, uzaya karşısında zamanı savunur
Ona tarafından evrendeki her değiştirme, bir sayı çoğalması değil bir yeğinlik (şiddet) artışıdır les donnees immediates de la Conscience (Bilincin Araçsız Verileri, Paris 1889) adlı yapıtının önsözünde şöyle der: Amacımız, deterministlerle endeterministler arasındaki tüm tartışmaların nitelikle niceliği birbirine karıştırmaktan ilerigeldiğini göstermeye çalışmaktır Bergson'a gere nicelik bölümlü, nitelikse bölümsüzdür, bundan ötürü de zaman'ye uygundur, şöyle der: Gerçek vakit, nitelikseldir
La pensee et le mouvant (Zihin ve Enerjik, Paris 1934) adlı yapıtında da şöyle der: Biz her değişikliği, her devimi şüphesiz bölünmez olarak tasarlıyoruz Bergson'a tarafından vakit, uzay gibi fiziksel değildir Uzay maddeseldir, çünkü maddesiz uzay ve uzaysız madde (benzeyen deyişle yer kaplamayan madde) yoktur Ama zamanı bölen, parçalayan, onu aylara ve yıllara ayıran hafıza ve bilimdir Hafıza ve bilim, zamanı uzaya bağlamakla (mesela ay ayın, sene dünyanın uzayda yer değiştirmesidir) onu maddeleştirmektedir Aramak ancak akıl ve bilim, hiç bir şeyi maddeleştirmeden inceleyemiyor Yaşamsal akışın, eş deyişle vakit'nin kavranmasıysa maddeleştirilmeden gerçekleşmelidir, çünkü reel zaman, defalarca süre adı verilmiş olan şeydir Bunu kavrayabilecek ol ansa sadece algılama'dir Bergson'a tarafından algılama, kendi bilincine varmış içgüdüdür Şöyle der: İçgüdüyü söyletebilseydik, yaşamın tüm sırlarını çözerdik
Bilinç, içgüdüde içkindir ve ruhsaldır Bundan ötürü de ruhsal hayat akışını sadece o kavrayabilir Bergson, L'Energie Spirituelle (Ruhsal Zorlama, Paris 1920) adlı yapıtında, ruhun ölümsüzlüğünü savunurken şöyle der: Bizler, örgenliği aşan bir bilinç düşüncesine ne dek alışırsak ruhun bedenden sonra yaşamasını da böylece doğal buluruz Şüphesiz, insan bilincinde, onun beynine kaydedilmiş şeylerden diğer hiç bir şey bulunmasaydı, bilincin bedenin alınyazısını izlediğini ve onunla birlikte ölüp gittiğini kabul edebilirdik Ne var ancak bilinç, beyinle benzer şey değildir
Olguları, her sistemden egemen olarak gözden geçirirsek bilinçsel yaşamın beyinsel yaşamdan çok daha geniş olduğunu kolaylıkla görürüz Bu halde de ruhun bedenin ölümünden sonra yaşamım sürdürmesi gerçeği böylece basitleşir ancak ispatlama yükümlülüğü, bizden çok, bu gerçeği yadsıyanlara düşer Çünkü ölümden sonradan bilincin de yok olup gideceği hakkında tek delil, bedenin ölümle çürüyüp dağıldığını görmektir Bu kanıtınsa, bilincin bedenden bağımsızlığı anlaşılınca, hiç bir değeri kalmaz
Bergson, fiziki olan her şeyi ruhsal olana indirgemek istediği gibi, tüm bilimleri de ruhbilime indirgemek ister, şöyle der: Kendi kendime nadiren sorup durmuşumdur: Modern bilim, mekaniğin, astronominin, fiziğin ve kimyanın doğrultusuna yönelmek için matematikten işe başlayacağına ve bütün çabalarını Maddenin incelenmesi üstüne toplayacağına, ruhu göz önünde tutmakla işe başlamış olsaydı; mesela Kepler, Galile, Newton birer ruhbilimci olsaydılar ne olurdu? Şüphesiz, hakkında bugün hiç bir tasarıma sahip olamayacağımız dek üstün bir ruhbilimimiz olurdu
Bergson, kavrama'yi Şöyle tanımlamaktadır: Gerçeği mutlak ya da saltığı reel olarak kavramaya seziş diyorum Tüm idealistlerde olduğu gibi Bergson'da da mutlak ve gerçek kavramları anlamdaştır Bergson'un yaptığı, Elealılar'dan beri sürüp gelen bu geleneksel idealist savı yinelemekten ibarettir Bergson'a tarafından evrim de nitelikseldir, niceliksel birikimlerin niteliksel değişimlere dönüşümü değildir Çünkü böyle olsaydı aralıklı, eş deyişle bölümlü olurdu ve sürüpgitmezdi (eş deyişle süredışı kalırdı) Evrim sadece niteliksel olunca becerikli olması, her lahza kendi kendini yaratarak yenilemesi, yetkinleştirmesi gerekir
Marifetli evrim (Evolution Creatrice, Paris 1906) adlı yanıtında bu yaratıcılığın hayat atılımıyla gerçekleştiğini ilerisürer Bu Nedenle araya bundan başka becerikli (Tanrı) yerleştirmekle Bergson, felsefesel dizgesini tamamlamaktadır Dış Görünüş şudur: Ruhsal bir yaratıcının yönetiminde ruhsal bir evren Bütün dinler de, yüzyıllardan beri, bunu söylemektedirler Böyle olunca Bergsoncu sezgiciliğin Papalık Katolikliğinden hiç bir farkı kalmamaktadır Bergson, madde'ten, yellerin akışına engel olan kocaman dağlar gibi, durgun, yerinden kıpırdamaz, hantal bir şeyi anlamaktadır
Açıkça görüldüğü gibi idealizm, istediği dek terim ve tasarım değiştirsin, Platon'dan kalma terim ve tasarımlarını değiştiremiyor Platon'undan Bergson'una dek yüzyıllardan beri söyledikleri şeyler, defalarca benzer şeylerdir İdealizmin bütün tasarımları gibi Bergson'un tasarımları da usaaykırı ve bilimdışıdır Kaldı ki Bergson, dobra dobra, idrak çekiminde varisi olmak için bilime sırt çevirmek gerektiğini savunmakta ve bilimsel bilgiyi hudut dışı bırakmaktadır Evreni kendi sezgisiyle anlamlandıran mistik sezgicilik, gerekli olarak tekbenciliğe (solipsizm) varır Bireysel sezgiyi, mesela Bergson'un sezgisini, mutlak ve gerçek bilim saymak gerekir ki bu da, ya diğer bilgileri yadsımak ya da herkesin kendi sezgisine kadar sayısız bilgileri benimsemek sonucunu doğurur
Bu sonuç, bilimsel bilginin nesnelliği gerçeğine karşıdır bir de, sadece nicesel değişiklikleri kabul eden vülger evrimciler gibi, sadece nitesel değişiklikleri kabul eden yaratıcı evrimcilerin de hatalı yolda bulundukları bilimsel olarak tanıtlanmıştır Evrim, ne yalnızca nicesel ne de yalnızca nitesel olmayıp, nicesel değişmelerin nitesel değişmeleri gerektirdiği bir süreçtir Bergson'un hayat atılımları adını verdiği olay, nicesel birikimler sonunda çelişmelerin çözümünden diğer bir şey değildir ve ruhsal değil, Maddesel doğada her lahza olagelmektedir *