Christophe Andre tarafından yazılmış olan, “Looking at Mindfulness” kitabına kapak resimliği yapmış bir tablodan bahsedeceğiz: “Bulutların Üzerinde Yolculuk” ya da “Sis Denizinde Amaçsızca Dolaşan Gezgin “(Der Wanderer über dem Nebelmeer). Caspar David Freidrich tarafından yapılmış olan bu eser, Almanya’nın Hamburg kentindeki ‘Kunsthalle Hamburg’da sergilenmektedir.
1774 yılında doğan ve 1840’ta 66 yaşında son nefesini verenCaspar David Friedrich, 7 yaşında annesini, 8 yaşında kardeşi Elizabeth’i, 17 yaşında diğer kardeşi Maria’yı tifüsten kaybetmiştir. Bu kayıplar, genç Caspar’ı derinden yaralasa da en derin yarasını 13 yaşında almıştır. Abisi Johann Christoffer’le buz gölünde kayan Caspar, buzun kırılmasıyla suya düşer ve yardımına koşan abisi, kardeşinin canını kurtarsa da kendisi buz gölünde boğulmaktan kurtulamamış ve kardeşi Caspar’ın önünde boğularak ölmüştür. Anne ve kızkardeşlerinin ölümünden sonra abisi Johann’ın ölümünün Caspar üzerindeki etkisi, eserlerindeki o soğuk ve etkileyici atmosferden izlenebilmektedir.
J. G. Quinstrop’tan dersler alarak resim yeteneğini geliştirmiştir. 1794’te girdiği Kopenhag Akademi’de dikkat çekip, okul bittikten sonra Almanya’ya dönerek Dresden’e yerleşmiş ve hayatının sonuna kadar oradan ayrılmamıştır. Dramatik sahneleri, karmaşık duyguları ve esrarengiz atmosferleri resmetmesiyle ünlenmiştir. Doğanın hem sakin hem de coştuğu anları tuvaline yansıtan sanatçı, genç Alman ve İskandinav sanatçıları derinden etkilemiştir. 1824’te Dresden Akademisi’ndeki profesörlüğü sırasında öğrencilerine, formatif figürleri ve romantik akımın inceliklerini aşılamış, bir dönem eserleri sanat çevrelerince unutulsa da, 1900’lerin başında popülerliğini yeniden kazanmıştır.
Caspar’ın 44 yaşındayken tamamladığı “Der Wanderer Über Dem Nebelmeer“de sisli bir havada kayalıkların üzerinde durup dağlara bakan genç bir adam konu edilmektedir. Sağ elinde baston tutan yeşil paltolu bu genç adamın, kızılımsı saçları rüzgarda uçuşurken resmedilmiştir. Geleceği düşünen ama önünü sis perdesinden göremeyen birinin hikâyesi anlatılmaktadır aslında. Tabloda, karmaşık ve belirsiz bir manzaraya bakan erkeğin kendi üzerine düşünüyor olması, hem bu manzara içinde önemsizliğine, hem de dik bir kayalıkta durduğu için, önündeki her şeye vakıf olduğuna gönderme yapar. Tablonun anlamı, Almanca özgün ismi olan “Wanderer über dem Nebelmeer”in nasıl yorumlanacağına göre de değişebilir. Buradaki “wanderer” sözcüğü, amaçsızca dolaşan kişi ya da doğa yürüyüşçüsü anlamlarına gelebilir. İlk anlama göre resimdeki adam kaybolmuş olabilir. İkinci anlama göre ise önceden belirlediği bir yere gitmekte olabilir. Resimde yer alan adamın duruşu üzerinden yapılan yorumlarda, adamın sis denizine bakışının “Kantçı yaklaşımdaki kendi üzerine düşünme eylemini yansıttığı”; adamın gezinti yapmakta oluşu “bilinmeyen geleceğe dair bir metaforu yansıttığı”, adamın uçurumun tepesindeki duruşunun ise “adamın hem manzara üzerindeki hâkimiyetini temsil ettiği, hem de insanın bu manzara içindeki önemsizliğini vurguladığı” gibi romantik bakış açılarını yansıttığı düşünülmektedir.
Peki “Mindfulness” ile bu tablonun bağlantısı nedir?
Bilinçli farkındalık; “dikkatin isteyerek ve bilerek şimdiki ana yöneltilmesine ve deneyimlerin yargılanmadan ve oldukları gibi kabullenmesine dayanan bir uyanıklık ve farkında olma durumudur (İyi Hissetme Sanatı. Diyojen Yayınları, 2015).” Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere Bilinçli Farkındalık, daha fazla dikkat vermek değil, dikkati yönlendirme tarzınızı elinizdeki veri ve imkânlarla akıllıca ve bilinçli bir biçimde değişimleyebilmektir.
Bilinçli farkındalığı yaşamın içinde uygulayabilir olmak için öncelikle yavaşlamak ya da sakin olmak ve hatta kimi zaman durmak gerekiyor. Hızla yaşamın akışına dalıp gittiğimizde çevremizdeki olup bitenlerden bîhaber kalıyoruz. Oysa farkında olmak, bilinçli farkındalığın bir ön şartı gibidir. Bunun için de doğal olarak yavaşlamak yaşamı ağır çekimde izlemek gerekir. İşte bu tablo, tam da bunu anlatmaktadır.
Ne var ki, günümüz dünyası bir hız dünyasıdır. Daima en önde olmayı, hemen ve çabuk olmayı zorunlu kılar. Yavaşlamak, adeta cezalandırılan bir davranış modeli olarak görülür. Bu yüzden artık çok daha fazla oranlarda farkındalığa ihtiyacımız vardır ve ruh sağlığımızın devamlılığı için “farkında yaşamak” hepimizin temel yaşam tarzı olmalıdır.