iltasyazilim
FD Üye
Sivil Toplum Örgütlerinin Amacı nelerdir
Sivil Toplum Kuruluşlarının Amacı
Sivil toplum örgütleri demokratik sistemler içinde vazgeçilmez esas unsurlardan biridir Bilindiği gibi önümüzdeki yıllar tüm dünyada dernekler, vakıflar ve sivil toplum örgütleri büyük önem talep edecektir Hatta siyasi partiler de hükümet olmadıkları sürece sivil toplum örgütü olarak görülebilir
Sivil toplum örgütleri kendi içinde benzer düşünceyi paylaşan insanların bir araya gelmesiyle kurumsallaşmaktadır Bu örgütler her ne değin tek müşteri nitelik gösteriyor olsalar bile bunlar kendi çatıları aşağıda bir şiddet oluşturmaktadır Öbür niyet ve kavrama aşağı çalışan sivil toplum örgütleri bir şehirde, bölgede veya ülke bütününde bir demet oluşturmaktadır Bu da farklılık ve zenginlik olarak değerlendirilmelidir Toplumda sosyal dokuyu koruyan yöresel özelliklere ve güzelliklere sahip çıkan ve yaşatan kuruluşlardır Bu örgütler toplum düşüncesinin özgürleşmesine ve siyasi kalitenin yükselmesine büyük katkı sağlamaktadır Sivil toplum örgütleri kendi ürettiğini bir başkasına dayatmaz Eğer bir dayatma olursa bir başka örgüt de kendi üretimini dayatır Bu bakımdan dayatma sivil toplum kuruluşlarının düşmanıdır Sivil toplum örgütleri hür hafıza ve bağımsızlık teşebbüsle beslenir Bu yapılardan nedeniyle sivil bir gücü temsilcilik etmekte ve üçüncü sektör olarak isimlendirilmektedir
Birinci sektör; yasa mevzuat ve mevzuatla idare ve faaliyet içinde yer alan devlet sektörüdür İkinci sektör ise kazancını maksimum kılacak kavrama içinde çalışan sermaye sahipleri, şirketler ve çalışanlardır Üçüncü sektör ise her iki ortamda bulunan ve bulunmayan insanlardan oluşan, gönüllülerin bulunduğu sektördür Bu sektör sivil kuruluşlardır Bunlar üçüncü sektör olarak isimlendirilmektedir Bu kuruluşların üretiminde, yasa, mevzuat ve mevzuatlar devlet sektöründe olduğu gibi sınırlayıcı değildir Gönüllü olarak hizmet edenler, şirket ve anapara kesiminde olduğu gibi kar amacı taşımadığı ve serbest düşünen, serbest hareket eden insanlardan meydana gelmediği aşikardır Üçüncü sektör olarak sivil toplum örgütleri öteki sektörlere kadar daha kaliteli, daha eşsiz araştırmalar yaparak yerel ve merkezi yönetimlere katkı sağlamaktadırlar
2 Türkiye ’ deki Sivil Toplum Örgütleri
Sivil Toplum Örgütleri – Devlet İlişkileri
Türkiye ’deki sivil toplum örgütleri Kızılay, Türk Hava Kurumu, Mühendis ve Mimarlar Odası, Ticaret ve Sanayi Odaları gibi benzeri resmi örgütler , Dernekler, Vakıflar ve Sendikalar gibi sivil örgütler olarak sınıflandırılabilir Bu ikinci grup örgütler yasalar çerçevesinde devlet kurumlarından müsade alarak faaliyet göstermektedirler Böyle olmasına karşılık en üst düzeyde devlet yetkilileri sivil toplum örgütleri falan, filan…, “kıytırık bir dernek gibi tanımlara ve yoğun ve uzun bürokratik süreçlere sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini engellemektedir Yasal olarak yerleşmiş sivil toplum örgütleri aşağılanmakta ve önemsenmemektedir
Yöneticiler göre birinci grup örgütler için “güya devlete ait kurum yerine “yarı sivil kuruluş bakış açısı öne çıkarılmalıdır Yöneticiler sivil toplum örgütlerinin yaptıklarını, bardağın boş kısmı değil de doymuş kısmı olarak görmelidirler Yöneticilerin kendilerini talimatlar veren ve diğerlerini emir alan ve uygulayan olarak görme tarzını terk etmesi ve sivil toplum örgülerine fuzi mantığıyla yaklaşması gerekmektedir
Türkiye ’de faaliyette yer alan sivil toplum örgütleri birtakım yapı ve kurumlaşma sorunları taşımaktadır Bunlar aşılmalıdır Sivil toplum örgütleri bu sorunları aştıkları sürece başarılı olacaktır Bu bakımdan Hukuk devletini korumayı ve yaşatmayı kasıt edinmiş sivil toplum örgütlerinin insancıl ve barışcıl yakalaşımlarla önü açılmalıdır Hem sivil toplum örgütlerinde amaçlarına yerinde faaliyetlerin planlanmasında iç yöneticilerinin başarısını sağlayacak sistem kurulmalıdır Bir çok sivil toplum örgütü faaliyetlerini yürütmede, organize etmede,plan ve programını oluşturmada yönetsel data ve beceri eksikliği yaşamaktadır Bu bakımdan sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin yetiştirilmesine yönelik üniversitelerde bölümler açılmalıdır
Bedensel Kaynak Temini;
Sivil Toplum Örgütleri; ihtiyacı olan maddesel kaynakların temininde ve harcamasında profesyonel bir egzersiz içinde görülmemektedir Birçok “bağış kavramına sıkışmış kalmıştır Bağışların yanında bu örgütler ulus ve özel kuruluşlar tarafından desteklenmelidir Mesleki etkinlik gösteren sivil toplum örgütlerinin ise mesleki üretim ve hizmet faaliyetleri göstererek yeni maddi kaynaklar temin etmelerinin yasal olarak önü açılmalıdır
Kararlara Katılma;
Başta Sivil toplum örgütleri kendi içinde üyelerinin kara verme sürecine özgürce katılmalarını sağlamalıdır Bunun yanı sıra toplumsal ve siyasal sürece katkıları olmalıdır Sivil toplum örgütlerinin manzara ve düşüncelerini her türlü irtibat araçlarıyla topluma sunabilmelerinin hukuki olarak önü açılmalıdır
Sivil Toplum Örgütlerinin Kendi Aralarındaki İlişkiler;
Türkiye ’de faaliyet belirten sivil toplum örgütleri arasında iletişim ve diyalog eksikliği bulunmaktadır Bu bakımdan toplumsal sorunlarda müşterek hareket ve şiddet birliği kolayca sağlanamamaktır Bu bakımdan Türkiye ’deki sivil toplum örgütleri kendi arasında irtibat kurmalı, ortak projeler üretmeli ve yardımlaşma, işbirliği ve diyalog gayreti içinde olmalıdır
Kurumlar – Sosyal Örgütler – Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili data, evrak ve dökümanlar Edubilim kadar sizler için biraraya getirilmiştir Sizde bu konularla ilgili bildiklerinizi veya elinizdeki dökümanları bizimle paylaşırsanız hoşnut oluruz…
Sivil Toplum Kuruluşları
Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar haricen ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, yasal ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle bölge, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar veveya üyelik ödemeleri ile karşılayan kuruluşlardır
Tarihçe
Milletlerarası STK ’ların tarihi 19 yüzyılın ortalarına dek uzanmaktadır Köleliğe karşı ve kadın haklarının kazanılması konularında fazla önemli roller oynayan STK ’ların etkinlikleri Dünya Silahsızlanma Konferansında en üst düzeye ulaşmıştır Oysa bugünkü manası ile “Sivil Toplum Kuruluşu kavramı birincil defa 1945 yılında Birleşik Milletler teşkilatının kuruluşu sırasında, kuruluş beyannamesinin 10 Bölümününün 71 Maddesinde devlet ve aza ülkelere ait olmayan kuruluşların danışmanlık rolü ile ilgili tanımlamada kullanılmıştır Sivil Toplum Kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınma alanındaki yaşamsal rolleri birincil kere Birleşmiş Milletlerin STK ’lar ile BM arasında sıkı danışmanlık ilişkilerinin düzenlendiği 21 ajandasının 27 Başlığında dile getirilmiştir
Sivil toplum kuruluşları oda, sendika, vakıf ve dernek adı aşağı faaliyet gösterir Vakıf dernekler topluma yardımcı bir hizmet ilerletmek için belirlenmiş hukuki topluluklardır Sivil Toplum Kuruluşları, herhangi bir devlet organından egemen bir şekilde özel kişilerin girişimiyle kanuni olarak belirlenmiş her türlü organizasyon için kullanılan genel bir terimdir STK ’ların tamamen ya da kısmen devlet organları kadar desteklendiği durumlarda bile STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça kurumun STK olma özelliğinin devam ettiği kabul edilir
Küresel Örgütler
20 yüzyıl boyunca, küreselleşme STK ’ların önemini artırmıştır Birçok sorunların ülkelerin kendi içinde çözülmesi imkansızdır Uluslararası antlaşmalar ve Dünya Ticaret Örgütü gibi Uluslararası Örgütler finansal alandaki büyük aktörlerin çıkarlarına odaklı olarak algılanmaktadırlar Bu alandaki dengesizliği onarmak için STK ’lar insani konular, yeniden yapılanma yardımları ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında gelişim göstermişlerdir Buna bir örnek olarak Dünya Idareli Forumuna muhalif bir buluşma olarak heryıl düzenlenen Dünya Sosyal Forumunun heryıl Ocak ayında Dünya Ekonomik Forumunun düzenlendiği Davos ’ta düzenlenmesi belirtilebilir 5 Dünya Sosyal Forumu Ocak 2005 tarihinde 1000 ’den artı uluslararası STK temsilcisinin katılımı ile toplanmıştır
Fikirler
Bu tür toplantılarda genelde STK ’ların fakirlerin popüler hareketlerinin yerini aldığını savunurken öteki gruplar STK ’ların kuruluşlarından beri Sömürgeci yapıda olduklarını ve koloniyal dönemde ruhban sınıfının üstlendiğine aynı bir tahsis yürütmekte olduklarını ve bir ülkenin iç işlerine STK ’ler aracılığı ile müdahele etmeyi amaçladıklarını savunmuşlardır
Ilk kez batıda ortaya çıkan sivil toplum, batıdaki mutlak monarşilerin tüm şiddet ve baskılarına karşın onların kontrollerinden kaçan ve bu nedenle özerk (otonom) bir sürecin şekillenmesini karşılayan güçtür Ortaçağda batıdaki şehirlerde oturan kişiler, zamanla şehirli olarak kolektif bir bilinç geliştirmiş ve sivil toplum olgusunun doğmasını sağlamışlardır Batı monarşileri sivil toplumun izlerini hiçbir zaman tamamen silememiştir Sivil toplumda iktidarı dizginleyen bir baskı olarak süregelmiştir Bugünkü anlamda sivil toplumun ortaya çıkışı ise batıda sanayi devrimi ile meydana gelen yeni toplumsal ve siyasal arayışların sonucu olmuştur Batıda Rönesans ’tan sonraki gelişmelerin bir sonucu olarak yeni bir siyasal toplum arayışına girişilmiş, bunun bir gereği olarak da Halk devlet, ulusal nitelikli bir din, daha iştirakçi ve özgürlükçü bir siyasal hayat, doğal halden aranmış bir siyasal inşa gibi temalar tartışılmıştır Zira Katolik kilisesi Rönesans ’tan önce yaşamın her alanında olduğu gibi siyasal hayat ve normlar üstünde de hegemonya kurmuş ve Katolizm eksenli değerler geliştirmiştir Ama daha sonraları bir yana Martin Luther King ve John Calvin öncülüğünde başlayan milli din arayışı, bir yandan da Machiavelli göre başlatılan ulusal devlet arayışlarının etkisi ile yeni bir siyasal yapının temelleri atılmıştır Sivil toplum kavramına Hobbes, Locke ve Rousseau gibi düşünürler öbür şekillerde yorumladıktan sonra bu kavramı bildiğimiz anlamda Hegel kullanmıştır Hegel sivil toplum ile siyasal topluma arasında bir fark yapmış analitik bir düzeyde devlet ve toplum arasındaki çizgileri belirtmiştir Devletin düzenlediği alanları ve toplumsal ilişkileri siyasal toplum kavramıyla ifade etmiş, geriye kalan özerk alanları ise sivil toplum olarak isimlendirmiştir Hegel sivil toplumu, bütün kişisel menfaatlerin birbirleriyle çarpıştığı bir savaş alanı olarak tanımlar Keza ona göre bu kişisel menfaatler bir yandan özel topluluğun menfaatlerine karşı bir yana da kişisel üstünlük ile özel topluluğun menfaatleri devletin düzenlemelerine ve yüksek görünüm noktasına karşı çaba ederler Sivil toplum kuruluşlarıda devlete ait kurumları gibi egzersiz şekillerini yasalar çerçevesinde kendileri belirler Ayrıldıkları tek nokta devlete ait kurumların alıştırma şekillerini devlet belirler *
Sivil Toplum Kuruluşlarının Amacı
Sivil toplum örgütleri demokratik sistemler içinde vazgeçilmez esas unsurlardan biridir Bilindiği gibi önümüzdeki yıllar tüm dünyada dernekler, vakıflar ve sivil toplum örgütleri büyük önem talep edecektir Hatta siyasi partiler de hükümet olmadıkları sürece sivil toplum örgütü olarak görülebilir
Sivil toplum örgütleri kendi içinde benzer düşünceyi paylaşan insanların bir araya gelmesiyle kurumsallaşmaktadır Bu örgütler her ne değin tek müşteri nitelik gösteriyor olsalar bile bunlar kendi çatıları aşağıda bir şiddet oluşturmaktadır Öbür niyet ve kavrama aşağı çalışan sivil toplum örgütleri bir şehirde, bölgede veya ülke bütününde bir demet oluşturmaktadır Bu da farklılık ve zenginlik olarak değerlendirilmelidir Toplumda sosyal dokuyu koruyan yöresel özelliklere ve güzelliklere sahip çıkan ve yaşatan kuruluşlardır Bu örgütler toplum düşüncesinin özgürleşmesine ve siyasi kalitenin yükselmesine büyük katkı sağlamaktadır Sivil toplum örgütleri kendi ürettiğini bir başkasına dayatmaz Eğer bir dayatma olursa bir başka örgüt de kendi üretimini dayatır Bu bakımdan dayatma sivil toplum kuruluşlarının düşmanıdır Sivil toplum örgütleri hür hafıza ve bağımsızlık teşebbüsle beslenir Bu yapılardan nedeniyle sivil bir gücü temsilcilik etmekte ve üçüncü sektör olarak isimlendirilmektedir
Birinci sektör; yasa mevzuat ve mevzuatla idare ve faaliyet içinde yer alan devlet sektörüdür İkinci sektör ise kazancını maksimum kılacak kavrama içinde çalışan sermaye sahipleri, şirketler ve çalışanlardır Üçüncü sektör ise her iki ortamda bulunan ve bulunmayan insanlardan oluşan, gönüllülerin bulunduğu sektördür Bu sektör sivil kuruluşlardır Bunlar üçüncü sektör olarak isimlendirilmektedir Bu kuruluşların üretiminde, yasa, mevzuat ve mevzuatlar devlet sektöründe olduğu gibi sınırlayıcı değildir Gönüllü olarak hizmet edenler, şirket ve anapara kesiminde olduğu gibi kar amacı taşımadığı ve serbest düşünen, serbest hareket eden insanlardan meydana gelmediği aşikardır Üçüncü sektör olarak sivil toplum örgütleri öteki sektörlere kadar daha kaliteli, daha eşsiz araştırmalar yaparak yerel ve merkezi yönetimlere katkı sağlamaktadırlar
2 Türkiye ’ deki Sivil Toplum Örgütleri
Sivil Toplum Örgütleri – Devlet İlişkileri
Türkiye ’deki sivil toplum örgütleri Kızılay, Türk Hava Kurumu, Mühendis ve Mimarlar Odası, Ticaret ve Sanayi Odaları gibi benzeri resmi örgütler , Dernekler, Vakıflar ve Sendikalar gibi sivil örgütler olarak sınıflandırılabilir Bu ikinci grup örgütler yasalar çerçevesinde devlet kurumlarından müsade alarak faaliyet göstermektedirler Böyle olmasına karşılık en üst düzeyde devlet yetkilileri sivil toplum örgütleri falan, filan…, “kıytırık bir dernek gibi tanımlara ve yoğun ve uzun bürokratik süreçlere sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini engellemektedir Yasal olarak yerleşmiş sivil toplum örgütleri aşağılanmakta ve önemsenmemektedir
Yöneticiler göre birinci grup örgütler için “güya devlete ait kurum yerine “yarı sivil kuruluş bakış açısı öne çıkarılmalıdır Yöneticiler sivil toplum örgütlerinin yaptıklarını, bardağın boş kısmı değil de doymuş kısmı olarak görmelidirler Yöneticilerin kendilerini talimatlar veren ve diğerlerini emir alan ve uygulayan olarak görme tarzını terk etmesi ve sivil toplum örgülerine fuzi mantığıyla yaklaşması gerekmektedir
Türkiye ’de faaliyette yer alan sivil toplum örgütleri birtakım yapı ve kurumlaşma sorunları taşımaktadır Bunlar aşılmalıdır Sivil toplum örgütleri bu sorunları aştıkları sürece başarılı olacaktır Bu bakımdan Hukuk devletini korumayı ve yaşatmayı kasıt edinmiş sivil toplum örgütlerinin insancıl ve barışcıl yakalaşımlarla önü açılmalıdır Hem sivil toplum örgütlerinde amaçlarına yerinde faaliyetlerin planlanmasında iç yöneticilerinin başarısını sağlayacak sistem kurulmalıdır Bir çok sivil toplum örgütü faaliyetlerini yürütmede, organize etmede,plan ve programını oluşturmada yönetsel data ve beceri eksikliği yaşamaktadır Bu bakımdan sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin yetiştirilmesine yönelik üniversitelerde bölümler açılmalıdır
Bedensel Kaynak Temini;
Sivil Toplum Örgütleri; ihtiyacı olan maddesel kaynakların temininde ve harcamasında profesyonel bir egzersiz içinde görülmemektedir Birçok “bağış kavramına sıkışmış kalmıştır Bağışların yanında bu örgütler ulus ve özel kuruluşlar tarafından desteklenmelidir Mesleki etkinlik gösteren sivil toplum örgütlerinin ise mesleki üretim ve hizmet faaliyetleri göstererek yeni maddi kaynaklar temin etmelerinin yasal olarak önü açılmalıdır
Kararlara Katılma;
Başta Sivil toplum örgütleri kendi içinde üyelerinin kara verme sürecine özgürce katılmalarını sağlamalıdır Bunun yanı sıra toplumsal ve siyasal sürece katkıları olmalıdır Sivil toplum örgütlerinin manzara ve düşüncelerini her türlü irtibat araçlarıyla topluma sunabilmelerinin hukuki olarak önü açılmalıdır
Sivil Toplum Örgütlerinin Kendi Aralarındaki İlişkiler;
Türkiye ’de faaliyet belirten sivil toplum örgütleri arasında iletişim ve diyalog eksikliği bulunmaktadır Bu bakımdan toplumsal sorunlarda müşterek hareket ve şiddet birliği kolayca sağlanamamaktır Bu bakımdan Türkiye ’deki sivil toplum örgütleri kendi arasında irtibat kurmalı, ortak projeler üretmeli ve yardımlaşma, işbirliği ve diyalog gayreti içinde olmalıdır
Kurumlar – Sosyal Örgütler – Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili data, evrak ve dökümanlar Edubilim kadar sizler için biraraya getirilmiştir Sizde bu konularla ilgili bildiklerinizi veya elinizdeki dökümanları bizimle paylaşırsanız hoşnut oluruz…
Sivil Toplum Kuruluşları
Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar haricen ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, yasal ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle bölge, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar veveya üyelik ödemeleri ile karşılayan kuruluşlardır
Tarihçe
Milletlerarası STK ’ların tarihi 19 yüzyılın ortalarına dek uzanmaktadır Köleliğe karşı ve kadın haklarının kazanılması konularında fazla önemli roller oynayan STK ’ların etkinlikleri Dünya Silahsızlanma Konferansında en üst düzeye ulaşmıştır Oysa bugünkü manası ile “Sivil Toplum Kuruluşu kavramı birincil defa 1945 yılında Birleşik Milletler teşkilatının kuruluşu sırasında, kuruluş beyannamesinin 10 Bölümününün 71 Maddesinde devlet ve aza ülkelere ait olmayan kuruluşların danışmanlık rolü ile ilgili tanımlamada kullanılmıştır Sivil Toplum Kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınma alanındaki yaşamsal rolleri birincil kere Birleşmiş Milletlerin STK ’lar ile BM arasında sıkı danışmanlık ilişkilerinin düzenlendiği 21 ajandasının 27 Başlığında dile getirilmiştir
Sivil toplum kuruluşları oda, sendika, vakıf ve dernek adı aşağı faaliyet gösterir Vakıf dernekler topluma yardımcı bir hizmet ilerletmek için belirlenmiş hukuki topluluklardır Sivil Toplum Kuruluşları, herhangi bir devlet organından egemen bir şekilde özel kişilerin girişimiyle kanuni olarak belirlenmiş her türlü organizasyon için kullanılan genel bir terimdir STK ’ların tamamen ya da kısmen devlet organları kadar desteklendiği durumlarda bile STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça kurumun STK olma özelliğinin devam ettiği kabul edilir
Küresel Örgütler
20 yüzyıl boyunca, küreselleşme STK ’ların önemini artırmıştır Birçok sorunların ülkelerin kendi içinde çözülmesi imkansızdır Uluslararası antlaşmalar ve Dünya Ticaret Örgütü gibi Uluslararası Örgütler finansal alandaki büyük aktörlerin çıkarlarına odaklı olarak algılanmaktadırlar Bu alandaki dengesizliği onarmak için STK ’lar insani konular, yeniden yapılanma yardımları ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında gelişim göstermişlerdir Buna bir örnek olarak Dünya Idareli Forumuna muhalif bir buluşma olarak heryıl düzenlenen Dünya Sosyal Forumunun heryıl Ocak ayında Dünya Ekonomik Forumunun düzenlendiği Davos ’ta düzenlenmesi belirtilebilir 5 Dünya Sosyal Forumu Ocak 2005 tarihinde 1000 ’den artı uluslararası STK temsilcisinin katılımı ile toplanmıştır
Fikirler
Bu tür toplantılarda genelde STK ’ların fakirlerin popüler hareketlerinin yerini aldığını savunurken öteki gruplar STK ’ların kuruluşlarından beri Sömürgeci yapıda olduklarını ve koloniyal dönemde ruhban sınıfının üstlendiğine aynı bir tahsis yürütmekte olduklarını ve bir ülkenin iç işlerine STK ’ler aracılığı ile müdahele etmeyi amaçladıklarını savunmuşlardır
Ilk kez batıda ortaya çıkan sivil toplum, batıdaki mutlak monarşilerin tüm şiddet ve baskılarına karşın onların kontrollerinden kaçan ve bu nedenle özerk (otonom) bir sürecin şekillenmesini karşılayan güçtür Ortaçağda batıdaki şehirlerde oturan kişiler, zamanla şehirli olarak kolektif bir bilinç geliştirmiş ve sivil toplum olgusunun doğmasını sağlamışlardır Batı monarşileri sivil toplumun izlerini hiçbir zaman tamamen silememiştir Sivil toplumda iktidarı dizginleyen bir baskı olarak süregelmiştir Bugünkü anlamda sivil toplumun ortaya çıkışı ise batıda sanayi devrimi ile meydana gelen yeni toplumsal ve siyasal arayışların sonucu olmuştur Batıda Rönesans ’tan sonraki gelişmelerin bir sonucu olarak yeni bir siyasal toplum arayışına girişilmiş, bunun bir gereği olarak da Halk devlet, ulusal nitelikli bir din, daha iştirakçi ve özgürlükçü bir siyasal hayat, doğal halden aranmış bir siyasal inşa gibi temalar tartışılmıştır Zira Katolik kilisesi Rönesans ’tan önce yaşamın her alanında olduğu gibi siyasal hayat ve normlar üstünde de hegemonya kurmuş ve Katolizm eksenli değerler geliştirmiştir Ama daha sonraları bir yana Martin Luther King ve John Calvin öncülüğünde başlayan milli din arayışı, bir yandan da Machiavelli göre başlatılan ulusal devlet arayışlarının etkisi ile yeni bir siyasal yapının temelleri atılmıştır Sivil toplum kavramına Hobbes, Locke ve Rousseau gibi düşünürler öbür şekillerde yorumladıktan sonra bu kavramı bildiğimiz anlamda Hegel kullanmıştır Hegel sivil toplum ile siyasal topluma arasında bir fark yapmış analitik bir düzeyde devlet ve toplum arasındaki çizgileri belirtmiştir Devletin düzenlediği alanları ve toplumsal ilişkileri siyasal toplum kavramıyla ifade etmiş, geriye kalan özerk alanları ise sivil toplum olarak isimlendirmiştir Hegel sivil toplumu, bütün kişisel menfaatlerin birbirleriyle çarpıştığı bir savaş alanı olarak tanımlar Keza ona göre bu kişisel menfaatler bir yandan özel topluluğun menfaatlerine karşı bir yana da kişisel üstünlük ile özel topluluğun menfaatleri devletin düzenlemelerine ve yüksek görünüm noktasına karşı çaba ederler Sivil toplum kuruluşlarıda devlete ait kurumları gibi egzersiz şekillerini yasalar çerçevesinde kendileri belirler Ayrıldıkları tek nokta devlete ait kurumların alıştırma şekillerini devlet belirler *