Sivil Toplum Orgutlerinin Yeri ve Onemi,
Sivil Toplum Orgutlerinin Onemi
İnsan, insan olarak yaratılmış olmak dolayısıyla birtakım haklar ve yukumluluklere sahiptir İnsanın bu haklardan vazgecmeye, bunları devretmeye hakkı olmadığı gibi, hicbir gucun de hicbir gerekceyle bu hakları ortadan kaldırma yetkisi bulunmamaktadır Bu da, insan haklarının insandan ayrılmazlığını vurgulamakta ve hakların temelinde 'insan olarak yaratılma'nın asıl faktor olduğuna işaret etmektedir
Bu hakları ifade etmek uzere ceşitli terimlerin kullanılmış olduğunu goruyoruz; kişi hak ve ozgurlukleri, temel hak ve ozgurlukler, kamu ozgurlukleri, vb Ancak bunların hicbirisi, insan hakları kavramı kadar geniş kapsamlı değildir Hak kavramı, ozgurlukleri icermenin yanısıra, kamu otoritelerinden ve ozel kişilerden birtakım somut taleplerde bulunabilme yetkisini de taşır ve bu yuzden de daha geniş kapsamlıdır İnsan Hakları kavramı, pozitif hukuk tarafından tanınmış olsun olmasın, insanların insan olmak dolayısıyla sahip olmaları gerekli tum hak ve ozgurlukleri ifade etmektedir Bu yonuyle pozitif hukukun dışında ve ustunde bir anlam taşımaktadır; yalnız olanı değil, olması gerekeni de icermektedir
İnsan hakları, sadece belli bir zamanda, belli bir ulkede yaşayan insanlar icin, belli bir anayasa ve yasalarla tanınan hak ve ozgurlukleri değil, zaman ve mekandan soyut bir bicimde, ayrımsız tum insanlar icin tanınması gereken hak ve ozgurlukleri ifade etmektedir Bu nedenlerden dolayı insan hakları kavramı, bu alanda kullanılan benzer kavramların en kapsamlısıdır İnsan hakları kavramı, yazılı hukukun tanıdığı haklarla olduğu kadar, olması gerekenlerle ve evrensel olanla da ilgilidir ve insan hakları, her zaman anayasa ve yasaların tanıdığı hak ve ozgurlukler katalogunun onunde koşmaktadır
Ancak insan haklarının kavramsallaştırılması cok yenidir ve modern dunyaya aittir Gunumuzde insan hakları dendiğinde, daha cok batılı kavramsal cerceve anlaşılmaktadır ve bu Batılı insan hakları kuramına ve politikalarına zaman zaman ceşitli itirazlar yonelmiştir Bu noktada, insan haklarını yalnız kendine ozgu değerler olarak kabul eden; bu kavramı bir kultur ustunluğu olarak sunan ve kendi dışındaki kulturlere insan hakları bahanesiyle mudahaleyi hak sayan Batı'nın egemen politikaları, hem Batı'nın insan hakları politikalarının, hem de insan hakları kavramının ve onun evrenselliğinin tartışılmasına yolacmaktadır
Ancak herşeye rağmen insan haklarından ve onun evrenselliğinden vazgecmemek gerekmektedir Cunku, kim tarafından ne amacla kavramsallaştırılmış olursa olsun insan hakları, tam bir eşitlikle, insanlık ailesinin her bireyinin sahip olduğu insanlık onuruna bağlı haklardır İnsanlık onurunda din, dil, cins, renk, ırk ve kavim farkı gozetilmediği gibi, insanlık onuruna sıkıca bağlı olan ve yararlanılabilmesi icin insan bireyi olmaktan başka şart aranmayan insan haklarında, hicbir farklılık ve ayrıcalık soz konusu olamaz
İnsan hakları mucadelesi insanlık tarihiyle başlar Tarih boyunca yonetimi ele gecirenler, yonettikleri insanların birtakım haklarını kısıtlayarak veya yokederek egemenliklerini surdurmuşlerdir
İlk donem zorba yoneticilerin ve kavimlerin tarihinde yoğun insan hakları ihlalleri gorulduğu gibi, devlet kavramının ortaya cıktığı sonraki donemlerde de otoriteler tarafından pek cok alanda hak ve ozgurluk sınırlamalarının yaşandığı bilinmektedir
Oysa Thomas Paine'in ifade ettiği gibi birey, devletlerden, yonetimlerden oncedir ve bireyler, bizzat kendileri, tek tek kendi kişilik ve hukumranlık haklarına dayanarak, bir yonetim oluşturmak amacıyla, birbirleriyle bir anlaşmaya girerek yonetimleri ya da hukumetleri, devletleri oluşturmuşlardır Anlaşmanın gercekleştiricisi birey olduğundan yonetimler, bireyin haklarını ihlal edici duzenlemelere giremezler Cunku anlaşma ile birey, haklarından vaz gecmiş değildir; aksine soz konusu haklarının korunmasını istemektedir Yonetim ya da devlet, toplumun ortak işlerinin yurutulmesinde aracsal bir değere sahiptir; o, masrafını odeyen tum toplumun malıdır ve yonetimin kendi başına sahip olduğu haklar yoktur, hepsi gorevdir
Genel olarak dunyada birleşme ozgurlukleri, yasayla tanınmadan da kullanılabiliyorken, Turkiye'de bunlardan yararlanabilmek icin Yasa'nın bunları bağışlamasını beklemek gerekmiştir
Anayasaya gore Turkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir Ancak demokratik nitelemesine karşın, halkın yonetime katılma hakkını yeterince kullanamadığı gorulmektedir Hukumeti ele geciren ve burokratik iktidar guclerinden icazetli partilerin, Siyasal Partiler Yasası ve Secim Yasaları uzerinde oynadıkları oyunlarla, halk iradesi barajlarda boğulmakta ve TBMM'ne yansımamaktadır Halkın ozgur iradesini tam temsil edemeyen ve dolayısıyla bir temsil krizi yaşayan parlamento, hukumet uzerinde gerekli siyasal denetimi sağlamaktan aciz kalmaktadır Halka değil, siyasal parti liderlerine dayanan milletvekilleri, ozgur iradeleriyle hareket edememektedirler Cunku demokratik mekanizmalar, siyasal partilerin ic bunyelerinde de işlememektedir Boyle bir yapısal sorun icerisindeki partilerin lider kadroları, hukumet koltuklarına oturdukları zaman da, kendi politikalarını değil, yonetmeleri gereken burokrasinin belirlediği politikaları uygulamak zorunda kalmaktadırlar Bu yuzden ulkemizde hukumet politikalarından sozedilememektedir Nitekim hukumet olmakla iktidar olmanın Turkiye'de farklı şeyler oldukları, son yıllarda daha acıkca gorulmuştur
Sonuc olarak insan hakları, Turkiye icin genel ve cok onemli bir sorundur Bu sorunun cozumlenmesinin yolu da, ulkemizin yeniden bir devlet; yeniden bir insan tanımı yapmasından gecmektedir Cunku mevcut sistem, insan hakları sorunu uretmektedir ve insan haklarını korumaya elverişli değildir
SİVİL TOPLUM ORGUTLENMESİ
Turkiye'nin insan hakları sorununun cozumu, oncelikle Turkiye'de yaşayan insanların, hak ve ozgurluklerinin neler olduğunu oğrenerek, onlara sahip cıkmaları ve onları korumak icin orgutlu bir mucadeleyi geliştirmeleri yoluyla gercekleştirilebilir Ancak bu konuda da ciddi birtakım engeller bulunmaktadır
Bu engellerin en onemli bolumunu, insan hakları sorunumuzun sadece devlet yapılanmasından ve resmi insan ve devlet anlayışından kaynaklanmıyor olması oluşturmaktadır Devlet mekanizmalarında yerleşikliğinden yakındığımız zihinsel sorunlar, ne yazık ki toplumda da yaygınlık kazanmış bulunmaktadır
Cağdaş toplumlar, artık birbirinden kopuk bireylerden cok, orgutlu insan topluluklarından oluşmaktadır Bu orgutlu toplumsallaşma, kolektif ozgurlukleri on plana cıkarmaktadır Bir grup icinde yer almayan birey, kamusal yaşam uzerinde pek etkili olamamaktadır Bu nedenle birleşme ozgurlukleri (dernek,sendika, toplantı vb) hem cıkarları korumanın, hem de kamusal yaşama katılmanın en etkili araclarıdır Ne var ki otoriter devletler, orgutlenme ozgurluğunu de gucleri yettiğince kısıtlamaktadırlar Yukarıda da değindiğimiz gibi, birleşme ozgurluklerinde yasalarda olmayan bir bicimde mudahale ile fiili durumlar oluşturmakta ve bu ozgurluklerin kullanılmasını onlemeye calışmaktadırlar
Dernekler Kanunu, Vakıflar Kanunu, Sendikalar Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu ve benzeri orgutlenme ozgurluğune ilişkin tum yasal duzenlemelerde oldukca geniş sınırlamalar getirilmiştir
Tum bu katı ve bağnaz tutumlara rağmen, mevcut dar sınırlar icerisinde oluşturulacak sivil toplum orgutleriyle yine de birtakım mesafeler alınabilmektedir Buyuk zorluklarla yurutulen bu mucadeleler sonucunda, ulusal ve uluslararası duzeyde kamuoyu oluşturulması, insanımızın bilgilendirilmesi ve bilinclendirilmesi mumkun olabilmektedir
Daha Cumhuriyet ’in ilk kuruluş yıllarında, muhalefet partisi de iktidar guclerince kurulmuştur Bu alışkanlık daha sonraki yıllarda da surmuş ve gelenek haline getirilerek bugune kadar uygulamıştır Bunun tipik ornekleri, hem siyasal partiler dunyasında, hem de meslek orgutleri ve odalar dunyasında gorulmektedir Siyasal alanda bazı liderlerin olunceye kadar ulke insanının sırtından inmeyişlerinin sırrı, sadece kendi karizmalarında değil, biraz da bu kadim gelenekte aranmalıdır Siyasal partilerin bircoğu, halk iradesini parlamentoya taşıyarak, halkın temsilcileri olarak halk adına egemenliği kullanmak burokrasi tarafından belirlenen politikaların uygulanmasına aracılık etmektedirler
Meslek kuruluşları, bazı işci ve işveren kuruluşları ve odalar da bu gelenek dolayısıyla birtakım gorevlilere kurdurulmuş, akredite edilmiş ve surekli subvanse edilerek, hem resmi politikaların uygulanmasına, hem de ortak cıkarların gercekleştirilmesine aracılık etmişlerdir
Bu kuruluşlar, mensuplarının cıkarları icin calışıyor gibi gozukseler de, aslında devlet guclerince kendilerine verilen gorevleri yerine getirmekte, birtakım odaklarda belirlenmiş politikaları uygulamaktadırlar Bu kuruluşlar, sivil toplumu oluşturmak, orgutlemek ve resmi toplum karşısında guclendirmek gibi bir amac icerisinde bulunmamaktadırlar Aksine bu kuruluşlar, resmi politikaları belirleyen cevrelerin istemediği bir sivil toplum orgutlenmesinin gelişmesini onlemeye ve sivil toplumu kontrol etmeye calışmaktadırlar Nitekim bunlardan bazılarının 28 Şubat ’tan sonra yaşanan gelişmelerde, kendilerine yuklenen gorevleri ne kadar icten ve başarıyla yerine getirdikleri gorulmuştur Bu nedenle bu kuruluşları, yasal konumlarına da uygun olarak yarı resmi kamu kuruluşları olarak gormek ve birer sivil toplum orgutu olarak tanımlamamak gerekiyor
Bunların dışında farklı toplumsal kesimlerin oluşturduğu birtakım sivil toplum orgutleri bulunmaktadır Sayıları cok fazla olmasına rağmen, kendilerini sınırlayan yasal duzenlemeler ve bir turlu kurtulamadıkları kadro, eleman, finansman ve alt yapı yetersizlikleri yuzunden yeterli olcude işlevsel olamamakta iseler de bu orgutler, orgutlu toplumun oluşumunda onemli roller oynamışlardır
Sivil toplum orgutlerinin en onemli handikapı ise, insanımızdaki orgutlu toplumun onemine ilişkin bilinc eksikliği ve mevcut kuruluşların belirlenmiş bir zaman icerisinde ulaşılması gerekli birtakım hedeflere yonelik calışma ve yonetim anlayışından yoksun oluşlarıdır Bu nedenlerle ulkemizdeki sivil toplum orgutlerinin refleksleri iyi calışmamakta ve toplumu yeterince orgutleyememektedirler
Bu orgutlere toplum da yeterince sahip cıkmamakta, uye olmamakta ve calışmalarına katılmamaktadır Uye olanlar da tam sahiplenmemekte, aidatlarını bile zamanında odememekte, bircoğu iki yılda bir yapılan genel kurul toplantılarına dahi katılmamaktadır Genel kurul toplantılarına katılan uyeler icerisinde, yonetime hesap soran, faaliyetleri denetleyen, calışmalara katılan uye sayısı cok duşuk duzeylerdedir Buyuk coğunluğu bir kulturel etkinliği izleme tavrı icerisinde genel kurula katılmaktadır Genel toplumdan bu anlamda daha bilincli olduğu duşunulen uye tabanının bu ilgisizliği ve duyarsızlığı, orgut yonetim kadrolarının hem heyecanını, motivasyonunu azaltmakta, hem de orgut icerisinde yonetim ya da lider sultası oluşmasına neden olmaktadır
Alıntı
Sivil Toplum Orgutlerinin Onemi
İnsan, insan olarak yaratılmış olmak dolayısıyla birtakım haklar ve yukumluluklere sahiptir İnsanın bu haklardan vazgecmeye, bunları devretmeye hakkı olmadığı gibi, hicbir gucun de hicbir gerekceyle bu hakları ortadan kaldırma yetkisi bulunmamaktadır Bu da, insan haklarının insandan ayrılmazlığını vurgulamakta ve hakların temelinde 'insan olarak yaratılma'nın asıl faktor olduğuna işaret etmektedir
Bu hakları ifade etmek uzere ceşitli terimlerin kullanılmış olduğunu goruyoruz; kişi hak ve ozgurlukleri, temel hak ve ozgurlukler, kamu ozgurlukleri, vb Ancak bunların hicbirisi, insan hakları kavramı kadar geniş kapsamlı değildir Hak kavramı, ozgurlukleri icermenin yanısıra, kamu otoritelerinden ve ozel kişilerden birtakım somut taleplerde bulunabilme yetkisini de taşır ve bu yuzden de daha geniş kapsamlıdır İnsan Hakları kavramı, pozitif hukuk tarafından tanınmış olsun olmasın, insanların insan olmak dolayısıyla sahip olmaları gerekli tum hak ve ozgurlukleri ifade etmektedir Bu yonuyle pozitif hukukun dışında ve ustunde bir anlam taşımaktadır; yalnız olanı değil, olması gerekeni de icermektedir
İnsan hakları, sadece belli bir zamanda, belli bir ulkede yaşayan insanlar icin, belli bir anayasa ve yasalarla tanınan hak ve ozgurlukleri değil, zaman ve mekandan soyut bir bicimde, ayrımsız tum insanlar icin tanınması gereken hak ve ozgurlukleri ifade etmektedir Bu nedenlerden dolayı insan hakları kavramı, bu alanda kullanılan benzer kavramların en kapsamlısıdır İnsan hakları kavramı, yazılı hukukun tanıdığı haklarla olduğu kadar, olması gerekenlerle ve evrensel olanla da ilgilidir ve insan hakları, her zaman anayasa ve yasaların tanıdığı hak ve ozgurlukler katalogunun onunde koşmaktadır
Ancak insan haklarının kavramsallaştırılması cok yenidir ve modern dunyaya aittir Gunumuzde insan hakları dendiğinde, daha cok batılı kavramsal cerceve anlaşılmaktadır ve bu Batılı insan hakları kuramına ve politikalarına zaman zaman ceşitli itirazlar yonelmiştir Bu noktada, insan haklarını yalnız kendine ozgu değerler olarak kabul eden; bu kavramı bir kultur ustunluğu olarak sunan ve kendi dışındaki kulturlere insan hakları bahanesiyle mudahaleyi hak sayan Batı'nın egemen politikaları, hem Batı'nın insan hakları politikalarının, hem de insan hakları kavramının ve onun evrenselliğinin tartışılmasına yolacmaktadır
Ancak herşeye rağmen insan haklarından ve onun evrenselliğinden vazgecmemek gerekmektedir Cunku, kim tarafından ne amacla kavramsallaştırılmış olursa olsun insan hakları, tam bir eşitlikle, insanlık ailesinin her bireyinin sahip olduğu insanlık onuruna bağlı haklardır İnsanlık onurunda din, dil, cins, renk, ırk ve kavim farkı gozetilmediği gibi, insanlık onuruna sıkıca bağlı olan ve yararlanılabilmesi icin insan bireyi olmaktan başka şart aranmayan insan haklarında, hicbir farklılık ve ayrıcalık soz konusu olamaz
İnsan hakları mucadelesi insanlık tarihiyle başlar Tarih boyunca yonetimi ele gecirenler, yonettikleri insanların birtakım haklarını kısıtlayarak veya yokederek egemenliklerini surdurmuşlerdir
İlk donem zorba yoneticilerin ve kavimlerin tarihinde yoğun insan hakları ihlalleri gorulduğu gibi, devlet kavramının ortaya cıktığı sonraki donemlerde de otoriteler tarafından pek cok alanda hak ve ozgurluk sınırlamalarının yaşandığı bilinmektedir
Oysa Thomas Paine'in ifade ettiği gibi birey, devletlerden, yonetimlerden oncedir ve bireyler, bizzat kendileri, tek tek kendi kişilik ve hukumranlık haklarına dayanarak, bir yonetim oluşturmak amacıyla, birbirleriyle bir anlaşmaya girerek yonetimleri ya da hukumetleri, devletleri oluşturmuşlardır Anlaşmanın gercekleştiricisi birey olduğundan yonetimler, bireyin haklarını ihlal edici duzenlemelere giremezler Cunku anlaşma ile birey, haklarından vaz gecmiş değildir; aksine soz konusu haklarının korunmasını istemektedir Yonetim ya da devlet, toplumun ortak işlerinin yurutulmesinde aracsal bir değere sahiptir; o, masrafını odeyen tum toplumun malıdır ve yonetimin kendi başına sahip olduğu haklar yoktur, hepsi gorevdir
Genel olarak dunyada birleşme ozgurlukleri, yasayla tanınmadan da kullanılabiliyorken, Turkiye'de bunlardan yararlanabilmek icin Yasa'nın bunları bağışlamasını beklemek gerekmiştir
Anayasaya gore Turkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir Ancak demokratik nitelemesine karşın, halkın yonetime katılma hakkını yeterince kullanamadığı gorulmektedir Hukumeti ele geciren ve burokratik iktidar guclerinden icazetli partilerin, Siyasal Partiler Yasası ve Secim Yasaları uzerinde oynadıkları oyunlarla, halk iradesi barajlarda boğulmakta ve TBMM'ne yansımamaktadır Halkın ozgur iradesini tam temsil edemeyen ve dolayısıyla bir temsil krizi yaşayan parlamento, hukumet uzerinde gerekli siyasal denetimi sağlamaktan aciz kalmaktadır Halka değil, siyasal parti liderlerine dayanan milletvekilleri, ozgur iradeleriyle hareket edememektedirler Cunku demokratik mekanizmalar, siyasal partilerin ic bunyelerinde de işlememektedir Boyle bir yapısal sorun icerisindeki partilerin lider kadroları, hukumet koltuklarına oturdukları zaman da, kendi politikalarını değil, yonetmeleri gereken burokrasinin belirlediği politikaları uygulamak zorunda kalmaktadırlar Bu yuzden ulkemizde hukumet politikalarından sozedilememektedir Nitekim hukumet olmakla iktidar olmanın Turkiye'de farklı şeyler oldukları, son yıllarda daha acıkca gorulmuştur
Sonuc olarak insan hakları, Turkiye icin genel ve cok onemli bir sorundur Bu sorunun cozumlenmesinin yolu da, ulkemizin yeniden bir devlet; yeniden bir insan tanımı yapmasından gecmektedir Cunku mevcut sistem, insan hakları sorunu uretmektedir ve insan haklarını korumaya elverişli değildir
SİVİL TOPLUM ORGUTLENMESİ
Turkiye'nin insan hakları sorununun cozumu, oncelikle Turkiye'de yaşayan insanların, hak ve ozgurluklerinin neler olduğunu oğrenerek, onlara sahip cıkmaları ve onları korumak icin orgutlu bir mucadeleyi geliştirmeleri yoluyla gercekleştirilebilir Ancak bu konuda da ciddi birtakım engeller bulunmaktadır
Bu engellerin en onemli bolumunu, insan hakları sorunumuzun sadece devlet yapılanmasından ve resmi insan ve devlet anlayışından kaynaklanmıyor olması oluşturmaktadır Devlet mekanizmalarında yerleşikliğinden yakındığımız zihinsel sorunlar, ne yazık ki toplumda da yaygınlık kazanmış bulunmaktadır
Cağdaş toplumlar, artık birbirinden kopuk bireylerden cok, orgutlu insan topluluklarından oluşmaktadır Bu orgutlu toplumsallaşma, kolektif ozgurlukleri on plana cıkarmaktadır Bir grup icinde yer almayan birey, kamusal yaşam uzerinde pek etkili olamamaktadır Bu nedenle birleşme ozgurlukleri (dernek,sendika, toplantı vb) hem cıkarları korumanın, hem de kamusal yaşama katılmanın en etkili araclarıdır Ne var ki otoriter devletler, orgutlenme ozgurluğunu de gucleri yettiğince kısıtlamaktadırlar Yukarıda da değindiğimiz gibi, birleşme ozgurluklerinde yasalarda olmayan bir bicimde mudahale ile fiili durumlar oluşturmakta ve bu ozgurluklerin kullanılmasını onlemeye calışmaktadırlar
Dernekler Kanunu, Vakıflar Kanunu, Sendikalar Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu ve benzeri orgutlenme ozgurluğune ilişkin tum yasal duzenlemelerde oldukca geniş sınırlamalar getirilmiştir
Tum bu katı ve bağnaz tutumlara rağmen, mevcut dar sınırlar icerisinde oluşturulacak sivil toplum orgutleriyle yine de birtakım mesafeler alınabilmektedir Buyuk zorluklarla yurutulen bu mucadeleler sonucunda, ulusal ve uluslararası duzeyde kamuoyu oluşturulması, insanımızın bilgilendirilmesi ve bilinclendirilmesi mumkun olabilmektedir
Daha Cumhuriyet ’in ilk kuruluş yıllarında, muhalefet partisi de iktidar guclerince kurulmuştur Bu alışkanlık daha sonraki yıllarda da surmuş ve gelenek haline getirilerek bugune kadar uygulamıştır Bunun tipik ornekleri, hem siyasal partiler dunyasında, hem de meslek orgutleri ve odalar dunyasında gorulmektedir Siyasal alanda bazı liderlerin olunceye kadar ulke insanının sırtından inmeyişlerinin sırrı, sadece kendi karizmalarında değil, biraz da bu kadim gelenekte aranmalıdır Siyasal partilerin bircoğu, halk iradesini parlamentoya taşıyarak, halkın temsilcileri olarak halk adına egemenliği kullanmak burokrasi tarafından belirlenen politikaların uygulanmasına aracılık etmektedirler
Meslek kuruluşları, bazı işci ve işveren kuruluşları ve odalar da bu gelenek dolayısıyla birtakım gorevlilere kurdurulmuş, akredite edilmiş ve surekli subvanse edilerek, hem resmi politikaların uygulanmasına, hem de ortak cıkarların gercekleştirilmesine aracılık etmişlerdir
Bu kuruluşlar, mensuplarının cıkarları icin calışıyor gibi gozukseler de, aslında devlet guclerince kendilerine verilen gorevleri yerine getirmekte, birtakım odaklarda belirlenmiş politikaları uygulamaktadırlar Bu kuruluşlar, sivil toplumu oluşturmak, orgutlemek ve resmi toplum karşısında guclendirmek gibi bir amac icerisinde bulunmamaktadırlar Aksine bu kuruluşlar, resmi politikaları belirleyen cevrelerin istemediği bir sivil toplum orgutlenmesinin gelişmesini onlemeye ve sivil toplumu kontrol etmeye calışmaktadırlar Nitekim bunlardan bazılarının 28 Şubat ’tan sonra yaşanan gelişmelerde, kendilerine yuklenen gorevleri ne kadar icten ve başarıyla yerine getirdikleri gorulmuştur Bu nedenle bu kuruluşları, yasal konumlarına da uygun olarak yarı resmi kamu kuruluşları olarak gormek ve birer sivil toplum orgutu olarak tanımlamamak gerekiyor
Bunların dışında farklı toplumsal kesimlerin oluşturduğu birtakım sivil toplum orgutleri bulunmaktadır Sayıları cok fazla olmasına rağmen, kendilerini sınırlayan yasal duzenlemeler ve bir turlu kurtulamadıkları kadro, eleman, finansman ve alt yapı yetersizlikleri yuzunden yeterli olcude işlevsel olamamakta iseler de bu orgutler, orgutlu toplumun oluşumunda onemli roller oynamışlardır
Sivil toplum orgutlerinin en onemli handikapı ise, insanımızdaki orgutlu toplumun onemine ilişkin bilinc eksikliği ve mevcut kuruluşların belirlenmiş bir zaman icerisinde ulaşılması gerekli birtakım hedeflere yonelik calışma ve yonetim anlayışından yoksun oluşlarıdır Bu nedenlerle ulkemizdeki sivil toplum orgutlerinin refleksleri iyi calışmamakta ve toplumu yeterince orgutleyememektedirler
Bu orgutlere toplum da yeterince sahip cıkmamakta, uye olmamakta ve calışmalarına katılmamaktadır Uye olanlar da tam sahiplenmemekte, aidatlarını bile zamanında odememekte, bircoğu iki yılda bir yapılan genel kurul toplantılarına dahi katılmamaktadır Genel kurul toplantılarına katılan uyeler icerisinde, yonetime hesap soran, faaliyetleri denetleyen, calışmalara katılan uye sayısı cok duşuk duzeylerdedir Buyuk coğunluğu bir kulturel etkinliği izleme tavrı icerisinde genel kurula katılmaktadır Genel toplumdan bu anlamda daha bilincli olduğu duşunulen uye tabanının bu ilgisizliği ve duyarsızlığı, orgut yonetim kadrolarının hem heyecanını, motivasyonunu azaltmakta, hem de orgut icerisinde yonetim ya da lider sultası oluşmasına neden olmaktadır
Alıntı