Şiddet “kişinin kendisi ya da farklı kişi ve gruplarla anlaşmazlığa düştüğünde sorun çözme, inandırma, uzlaştırma gibi yöntemlere başvurmak yerine; yaralama, ölüm, psikolojik zarar ile sonuçlanabilen, kasıtlı güç kullanımına dayalı davranışlara başvurması” olarak tanımlanmaktadır.
Şiddeti tanımlamak, şiddeti anlamak için yeterli değildir. Psikolojide ve sosyolojide hiçbir şeyi tam olarak anlamak ve bu budur deyip “o”na noktayı koymak mümkün değildir. Temel bilimlerde olduğu gibi, bir durumu neden ve sonuç ilişkileri içinde test etmek ve “bu durum, bu koşullarda her zaman böyledir” demek, sosyal bilimler için geçerli değildir. Bu metin sona erdiğinde de şiddete dair söylenecekler bitmiş olmayacaktır.
Şiddet yaşamın her alanında varlığını sürdürmektedir: evde, okulda, işte, sokakta... İnsanlık var olduğu sürece, şiddetsiz bir yaşam pek olası görünmüyor. Şiddetin çok daha az olduğu bir dünya ise birçok insanın hayali. "İnsanlar niçin katil oluyor, insanların katil olması engellenebilir mi?" soruları yerine "cezalar artsın" ve "idam cezası geri gelsin" tartışmaları şiddet, cinayet, tecavüz vb. olaylar yaşandıkça tekrar tekrar gündeme geliyor. Her şeyden önce bir şiddeti başka bir şiddetin ortadan kaldıramayacağı gerçeğini tekrar tekrar hatırlatmak gerekmektedir. İdam cezası varken de, kalktığında da ve halen uygulanan ülkelerde de cinayet ve tecavüzler devam etmektedir. Bu bağlamda yaşanan her olayda "idam cezasının geri getirilmesi” isteğinin bir anlamı olmadığı artık aşikârdır. İdam cezası istemek; kınanan vahşetin yasal olarak uygulanması çağrısıdır fakat bu cezanın geri dönüşü olmayan, hata kaldıramayacak ve insanlık dışı bir ceza olduğu unutulmamalıdır. Bir insanı katil yapan nedenleri araştıran farklı birçok araştırma bulunmaktadır. Bu araştırmaların hiçbiri idam korkusunun onları katil olmaktan vazgeçirdiğini göstermemektedir. Şiddet riski olanları önceden tespit edebilmek, tedbirler almaya çalışmak bir oranda insanları koruyabilmektedir.
Peki, şiddeti azaltmak, onu bir değer olmaktan çıkarmak için ne yapılmalı? Elbette önce insanı anlamak gerekmektedir. İnsan; ele avuca sığmayan, ne zaman ne yapacağı tam olarak kestirilemeyen, psikolojik yönü kadar sosyal yönü de olan bir varlıktır.
İnsanlar Neden Şiddete Meyilli?
Kişilerin şiddete meyilli olmasında; kültürel yaşantısından, eğitim düzeyine, aile yaşantısından yaşadığı çoğrafik yapıya kadar her şey etkilidir. Çocukluk döneminde yaşadığı travmalardan, sosyal çevresine kadar yaşanan her şey kişinin şiddete meyilli olmasına zemin hazırlayabilir. Sağlıklı bir çocukluk dönemi yaşamayan bireyler yetişkinlikte üstesinden gelemediği durumları bastırmak için şiddete başvurabilir. Ailesinde şiddet olgusu yaygın olan bir kişinin, çocukluk döneminde yaşadığı şiddet, istismar ve ihmal; öfkenin ve şiddetin ortaya çıkmasını tetikleyebilmektedir. Bunu önlemek için temel değişikliklere ihtiyacımız vardır. Eğitim bunların başında gelmektedir. Önce ailede başlayan bu eğitime okulda devam edilmelidir. Geleceğimiz olacak çocuklarımızın kendini ifade edebileceği ortamlar oluşturmalı, ifade yeteneğini güçlendirmek ve geliştirmek adına iletişim dersi adı altında bu konu hakkında bilgi verilmelidir. Kendini değerli hissetmesini sağlamak, düşüncelerinin önemli olduğunu hissettirmek çocuğa, özgüveni açısından yarar sağlayacaktır. Bu bağlamda şiddet olgusunun sebepleri öğrenilmiş olursa çözüm için ilerlemeler kaydetmek daha kolay olacaktır. Bilmeliyiz ki; çocukluk dönemi, yetişkinlik ve sağlıklı bir karakter için önemlidir.
Unutulmamalıdır ki; herkesin içinde antisosyal dürtüler (kendimize ait olmayan bir şeyleri almaya çalışmak, birilerinin kötülüğünü istemek, başkalarından yararlanmak vb. herkesin aklından geçer) bulunmaktadır fakat bazı insanlar bu antisosyal dürtüleri ileri derecede taşır ve bu antisosyal dürtüleri dışa vuran davranışlar sergiler. Araştırmalar ağır antisosyal davranışların daha çok erkeklerde ortaya çıktığını göstermektedir. Bunun yanı sıra ebeveynlerin antisosyal olması büyük risklerden biri olarak bulunmuş fakat eğitimin bu riski azaltabileceği de görülmüştür.
Şiddete meyilli kişilerin psikolojik destek almaları oldukça önemlidir. Bir bireyin kendinin farkında olması çözüm için gerekli adımları atacağı anlamına gelmektedir.
Bu süreci toparlamak gerekirse; şiddet, bireyin zayıflığı karşısında ve bu zayıflığı hissettiği tüm durumlarda, yaşadığı yetersizlik duygularıyla baş edememe ve bu durumu kabullenememenin bir sonucu olarak, zayıf olan benliğine karşı geliştirdiği bir reddetme tepkisidir. Bir başka deyişle, bireyin kendi olmamışlığını, kendi olmayı başarmışlarla her karşılaştığında fark etmesinin sonucu olarak gösterdiği yoğun reddedici tepkidir.
Bu kuramsal bilgiler ve gündelik yaşama ilişkin çıkarımlar, bir toplumun eğitim sistemine, eğitimcilerine, görsel ve işitsel iletişim araçlarına yansıtılabilirse, şiddetin toplumsal bir tehdit oluşturmaktan çıkacağına inanılmaktadır.